Musevilik ve Hristiyanlık inanışlarında yer alan efsaneye göre kendisi uzun dalgalı güneş kızılı gür saçları, kehribar rengi gözleri, bembeyaz ten rengi ve zarif bedeni ile baştan çıkarıcı bir kadın.
Lilith, Adem'in Havva'dan önce yaratılan eşidir.
Başlangıçta Tanrı Lilith’i tıpkı Adem gibi toprak ve kilden yaratır, Adem’in kaburga kemiğinden değil.
Bu yüzden Lilith kendini her zaman Adem’le eşit görür, Adem’e itaat etmesi istendiğinde buna hayır der,
Adem ile denk olduklarını her defasında savunur.
Adem kendini Lilith’ten üstün görüyor ve ona hak ettiği değeri vermiyordu. Lilith ise bunu asla kabul etmedi. İkisi aynı yaratılmıştı ve birbirilerinden üstünlükleri asla söz konusu olamazdı.
Bardağı taşıran son damla ise Adem’in cinsel hayatlarında üstünlük taslaması oldu. Lilith Tanrı’nın yasak isimlerinden birini söyleyerek Cennet’ten kaçar.
Cennet'ten kaçan Lilith'in yeryüzünde şimdiki Kızıl Deniz yakınlarında bir mağaraya sığındığı rivayet edilir.
Eşitlik için inatlaştığı bu savaşta Tanrı'nın bir lütfu olarak bahşedilen cennet bahçelerinden ve ona verilen sıcak yuvadan kaçtığı için Lilith artık dışlananlardan kabul edilir ve Kızıl Deniz de bulunan İblisler ve İblisler'in kralı ile birlikte olur.
Günde 100 cin çocuk doğurduğu ve bu çocukların cin, şeytan ve vampir olarak tasvir edildiğine dair söylemler vardır.
Lilith’in cenneten kaçması sonrasında Adem, Tanrı’ya Lilith’i geri getirmesi için yalvarır ve bunun üzerine Tanrı üç meleğini Lilith’in yanına gönderir,
“eve dön” çağırısı yapar. Ancak Lilith verdiği mücadeleden vazgeçmeyerek bu çağrıyı geri çevirir ve asla eve geri dönmeyeceğini söyler.
Bunun üzerine melekler tarafından her gün çocuklarının öldürüleceğine dair tehdit edilir
Lilith çocuklarını kaybetmeye başlar. Çocuklarını kaybeden Lilith bu acıyla, o andan itibaren tüm hamile ve yeni doğum yapmış kadınların ve bebeklerin baş düşmanı olacağına yemin eder. Erkek çocukların ilk sekiz gün, kız çocukların ise ilk yirmi gün içinde canlarını alacaktır.
Lilith’in cennete asla dönmeyeceğinden emin olan Tanrı, Adem’e eş olarak Havva’yı yaratır. Ancak bu sefer itaatkar olsun diye Havva, Adem’in kaburgasından yaratılmıştır.
Lilith iblis kılığında cennete girer ve Havva’yı yasak meyveyi yemesi için ikna eder,
Havva da Adem’i… Böylece Havva ve Adem birer ölümlü olarak cennetten kovulur ve yeryüzüne gönderilirler.
Bu efsaneden temellendirilen pek çok inanç, batıl inanç, sendrom vardır.
Tarih öncesine dayanan efsane gerek orta çağda gerek Rönesans dönemindeki tablolara ve
eserlere yansımış ve etki alanı giderek artmıştır.
Lilith’in bebekleri öldürme olayı Türk mitolojisinde de yer almıştır. Burada Al Karısı ya da Albastı ismiyle bilinen şeytandan korunmak için lohusa kadının yanına Kur’an konulur ve ya lohusa kadın kırmızı kurdele takar.
Dünya yazılı tarihinde Lilith’e dair yapılmış ilk atıf Gılgamış Destanı’ndaki şu ifadelerdir:
"Yuvasını Huluppu ağacının köklerine kurdu.
Ağacın dallarından Anzu-Kuş kuluçkaya yattı.
Ve gövdesinde karanlık bakire Lilith evini inşa etti…
Gılgamış eğitilemeyen yılanı öldürdü.
Anzu-Kuş yavrularıyla dağlara uçtu.
Ve Lilith evini yıkarak vahşi, ıssız yerlere kaçtı."
Lilith kelimesinin diğer dillerdeki karşılıkları birbirine yakındır.
Buna göre; Lilith’in Babilcesi Lilitu, Asurcası Lilatu, İbranicesi Layla, Arapçası Leyla, Süryanicesi Leyla şeklindedir
Sümerce “rüzgar, meltem” anlamındaki “lil” kökünden türeyen Lilith’in kökeni MÖ 3.000 yılına kadar uzanır.
Michelangelo’nun Sistine Şapeli’ndeki İlk Günah resminde Lilith’in belden aşağı kısmı yılan şeklinde görülür.
Eski Ahit, iyi kadını Havva’yla özleştirirken, kötü kadın karakterini yılanla bağdaştırılan Lilith karakteriyle anlatmaktadır.
Kadın-erkek eşitsizliği yaratılışın en başına dayanmakta.
