Lozan'ı ABD'ye kabul ettirmek için Chester Antlaşması kabul edilmiştir.
Atatürk,Chester'i inceleyince bunun,ülkenin bir bölümünü ABD’ye peşkeş çekmek olduğunu söyleyerek TBMM’yi yeniden toplamış ve bu antlaşmanın onayını iptal ettirmiş ama kendisine suikastler de başlamıştır❗
18 Ocak 1927'de ABD Senatosu'nda yapılan oylama ile Lozan Barış Anlaşması'nın onaylanması reddedilir.
Peki ama neden❓
Yıl 1923. Lozan Konferansı görüşmeleri, İngiltere'nin çıkardığı zorluklar yüzünden tıkanmak üzere iken ABD aniden Türkiye'ye destek verme kararı alır ve İngiliz Hükümeti anlaşmanın altına imzasını koyar.
Amerika'nın aniden Türkiye'yi desteklemesinin altından, dönemin bakanlarından Rafet Bey'in ABD yetkilileri ile gizlice imzaladığı Chester
Antlaşması çıkar. Antlaşma TBMM tarafından da onaylanır.
Ancak TBMM'de aceleyle onaylanan bu anlaşmadan şüphelenen Atatürk, yaptığı incelemede Chester imtiyaz haklarının Türkiye'nin Aleyhine olduğunu görüp, anlaşmayı yırtıp çöpe atar ve tanımadığını açıklar. Bu olayın ardından ABD de Lozan Anlaşması'nı tanımadığını dünyaya ilan eder.
ABD'li Senatör Upshow Anlaşmayı reddetmeleri gerektiğini savunurken adeta kin kusar❗
Antlaşma, Timurlenk kadar hunhar, Müthiş İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üzerinde oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır der.
Bu canavar (Atatürk'e diyor!) savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik antlaşma (Lozan) kabul ettirmiştir. Buna her yerde bir Türk Zaferi dediler.
Ve eski dünya parlamentolarını bunu kabule ikna ettikten sonra büyük sermaye grupları, soğukkanlı ticaret erbabı ve giderek güya bazı din temsilcileri bile Türkiye'yi uygar uluslar masasında, Uluslararası bir konuk durumuna yücelterek Amerika'yı yüksek ➡️
ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler...Ermeni lobicisi de olan Upshow'un Timurlenk, Müthiş İvan ve Cengiz Han'a benzeterek canavar dediği lider Atatürk'dür.
Amerikalılar Chester İmtiyaz Anlaşması ile sömürüye açacakları Türkiye'nin zeki lideri iğrenç planlarını bozduğu için Atatürk'e diş bilemişlerdir.
İlk 1908'de başlayan Chester Projesi, Amerikalı emekli Amiral Colby Chester'in aracılığı ile bir ABD-Kanada ortaklık grubu şirketi tarafından hazırlanan bir projedir ve inşa bölgesinin çevresindeki madenleri işletme imtiyazı karşılığında bazı bölgelerde demiryolu ve ➡️
liman yapımını içeren projeye göre şirket Adana-Yumurtalık, Musul Kerkük ve Samsun bölgelerinde yaklaşık 4400 km'lik bir demiryolu;Yumurtalık ve Trabzon'a birer liman inşa edecek buna karşılık olarak da bu bölgelerin çevresindeki 40 km'lik bir kuşak çevresinde bilinen ➡️
ve sonradan bulunabilecek petrol ve diğer tüm madenleri 99 yıllığına işletecekti.Şirket demiryolları ve limanlardan, madenlerin işletiminden elde ettiği kârdan Türk Hükümetine belirli bir pay verecekti.
İşte Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'nin bağımsızlığına ters düşen, hatta Sevr'deki gibi Türkiye'nin parçalanmasına yol açabilecek Doğu'daki bu imtiyazı yırtıp çöpe atmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri Senatosu'nun 18 Ocak 1927'de aldığı karar ise maalesef hala geçerlidir.
Yani, ABD Lozan Barış Anlaşmasını hala tanımamaktadır.
Çünkü ABD sömürü ve kapitalizm üzerine tasarlanmış bir devlettir ve ABD'nin dostu yoktur. ABD için ya düşmansınızdır ya da sömürge. Olup olabileceğiniz bundan ibaret.
