Yale Üniversitesi'nden psikolog Dr. Stanley Milgram tarafından yapılan bu deney, insanların otoriteye nasıl boyun eğdiklerini anlamak amacıyla 1961 senesinin Temmuz ayında yapılmıştır.
1961 senesinin Temmuz ayında yapılmıştır. Deneyin kilit noktası, deneklerin şahsi vicdanlarıyla çelişen unsurların varlığına karşı otoriteye nasıl boyun eğdiklerini gösterebilmektir.
Deney, Kudüs'te görülen bir Nazi savaş suçlusu olan Adolf Eichmann'ın davasının başlangıcından 3 ay sonra yapılmıştır. Milgram'ın deneyine ilham veren soru şudur:
"Soykırımın sonuçları, Eichmann ve benzerleri tarafından da benimsenmekte miydi, yoksa bu kişiler, otoriteye boyun eğdikleri için mi soykırım yaptılar?"
Bir diğer deyişle Milgram'ın deneyi, kişilerin şahsi görüş, düşünce ve vicdanlarına rağmen otoritenin emirlerini yerine getirmeye olan yatkınlıklarını analiz etmek amacıyla yapılmıştır.
Deney içerisinde 3 kişi bulunmaktadır: denek (T ile gösterilmiştir), aktör (L ile gösterilmiştir) ve araştırmacı (E ile gösterilmiştir). Araştırmacı, otoriteyi temsil etmektedir ve emirleri veren taraftır.
Denek, öğretmeni temsil etmektedir ve otoriteden gelen emirleri uygulayan konumundadır. Aktör ise öğrenci rolündedir ve öğretmenden gelen uyarılara maruz kalan taraftır.
Burada, "aktör" denmektedir, çünkü esasında öğrenci konumunda olacak kişi, deneyi düzenleyen araştırmacı tarafından önceden bilgilendirilmiştir ve rol yapacaktır. Ancak bunu denek bilmez.
Deneyden önce, denek ve aktör olan kişiye, rollerini belirlemek üzere, sanki rastgele belirleniyormuş etkisi yaratmak için üzerinde roller yazılı iki kağıttan birini rastgele seçmeleri istenir.
Esasında iki kağıtta da, "öğretmen" yazmaktadır, dolayısıyla denek olacak kişi kesinlikle öğretmen olacak, önceden ayarlanmış aktör ise öğrenci konumunda kalacaktır. Bundan sonra öğretmen ile öğrenci birbirinden ayrı odalara konur.
Esasında iki kağıtta da, "öğretmen" yazmaktadır, dolayısıyla denek olacak kişi kesinlikle öğretmen olacak, önceden ayarlanmış aktör ise öğrenci konumunda kalacaktır. Bundan sonra öğretmen ile öğrenci birbirinden ayrı odalara konur.
Öğretmen rolündeki deneğe, deney öncesinde bir şok verilir ve kendisi, deney sırasında öğrenciye şok verdiğinde öğrencinin deneyimleyeceği acıyı deneyimlemesi sağlanır
Sonrasında, kendisine birkaç çift kelime verilir ve öğrenciye bu kelimeleri öğretmesi istenir. Öncelikle, elindeki listedeki sözcükleri aktöre, yani öğrenciye okur.
Sonrasında, bir kelime ve o kelimeyle eşleşebilecek 4 şık okur. Eğer ki öğrenci, hatalı şıkkı seçerse, öğretmenin kendi eliyle elektrik şoku vermesi gerekmektedir.
Her bir hatalı cevaptan sonra elektrik şokunun şiddeti 15 volttan başlayarak, her sefer 15 volt arttırılacaktır. Eğer ki öğrenci doğru cevap verirse, öğretmen bir sonraki soruya geçecektir.
Denek konumunda olan ve öğretmen rolündeki şahıslar, öğrenci konumundaki aktörlerin gerçekten de şok aldığını sanmaktadırlar. Halbuki, herhangi bir şok uygulanmamaktadır.
Aktörün bulunduğu ayrı odada bulunan bir ses kayıt cihazı sayesinde, her bir elektrik şoku seviyesi için ayrı bir ses verilir ve aktör, sanki gerçekten acı çekiyormuş gibi inler.
Deneyin can alıcı noktası burada başlar. Kimi denemede, aktör, rollerin belirlenmesi sırasında deneği, kendisinde bir kalp sorunu bulunduğuna ikna ederek duygusal bir koşul oluşturur.
