1887’de dönemin Japon İmparatoru Meiji’nin amcası Prens Komatsu İstanbul’a gelir
İstanbul’u ziyaret eden ilk Japon asilzadesi olan Prens’in gördüğü yakın ilgiye teşekkür etmek üzere ertesi yıl Japon hükümeti tarafından sultana büyük Krizantem Nişanı’nın verilmesi kararlaştırıldı
Buna karşılık sultan da Japon imparatoruna bir nişan verecekti.
Bu hediyeleri götürmek için Osmanlı donanmasından bir eğitim gemisinin Japonya’ya gönderilmesi kararlaştırıldı.
Bu seyahate en uygun geminin Ertuğrul olabileceğine karar verildi.
Ertuğrul gemisi, 1863 Ekim ayında denize indirilmiş olan Osmanlı fırkateyni.
Makinesi ve diğer tahrik ekipmanları 1864’te İngiltere’de monte edilmiş.
Ertuğrul 79 metre boyunda, 15,5 metre genişliğinde ve Draftı 8 metre kadardı.
Buhar kazanının kapasitesi 60 tondu.
Aldığı kömürle 10 mil hızla 9 saat seyir yapabiliyordu. Gemi zamanına göre modern araçlarla donatılmış, aydınlatılmasında elektrik kullanılmıştı.
Her şeyi güzeldi fakat can alıcı olan kusuru bordasının çürüklüğüydü.
Ertuğrul Haliçte 11 yıl bir dubaya bağlı kalmış.
Ertuğrul Fırkateyni’nin bu seyahate uygun olmadığı sesleri yükselmeye başlayınca Sultan Abdülhamid , geminin durumu hakkında etraflı bir rapor hazırlanmasını ister.
Raporu hazırlayan teknik komisyon, geminin mükemmel bir tamirat gördüğünü, makinelerinin sağlam, kazanının da üç-dört yıllık bir yolculuğa uygun olduğunu belirtir.
Geminin kumandanlığına ise Miralay Osman Bey tayin edilir.
14 Temmuz 1889’da gemiyi uğurlamak isteyen İstanbul halkı Sarayburnu’na akın eder.
Ertuğrul, 61’i subay ve memur, 548’i er ve erbaş olmak üzere 609 kişilik mürettebatıyla yola çıkar.
Firkateynde sadece bahriye askerleri yoktu. Abdülhamid tarafından bizzat tayin edilmiş bir şair, 25 kişilik bir Bahriye bandosu ve seferi fotoğraflayacak Teğmen Haydar adında bir fotoğrafçı da mürettebat arasındaydı.
İlk arızasını Süveyş kanalında verir.
Güzergahı boyunca çeşitli limanlara uğrayarak seyahat ediyordu.
Fırkateyn, Singapur’a vardığında kafile başkanı Miralay Osman Bey Amiralliğe terfi ettirildi.
Üç ay sürmesi planlanan sefer kaza ve aksilikler sonucu 11 aylık uzun bir yolculuğa dönüşür.
7 Haziran 1890’da Ertuğrul’un son durağı olan Yokohama Limanı’na ulaşılır.
İmparator Komeii, Türk amiralini ve heyetini görkemli bir şekilde karşılar.
Şehir halkının çok büyük ilgisi ve tezahüratı vardır.
Ertuğrul Fırkateyni, Japon sularında kaldığı üç ay boyunca etrafındaki binlerce Japon kayığına 50 kişilik bandosuyla konserler verir.
Sonunda geri dönüş yolculuğu için hazırlıklar tamamlanır.
Yola çıkılacağı gün Japon Deniz Kuvvetlerinin tayfun uyarısına rağmen, Ertuğrul Fırkateyni planlandığı gibi 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı’ndan ayrılır.
Kalkışta hava koşulları iyi geçer, ancak ertesi gün, akşam saatlerinde güçlenen rüzgar ile birlikte şiddetli dalgalar altında gemi zorlukla ilerliyordu.
40 m (130 ft) yüksekliğindeki mizena direği kırıldı ve sallanarak diğer yelkenlere vurarak ciddi hasara neden oldu
Su kazan dairesinde bulunan kömür depolarına sızdı. Dört gün boyunca mürettebat, yelkenleri yamayarak hasarı onarmaya çalıştı. Ayrıca pompalar yetersiz olduğu için gemiyi en fazla tehlikeye sokan kömür depolarına dolan suyu sürekli olarak kovalarla boşaltmaya çalıştılar.
Deniz suyunun dolması, makine dairesinde bulunan fırınlardan birini söndürdü.
Yeterli itiş gücü olmamasından dolayı hareketsiz kalan gemi, rüzgar ve dalgalarla Kuşimoto'nun doğu sahilindeki tehlikeli kayalara doğru sürüklenmeye başladı.
Ertuğrul Fırkateyni 18 Eylül 1890’da kayalara çarparak battı.
Kazadan sadece 69 denizci kurtulabildi,
Gemi Komutanı Mirliva Osman Paşa da dahil olmak üzere diğer mürettebat öldü.
Yöre halkı, kazadan kurtulanlara büyük yardım ve yakınlık gösterdi.
Torajiro Yamada isimli bir Japon, şehit yakınları ve kazazedeler için yardım kampanyası düzenledi.
Hayatta kalan 69 denizci, Japonya İmparatorunun talimatıyla
Hiei ve Kongo isimli iki askeri gemi ile İstanbul’a gönderildi.
Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt yapıldı.
Kuşimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen Türk Müzesiʼnde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları,
kişisel eşyaları ve heykelleri bulunmaktadır.
