Dünkü PCR tartışması vasıtasıyla aşı karşıtlarıyla yakından iletişim kurma deneyimim oldu. Birtakım gözlemleri ve bazı soruların cevaplarını bu zincirde paylaşmaya çalışacağım. #BilimSeli
Öncelikle PCR'a yönelik gelen sorular var. Bazıları samimi sorulmuş olsa da çoğunluğu bilim karşıtlığı propagandası biçiminde. PCR'ın temel çalışma prensibi aslında basit. Dizisi bilinen bir genetik molekül normalde hücre içinde çoğaltılırken, PCR sayesinde tüpte çoğaltılıyor.
Dizisi bilinen kısmı önemli: Hangi nükleotid dizisinin varlığına bakıyorsanız ona özgü primer dediğimiz kısa nükleotid parçaları tüpe konuluyor. Bu parçalar gidip karşılığı olan zincirlere bağlanıyor ve enzimler aracılığıyla uzatılıyor. Primer = figürdeki turuncu parçalar
Bu virüse ait genetik madde çoğaltılarak çeşitli araçlarla ölçülebilir miktarda üretiliyor. Eğer kişiden alınan örnekte Sars-Cov-2 virüsü bulunmuyorsa primerin bağlanacağı parça da yok demektir. Bu durumda çoğalma olmaz ve sonuç negatif çıkar.
Primerler tasarlanırken belirli kurallar vardır. Bu kurallara uygun primerler yeterince özgünlük sağlar ve yanlış pozitif/negatif sonuçların önüne geçer. Grip virüsü ile koronavirüsler tamamen farklı ailelere ait. O nedenle bu primerler grip virüsüne bağlanamaz.
PCR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) farklı biçimlerde de tasarlanabilir. Tartışma konusu olan multiplex PCR'da aynı anda birden fazla virüse özgü primerler eklenerek farklı virüslerin varlığı tespit edilebilir. Bu araştırmacılara zaman kazandırır.
Şimdiye kadar yapılan PCR'larda grip ile koronavirüsü ayırmak gibi bir amaç yoktu. Sadece koronavirüsün varlığı/yokluğuna bakılıyordu. Burada grip virüsünü koronavirüs ile karıştırma ihtimali yok. Bu zamana kadar koronavirüs pozitif çıkanlar grip değildi.
En büyük kafa karışıklığı bu noktada yaşanmış gelen yorumlara göre ve manüpilasyon da buradan yapılıyor. Bu kesinlikle doğru değil. Her yıl grip virüsünün sıklığını tespit etmek üzere zaten grip virüsü taraması yapılıyordu. Son raporlar grip sıklığının düştüğünü gösteriyor.
Solunum yolu hastalıklarına yönelik olarak alınan maske-mesafe-karantina önlemleri gribin de doğal olarak azalmasına yol açmış beklendiği üzere.
Bu durum koronavirüs salgını sebebiyle testlerin azalmasıyla açıklanabilecek gibi değil. Kaldı ki multiplex PCR zaten halihazırda kullanılıyor. 21 Haziran WHO raporu da yine bu durumu açıklıyor. who.int/publications/m…
Dün kısaca not ettiğim bir başlık da aşı karşıtlığı/covid inkarcılığının evrim karşıtlığı ile benzerliği idi. Takriben üniversiteye başladığımdan beri evrim karşıtlığı ile aktif mücadele içinde oldum. Dolayısıyla karşılaştırabilecek kadar deneyimim var.
Evrim karşıtlığı uzun yıllardır örgütlü bir biçimde empoze edilen bir gerici akımdı Türkiye'de. 80'lerde tam olarak Milli Eğitim Bakanlığı eliyle kurumsallaştırılarak müfredatları çok daha yoğun biçimde etkiledi. Detay için: haber.sol.org.tr/bilim/bilim-ku…
Bugün artık orta öğretim biyoloji müfredatı yamalı bohça gibi ve kuşa çevrilmiş durumda. Yıllarca anlattığımız yıkıcı etkilerini bugün salgın ortamında malesef gözlemliyoruz. Esasen kimsenin PCR'ın detaylarını bilmesi gerekmiyor.
Ama düzgün bir biyoloji eğitimi ile grip virüsü ve Sars-Cov-2 arasındaki farkı çok daha kolay anlatabilirdik. Bununla beraber bilimsel bilgiye ulaşım kolaylaşacağı gibi deli saçması sahte-bilim zırvalarının yayılmasının önüne geçebilirdik. Olmadı.