Kimi denemede ise bu yapılmamıştır. İki durumda da, her yanlış cevaptan sonra verilen şoktan ötürü aktörün verdiği tepkiler (bağırma, inleme, ağlama, vs.) artar ve bir noktadan sonra aktör, duvarlara vurarak acıyı iyice anlatmaya çalışır.
Denek konumunda olan öğretmen, eğer ki bunlara dayanamayarak deneyi durdurmak isterse, ona her talebinden sonra araştırmacı tarafından kendisine şu cümleler söylenir:
1-Lütfen devam edin.
2-Deney gereği devam etmeniz gerekmektedir.
3-Devam etmeniz gerçekten çok önemlidir.
4-Başka seçeneğiniz bulunmuyor, devam etmek zorundasınız.
Eğer ki 4 durdurma denemesi sonrasında, denek halen durdurmak isterse, deney gerçekten de durdurulur.
Eğer ki otoritenin bu emirlerine boyun eğecek olursa, deney her yanlış cevapta 15 volt arttırılacak şekilde şokların denek tarafından, kendi elleriyle uygulanmasıyla devam eder.
Ayrıca deneyde, deneğin, aktörün durumuna yönelik sorularına karşı da ön cümleler belirlenmiştir. Örneğin, eğer ki denek, öğrencide kalıcı hasar olup olmayacağını soracak olursa, kendisine şu söylenir:
"Her ne kadar şoklar acı verici olsa da, kalıcı bir doku hasarı oluşturmayacaktır, lütfen devam edin."
Benzer şekilde, eğer ki aktör, içerideki odadan deneyin durdurulması için yalvaracak olursa ve denek de bunu bahane ederek deneyi durdurmak isterse, şu söylenmektedir:
"Öğrencinin hoşuna gitse de, gitmese de, her bir kelime çiftini öğrenene kadar devam etmek zorundasınız, dolayısıyla lütfen devam edin."
Eğer ki denek, bu emirlere boyun eğerek şok vermeyi sürdürürse, art arda 3 defa 450 voltluk şok verdikten sonra (ki bu, neredeyse kesin olarak her insanı öldürecektir), deney durdurulur.
Deneyden önce Milgram, insanların genel olarak kendileri böyle bir deneye tabi tutulsalardı, nasıl tepki vereceklerini anlamak için Yale Üniversitesi öğrencilerine ve akademisyenlerine bir dizi anket uygulamıştır.
Anket uyguladığı kişilere, 450 voltluk maksimum şoku, böyle bir deneyde uygulama ihtimallerini 0'dan 4'e kadar 5 kademeli bir puan değeri üzerinden değerlendirmelerini istemiştir.
Ankete katılan 100 öğrenciden hepsi 0 ile 3 arasında puanlar vermiş, genel ortalama ise 1.2 çıkmıştır. Yani neredeyse kimse, bu kadar yüksek bir dozu sadece emirler öyle söylüyor diye uygulamayacağını iddia etmiştir.
Milgram, 40 psikiyatrist üzerinde yaptığı ankette de, bu araştırmacıların neredeyse tamamının 10. şoktan sonra deneyden kesinlikle vazgeçeceklerini ve bu kadar yüksek dozajda hiçbir otoriteye boyun eğmeyecekleri cevabını almıştır.
Hatta psikiyatristler, kimsenin bu dozu vermeyi sürdürmeyeceğini ileri sürmüşlerdir.
Milgram'ın sonuçları ise tam tersi bir tablo göstermiştir. Her ne kadar hemen hepsi bundan rahatsızlık duyduğunu belirtse de, deneklerin %65'i, yani 40 denekten 26 tanesi emirlere uyarak 450 voltluk inanılmaz yüksek şiddetteki elektriği öğrenci konumundaki aktöre uygulamıştır.
Deneklerin istisnasız her biri, sonuca ulaşmadan önce herhangi bir noktada deneyi durdurup ne yapılmak istendiğini sorgulamıştır. Hatta bazıları, deneyin durdurulması halinde kendilerine deneye katılmaları halinde ödenecek parayı iade edeceklerini söylemiştir.
Denekler, birçok stres ve korku tepkisi göstermiştir: terlemişlerdir, mırıldanmışlardır, kekelemişlerdir, dudaklarını ısırmışlardır, mızmızlanmışlardır, inlemişlerdir, tırnaklarını yemişlerdir ve hatta kimisi, gergin kahkahalar atmış ve hafif gerginlik nöbetleri geçirmiştir.
