HER İLE BİRKAÇ İŞGAL SUBAYI GÖNDEREREK ÜLKEYİ KONTROL EDECEKLERİNİ SANIYORLARDI.
NASIL OLSA MONDROS TESLİM ANLAŞMASI KABUL EDİLMİŞ,
PADİŞAH DİRENMEYİN EMRİ VERMİŞTİ İÇERİYE.
3 ER 5 ER ANADOLU'YA DAĞILIP EMİRLER VERİYORLARDI KAYMAKAMLARA FALAN.
Bu ortamda
İNGİLİZ DIŞİŞLERİ BAKANI'NIN YEĞENİ Rawlinson da Erzurum'da idi.
Mustafa Kemal'in resmi görevinden ve askerlik mesleğinden istifa etmesinden bir gün sonra,
10 Temmuz'da toplanacağı duyurulmuş olan Erzurum Kongresinin başlamasından bir gün önce gerçekleşen olay hakkında Mazhar Müfit şu bilgileri vermektedir:
"Henüz öğle yemeğini yemiştik. Paşa ile konuşuyorduk. "Paşa'nın emireri Ali, odaya geldi.
-Kolonel Ravlenson, sizi ziyaret etmek istiyor Paşam ...
Haberini ulaştırdı. Paşa, bir saniye, çatık kaşlarının altında bir güneş gibi açan bol ışıklı gözlerini Ali'nin gözleri içinde dolaştırdıktan sonra:
- Peki gelsinler dedi. Biraz sonra, kolonel aramızdaydı. Paşa ile havadan, sudan, birkaç laftan sonra:
-İşittiğime göre, burada bir kongre açacak imişsiniz? dedi. Paşa;
kesin bir sesle:
- Evet milletçe açılması takarrür etmiştir.
Dedi ve muhavere karşılıklı şöyle devam etti.
Kolonel- Açılmaması daha münasip olacaktır.
Mustafa Kemal Paşa- Kongre muhakkak toplanacak ve gününde
açılacaktır. Millet buna karar vermiştir. Açılmamasını tavsiye eden mütaalanıza hakim olan sebepleri bile sormayı lüzumlu görmüyorum.
Kolonel-Fakat, hükümetim, bu kongrenin toplanmasına müsaade edemez.
Mustafa Kemal Paşa- Ne hükümetinizden, ne de sizden müsaade istemedik ki, böyle bir müsaadenin, verilip verilmeyeceği bahis mevzuu olsun.
Paşa ile Kolonel arasındaki muhavere git gide şiddetlendi.
Kolonel:
-Kongreden vazgeçmezseniz kuvve-i cebriye ile toplantının dağıtılmasına mecburiyet hasıl olacak.
Dedi. Paşa da, derhal aynı şiddetle mukabele etti:
- O halde biz de, mecburi' ve zaruri' olarak kuvvete kuvvetle karşı koyar
ve herhalde milletin kararını yerine getiririz.
Paşa, çok sinirlenmişti. Hiddetli zamanlarda kaşları çatılır ve gözleri
sağa sola çevrilirdi. Paşa yine bu halde idi.
- Ne pahasına olursa olsun kongreyi açacağız.
Diyerek yerinden kalktı ve Lord Kurzo'nun yeğenine kesin bir şekilde:
-Mülakatımız burada bitmiştir.
Dedi. Kolonel'in ters bir cevap verip Paşa'yı daha çok sinirlendirmesine
mani olmak için ben de hemen oda kapısını açtım ve,
- Lütfen. Kolonel.
Diyerek kapıyı gösterdim ve muhakkak ki, Paşa'nın muhataplaplarinı esir halinde tutan yüksek iradesinin sevk ve tesiri altında Kolonel açtığım oda
kapısından ağzından tek kelime çıkmadan ve sapsarı bir yüzle basıp gitti.
Lord Curzon'un yeğeni, İngiliz devleti fahlmesi askeri mümessili ve Erzurum işgal kuvvetleri komutanı sayın Kolonel Rawlenson bu şekilde evi ve mülakat sahnesini terkettikten sonra,
Paşa, asabiyetini muhafaza ediyor,
odanın içinde geziniyor:
- Miralay Bey, böyle blöflerle, tehditlerle bizi kararımızdan vazgeçirebileceğini zannediyor. Azmi milletin, irade milliyenin ne demek olduğunu bilmiyor.
