Siyasi ve askeri dehası üzerine binlerce kitap yazıldı. Ama ülkenin gelmiş geçmiş en vizyoner en isabetli girişimcisi olduğu pek yazılmadı.
Ömrü boyunca tek hatalı ekonomik karar almadı.Temelini attığı devlet şirketlerinin %100'ü başarılı oldu.
1924'de Türkiye İş bankasını kurdu, bir asır geçti halen bankacılık sektörünün lideri.
Ekonomik dehasının kanıtlarından biri de, Türk tekstilinin temeli kabul edilen Nazilli Sümerbank Basma fabrikasıydı.
Ruslar'a yaptırdı.
Krediyi Ruslar verdi.
Makineleri Ruslar getirdi.
Rus mühendisler kurdu, eğitim verdi.
Eğitti, öğretti.
1937'de bizzat açtı.
2500 insanımız istihdam edildi.
Kadın-erkek moral motivasyon baloları düzenleniyordu.
700 kişilik sinema salonu vardı, haftanın 6 günü film gösteriliyordu.
Tiyatro salonu, işçilerin tiyatro kulübü vardı.
Müzik grubu ve korosu vardı.
Fabrikanın radyosu vardı.
Fabrika'da piyano vardı.
Resim- Heykel sergileri açılıyordu.
Bahçesinde havuzu vardı.
Spor kulübü vardı.
Futbol,basketbol, voleybol sahası, güreş, boks ringi,tenis kortu vardı.
Paten pisti, bisiklet yolu vardı.
Ameliyathaneli 40 yataklı hastanesi, laboratuvarı, eczanesi vardı.
İlkokulu vardı, işçi çocukları için kreş vardı.
Günümüzden değil, 1937'den bahsediyoruz.
Giyecek kooperatifi vardı.
Fırını vardı.
İşçileri fabrikaya getirip götüren mini servis treni vardı.
Kendi enerjisini üretiyordu, elektrik santrali vardı.
Nazilli'ye elektrik veriyordu.
Meslek ve okuma yazma kursları vardı. Yakın köylere sağlık personeli gönderiliyor, ilaç yardımı yapılıyordu.
İşçilerin 264 dairelik, bin kişilik lojmanı vardı.
Hamam vardı ve halkada açıktı.
6 ayda bir ücretsiz basma dağıtılıyordu.
Demir-döküm hanesi, marangozhanesi vardı.
Ar-Ge bölümü vardı, pamuk türevleri geliştirildi 28 pamuk türü tescil edildi.
Rusya'dan 200 adet tohum ekme makinası getirildi.
Modern tarım aletleri getirilip çiftçiye ücretsiz dağıtıldı. Çevreye onbinlerce ağaç dikildi.
Tarih 1937 idi.
Bunların hepsine tek kuruş vermedi.
Ruslar'a ödemeyi narenciye ile yaptı.
Ürettiği ürünler ödeme aracıydı.
Türkiye’nin en büyük ve modern fabrikasını parayla değil zekâyla akılla kurdu.
Osmanlı İmparatorluğu dünyada hiç bir ulusun yapmadığı hatayı yaparak devşirmelere devletin tüm yönetim kadroları teslim etti. Görevleri savaşmak olmayan sadece padişahı korumakla görevli olan Kapıkulu Sipahileri gibi özel muhafızları tamamen devşirmelerden seçtiler.
Bu devşirme unsurlar imparatorluğun asli kurucusu olan Türklere yapmadıklarını bırakmadılar. Bu devşirmelerden Sadrazam Rum Mehmet Paşa Karamanoğulları'nı Konya'dan Aksaray'a yalın ayak kırbaçlatarak yürüttü.
Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet tarafından görevden alındıysa da kısa süre sonra tekrar göreve getirildi. Türk vezir Çandarlı Halil Paşa katledildi, Rum Zağanos Paşa vezir yapıldı. Zağanos'un sonunda ki Nos kelimesi Rumca'da bey demektir.
Bir ülkede halk hükümdara karşı ayaklanır. Haklıdırlar da. Ne adalet, ne düzen kalmıştır ülkede.