Milgram, bu deneyden yola çıkarak iki sonuca varmış, iki teori geliştirmiştir:
Törecilik Teorisi: Bir birey ve ait olduğu grupla ilgili bir teoridir. Eğer ki birey, karar alma konusunda uzman ve kabiliyetli değilse, karar vermeyi gruba ve hiyerarşik düzene bırakacaktır. Grup, bireyin davranışsal modeli olacaktır.
Aracılı Durum Teorisi: Boyun eğmenin ana unsuru, bireyin başkasının dileklerini yerine getirmesinden ötürü, kendini yaptığı davranışlardan sorumlu görmemesidir. Eğer ki biri bu görüşü benimseyecek olursa, boyunduruğun tüm gereklilikleri yerine getirilmiş olur.
Milgram deneyinin birçok benzeri farklı zamanlarda yapılmış ve benzer sonuçlar elde edilmiştir.
Instagram hesabımıza sizleri de bekliyoruz orada da buradakilerle birlikte farklı ve güzel etkinliklerle beraber sizlerin yanında olmaya çalışacağız takip ederseniz seviniriz instagram.com/esrarengizdurum
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Fahire Kara Batman Beşirili. 9 kardeşi ve 12 çocuğu var. 1990 yılında en küçük çocuğu henüz 9 aylık. işte bütün olaylar 1990 yılında başlıyor. Söz konusu yıl, Fahire Kara ve eşi Abdurrahman Kara, ikinci defa hacca gitmeye karar veriyorlar.
Fakat daha önce hacı oldukları için kuraya giremiyorlar ve Suudi Arabistan’a özel şirketler aracılığı ile aslında devletin haberi olmadan hacca gidiyorlar.
Vücudundaki Bütün Kromozomlar Zarar Görerek Ölen, Ölümü En Kötü Şekilde Deneyimleyen İnsanlardan Biri: Hisashi Ouchi
1999 yılında japonya'da gerçekleşen Tokaimura nükleer kazası sırasında yüksek dozajda radyasyona maruz kalan üç kurbandan biri olan 35 yaşındaki nükleer işçinin kaza sonrası vücudundaki bütün kromozomlar zarar görür.
Tedavi sürecinde her geçen gün vücudundan 20 litreye yakın su kaybetmeye başlayan kurbanın derisi yavaş yavaş iç organlarından ayrılmaya, organları tamamıyla durmaya başlar hatta kalbi 3 kere toplamda 49 dakika tamamen durur.
44 Gün Boyunca Tecavüz Edilen, Kum Torbası Gibi Dövülen ve Türlü İşkencelere Maruz Kalan Japon Kızın Tüylerinizi Ürpertecek Hikayesi
22 Kasım 1988'de hayatı bir anda tepe taklak olan Junko Furuta, onu kaçıranların elinde ölmeden önce sadece 16 yaşındaydı.
Rehin tutulduğu 44 gün boyunca sürekli tecavüz edilen ve türlü işkencelere maruz kalan Junko'nun başına gelenler, olayın yaşandığı dönem sadece Japonya'da değil, tüm dünyada büyük ses getirmişti. 'Beton Kaplı Liseli Kız' olarak bilinen Junko'nun hikayesini sizlerle paylaşıyoruz..
Kavram ilk olarak bir psikoloji dergisinde yayınlanan makale ile ortaya çıktı. Söz konusu kavramın bilişsel ve sinirsel yönü değişik bilim insanları tarafından çokça irdelense de kavrama ismini veren durum çok daha kalıcı bir üne sahip oldu.
Bahsi geçen diyalog Tolstoy’un bir günlüklerinde şu şekilde geçer:
İNSANLARIN CANAVARLAŞMAKTA SINIR TANIMADIĞININ ACI BİR ÖRNEĞİ: FERHUNDE
Farkhunda Malikzada 27 yaşındaydı, Müslümandı, inançlarına sıkı sıkıya bağlıydı ve öğretmen olmayı istiyordu.
Afganistan'ın başkenti Kabil'de yaşayan Ferhunde, 2015 yılında şehir merkezindeki bir türbeyi ziyaret etmişti. Türbenin önünde muska satan birini gördü, takip etti ve kadınlarla konuşup muska satmaya çalışan bu kişiyi uyardı.