Kavram ilk olarak bir psikoloji dergisinde yayınlanan makale ile ortaya çıktı. Söz konusu kavramın bilişsel ve sinirsel yönü değişik bilim insanları tarafından çokça irdelense de kavrama ismini veren durum çok daha kalıcı bir üne sahip oldu.
Bahsi geçen diyalog Tolstoy’un bir günlüklerinde şu şekilde geçer:
Tolstoy bir gün kardeşine şöyle bir şey söylemiş:
“Şu köşede ayakta dur ve beyaz ayıyı hiç aklına getirme…”
Kardeşi ayakta durup beyaz ayıyı aklına getirmemek için büyük çaba harcamış ama sonunda pes etmiş.
“Yok aklıma getirmeden edemiyorum” demiş.
Bu diyalogda Tolstoy’un verdiği mesaj bambaşka manalara kapı aralar ancak öne çıkan vurgu kaçtığın şeyin nasıl peşinde bir kabusa dönebileceğidir.
Dostoyevski’nin de bir eserinde kutup ayısı olarak yer verdiği bu sendrom ağır psikolojik göndermeler taşıyan Inception filminde de meşhur bir replik olarak karşımıza çıkar.
Filmde kahramanımız karşısındaki kişiyle kurduğu şu diyalog bu durumu çok güzel şekilde ifade eder:
-Sana ”filler hakkında düşünme” desem ne düşünürsün ?
+Filleri
Psikologlar, hikayede yer alan zihinsel süreci açıklarken yeni bir dürtüsel durumla karşılaştıkları için bu olaya hikayedeki diyaloğa atfen “beyaz ayı sendromu” ismini vermişlerdir.
Bu sendromda bize yapmamamız konusunda telkin edilen ya da kendimizin çeşitli nedenlerle zihnimizden atmak istediği fikirlerin/dürtülerin nasıl kalıcılaştığını ifade eder.
Zihnimiz, kurtulmaya çalıştığı durumları ısrarlı ve inatçı bir şekilde kendinden uzak tutmak için telkine başladığında ironik bir şekilde söz konusu şeyler daha kuvvetli bir şekilde zihinde kök salmaya başlar.
Kişinin zihinsel kontrol mekanizmasının ters mühendislik diye tabir edebileceğimiz bir duruma maruz kalmasıdır bir bakıma bu sendrom. Normalde bize zarar verme riski taşıyan durumlara/düşüncelere karşı sıkı bir dikkat ve
otomatik kontrol özelliği taşıyan bir alarm sistemi olan zihnimizin bu özelliği, olumsuzluk içeren böylesi durumlarda adete hacklenmiş gibi kontrolümüz dışına çıkar.
Kimi psikologlar cinsel saplantıları, yanlış dini telkinlerden doğan radikal düşünceleri veya birtakım psikozları beyaz ayı sendromuyla ilişkilendirir.
Nitekim saplantılı veya fanatik fikirlerin işleyiş sürecine baktığımızda da gördüğümüz şey bu sendromda olduğu gibi fikirsel bir kısır döngüye hapsolduğumuzdur.
Beyaz ayı sendromu, birçok bakıma kendini gerçekleştiren kehanet veya pygmalion efektine benzer zira burada da beklentilerin veya tam tersi beklentilerimizin doğurduğu bir kontrol karmaşası mevcuttur.
Wegner oldukça kompleks bir yapıya sahip bu sendromu “ironik işleme teorisi” olarak isimlendirmiştir. Bilim dünyasında bu teoriyle isimlendirdiği sendroma dair ilk belli başlı tavsiyeleri de sunan kişidir.
Wegner’in beyaz ayı sendromuna dair tavsiyeleri şunlardır:
1-Yeni bir fikir üret veya zihninde yeni bir şeye yer aç.
2-Düşünceyi başka zamana ertele. Zihninde takıntıya neden olan her neyse ciddi bir telkinle bu fikri başka bir zamana erteleyeceğini ifade et kendine.
3-Aynı anda birden fazla iş yapma ki zihnen seni boğan düşünceye karşı daha kararlı olabil.