1908 den beri ülkemizin başına
musallat edilen Chester'in Lozan'da ABD'nin ön şart olduğunu görüyoruz!
Lozan'da istediğini alan Atatürk bu Anlaşmayı iptal edince ABD tarafından türlü çeşit tacizlere ve süikastlere uğratılacaktır.
ATATÜRK'TEN SONRAKİ YILLARDA ABD İLE YAPILAN İKİLİ ANTLAŞMALARA KISACA GÖZ ATALIM
ABD ile yapılan ilk ikili anlaşma, 23 Şubat 1945 tarihinde imzalandı. Borç alma ve kiralamalarla ilgili olan bu anlaşma TBMM'de 4780 sayıyla yasalaştı.
Anlaşmanın temel özelliği, adının Karşılıklı Yardım Anlaşması olmasına karşın, ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi ve Türkiye'yi ağır yükümlülükler altına sokmasıydı...
Anlaşmada, 'Koruyucu Hükümler' olarak yer alan maddelerle, Türkiye'nin değil ABD'nin 'haklan' korunuyordu! Anlaşmanın II. maddesi şöyleydi: TC hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD'ye teslim edecektir.'
Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir anlaşmada yer alması, örneği olan bir uygulama değildir. TC hükümeti, ABD'ye hizmet sunmakla görevli olacak ve bu görevin sınırı da belli olmayacaktı!!!
ABD ile yapılan 2. anlaşma, 27. 2. 1946 gün/4882 sayılı yasayla kabul edilen kredi anlaşmasıdır. Özü, dünyanın değişik yerlerinde ABD'nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş savaş artığı malzemeleri satın alması koşuluyla Türkiye'ye borç verilmesiydi!
Türkiye, 1950'ye dek ABD ile 7 Mayıs 1946 tarihli Borçların Tasfiyesi ile İlgili Anlaşma, 6 Aralık 1946 tarihli Kahire Anlaşmasına Ek Anlaşma, 12 Temmuz 1947 tarihli Askeri Yardım Anlaşması ve 27 Aralık 1949 tarihli bir başka Askeri Yardım Anlaşmasını imzaladı.
Demokrat Parti döneminde, 1954'de Ulslarası petrol şirketlerinin adamı Max Bell'in hazırladığı ve Atatürk'ün çok önem verdiği petroldeki devlet tekelini kaldıran Petrol Yasası çıkarıldı! Bu yasanın 136. maddesi şöyleydi: Bu yasa yabancı şirketlerin izni olmadan değiştirilemez!
Atatürk'ün ölümüyle başlayan ve 1963 yılında AB ile imzalanan Ankara Anlaşması'na dek geçen 25 yıllık geri dönüş süreci içinde, yapılan uygulamalar ve bu uygulamaların Türkiye'yi getirdiği mali ve siyasi durumu, araştırıp inceleyebilirsiniz.
David Rockefeller;
“Atatürk yüzünden, planlarımızı
yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık.” demişti.
“Büyük Türk Ozanı Nesimi, bir tarikata gider. Azgın softa Nesimi'nin Türkçe konuşmasından rahatsız olur. Nesimi'den ya Arapça ya da Farsça konuşmasını ister.
Nesimi ise azgın softaya şu cevabı verir"
"Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi Farisi bilmem dile minnet eylemem."
Hâlbuki Nesimi ana dili Türkçe dışında Arapça ve Farsça da bilmektedir. Fakat küstah tarikat faresine karşı Türkçe'nin kendisi için ne kadar önemli olduğunu göstermek için Arabî Farisi bilmem demiştir.
Her türlü değerlerinden uzaklaşmış, kokuşmuş, şimdi ki Türk Milletinin yaşadıklarını yaşayan, Harzem Türk devletini yenen Cengiz Han, at üstünde şehre girdi, geniş bir meydan ararken, büyük camiyi gördü, sordu:
"Burası, sultan Muhammed'in, evi mi?"
Hocalar cevap verdiler:
"Hayır, Allah'ın evi!"
Cengiz Han yüzünü ekşitti; şu sözleri söyledi:
"Tanrı'nın evi, insanların yüreğidir. Siz bütün kötülükleri yüreğinize doldurup, sonra Tanrı'ya, koca koca evler yapıyorsunuz.
