Gerçekliğin temelinde bilgi mi var?
Gerçeklik bilgiyse, bu bilginin doğa tarafından mı yoksa süper zeki yaratıcılar tarafından mı oluşturulmuş olmasının bir önemi var mıdır?
Yaşamın bir anlamı veya bir amacı var mı? Yanıt hazır: Türünü sürdürmek!
Ancak bu yanıt insan türü için yeterli değil.
İnsanlık tarihine göz attığımızda ilk insanları mağara duvarlarına resim yaparken görüyoruz. O resimlerle bizlere var olduklarını ve içinde bulundukları gerçekliği anlatıyorlar.
Sonra insanlar yazıyı keşfediyor, bu kez onları kil tabletlerden izlemeye başlıyoruz.
Sonra tekerleği buluyorlar; Dünya'yı keşfe çıkıyorlar, yeni şeyler görüyorlar. Gördükçe resmini yapıyor, öğrendikçe yazıya döküyor, yazılanı korumak ve
başkalarına da okutmak için kütüphaneler kuruyorlar. Yazıyor, okuyor, okutuyor ve yeniden yeni şeyler öğreniyorlar.
Amaç bilgi sahibi olmak ve onu kayıt altına almak.
Döngü durmaksızın devam ediyor.
Soruyu yeniden soralım: Hayatın anlamı öğrenmek olabilir mi?
Antik çağ filozoflarından Platon'a göre, yaşamın anlamı "öğrenmek": "Yaşamın amacı ise bilgidir ve bilgi insanı erdeme ulaştıran en önemli araç."
Yani amaç bilgiyi elde etmek, onu korumak ve gelecek kuşaklara iletmek.
Bilgi, insanın akıl yürütme, hatırlama, düşünme ve öğrenme gibi zihinsel süreçlerinin bir ürünü olarak tanımlanıyor.
Yani beynimiz; duyu organları ile iletileri alıyor, onları işliyor, bilgi üretiyor.
Bizim gerçekliğimizin kaynağı beynimizin ürünü olan bu bilgi evrimsel süreçte kayıt altına alınıyor ve genlerimizle yeni nesillere aktarılıyor.
Muhtemelen kuantum parçacıkları ile!
Kuantum bilgi
1975 yılında Hawking, kara deliklerin ışınım yaydığını ve kara deliğin yavaş yavaş buharlaşıp yok olacağını söylediğinde bilginin de yok olacağını ileri sürmüştü.
Yani, kara deliklere düşen cisimler yok oluyorsa bilgi de yok oluyor demekti.
Burada bilgi, zihinsel süreçler ile edindiğimiz bilgiden farklı bir şey; ona kuantum bilgi diyoruz.
"Kuantum bilgi", maddenin kendine özgü özelliklerin tümü olarak tanımlı. Başka bir deyişle, bir parçacığın hızı, konumu,
spini ve enerjisi gibi ölçebilebilen tüm fiziksel etkileşimlerin karşılığı oluyor.
O zaman evrensel gerçekliğin gerçek yapı taşı bu parçacıklar oluyor ve onun da altında kuantum bilgi var.
Zaten bir çok fizikçi evrenin bir kuantum bilgisayar olabileceği yönünde görüş belirtiyor
Temel parçacıkları birer "kübit", yani enformasyon birimi olarak tanımlayacağız. Hatırlarsanız klasik bilginin temel birimi "bit" idi, kuantum bilginin en temel birimi ise kübit oluyordu.
Klasik bilgisayarlar ikili sistem (binary) olarak adlandırılan bir sistemle çalışır; en basit anlatımla bir devre üzerindeki elektrik akımının bir anahtar yardımıyla açılıp kapanması esasına dayalıdır. Açık olması durumu 0, kapalı olması 1 olarak kodlanıyor.
Yani elektrik akımı yoksa 0, varsa 1.
Bunlardan her biri kodlamanın bilgi taşıyan en küçük birimi olup bir "bit" olarak tanımlıdır. Burada "bit", "binary digit"den kısaltılmış bir terimdir.
Kuantum hesaplamada ise klasik hesaplamadaki "bit" kavramının yerini kübit ya da orijinal adıyla "qubit" alıyor, o da "quantum-bit" den türetilmiş.
Klasik hesaplamada bir bit, elektrik akımının kapalı-açık durumu olarak tanımlı,
oysa kuantum hesaplamada kodlamanın bilgi taşıyan en küçük yapıtaşı olan kübit bir foton, bir çekirdek ya da bir elektron, yani bir kuantum parçacığıdır.
