En az 200 yıldır bir işgal söz konusu. Kanuni döneminde verilen kapitülasyonların, ülkemize hain emeller besleyenler tarafından derinleştirilip genişletilmesiyle ve içimizde besledikleri hainlerin marifetiyle adım adım işgal ettiler bürokrasiyi ve sosyal hayatı..
Suçlu aramadan önce suçu; kendi toplumsal aymazlığımızda, toplumsal cehaletimizde ve dayatılan Emevi itikadının, her gelişmenin önüne diktiği aşılmaz engellerde aramak gerek.
İdama mahkum edilmiş biri olarak, ülkesini yönetenden yıllarca kaçan İbni Sina; TIP konusunda yazdığı, 1850 li yıllara kadar Avrupa üniversitelerinde ders olarak okutulan dahiyane eserlerini bu kaçış sırasında yazmıştı.
Peki neden idama mahkum edilmişti? Sonra kimse padişahı dinlemez, herkes ona saygı duyar diye!
Döneminde henüz atlar ve yelkenlilerden başka ulaşım aracı yokken, yaptığı kanatlarla uçan Hazerfen Ahmet Çelebi, “bir daha bu işlerle uğraşmaması şartıyla” idamdan kurtulup, sürgüne yollanmıştı. Neden yollanmıştı? Padişahın otoritesi sarsılmasın diye!
Bu ülkeye matbaa, 200 yıl geç getirilmişti. Niye? 200 nakkaş işsiz kalmasın diye.. Halkın cahil kalması kimsenin umurunda değildi. Hatta bugünkü gibi, yönetenlere “cahiller” lazımdı. Okuyanlar “dış güçlerin etkisi altına” girerlerdi maazallah..
Sen de anlatsaydın da, dış güçlerin etkisi altına girmeselerdi desen; cevap yok.. Sonra da; o yandan çarklı taraftar kanallarında “bizde neden alim yetişmiyor” safsataları.. Yetişen hangi alimin kıymetini bildiniz; alim yetiştirmek için ne yaptınız ki, yetişsin!
“Bir taraftar kültürü oluşturamamaktan” yakınıyorlar; dediğiyle yaptığı bir olmayanlar; taraftar kültürü değil, çıkar birliği oluşturur ancak. Sizinle olmaz, sizin icraatlarınızla hiç olmaz..
Tabi, işin ekonomik alt yapısı da önemli. 20 yıllık icraatların üstünden şöyle bir kuş bakışı geçelim. AVM ler sokak aralarına kadar girdi. Sokak arasına açılan her AVM en az 50 esnafın kepenk kapatmasına, kalanların da kan ağlamasına neden oldu.
Ve o 50 esnafa kepenk kapattıran AVM sadece 5 asgari ücretli işçi aldı; onları da 3 ayda bir değiştiriyor. Milyonlarca esnafın kepenk kapatmasına; irili ufaklı pek çok üreticinin batmasına karşın, tekel konumundaki birkaç AVM karlarını katladı.
KOBİLER ve Esnaf, bu ülkenin bel kemiğidir. İşsizliği önlemenin, ülkenin üretim imkanlarını arttırmanın özgüvenidir. Destek şöyle dursun, köstek olmasan bile ülke bu hale gelmezdi. Ama AVM lerle esnafı imha edip, kazançları tekellere aktarma planı bununla da kalmadı.
Çıkartılan bir KHK ile; 1 Lira bile vergi borcu olsa, esnafın bankalardaki paralarına, işi için kullandığı arabalarına el kondu. Yani boğaz sıkmak için bir el yetmedi, iki el ile sıkıldı.
Bugün yaşadıklarımız, neo liberal kafalarla dayatılan vahşi kapitalizmin hayatımızı etkileyen sürecidir. Dolar artıyor, Belediye suya zam yapıyor. Suyun dolarla ne alakası var? Fırsat, bu fırsat.. Zihniyet bu, anlayış bu.
Tatlı tatlı konuş, acı acı zam yap; bu halk salak nasılsa, yutar (!) öyle mi!
Sonra İnşaat sektörü nerede motor sektör olmuş ki, bizde olsun. Avrupanın en gelişmiş ülkelerinin sokakları hala yüzyıllardır ayakta duran binalarla dolu.
Adam aptal mı, güzelim mekanları yıkıp, katkomp gibi binalar, yaşayan ölülere mezarlar yapsın.. Ülkede tarım dahil, hemen her sektördeki üretimin ekmeğine kan doğrarken inşaat sektörüne tam gaz yol vermek neyin aklı?
