Mevlid-i Şerif'in İngilizce'ye çeviren Frank Lyman MacCallum’un hikâyesini biliyor musunuz?
Kimdi bu zat-ı muhterem ve nasıl oluyordu da Türk dilinin inceliklerini Shakespeare’in o klasik kelimeleriyle böylesine güzel karşılıklarla ifade edebiliyordu.
Babasının tabiriyle “Her birinin üzerine kargalar konmuş milyon tane mezar taşıyla çevrili Erzurum şehrinde” dünyaya gelir Lyman, 1893 yılı, 18 Haziranında.
Türklerin arasında bir yabancı gibi yaşamamış, sakin tabiatı ve güzel ahlakıyla Türk dostlarının muhabbetini kazanmıştır.
Bektaşi tekkesine sık sık uğrayan, Karagöz oyunu izlemekten keyif duyan, dostlarıyla iftar sofrasında buluşup top atışlarını bekleyen biridir.
Lübnan savaşının son yıllarına doğru Beyrut’a gelir ve üzerinde bir kaç yıldır ilgiyle çalıştığı mevlid-i şerifin çevirisini burada tamamlar: The Mevlidi Sherif: The Nativity of the Prophet Muhammad
Lyman’ı Feriköy Protestan Mezarlığı’ndaki kabri başında kendi çevirisi ile anıyoruz:
Almighty God, from evil now deliver!
Amen, say all who hope in God the Giver.
Yâ İlâhi, kılma bizi dâllîn.
Bu dûaya cümleniz deyin âmîn.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Üstünde oluşan kaplan desenine uzun uzun bakıyorum. Koyudan açığa doğru seyreden kahverenginin bütün tonları sanki bu küçücük alanda sıkışmış. Kokusuyla rengarenk çeşit çeşit meyvelerin olduğu bir vahanın içine giriyorum adeta.
Tatlı bir esintiyle birlikte gelen meyve kokuları. Ardından uyanma, diri olma dürtüsü, bulunduğum ortamı daha derinden hissetme duygusu. Biraz soğuması gerek çünkü aromaların açığa çıkması için bu önemli bir detay.
Mevzu kahve olunca seven sevmeyen herkesin koku duyusu harekete geçer şüphesiz. Hele ki kahve dükkanının önünden geçerken şöyle dönüp bakmadan edemeyiz, içimize derin derin çekeriz o baş döndürücü kokuyu.