Evrenin bilgi eşdeğeri
Farzedin ki evren bir simülasyon.
Bir evren simulasyonu yapmak için evrendeki tüm madde ve enerjinin bilgi karşılığını bilmemiz gerekiyor. Bunun için bilgiyi evreni oluşturan elektron ve kuark gibi temel parçacıklara kodlamalıyız.
Evrenin bilgi karşılığını saptamada birkaç farklı yaklaşım bulunsa da en basit yöntem olarak evrendeki parçacık sayısını hesaplayarak ilerleyebiliriz.
Biliyoruz ki içinde bulunduğumuz evrende yaklaşık 100 milyar üzerinde galaksi (1011) ve
her galakside de 100 milyardan fazla (1011) yıldız bulunuyor. Bu hesabı takip edersek görünür evrendeki yıldız sayısı yaklaşık 1023 arasında bulunuyor.
(Burada 1011; 1'in yanına 11 tane sıfır konulması anlamına geliyor; yani 1011= 100,000,000,000 oluyor. 1023 için ise 23 sıfır koymak gerekir.)
Evrende en fazla bulunan element hidrojen; tüm yıldızların temel yakıtıdır.
Her yıldızın kütlesinin % 74'ü hidrojen, % 24'ü helyum ve % 1'i de diğer elementlerden (oksijen, karbon ve azot) oluşuyor.
Yıldızımız Güneş içinde yaklaşık 1057 hidrojen atomu bulunuyor. Görünür evrende hidrojen atomu sayısı: (1057*1023) 1080 olur.
Yani evrende 1080 hidrojen atomu var. Bu aynı zamanda proton sayısıdır ve bir o kadar da elektron bulunuyor demek. Her proton 3 kuarktan oluşmakta ise, diğer atomlarıda gözönüne aldığımızda görünür evrende kuantum parçacığı 1081 dolayında olmalıdır.
Şimdi her kuantum parçacığı 1 Bit bilgi barındırdığı varsayımı ile görünür evrenin yaklaşık 1081 Bit bilgi içeriğine sahip olduğu bilgisine ulaşmış oluyoruz.
Evren yalnızca yıldızlardan oluşmuyor; galaksi ve yıldızların arası karanlık madde, dev kütleli kara delikler, karanlık enerji, gezegenler yanısıra parçacık ve enerji ile dolu. Dolayısıyla öngörüler evrenin bilgi kapasitesinin 10120 bit olduğu yönünde.
Eğer bir evren simülasyonu yapmak istersek bu kapasitede bir bilgisayara ihtiyacımız var görünüyor.
* * *
Gerçeklik bilgiyse, bu bilginin doğa tarafından mı yoksa süper zeki yaratıcılar tarafından mı oluşturulmuş olmasının bir önemi var mıdır?
Mutlaka vardır, çünkü ikinci durumda oyun kurucuların simülasyona müdahale etmesi veya hatta onu sonlandırması olasıdır, deniyor.
Görüyoruz ki yaşamın da, evrenin de temelinde bilgi var.
İnsanlar ilk zamanlarda bilgiyi kayıt altına almak için resim yapıyorlardı. Sonra yazıyı keşfettiler, yazmaya başladılar; sonra kameralar geliştirildi, ardından akıllı telefonlar; bilgi toplama hızı neredeyse ışık hızına ulaştı.
Öğrendikçe yazıyor ve çiziyoruz; öğrendiklerimizi, gördüklerimizi yaşadıklarımızı kayıt altına alma çabası içindeyiz.
Onların hepsi genlerimize yükleniyor. Bir anlamda her birimiz evrimsel süreç boyunca edinilen bilginin damıtılmış formu gibiyiz.
Ve biz umutsuzca, hâlâ, yaşamın anlamını ve amacını sorguluyoruz!
Kaynakça
Information in the Holographic Uni.
Illustris Project
NPR - The Limits Of Simulation
The Illustris TNG Project
Hebrew U Launches Quantum Information Science Center To Move Computing and Communication Tech
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bilim dünyasının en korkunç deneyi:
Küçük Albert'a ne oldu?
Davranışçı psikolog John B. Watson, sahada yaptığı araştırmalarda insanın korkularının sonradan kazanıldığına dair bir gözlem yapınca, bu tezini araştırma laboratuvarına taşıma kararı verir.
Denek olarak ise belki de seçilebilecek en kötü kişiyi seçer: 8 aylık olan Küçük Albert...
