Atatürk 1930'da Edirne'ye geldiğinde Selimiye Camii'ni de ziyaret eder.
Ziyaret öncesinde yaşanan bir kasırga, Selimiye Camii başta olmak üzere birçok camiye ciddi zarar vermiş, minareleri yıkmıştır.
Atatürk hasarı yerinde inceler.
“Bir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur. Bakınız ecdadımız İstanbul’un fethinden 125 sene sonra, bu şaheser camiyi İstanbul’da değil Edirne’de yaptırmış; Edirne’ye mührünü basmış, tapulaşmıştır. Büyük Usta Mimar Sinan, sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir” der.
Atatürk, hemen Bayındırlık ve Vakıflar Müdürlerinden, başta Selimiye, Edirne’nin hasar gören tüm camilerinin tamiri için gerekli keşfin yapılarak bilançosunun 3 gün içinde kendine verilmesini ister.
Fakat o gün, Menemen'de şeriatçı ayaklanmada Kubilay başı kesilerek katledilir.
Atatürk 25 Aralık 1930 günü Edirne’den ayrılır.
Ülke gündemi birden değişmiş, Menemen'deki şeriatçı ayaklanma gündeme oturmuştur.
Fakat camilerin onarımı unutulmaz. Kısa bir süre sonra ödenekler çıkarılır, Edirne’ye ulaşır ve hasarlı bütün camiler onarılır.
Belge:
Ayrıca Cumhuriyet döneminde, Osmanlı zamanı harabeye dönen ve onarılmayan birçok cami de aynı şekilde onarılır (hepsinin belgeli).
Osmanlı döneminde sadece 10 bin civarında köyde cami varken, bu sayı 40 bin civarına çıkarılır.
Kuran Türkçe basılır, her köye imam gönderilir.
Ancak tüm bunlara rağmen, karşı devrimcilerin Cumhuriyet'e karşı başlattığı yalan propaganda belli bir kesimde taraftar bulur, bugün bile buna inanlar vardır.
Çünkü insanoğlu istediğine inanır, gerçekler, belgeler, kanıtlar umurunda olmaz genelde.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bugün size Hırvat tiyatro ve film yönetmeni Slobodan Praljak'ın en baba kurgu senaryolarda bulamayacağınız ilginçlikteki gerçek hayat hikayesini anlatacağım.
Sırp Konstantin Mihailoviç Osmanlı tarafından devşirilip yeniçeri yapılmış.
Daha sonra kaçan Mihailoviç 1451-1463 arası Osmanlı'da yaşananları yazmış.
Ben bu #TrakyaBalkanSerisi'nde şahsen katıldığı Vlad Drakul, nam-ı diğer KONT DRAKULA ile savaşlarda yaşadıklarını aktaracağım.
Osmanlı'ya bağlı Eflak voyvodası; büyüğü Vlad, küçüğü (Güzel) Radu adında 2 oğlunu Edirne Sarayı'na gönderdi.
Voyvoda ölünce, büyük oğlu Vlad yeni voyvoda olarak yollandı.
Küçük kardeşi ise sarayda tuttuldu.
Vlad, başta birkaç yıl vergilerini ödese de sonra ödememeye başladı.
Bunun üzerine Fatih, Hamza Bey’i İbrail şehrine, Drakul'a elçi olarak gönderdi.
Fakat Vlad onla görüşmeden ordusunu topladı, donmuş Tuna üzerinden geçip Niğbolu çevresinde Osmanlı topraklarını yağmaladı.
Müslüman-Hristiyan ayırmadan halkın burunlarını kesip Macaristan'a yolladı.
Gündem çok hızlı; korkunç olaylar dahi saman alevi gibi geçiyor.
Daha dün orman yangınları vardı, üstünden sorumluluk atmak isteyenler yangınları sabotaja bağladı, halkı kışkırttı, kimi elinde silah yol kesti.
Linçler yaşandı.
Nasıl ateşle oynandığını Cezayir örneğiyle anlatayım
Geçtiğimiz günlerde Cezayir'de orman yangınları çıktı.
Başbakan "yangın doğal değil, suç eylemi", içişleri bakanı "ülkemizden nefret eden haydutlar yaktı" dedi.
Resmi ağızla komşu ülke Fas suçlandı.
Halk arasında başka illerden gelenlerin yaktığı dedikoduları dolaşmaya başladı.
Cezayir'de sıcaklıklar 46 dereceye çıkmış olasına rağmen ne yetkililer ne de ülkenin başlıca medya kuruluşları, yangınların sebebi ya da geniş bir alana yayılmasının nedeni olarak iklim değişiminden bahsetmedi!
Oysa aynı dönem Akdeniz çevresinin hemen her yeri yanıyordu.
Konumuz modern devletler ortaya çıkana kadar Balkanlarda sınır tanımadan dolaşan "çoban milleti" Karakaçanları anlatacağım.
Karakaçan halkının ismi Türkçe ama hangi milletten oldukları muamma.
📷1900'lerin başlarında atı ile poz vermiş bir Karakaçan kadın.
Karakaçanlar Balkanlar'ın çobanlarıydı.
Osmanlı dönemi dağlık arazilerde sürüleriyle dolaşırlardı.
Karakaçanların kökenleri hakkında en akla yatan, Ulah oldukları. Zira Ulahlar antik zamanlardan beri çobanlık yapardı Balkanlarda. Belli bir yurtları yoktu.
Foto: Batı Trakya-1938
Balkanlarda hayvancılık yapan göçebe Karakaçanların hayatı, 1900'lerde modern devletlerin kurulması ile büyük darbe aldı.
Sınırları aşamaz oldular.
Genelde Yunanistan ve Bulgaristan'da yerleşik hayata geçtiler.
1960'larda D.Trakya'da dedemin yanında çalışan bir Karakaçan varmış!
"Mavi Vatan" da diğer birçok gündem gibi buhar oluyor. Biraz tarih bilenler için şaşırtıcı değil.
Çünkü "Mavi Vatan" idealist bir iddia ve bu iddiayı ortaya koyan Atatürk Türkiyesi (karasuları, kabotaj, vb.)
Atatürk ile sorunu olanların böyle ideali de olamaz.
Tarihe bakalım.
>
1903:
Manastır'da Rus konsolos Türk askerine hakaret edince asker tarafından vuruldu.
Bunun üzerine birkaç Rus savaş gemisi Osmanlı karasularını işgal ederek Trakya açıklarına geldi.
Abdülhamit II gemileri çiçeklerle karşılattıı!
Ruslar istedi diye askerleri astı veya hapsetti.
1878:
Yine Abdülhamit II, İngiltere'nin iktidarını korunması karşılığında Kıbrıs'ı İngilizlere verdi (Hüseyin Çelik anlatıyor).
İktidar sahiplerinin gücü kaybetmemek için verebileceklerine inanamazsınız!