Diyordu. Biraz düşündükten sonra:
- Bununla beraber her ihtimali nazarı dikkate almalıyız.
Diyerek ilave etti.
Pek ihtimal vermiyorum amma, şayet bu zat, kongrenin toplanmasına müdahale etmeye ve mani olmaya kalkışırsa bizim de tedarikli bulunmamız lazım gelir.
Aklıma kolordudan biraz muhafız asker istemek gelmiyor değil. Fakat bu iyi bir şeyolmaz. Birileri kongreyi millet değil, asker yaptı ve yaptırdı derler."
Ancak bu Rawlinson benzer faaliyetlerine devam ettiği icin daha sonra tutuklanıp hapse atılacaktır.
İleriki yillarda Malta'ya sürülen esir subaylarımızla takasta kullanılacaktır.
KAYNAK :
1..MAZHAR MÜFİT KANSU. 2. RAWLINSON'UN ANILARI
ALINTIDIR.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Çünkü Avusturya o senenin 5 Ekimi'nde kâğıt üzerinde de olsa Osmanlı toprağı görünen Bosna-Hersek’i birdenbire işgal edivermiş, o günlerde hayli güçsüz olan devletimiz bu işgale askerî karşılık yerine çok daha hafif bir tepki ile,
Avusturya’dan ithal edilen fesleri boykot ederek karşılık vermeye çalışmış ama boykot tarihe geçmekten başka işe yaramamış ve maalesef Avusturya’nın istediği olmuş, yani Bosna-Hersek elimizden tamamen çıkmıştı!
VE TÜRKLÜĞÜ VE TÜRKÇEYİ YOK ETMEK İÇİN, ÖNCE OSMANLICA ADINDA, DEĞİŞİK DİLLERİN KARIŞIMI BİR DİL PEYDAH ETTİLER VE HEP ECNEBİ KADINLAR ALDILAR Kİ SARAYDA SAF TÜRK SULTAN KALMADI.
Sonra TÜRK sadece tarlada ırgat ve savaşta asker olabilir dediler. Sonra Türk'e aptal, eşek, itibarsız ve iflah olmaz yabani dediler.
Yetti mi? Yetmedi...
Sıra geldi inanç konusuna ve eğer İslam'ı kabul ediyorsan arapça ibadet edeceksin, çünkü Allah türkçe bilmiyor dediler.
Şunu herkes iyice bilsin. Oradan gelenlerin %99.9'u Türk-müslümandır. Sabataist olarak nitelendirilenler bir elin parmakları kadardır.
Sayın müftü. Siz asıl, sizin gibiler yüzünden deizme kayan gençleri düşünün ve kendinize çeki-düzen verin. Bilmediğiniz, kulaktan dolma yetkisiz kişilerin sözlerine göre hareket etmeyin.
“Bilal Erdoğan nasıl oluyor da, zorlukla mezun olduğu Kartal İmam Hatip Lisesi’nden dünyanın en parlak okulu kabul edilen Harvard’a geçiyor sorunsalı ?
Sorgulamıyoruz...!
İlginç bir isim, Bilal Bey’imizin Harvard’a girmesi için aracı/referans olmuş: Orit Gadiesh
MOSSAD’ın üst düzey temsilcilerinden birisi.
Sadece o kadar mı ?
Elbette hayır.
Orit hanım aynı zamanda Erdoğan’ın “one minute” babalanmasındaki muhatabı Şimon Peres’in de baldızı.
Yani Orit hanımın ablası İsrail Başbakanı ile evli.
Katolik kilisesinin, İncili ingilizce'ye çevirmeye yeltenenlerin aforoz edileceklerini duyurduğu yüzyıllarda, kilisede yüksek mevkide bulunan bir düşmanına,
"Tanrı bana ömür verirse, bir kaç yıl içinde saban süren çocuk, kutsal kitabı senden daha iyi bilecek" diyerek çevirinin yolda olduğu sinyallerini vermiştir.