Her şey Rus Psikoloji tarihinin kuşkusuz en önemli isimlerinden biri olan İvan Pavlov’un köpeklerdeki koşullanma sürecini incelemek adına gerçekleştirdiği deneylerin,
ünlü psikolog John Watson’un dikkatini çekmesiyle başlar. Watson, Pavlov’un araştırmalarını kullanarak, “Korku, insanda sonradan edinilen bir refleks mi yoksa doğuştan gelen bir dürtü mü?' sorusunun cevabını aramaktadır.
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkum etmişti. Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen adamlardan bir tanesi sultana, hayatını bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğreteceğini söyledi.
Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etti. Diğer adam inanamayan gözlerle arkadaşına baktı. "Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olur da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar."
"Pek değil," dedi birinci mahkum. "Kendime dört özgürlük şansı veriyorum. Birincisi sultan bu yıl ölebilir. ikincisi ben ölebilirim. At ölebilir. Ve dördüncüsü... Belki ata uçmayı öğretebilirim!"
Psikiyatri tarihinin belki de en çarpıcı deneylerinden biri olan ve "Pat Deneyi" olarak da bilinen "Rosenhan Deneyi", David Rosenhan adlı bir psikiyatrist tarafından yapılıyor.
Rosenhan'ın deneye başlarken cevaplamaya çalıştığı soru ise 'Bir kişinin akıl sağlığının yerinde olup olmadığı, akıl sağlığının derecesi kesin olarak anlaşılabilir mi?' sorusu.
Kendisi bu konuda bir hayli kötümserdir ve psikiyatri uzmanlarının düşüncelerinin objektif kriterlere dayanmadığını deneylerle kanıtlamaya çalışır.
Medusa'dan Kadınların Kontrolüne
Toplumu kontrol etmek için önce kadınları kontrol altına almak gerekir. Tarih boyunca bu böyle olmuş, düzen onun üzerine kurgulanmış ve uygulanmıştır. Hükmetmek, baskılamak, manipüle etmek isteyenlerin düşmanı bilinçli kadınlardır.
Neden böyle dedim, bakalım. Egemenlerin elinden çıkan mitlerin, sistem dininin amacı toplumu tahakküm altına almaktır. Medusa, Tanrıça Athena'yı kıskandıracak kadar güzel bir kızdır. Günlerden bir gün Deniz Tanrısı Poseidon, Athena’nın Tapınağı'nda Medusa’ya zorla sahip olur.
Olanı kendisine hakaret olarak algılayan Athena, Medusa'yı çirkinleştirir, saçlarını yılana çevirir ve gözlerine bakan herkesin taş kesilmesi cezasını verir. Yetmez, Perseus'a Medusa’nın başını kestirir.
Sayhuite Monoliti:
Unutulmuş Bir Yaratıcı Tarafından Oyulmuş 200 Tasarımın Gizemi
Uzun zaman önce, unutulan sanatçılar, kanlarını, terlerini ve muhtemelen gözyaşlarını, şimdi Peru’da bulunan bir monolit üzerinde 200’den fazla tasarımın üzerine akıttı.
Sürüngenler, kedicikler, kabuklu deniz hayvanları ve kurbağaların biçimlerini dikkatli bir şekilde oymuşlar ve daha sonra kutsal hayvanları teraslar, göletler, nehirler, tüneller ve sulama kanallarıyla çevrelemişlerdir.
Bu özelliklerin arkasındaki kesin amaç ve anlam gizemli kalmaya devam ediyor.
Sayhuite, Apurímac’ın güney ortasında Peru bölgesinde bulunan Abancay’da bulunan Columbus öncesi bir arkeolojik alan.
Kedileri bir köşede miskin miskin uyuyan sevimli hayvanlar olarak görüyor olabilirsiniz. Ama kediler bir anda yok olurlarsa dünyada ne kadar büyük bir değişim olacağının muhtemelen farkında bile değilsiniz…
Kedileri çok seviyor olabilirsiniz. Belki de onları pek sevmiyorsunuz. Her iki durumda da bir köşeye uzanmış, bütün gün uyuklayan ve ilk bakışta pek de çalışkan bir görüntü vermeyen kedilerin sevimli canlılar olduğunu herhalde kabul edersiniz.
Köpek sahibi haneler (yüzde 38) kedi sahibi hanelerden (yüzde 34) daha fazla. Ama aslında köpeklerden daha fazla evcil kedi var. Çünkü kedi sahipleri tek bir kedi ile yetinmiyor. Evcil hayvanlar olarak kediler her zaman temas, nispeten düşük bakım nedenleriyle tercih ediliyor.