4-Düşünün ama kontrollü olarak. Takıntıyı yaratan kavramı düşünmeyi reddetmek yerine onu kontrollü olarak yapmayı deneyin. Bu durum söz konusu fikrin daha kısa sürede zihinden atılmasını sağlayabilir.
5-Yediye kadar sayarak nefesinize odaklanın. Nefes egzersizleri metabolizmanın işleyişinde olduğu kadar zihinsel süreçler üzerinde de hayli etkili bir dönüştürücü güce sahiptir.
Instagram hesabımıza sizleri de bekliyoruz orada da buradakilerle birlikte farklı ve güzel etkinliklerle beraber sizlerin yanında olmaya çalışacağız takip ederseniz seviniriz instagram.com/esrarengizdurum
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
İNSANLARIN CANAVARLAŞMAKTA SINIR TANIMADIĞININ ACI BİR ÖRNEĞİ: FERHUNDE
Farkhunda Malikzada 27 yaşındaydı, Müslümandı, inançlarına sıkı sıkıya bağlıydı ve öğretmen olmayı istiyordu.
Afganistan'ın başkenti Kabil'de yaşayan Ferhunde, 2015 yılında şehir merkezindeki bir türbeyi ziyaret etmişti. Türbenin önünde muska satan birini gördü, takip etti ve kadınlarla konuşup muska satmaya çalışan bu kişiyi uyardı.
DENİZİN 30 METRE ALTINDA 3 GÜN YAŞAYAN HARRISON OKONE'NİN İNANILMAZ HİKAYESİ
2013 yılının mayıs ayında, 12 kişilik bir deniz mürettebatıyla denize açılan petrol arama platformuna ait üç römorkör teknesinden birinde Harrison aşçı olarak görev almıştı. Amaçları çoğu Nijeryalı gibi para kazanmaktı. Ancak bu iş oldukça zordu.
Mürettebat koskoca okyanusun içinde başlarına gelebilecekleri tahmin etseler de işlerini yapmak için yine de denize açılmıştı. Mürettebatın bu deniz yolculuğunda, okyanusun bilinen hava koşullarının dışında yaşayabilecekleri başka bir risk de vardı; korsanlar.
AFGANİSTAN'DA VARLIKLI İNSANLARA SEKS KÖLELİĞİ İÇİN SATILAN ERKEK ÇOCUKLAR: BACHA BAZİ
Bacha bazi, Afganistan’da erkek çocuklarının cinsel istismarının gelenek haline gelmiş halidir. Maalesef hala da devam etmektedir.
Bunun yanında, erkek çocuğu olmayan aileler tarafından satın alınan/evlat edinilen kız çocuklarına da bölge halkı tarafından bacha posh denir. Bacha posh’ta erkek çocuğu olmayan aileler kız çocuğunun bir “utanç” sayılmasından dolayı bir erkek evlata ihtiyaç duyarlar.
Öldürdüğü Erkeklerle Bir Süre Beraber Yaşayan İskoç Seri Katil: Dennis Nilsen
1978-1983 yılları arasında İngiltere'de 15 erkeği öldüren İskoç seri katil Dennis Nilsen'in hikayesi.
1978-1983 yılları arasında ilişkiye girdiği veya girmek üzere olduğu 15 erkeği öldüren İskoç seri katil Dennis Nilsen. Annesi İskoç, babası Danimarkalı olan Nilsen eşcinseldi, yalnızdı.
1980 yılında Almanya’nın kuzeyindeki Niedersachsen (Aşağı Saksonya ) eyaletinin Papenburg kentindeki Mayer Werft tersanesinde inşa edilen M/S Estonia Feribotu 28 Eylül 1994 tarihinde Baltık Denizi’nde batar.
Estonya’nın başkenti Tallinn’den İsveç’in başkenti Stockholm’e giden 989 yolculu feribottan sadece 137 kişi kurtulur, 852 yolcu boğularak yaşamını yitirir.
Davranışçı psikolog John B. Watson, sahada yaptığı araştırmalarda insanın korkularının sonradan kazanıldığına dair bir gözlem yapınca, bu tezini araştırma laboratuvarına taşıma kararı verir.
Denek olarak ise belki de seçilebilecek en kötü kişiyi seçer: 8 aylık olan Küçük Albert...