Evrim karşıtı/akıllı tasarımcı argümanlar yıllar boyu tek elden çıkmışçasına aynı örnekler üzerinden sunuldu. Çünkü gerçekten malum mekanizmalarla tek elden topluma yayılıyordu. Öte yandan, karşısında duran bilimsel argümanlar kabul edilmiyor/saptırılıyordu.
Çok açık bir yalan söyleme biçimi vardı. Özellikle yapılan yanlış çeviriler, kişilere atfedilen uydurulmuş söylemler vardı. Evrim karşıtı ekibin gerici karakteri ve dini referansları çok belirgindi. Sekülerlerin arasında yaymak için gösterilen uğraşlar hep boşa düşüyordu.
Bir başka özelliği, bilim insanlarını itibarsızlaştırma politikası izleniyordu. Bu vesileyle insanlarları sindirmeye çalışıyorlardı. Bu tutmazsa tehdit ediyor, yine susturmaya çalışıyorlardı.
Bu özelliklerin çoğu aşı karşıtları için de geçerli. Çok bariz yalanlar sanki gerçekmişçesine yine belirli odaklar aracılığıyla yayılıyor. Örnekler yine sabit. Dünkü tartışmada birkaç kez şu geldi mesela: Bir sıvının aşı olma kriteri nedir? Vişne suyunu aşı sayabilir miyiz?
Bunun gibi başka örnekler de var ama bu özellikle ilginç. Her seferinde vişne suyu örneği kullanılması bir yerden bunun yayıldığını gösteriyor. Örnekler ikna etmeye yönelik olarak özel olarak seçiliyor.
Hayır, vişne suyu veya herhangi antikor oluşturmayan bir sıvı aşı sayılmaz. Cevabı çok açık ama örnek basit ve temel biyoloji eğitimi almamış bir kişi için ikna edici. Bu soru karşısında kişiye immünoloji anlatamazsınız. Salak deyip geçmek de mümkün değil.
Bir yalan örneği olarak yine dünkü tartışmadan: CDC açıklama yaptı, şimdiye kadarki pozitifler aslında gripmiş. Hayır, CDC öyle bir şey demedi. Ancak yalan bir kere yayılınca temizlemek yıllar alıyor. Aynı "ara form yokmuş" yalanı gibi. Hala buna inanan var. Temizleyemedik.
Bir başka mesele ise Kary Mullis konusu. Kendisi DNA'yı enzimatik yollarla çoğaltmaya yarayan PCR yönteminin mucidi. 80'lerde bulduğu bu yöntemle sonraları Nobel aldı. Bu bilime oldukça büyük bir katkıydı.
Ancak daha sonra AIDS inkarcılığı gibi bilim karşıtı söylemlerle bilimsel itibarını kaybetti. Onun icat ettiği klasik PCR'ın üzerine çok fazla şey koyuldu, mesela yukarıda anlattığım multiplex PCR, qRT-PCR vb. Bilim kolektif bir eylemdir. Başlı başına bir kişiye mal edilemez.
Kendisi aynı zamanda iklim değişimini inkar eden, astrolojiye inanan, bir seferinde florasan bir rakun ile konuştuğunu iddia eden bir arkadaş. Nobellilerin bu tarz saçmalamalarına Nobel Hastalığı deniyor. Örneklerini şurada görebilirsiniz: en.wikipedia.org/wiki/Nobel_dis…
Artık PCR'ı Kary Mullis'ten iyi bilen onbinlerce araştırmacı bulunuyor. Çünkü yöntem 80'lerde bulunduğu şekliyle kalmadı. Mullis ve Watson itibarını kaybetmiş Nobelliler arasında en iyi örneklerdir, derslerde okutulur. Yine de söylediği şey virüs inkarcılığını desteklemiyor.
Yine aşı karşıtlığında da bilimsel bilgiyi yaymaya çalışan insanları itibarsızlaştırma durumunu görüyoruz. Kadınlara yönelik mansplaining, genç araştırmacılara yönelik yaş vurgusu dünkü tartışmada öne çıkanlar. Ek olarak tehdit edildiğini söyleyen doktorlar da var.
Kızım diyen profesöre vurgu yapmamın sebebi buydu. Birtakım küçültme ekleriyle hitap ederseniz cevabını alırsınız, sindirebileceğinizi düşünüyorsanız kusura bakmayın ama çok beklersiniz.
Yukarıda saydığım özelliklerden biri farklılık gösteriyor. Tahmin edeceğiniz üzere sekülerler arasındaki yayılım. Benim hatırladığım, aşı karşıtlığı aslında yıllar önce "aşıların içinde domuz geni varmış" yalanlarıyla gündeme giriş yapmıştı. Ancak bu tutmadı.
