Ecole des Beaux Arts’da eğitim görmüş mimar Constantin Pappa’nın tasarladığı bilinen yapılar arasında en görkemlilerden biri;
Elmadağ’da “Arif Paşa Apartmanı”
Mimar Constantine Pappa’nın Ecole des Beaux Arts’da eğitim gördüğünü özellikle vurguladım, çünkü 1793-1907 arasında Türkiye’den sadece 7 mimar bu okulda öğrenim görmüş; Farra, Pappa, Thadadjan, Vallaury, Vedat Bey (Tek), Zenop, Zipcy
Yıldız Sarayı’nda doktor olarak çalışmış Dr. Arif Paşa’nın 1902 yılında inşa ettirdiği “Arif Paşa Apartmanı”, Paşa’nın 1933 yılında vefatı sonrasında oğullarının adlarını alır.
Bu tarihten sonra yapının giriş kapısına;
“Sarıcazade Abdullah & Osman Apartımanı” ibaresi eklenir.
Sarıca Paşa’nın (vefatı 1811) ailesi, 19.yüzyılda Yunanistan’ın Eğriboz (Evvia) adasından göç ederek İstanbul’a gelmiş.
Yapının projelerini hazırlarken aileden öğrendiğime göre ise; ailenin kökleri Osmanlı Devleti’nin ilk deniz komutanı Saruca Paşa’ya (vefatı 1454) dayanıyor.
Fatih Sultan Mehmed, Rumelihisarı’nın inşasıyla (1452) yakından ilgilenmiştir. Mimar Müslihiddin tasarımı olan yapıda, her bir kule bir Paşa denetiminde inşa edilmiş ve paşaların adları kulelere verilmiştir.
Saruca Paşa Kulesi de, deniz yönünden bakışta sağ üstteki kuledir.
Guillaume Berggren’in 1880 tarihli fotoğrafında Rumelihisarı; sol üstte Zağanos Paşa, sağ üstte Saruca Paşa, sahilde Halil Paşa Kuleleri görülüyor.
Fotoğrafın sol üstünde, Robert Koleji’nin (Boğaziçi Üniversitesi) ilk binası olan, 1871’de tamamlanmış “Hamlin Hall” kadraja girmiş
Arif Paşa Apartmanı’nda (1902) 1. katta yer alan bir dairenin tavanında, bu apartmandan tam 450 yıl önce inşa edilmiş Rumelihisarı (1452) resmedilmiştir. Aileden öğrendiğime göre, ailenin Saruca Paşa’ya dayanan soyu;
Arif Paşa Apartmanı’nda bu şekilde zarifçe belirtilmiştir.
Arifpaşa Apartmanı’nda (1902) bir daire tavanında yer alan Rumelihisarı (1452) panoraması, benim tahminime göre Guillaume Berggren’in fotoğrafından (1880) yararlanılarak -değişikliklerle- resmedilmiş. Arifpaşa Apartmanı, Berggren fotoğrafı ve Rumelihisarı ile içiçe geçmiş öyküsü.
Arifpaşa Apartmanı girişindeki “Salve” ile yeni haftaya merhaba.
Latince selamlama, bizdeki “merhaba” anlamına gelen bu kelimeye, yurtdışında birçok yapının giriş kapısı kemerinde ve yer döşemesinde rastlayabiliriz.
Arifpaşa Apartmanı’nın taşıyıcı sisteminde, dönemin yapılarından farklılaşan bir detay olarak, -fotoğrafta sağ tarafta görülen- demir kolonlar yer almaktadır. Büyük hacimli bazı odalarda, kargir duvar içine demir kolonlar yerleştirilmiştir.
Arifpaşa Apartmanı’nın projelerini hazırlarken yapıdan çıkarılmış iki demir kolon tespit etmiştik.
O tarihte avluda duran bu demir kolonlar bana Mimar Sinan’ın Süleymaniye Cami avlusunda bıraktığı, Çanakkale Kestanbol granit sütunlarını anımsattı.
Avluda, muhteşem ıhlamur ağacından dolayı pek seçilemeyen bir sokak lambası da mevcuttur. Dökme demirden lamba, havagazı ile çalışıyormuş.
Füreya, Arifpaşa Apartmanı’ndaki ev ve atölyesinde
“Sonra buraya, Arif Paşa Apartmanı’na geldikten sonra tam bir aile hayatı yaşadım. Çok garipti, caddeden sadece 200 metre içerdeyim ve bir aile apartmanındayım.Karşımızda evler var.Onların içerideki hayatlarını az çok seziyorum”
Füreya, Arifpaşa Apartmanı’nda 1. katta bir dairede idi. Fotoğrafta yapının taşıyıcı sistem özelliklerinden olan, duvardaki demir kolonlar dikkatimi çekiyor. Bu kolonlar sadece avluya bakan dairelerde, büyük odalarda var. Ve bir de perde, Füreya’nın bu perde önünde fotoğrafı var.