Şehitler arasında Hasan Ali Yücel'in annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi ve Can Yücel'in büyük dedesi Kaptan Ali Bey de bulunmaktaydı.
1929 yılında faşist diktatör Mussolini ile imzalanan Laterano antlaşması’ndan sonra bağımsız bir devlet haline geldi.
Yasama, yürütme ve yargı tek elde.
Nüfusun %95'i erkektir.
Hristiyan dünyasının en önemli yeri olan Vatikan, sahip olduğu kiliseler, müzeler, meydanlar ve bahçeler ile aslında dünyada en çok konuşulan ve merak edilen etkileyici, mistik ve gizem dolu bir ülke…
Resmi adı, ‘Statodella Cittadel Vatikano’.
Devlet başkanı olan Papa, aynı zamanda Katolik inancın da ruhani lideri.
Mutlak monarşi ile yönetilen Vatikan’da Papa’nın sözü yasa olarak kabul ediliyor.
Dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alır.
İnsanoğlu var olduğu günden bu yana, bitmek bilmeyen savaşlar yaşamıştır ve bu savaşlarda birçok kayıp verilmiştir.
Tarih, ilginç kaygılar sebebiyle yaşanan savaşlar da gördü.
İlginçtir ki, bu savaşların hepsi insanlar arasında geçmedi.
1932 sonlarında Batı Avustralya’da askerî bir operasyon gerçekleştirilmişti.
Düşmansa deve kuşlarıydı.
Tarih bu savaşı ‘’The Great Emu War’’ yani, ‘’Büyük Deve Kuşu Savaşı’’ olarak kaydetti.
Avustralya devlet armasında, iki hayvan türü yer almaktadır.
Kanguru ve koşucu bir deve kuşu cinsi olan Emu… Afrika’daki deve kuşlarından sonra, dünyanın en büyük ikinci kuş türü olan Emular, uçamasa da hızlı koşmalarıyla ünlü…
”Benim Geçmişim bir çöplüktür ve çöplüğü ancak kedi ve köpekler karıştırır…”
Geçmişinin kurcalanmaması için bu cümleyi kurmuştu .
İslamcıların ve ülkücülerin bir kesiminin gözünde büyük üstad…
Hatta bazılarına göre büyük Müslüman…
Necip Fazıl Kısakürek, ”Geçmişimi eşelemeyin” mesajı veriyordu. Oysa kendisi herkesin geçmişini eşeleyip yalan yanlış yazılar yazmaktaydı.
Gençliğinde bohem bir hayat yaşamıştır.
Öyle ki Fransa’da okuduğu yıllarda alkol ve kumara bağlılığından dolayı
kaldığı evin kirasını bile ödeyemeyip sokakta kalmış, yurt dışında sefil bir hayat sürmüştür.
Necip Fazıl’ın kumara, alkole, kadına düşkünlüğü gençlik yıllarında yazdığı şiirlere de yansımıştır.
Musevilik ve Hristiyanlık inanışlarında yer alan efsaneye göre kendisi uzun dalgalı güneş kızılı gür saçları, kehribar rengi gözleri, bembeyaz ten rengi ve zarif bedeni ile baştan çıkarıcı bir kadın.
Lilith, Adem'in Havva'dan önce yaratılan eşidir.
Başlangıçta Tanrı Lilith’i tıpkı Adem gibi toprak ve kilden yaratır, Adem’in kaburga kemiğinden değil.
Bu yüzden Lilith kendini her zaman Adem’le eşit görür, Adem’e itaat etmesi istendiğinde buna hayır der,
Adem ile denk olduklarını her defasında savunur.
Adem kendini Lilith’ten üstün görüyor ve ona hak ettiği değeri vermiyordu. Lilith ise bunu asla kabul etmedi. İkisi aynı yaratılmıştı ve birbirilerinden üstünlükleri asla söz konusu olamazdı.
1878 yılında İngiltere'nin Glasgow kentinde Mac. Intyre Paisley - Huston ve Cardett gemi tezgahlarında 21 sıra numarası ile 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa edilmiş.
Geminin ilk sahibi "Dussey and Robinson" şirketi gemiyi "Torocaderto" adıyla 5 yıl çalıştırmış.
Tarihe geçen bu gemi Atatürk’ü 9. Ordu Müfettişi (Mirliva) olarak kurmayları ile birlikte İstanbul’dan Samsun’a getiren Bandırma Vapurudur.
12 Aralık 1891 tarihinde kaza sonucu batmış, aynı yıl içerisinde yüzdürülmüş.
Kymi adı ile "İstanbul Rama Derasimo" firmasına satılarak İstanbul limanına kayıt edilmiş.
1894 yılında Pire Limanındaki kayıt o zamanki Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen "İdare-i Mahsusa"ya nakledilmiş ve Türk bayrağı çekilerek,
Mitolojiye göre, dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı.
Bunlar çeşitli doğa olaylarından ya da canlı-cansız varlıkların kontrolünden, davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar insan şeklindeydi ve insanlarla ilişki içine de girerlerdi.
Bir zamanlar Olympos’ta, görenlerin dönüp bir daha bakmaktan kendilerini alamadıkları, herkesin hayran kaldığı güzeller güzeli Echo adında bir peri yaşarmış
Ekho, hiçbir erkeğin aşkına karşılık vermeyen, kimseye aldırmayan güzel bir dağ perisidir.
Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkissos, ırmak ilahı Kephissos ile arındırıcı suların bekçi perisi Liriophe’nin yakışıklı oğulları ve bir avcıdır.
Narkissos’ta tıpkı Ekho gibi kimseye aldırmayan, çok güzel kadınlara dahi yüz vermeyen bir delikanlıdır.