Hükümdar ayaklanan halkı meydandaki büyük bir havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar :
- Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz.
- Böyle isyan etmenize hiç gerek yok.
- Şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım üzerini de kapattıracağım.
- Sizden tek isteğim, bu havuzu süt ile doldurmanız.
- Herkes gece yarısından sonra bu havuza tek başına bir kova süt dökecek. Ama herkes.
- Kimse kimseyi görmeyecek. Güneş doğarken hepiniz burada olun.
- Havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim.
Selanik’te doğduğu gün hiç kimse fark etmemişti, onun ilk kez doğduğunu.
Tıpkı “Öldü” denilen gün doğduğunu fark edemeyenler gibi.
O adamın iki doğum günü vardı, biri 1881 olan, diğeri 1938’te doğan.
İlk doğumunda, Osmanlının ve dünya mazlumlarının bahtı batıktı.
Türk ulusunu kurtaracak bir “O adam” lazımdı.
Öyle bir “O adam” olmalıydı ki, diğer adamlardan ayrı yazılmalıydı.
O adam; bilinir adıyla Mustafa, öğretmeninin eklemesiyle Kemal, savaşlarda elde ettiği pâyeyle Gazi Hazretleri, milletinin ona layık gördüğü unvanla Atatürk olmalıydı.
O adam;
•••Büyük TÜRK Milletimiz Gerçekleri ÖĞRENSİN/ÖĞRETSİN •••
️ESKİ TÜRKLERDE KADIN
[... Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştır.
Kadınların özgür ve cinsler arasında farklılıkların az olması, Türk kadınlarının kendilerine özen göstermediği, süs ve güzelliklerine dikkat etmediği, cinselliğe önem vermediği anlamına gelmezdi.
Giysileri son derece renkli ve süslüdür, zarafete ve alımlılığa önem verirler, beğenilmeyi severler ve güzellikleriyle ilgili övgüleri, ‘memnuniyetle kabul ederlerdi’. Serbestçe kullandıkları özgürlüklere sahiptiler ama son derece ‘iffetliydiler’.
Masal değil gerçek! Bir adam düşünün ki 1300 yıl sonra doğacak torunları için bile "Çin bizi aldattı, bize ipek sattı, bizle tatlı konuştu, bizi kendisine alıştırdı, bizi böldü, tatlı söze aldanma Türk, yoksa ölürsün." demiş olsun.
Şaka gibi, 1300 sene önce mandacılığa karşı milletini uyaran bir kağan, bir ata.
Yıl oldu 1950, daha dünkü Amerika geldi, siz süt üretmeyin, biz size süt tozu getirdik bundan için dedi, içtik. Siz uçak üretmeyin, zahmet etmeyin biz size satarız dedi, uçak fabrikasını kapattık.
Siz otomobil üretmeyin, biz üretir size satarız dedi, fabrika kapandı. Buna nasıl razı olduk❓
Açın bakın 1919 Erzurum Kongresi kararlarında, manda ve himaye kabul edilemez diyorken, buna karşı 4 sene savaş verilmişken bir millet 1950'lerde bunu nasıl kabul etti❓
BORÇLARINI, AŞAĞILANAN TÜRKLER ÖDEDİ
1)Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451–1481) Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine “devşirme” denilen Hıristiyan Avrupalı kökenliler getirildi. Osmanlı ordusunu oluşturan yeniçeriler de Türk değildi.
2)10–15 yaşlarında ailelerinden koparılıp payitahta getirilerek eğitilen Avrupalı Hıristiyan çocuklardı. Sarayda “Enderun” denilen, yönetici yetiştiren bir okul vardı, bu okula Türkler alınmazdı.
4)Harem denilen seks kölesi hapishanesindeki cariyeler de Avrupalı Hıristiyan/Yahudi köle kızlardı. Harem’e Türk alınmazdı. Padişahlar ve şehzadeler, cariyelerle nikâhsız çiftleşirlerdi. Osmanlı, Türkleri devlet yönetiminden ve ordudan uzaklaştırmakla kalmadı.