Efsane doğru ise Tanrı her iki insanı da eşit kılmalıydı
Lilith, kendi ayakları üzerinde durmaya çabalayan ve baş kaldıran kadının simgesi haline gelirken, Havva ise boyun eğen ve erkekler tarafından daha çok kabul gören kadının simgesi haline geldi.
1878 yılında İngiltere'nin Glasgow kentinde Mac. Intyre Paisley - Huston ve Cardett gemi tezgahlarında 21 sıra numarası ile 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa edilmiş.
Geminin ilk sahibi "Dussey and Robinson" şirketi gemiyi "Torocaderto" adıyla 5 yıl çalıştırmış.
Tarihe geçen bu gemi Atatürk’ü 9. Ordu Müfettişi (Mirliva) olarak kurmayları ile birlikte İstanbul’dan Samsun’a getiren Bandırma Vapurudur.
12 Aralık 1891 tarihinde kaza sonucu batmış, aynı yıl içerisinde yüzdürülmüş.
Kymi adı ile "İstanbul Rama Derasimo" firmasına satılarak İstanbul limanına kayıt edilmiş.
1894 yılında Pire Limanındaki kayıt o zamanki Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen "İdare-i Mahsusa"ya nakledilmiş ve Türk bayrağı çekilerek,
Mitolojiye göre, dünya üzerinde birçok tanrı bulunmaktaydı.
Bunlar çeşitli doğa olaylarından ya da canlı-cansız varlıkların kontrolünden, davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar insan şeklindeydi ve insanlarla ilişki içine de girerlerdi.
Bir zamanlar Olympos’ta, görenlerin dönüp bir daha bakmaktan kendilerini alamadıkları, herkesin hayran kaldığı güzeller güzeli Echo adında bir peri yaşarmış
Ekho, hiçbir erkeğin aşkına karşılık vermeyen, kimseye aldırmayan güzel bir dağ perisidir.
Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkissos, ırmak ilahı Kephissos ile arındırıcı suların bekçi perisi Liriophe’nin yakışıklı oğulları ve bir avcıdır.
Narkissos’ta tıpkı Ekho gibi kimseye aldırmayan, çok güzel kadınlara dahi yüz vermeyen bir delikanlıdır.
1948’de Vassar Üniversitesi’nden mezun olduğunda fakültenin tek kadın öğrencisiydi
1928 yılında Amerika’da dünyaya geldi.
Çocukluğunda en çok yaptığı şey gökyüzünü seyretmekti. Keşif meraklısıydı, yıldızlara hayrandı. Elektronik mühendisi olan babasına eve bir teleskop kurdurttu
Vera Rubin, The New York Times tarafından “Kozmik Bilinçte Kopernik ölçekli değişimin başlamasına yardımcı oldu” diye tarif edildi.
Lisedeki fizik öğretmeni Rubin’e, ‘’Sen bir kadınsın eğer bilimden uzak durursan daha başarılı olursun’’ diyordu.
(Foto; Sağdaki)
Princeton Üniversitesi Astronomi bölümüne başvurdu ama kadın olduğu için üniversiteye kabul edilmedi. Cornell Üniversitesi’ne başvurdu, kabul edildi fakat üniversitedeki tek kadın olduğu için baskılara maruz kaldı. Yılmadı, mücadele etmeyi seçti.
28 Şubat 1947’de Ankara’da tek katlı bir evde doğdu. Babası ileride ona yazdığı bir mektupta, “Karlı bir Şubat sabahı gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün, insanları..
Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları…” diyecekti.
Hayvanları; kedileri, köpekleri çok seviyordu.
Deniz, ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş ve ilkokul öğretmeni Mukadder Gezmiş‘in üç erkek çocuğundan ikincisiydi.
1962’de Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu.
1964’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) örgütlerinde çalışmaya başladı. Yaşı tutunca TİP’in Üsküdar şubesine üye oldu. 1966’da liseyi bitirdiğinde babasını kırmayıp önce İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Fakültesi’ne kaydolduysa da
Bilim insanları, evrenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'nın, imajımızın yansıması olan ve zaman ibresinin tersine aktığı bir başka evren daha oluşturduğunu düşünüyorlar.
Yani tek bir evren olmadığını, sonsuz sayıda evrenin var olduğunu iddia ediyorlar.
Paralel evrenler teorisi 1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan Hugh Everett’in merakı ile ortaya çıkan bir konudur.
“Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evren veya evrenler de var olabilir.”
Hugh Everett; şu an içinde olduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin de içinde bulunduğu devasal Evren’in hiçbir farkı olmayan bir kopyasının sürdüğünü düşünmektedir.
“Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...”
Bu sözler “Tiyatro Benim Hayatım” adlı kitaptan.
Yıldız Kenter, 11 Ekim 1928’de İstanbul’da doğdu.
Çocukluğunu yıllar sonra bir söyleşisinde şu cümlelerle anlatır;
“İngiliz gavur ana, her daim sarhoş bir baba…
Ama sevgi dolu bir aile. Fakirdik ama mutluyduk.
Ev, zaten yol geçen hanı gibiydi.
Hastaneden çıkartılmış iki çocuklu kadın, sokakta dilenen bir nine, sokak kedileri, köpekleri… Garip bir aileydik. Etraftan tuhaf bakarlardı.”
Annesi İngiliz Olga Cynthia, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını aldıktan sonra adını Nadide Kenter olarak değiştirmişti.