Füreya, aile apartmanları olan Şakirpaşa Apartmanı yıkıldığında, bir arka sokaktaki Arifpaşa Apartmanı’na taşınmıştı. 1925 tarihli Pervititch haritasında her iki apartman görülebiliyor.
*5 katlı Şakirpaşa Apartmanı yıkılarak, 9 katlı bir işhanı inşa edilmiş.
İstanbul’un İşgal dönemini gösteren ve Talimhane’den çekilmiş bu fotoğrafta da, Arifpaşa ve Şakirpaşa Apartmanları görülebiliyor.
İşgal döneminde, yine mimar Constantine Pappa’nın tasarımı olan Moda’daki Arifpaşa Köşkü işgal edilmişti.
* @SALT_Online arşivi
Talimhane’yi gösteren Pervititch paftasında -en üstte- Arifpaşa ve Şakirpaşa Apartmanları da yer alıyor. Talimhane’de 1940’larda oldukça nitelikli apartmanlar inşa edilmeye başlanacaktı. 2000’li yıllarda ise bu yapılara fazlaca kat ilavesi gelecek, bölge oteller bölgesi olacaktı.
1952 yılına ait bu açılı hava fotoğrafında Arifpaşa Apartmanı ve az bilinen, ahşap kaplı yan cephesi (işaretli), hemen karşısında Surp Agop sıraevleri ve İstanbul kültür hafızasının kayıp bir parçası Şan Tiyatrosu…
Moda’daki deniz feneri, Elmadağ Arifpaşa Apartmanı.
Arif Paşa; Moda’da, yine mimar Constantine Pappa’nın tasarladığı köşkünde ikamet ediyordu. Mimar C. Pappa da Moda’da oturuyordu. Rumelihisarı gibi, Arif Paşa’nın hayatından bir işaret bu barok üsluptaki tavanda yerini bulmuş.
Pınar Kür, uzun yıllar Arifpaşa Apartmanı’nda oturmuştu, biz de yapının projelerini hazırlarken tanışmıştık. Avluda bulunan ıhlamur ağacı, Bir Deli Ağaç kitabına ve aynı adlı öyküye adını vermiştir
“Her gün sabahtan akşama pencerenin kıyısında oturuyorum. Deli ağacı seyrediyorum”
Arifpaşa Apartmanı, Pınar Kür’ün birçok öyküsünde geçer. “Bir Deli Ağaç” ise apartmana dair öykülerden en çok bilinendir.
“Bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum, dallarını camlara uzatışına, dört yanını saran kara duvarlardan kurtulmak için hiç durmadan boy atışına”
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Sarayburnu ve henüz sahil yoluna kurban edilmemiş surlar
Mimar-arkeolog Albert Gabriel’in, çoğunlukla 1920-30’larda çektiği İstanbul ve Türkiye fotoğraflarından oluşan koleksiyonu erişime açıldı.
Hep güzel çalışmalara imza atan mimar Büke Uras, arşivin tespit ekibinde yer almış.
Edirnekapı Mihrimah Sultan Cami (~1908-1934)
Ülkemizi çok seven mimar-arkeolog Albert Gabriel’in mirasçıları ve Fransız hükümeti arasında yapılan anlaşma ile, Gabriel’in ülkemizde kaydettiği 5000 fotoğraf çevrimiçi erişilebilir hale geldi. Çok güzel haber. Teşekkürler Büke Uras.
Narmanlı Han (📷 1908-1934). Botter Han’ın olduğu taraftan çekilmiş fotoğrafta Narmanlı Han’ı görmesek, olduğumuz yeri anlamak çok kolay değil. Oryantalist üslupta büfe, güzel bir saçak, sokak lambası ❤️
1925 yılında yayınlanmaya başlayan;
“Amelî Elektrik” dergisi, Türkiye’de posta ile gönderilen ilk dergi olmuş. Elektrik abonelerine gönderilen ve abonelere elektrikle ilgili ürünlerin tanıtıldığı derginin her sayısının kapağında incelenmeye değer illüstrasyon yapılmış.
Osmanlıca ve Fransızca yayınlanan “Amelî Elektrik” dergisinin üçüncü sayı kapağını da çok seviyorum. Güzel bir sokak lambası, Galata Köprüsü, İstanbul’un vapuru ve yine Tarihi Yarımada’yı görüyoruz.