Eğer Tanrı'yı candan sevseydiniz, O da, sizi sever, kara günlerinizde, yardımınıza gelirdi"
Cengiz Han atından indi, dizginini bir hocanın eline verdi, ardında ki beylere de, aynı şeyi yapmalarını söyledikten sonra, camiye girdi, minbere çıkıp oturdu, yemek getirtip yedi.
1)Atatürk'ün getirdiği Laiklik, çoğumuzun yanlış bildiği gibi, bir ‘Fransız Devrimi ürünü’ değildir; tam tersi, tarihteki uygulanmasını görüp, önce Fransız Devrimi’nin, sonra Atatürk ➡️
2)Devrimi’nin örnek olarak aldıkları ve yüzyıllar sonra bile başarıyla uyguladıkları, Türklere özgü bir ‘çağdaş yönetim’ biçimidir."
3)Laikliğin ilk adımı olan din ve devlet işlerinin ayırımı, 1050’li yılların sonlarında, tarihteki Türk Devletleri’nden Selçuklu Devleti’nin başı Tuğrul Bey’in bulduğu ve uyguladığı çağdaş ve akılcı bir yönetim biçimdir. ➡️
SUNİ OLARAK YARATILAN “KÜRT SORUNU” DEDİKLERİ ŞEY: 500 YIL ÖNCE YAVUZ’UN TÜRK DÜŞMANI SİYASETİ VE İSKAN POLİTİKASININ BİR DEVAMIDIR.
1)Bu günlerde Kürt “Kürt Sorunu”diye piyasaya sürülen şey,Yavuz’un 1512 den sonra İran’ın Kirmenşah bölgesinden Anadolu’ya getirttiği ve İran Türkleriyle,Anadolu Türkleri arasına kama gibi sokup,kendi iktidarını sağlama almak için yerleştirdiği İrani ( Pers) göçebe bir ➡️
2)aşiret topluluğudur. BUGÜN Türkiye’de ben kürdüm diyenlerin bir çoğuda Osmanlı 16. yüzyıl tahrir defterlerine bakarsanız Anadolu kökenli ve Yavuz’un Anadolu’ya İran’dan getirdiği Pers aşiretleri tarafından asimilesi edilmiş, kayıtlarda TÜRKMEN olarak adı geçen,➡️
1)Türkiye'yi kelimenin tam anlamıyla her bakımdan ABD emperyalizmin pençesine bırakan Menderes, bilindiği gibi siyasi gücünü din istismarı ve köylü-çiftçi odaklı söyleminden almıştır.
2)Ancak aynı Menderes, bir taraftan Atatürk'ün Türkçe okuttuğu ezanı yeniden Arapça okutmayı "dine dönüş" olarak adlandırıp, milletvekillerine "Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz" demiştir. Menderes'in DP'sinin 1950/1960 yılları arasında ABD ile imzaladığı tarım
3)anlaşmalarında Türkiye'nin ABD'nin kalmış don yağını ve konserve etlerini de aldığı belirtilmiştir. Ancak bu yağların ve etlerin ne eti olduğu konusunda en ufak bir açıklayıcı madde ve bilgi yoktur.
"Atatürk demek, namus ve şeref demektir...
Atatürk demek, hiç bir ülkenin egemenliğinde olmamak demektir...
Atatürk demek, bu sokaklarda korkmadan yürümek demektir...
Bu şehre, bu memlekete, BENİM VATANIM diyebilmektir...
Anladın mı oğlum?"
YAŞA YAŞA BİN YAŞA MUSTAFA KEMAL PAŞA!
4 ya da 5 yaşında idim. Yıl 1952-53 olmalı...
Bir gün Anneannemle Söğütlü çeşmeden Altıyol'a doğru yürüyorduk...
Yol kenarındaki kitap satan bir satıcı vardı. Tezgah üzerinde başka kitaplar vardı ama Atatürk'ün kitapları yerde idi...
Anneannemin kitap satan adama ;
''Atatürk'ün kitapları niye tozun toprağın içinde, onları tezgahın üstüne koysana" diye bağırdı.
Kitap satan adam da;
"Amaaan teyze ölmüş gitmiş adam ne olacak" dedi...