Sonraları, Amerikan aşı karşıtı örgütlerden devşirme otizm söylemleri öne geçti. Bu da özellikle beyaz yaka arasında doğallık safsatalarına karışarak yayıldı. Son yıllarda çocukluk çağı aşılarına yönelik tartışmalar hızlanmıştı.
Hatta 2020'nin başında Yeditepe Üniversitesinde yapılması planlanan aşı karşıtı sempozyum gösterdiğimiz tepkiler ile üniversiteler tarafından iptal edildi. Daha sonra mart ayında bir otelde yapılmıştı.
Salgın döneminde yaşanan belirsizlikler ve uluslararası yönetim krizleri, aşı karşıtlarının topluma büyük bir hızla yayılması için önemli bir zemin oluşturdu. Eğer yıllar boyunca düzgün bir eğitim programı olsaydı, bu ortam oluşamazdı. Birkaç psikopata her beraber gülerdik.
Dünkü yazılanlara göre gözlemim, toplumun her kesimine yayılmış bir yalanla mücadele ediyoruz. Her tür ideolojiye eklemlenebilir, karmaşık ve derinlemesine analiz edilmesi gereken bir akımla karşı karşıyayız. Daha fazla yayılacağını öngörmek çok zor değil.
Birileri bütün mesaisini aşı karşıtlığı yaymaya adamış durumda. Bunlardan bir kısmı, bu işte "ekmek" görmüş, takipçi sayısı artınca itibar devşirmeye çalışıyor. Normalde egolarını tatmin edeceği bir ortam bulamayacakken, buradan yürüyerek kendini mutlu ediyor.
Bunların arasında kendine olmayan kurumlardan profesörlük belgesi düzenleyenler, başka uzmanlık alanlarındaki itibarını kullanarak uzmanı olmadığı konuda ahkam kesen bilimin içindeki insanlar, konuyla alakası olmadan bir şekilde öne çıkanlar bulunuyor.
Birbirlerinin argümanlarını kullanarak sosyal medya aracılığıyla topluma yayıyorlar. 90'lı yıllarda "şuu yapmasanız X gün içinde öleceksiniz" diye mektuplar bırakılırdı posta kutularına, şimdi artık her şey kolaylaştı.
Bahsetmek istediğim bir diğer konu da "bu delilerle niye uğraşıyorsunuz" diyen arkadaşlar. Bu söylemi evrim karşıtlığı mücadelesinde de sıkça duyardık. İşte o zaman bunlarla uğraşmayınca, bugün her şey çok daha zorlaştı.
Bazı şeyler, özellikle bilimsel bilgi, kişilerin insafına bırakılamaz. Bu her şeyden önce bir aydınlanma mücadelesidir. Kümülatif etkisini yıllar içerisinde görürüz. Ancak konu aşı ve toplum sağlığı olunca işin bir başka boyutu da var.
"Bırakalım bunlar doğal seçilimle yok olsun" demek, insanlık tarihini anlamamak ve evrimsel bilgiye hakim olmamaktan kaynaklanıyor. Virüs evrilen bir organizma. Burada en önemli faktör mutasyon. Mutasyon oranı sabit kalsa bile virüs miktarı artıkça mutasyon artacak.
Yani ne kadar çok yayılırsa virüste o kadar çok çeşitlilik bekleriz. Bu mutasyonlar rasgele gerçekleşiyor. Bugün varyant dediğimiz versiyonlar da bu şekilde ortaya çıkıyor. Özellikle aşının oluşturduğu bağışıklıktan kaçabilecek varyantların oluşması ihtimali var.
Dolayısıyla, aşı olanlar da virüsün yayılması ile risk altına girmiş oluyorlar. Bu durumda yeni varyantları bertaraf edecek yeni aşıların üretilmesi, dolayısıyla salgın sürecinin uzaması beklenir. Yani, mesele üç-beş kişinin salak olması değil.
Bir diğer tehlike ise, hiçbir aşının %100 koruyucu olmaması gerçeği. Bu durumda, özellikle riskli gruptakilerin virüsle karşılaşma ihtimali artığından hayatları riske giriyor. Yani "adam sen de"cilik oynayacak durumda değiliz.
Peki ne yapmalı? Bu kadar örgütlü ve yaygın bir fenomenin karşısına örgütlü bir biçimde çıkmak gerek. Normalde beklenen devlet eliyle yaygın aşı kampanyaları ve bilgilendirmeler yapılması olur ama Sağlık Bakanlığından beklentimiz ortada. Talepkar olmak durumundayız.
