Türkiye dünyanın en yüksek sayıda mülteci/göçmen barındıran ülkesi. Bir sürü reflekse ırkçı diyebiliriz ama bu sayılara rağmen, kendisi bu kadar gerilimli bir toplumun bu kadar senedir durumu yine de çok iyi idare ettiği kanısındayım ben.
Gerçekten ilk başta korkulan kadar büyük olaylar olmadı. Ama gelinen noktada belediyeler perişan, mülteci/göçmenler perişan ve açıkçası herkes hak temelli söylemlerden bıkmış. Çünkü mesele mülteci haklarını aşalı çok oluyor.
Yani insanların bir de Afganistan'dan dalga geliyor deyince tepki vermesi anormal değil. Ama verilen tepki korkarım bir çözüm de değil. Çünkü bu iklim sorunlarıyla beraber bu göç dalgaları da yoğunlaşacak.
Bizim gerçekten bu soruna doğru yaklaşacak bir yönetime ihtiyacımız var. Geçiş ülkesiyiz, bir dalga bitecek diğer başlayacaktır. Üstelik geleni buyur etsek bile gelen kalmak istemiyor, bu sefer insan kaçakçılığı başlıyor.
Yoksa burada biri diğerine ırkçı der, öbürü 3 kuruşluk konforunun derdindesin der ama bu kavganın söylemsel galibi bile olsanız çözüm açısından bir şey sunmuyorsunuz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Ailemin bir tarafı mülteci, mültecilerle ilgili çalışmalara desteğim oldu, 2016 Temmuz'una kadar İstanbul'da Suriyelilerin en yoğun yerleştiği semtlerden birinde ve aralarında yaşadım. Ve sorunun biz zaten yabancı sevmiyorduktan fazlası olduğunu söyleyebilirim.
Başka bir örnekle anlatayım. Mesela AB bir ülkede Romanları öncelikli dezavantajlı grup ilan ediyor. Güzel. Bakılıyor ve en önemli sorunun barınma olduğu görülüyor. Güzel. Fon ayrılıyor ve Romanlar için sosyal konutlar inşa ediliyor. Güzel.
Geri kalan halkta Romanlara yönelik önyargı var mı? Elbette. Bu proje bu önyargıyı kırıyor mu? Hayır, aksine arttırıyor. Niye, aynı bölgedeki Roman olmayanlar da yoksulluk sınırına yakın yaşıyorlar. Haliyle bu barınma projesi nefreti arttırıyor.
O kadar ithal söylemler üzerine oturtulmuş bir düşünememe hali ki bu arkadaşın durumu, kendi kendine burada 'düşman güç' atadığı kadınlara etnik kimlik ve geçmiş atıyor. Onları 'beyaz' sanıyor.
Birincisi insanların iki farklı konu hakkındaki düşünceleri birbiriyle aynı olmak zorunda değil. Burada TERF ilan ettiğiniz kadınlar bir örgüt değil, farklı ideolojilere, etnik kimliklere, altyapılara sahip. Ve burada ayrı düştükleri konularda kavga da ediyorlar.
İkincisi TERF dediğiniz kadınlar arasında Kürtler var, Kürt olmasa bile mesela HDP destekçisi olan var. Mültecilerle/göçmenlerle çalışmış olanlar var. Ne hakla, insanların sözünü kafanıza göre değiştiryorsunuz.
Bu arada bu haberdeki rapor Mart'ta yayınlanmış. Rapor Afganistan'dan gelenler hakkında. Raporun dediği şu: buyrun gelin siyaseti gelenler için de bir güvenlik sağlamıyor, aksine risk yaratıyor.
Bu rapordan gelenlerin neden hep erkek olduklarının ve neden şu anda yığıldıklarının daha akla yatan bir açıklaması var. Gelenler insan kaçakçılarıyla anlaşarak geliyor. Bu az buz bir para değil. Zaten çok zorlu bir coğrafyadan geliniyor.
Gelenler aslında Avrupa'ya geçmek istiyor. Daha doğrusu kaçakçılar bunu yapabileceklerini söylüyor. İklim nedeniyle İran sınırından geçilebilecek ve Yunanistan'a geçilebilecek dönemler belli.
Mikro TC Haziran örgüt tespit etmiş. Umarım işkencede çözülmüyonuzdur sayın üyeler, lol.
Aynı Haziran 2 sene önce bana bold bold 'Hale biz örgütlü özneleriz' diye ayar çekiyordu. Hazirancım, biz de örgütsüz yüklemleriz.
Senin sorunun şu ki Haziran, alakasız, feminist alanda bir iktidar sahibi olmayan kadınları hedefledin. İtibarsızlaştırmaya çalışırken babalarımıza kadar geldin. gazdan ayağını çekemeyen kankaların bazılarımıza CIA ajanı bile dedi.
Bu kadın beni hedef gösterip duruyor. Süleyman Soylu'ya ihbar etti meselesi şu:
Bu arkadaşların ekibinden bir gazeteci Hüseyin Ali Toptaş'ın 18 yaşından küçük kızları taciz ettiğini söyledi. Şu anda bunu söylediği tweeti sildi. Gazetecinin adı Sibel Yükler.
Kabul edersiniz ki 18 yaş altına cinsel taciz 'yayınevi anlaşmasını feshetsin', Pen Türkiye disiplin mekanizmasını çalıştırsın ile çözülecek bir şey değil. Birden fazla mağdurdan bahsediyordu.