*İkinci sayı kapağı ile üçüncü sayı kapağı, ufak ayrıntılar dışında aynıdır.
Ayasofya ve onu aydınlatan ay-lamba.
Amelî Elektrik dergisi, ülkemizde, “piyasada satılmayıp abonelerine posta ile gönderilen ilk dergi” olmalı. Katkısı için kıymetli @fahmethilmi ye teşekkürler
Yapı tescilli idi ancak tarihi eserin cephesinin, yıkılarak kaybolduğu düşünülüyordu. Altta özgün cephenin durduğunu fark ettim. Bir gece sabaha kadar çalışarak, kaplamayı söktük, özgün cepheyi ortaya çıkardık.
Tarihi eser, onarılmak yerine kaplanmıştı. Özgün tuğlalara metal kaynatılmış ve cephe kaplamaları taşıtılmıştı. Bir gece -izinle- sabaha kadar bu kaplamaları söküp,ertesi gün bu konudaki başvurumuza ekledik. Cephe ve özgün süslemeleri koruyarak yapıyı güçlendirdik. @SemaOzenToth
Tarihi eserin cephesindeki süslemeler de neredeyse hapsedilmiş, gün ışığından uzak kalmışlardı.
Alındaki rozette; Esma’ül Hüsna’dan,
“Mâlikü'l-mülk” yazısı da cepheyi sökünce karşımıza çıktı.
Hacı Arslan Efendi oğlu Sadıkzade Ruşen Efendi tarafından Mimar Giulio Mongeri’ye inşa ettirilen ve 1925 yılında tamamlanan yapı;
Şişli’de “Mongeri Binası”
Şişli Mongeri Binası’nın tarihçesini anlatmaya başlamadan önce, yapıda geçen hafta açılan; “Fahrelnissa Zeid, Fırtınaya Doğru” sergisinden haberdar etmek isterim. Sergi, yapıyı gezmek için de güzel bir fırsat olabilir.
Ülkemizde önemli eserleri bulunan mimar Giulio Mongeri’nin babası Dr. Luigi Mongeri, 1865 kolera salgınında İstanbul’a gelmiş, salgının yayılmasını önlemeye çalışmış, İstanbul’da vaka görülen yerleşimlerin işaretlendiği bu haritayı oluşturmuştu. arkitera.com/gorus/19-yuzyi…
Mimar Sinan’ın tasarladığı bu türbenin kubbesi çift cidarlıdır, yani bu kubbenin üstünde bir boşluk vardır onun üstünde bir kubbe daha vardır. İçeriden bakanlar başka kubbe, dışarıdan bakanlar başka bir kubbe görür. İki kubbe arasını görebilen şanslı insanlardanım.
II. Selim Türbesi’nin iki kubbe arasına dair bu fotoğrafta; solda dış kubbe, sağda ziyaretçilerin gördüğü, iç kubbe görünüyor. Kırık dışlık pencerelerinden sadece kuşların girebildiği çok huzurlu bir mekandı.
II. Selim Türbesi’nin dış kubbesi yerden ~ 19 mt yükseklikte. İç kubbe ise iç mekandan ~ 16 mt yükseklikte. Dışarıdan görkemli tek bir kubbe iç mekanda istenmeyen bir görüntü yaratabilirdi (kırmızı), iç mekanda istenen kottaki kubbe kenarlara eriştiğinde basık olabilirdi -yeşil-
II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan “Mesken Buhranı” günlerinde de kiralar çok fazla yükselmişti.
İstanbul’da Levend Mahallesi, Ankara’da Saraçoğlu Mahallesi; Mesken Buhranı sorununu çözmek için uygulanan seri projelerden ikisiydi. Bir diğer çözüm yöntemi ise “arsa üretimi” idi.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bizde ve dünyada farklı sebeplerle “Mesken Buhranı” yaşanmıştı. Bizde köyden kente göç, Avrupa’dan savaş nedeniyle malzeme ithal edilememesi, yeterli altyapıya sahip arsa üretilememesi “Mesken Buhranına” neden olmuştu.
Bkz: Bekir Cantemir doktora tezi
II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan “Mesken Buhranı”, dönemin gazetelerinde ve dönemin mimarlık camiasını tanımamızı sağlayan Arkitekt dergisinde sıkça konu edilir. O yıllarda Arkitekt’te Mesken Buhranı’nı konu eden 42 makaleyi + bir tezi ekte toparladım. drive.google.com/drive/folders/…