Sahte-bilim yayan kurumlara yıllarca müdahale etmeyen hükümetten de beklentimiz zaten yok. Dolayısıyla iş yine ülkenin aydın kesimine düşüyor. Bilimsel kurumlar hızla yaygın aşı kampanyaları örgütlemeli. TTB, bilim dernekleri, basın-yayın organları bir yol haritası çizmeli.
Özellikle sosyal bilimcilerin, yeni medyadaki örüntüleri geniş çerçevede çizmesi ve bilimsel iletişim programları oluşturması bu süreçte aşı karşıtlığının nedenlerini/sonuçlarını ve mücadele yöntemlerini iyice anlamamızı sağlayacaktır. Bu mücadelenin önemli bir parçası.
Ülkelerin kültürlerinden bağımsız evrensel iletişim yöntemleri, süreci geciktirir gibi geliyor. Bu topraklardaki örüntüyü anlamadan salt aşı mekanizması anlatarak kısa vadede kemik kitlenin yayılımını engellemek çok zor.
Ülke tarihinde salgınlarla mücadelede yüz akı hekimlerimiz var. Türkan Saylan ve arkadaşları, Anadolu'yu karış karış dolaşarak cüzzamla mücadele etti. Bugün yaygın iletişim araçları işimizi kolaylaştıracaktır, ancak tekil tekil bireylerin mücadelesi yeterli olmuyor.
Sağlık çalışanlarının salgın sürecinde yaşadıkları ortada, bu işi tek başına onların sırtına yıkamayız. Herkesin taşın altına elini koyması gerekiyor. Aydın sorumluluğu da aydınlanma mücadelesinin önemi de işte böyle durumlarda ortaya çıkıyor.
Umutsuz olmaya gerek yok. İnsanlık tarih boyunca önüne çıkan engelleri hep aştı. Bunu da aşacağız. Çünkü, hep dediğimiz gibi "insanlık önüne koyduğu her gerçek sorunu aşar". Salgın yönetimini beceremeyenlerse tarih sahnesinde mahkum olur. Yine öyle olacak.
Neden alenen yalanlar söylüyorsunuz? PCR bugünün yöntemi değil, moleküler biyolojinin temeli. CDC, PCR işe yaramaz demedi. CDC sadece mevcut kit yerine hem influenza hem Sars-Cov-2 varyantlarını test edecek yeni kit öneriyor. Değişiklik yıl sonunda yapılacak. #PCRBalonuPatladı
Bu yeni kit de PCR kiti. Olmasaydı da bir şey değişmezdi. Daha iyi bir tanı yöntemini bulacak olanlar aşı karşıtları değil, yine bilim insanları. Neden bilmediğiniz konularda sürekli atıp tutuyorsunuz? #PCRBalonuPatladı
#BilimSeli
Halkımız Vikinglere hasretmiş, haberimiz yokmuş. Ufak çaplı kardeş saldırısına uğradığımdan gecikti biraz. 🙄 Viking genetik tarihi yayınımız başlıyor efendim, koltuklarınızı dik konuma getiriniz. Dün @nature'da yayınlanan makalenin linki şöyle: nature.com/articles/s4158…
Bu arada "bunu insan okuyacak" derseniz altta bir özet var. 🤭
Makalede Tunç Çağından (MÖ 2400) Erken Modern Döneme (MS 1600) kadar yaşamış, büyük kısmı Viking Döneminden, 442 bireye ait genom dizilenmiş. Bu çok büyük bir sayı. Elimizde DNA'ları bulunan arkadaşların dağılımı şöyle:
Dun Sapiens'in Afrika'dan cikisina dair enfes bir sunum dinledim. Sunumu yapan Prof. Michael Petraglia idi. Haydi kosun zincire! 🦴👇
Kendisi daha cok Asya'ya yayilmayi calistigi icin, sunumu ozellikle Asya uzerineydi. Calismalar buyuk oranda Avrupa'da yapildigindan Avrupa-merkezci bakis acisinin buraya da yansidigini soyledi. Bunun en temel sebebi, Afrika'da yapilan calismalarin o donem ++
daha az olusu ve buluntularin gozardi edilisi gibi gorunuyor. Zaten o donemlerde hala Cok Bolgede Evrim hipotezi tartisiliyor. Ancak 80'lerde genetik calismalar da isin icine girince Afrika'dan cikis daha net bir hipotez olarak one cikti.