Batmakta olan birinin, kendisine saray gibi bir malikane yaptırmasına benzer bir durum. Batmakta olan bir ekonomide, ülkenin bütün varlıklarını çimentoyla karıştırıp beton olarak dökmek getirdi bizi bu günlere..
İşsizlik oranlarında üniversite mezunları birinci sırada yer alıyor. Öğretmen olmak için üniversite bitirmiş gençler, atanamadıkları için ayakkabı boyuyor, bazısı da çaresizlikten intihar ediyor.
Demek ki neymiş; emevi anlayışı ile yönetilen ülkelerde; öğrenene, ilim irfan sahibi olmak isteyene geçit de, fırsat da, imkan da verilmiyormuş.. Oysa bir ülkenin kalkınmasının, ileri medeniyetler seviyesine ulaşmasının yegane yolu, bilim ve teknolojideki ilerlemesinden geçer.
200 yıldan fazla bir zamandır sürüp, Anti emperyalist önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından bir dönem durdurulsa da; ölümüyle birlikte devam eden işgal; bürokrasiye, Siyasi Partilere, sivil toplum örgütlerine, vakıflara, derneklere ve sosyal hayata sızmış durumda.
15 Temmuz sonrasında izleyip öğrendiğimiz gibi, Fetö itleri, emperyalizme hizmet amacıyla, her alanda etkinleşmişler. Birbirine “vatan haini” suçlamasında bulunabilen her oluşumun, önce kendi içine bakması, kendi içini temizlemesi gerek.
Biz bunu anladığımız günden beri; meselelere daha geniş bir objektiften bakma imkanını da fark ettik. Siyasi parti, grup vs, söylemleri, taraftarı diri tutmak ve yeni taraftar toplamak hedefinden öteye geçemiyor. Oysa bize gerçekler ve gerçekçi çözümler lazım..
Geçtiğimiz günlerde, halkın ve taraftarların da zorlamasıyla, muhalefet partileri bir araya geldi. Tek adamlık yerine, parlamenter sistemi konuştular.
Tek adam rejiminin getirdiği, başta ekonomi olmak üzere, pek çok alandaki tekelleşmenin acı sonuçlarını, toplumsal ve bireysel olarak gerilemeyi, bire bir yaşadıkça, muhalefet partilerinin ve parlamenter sistemin yanında olmak gerektiğini daha çok idrak ediyoruz.
Millet ittifakının seçimleri kazanması tabi ki kesin bir çözüm sağlamayacak; ama hiç değilse şu boğazı sıkılan halka bir soluk olacak. Yirmi yıllık acı deneyimden sonra, bir soluğun bile ne kadar değerli olduğunu anlamış olmak gerek.
Bu bağlamda; özellikle muhalif olanların, mutlaka kendilerine yakın olan ve meclise girebilecek yeterliliği bulunan bir siyasi partiye oy vermeleri elzem.
Bunun ötesindeki her davranış, iktidarın ekmeğine yağ sürer. Diğer mücadelelerimiz elbette sürecek, ama önce bir soluklanmak gerek..
Ozan Çulsuz
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Vahdettin’in Kuran ve Hadis Meallerini Yasaklaması
Padişah Vahdettin, işgal yıllarında sadece İstanbul’daki bazı tarihi camileri ve mezarlıkları işgalcilere satmakla kalmamış, Kuran ve hadis meallerini de yasaklamıştır.
Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk Orduları'nın 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Savaşını kazanmasından yaklaşık bir buçuk ay sonra işbirlikçi Padişah Vahdettin bir kararname yayınlayarak ayet ve hadislerin meallerinin gazetelerde yayımlanmasını yasaklamıştır.
23 Ekim 1921 tarihli kararnameyle yasak bildirilmiştir. Kararname 19 Ekim 1921’de imzalanmıştır.
Vahdettin Kuran ve hadis meallerinin yayımlanmasını yasaklayan kararname 23 Ekim 1921 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanmıştır. Kararnamede bu yasağa uymayanların
Bugün dostlarla kısa bir tarih gezintisi yapalım istedim. Geçen on gün ben 1920 yılının yani 100 sene öncesinin Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi zabıtlarında dolaştım. Ali Fuad Paşa kitabım için.
İngilizlerin 16 Mart 1920 Şehzadebaşı Karakolunu basıp beş askerimizi uykuda şehit etmesi, 18 Martta da Meclisi basıp bazı mebusları Malta'ya sürmesi üzerine, Tunalı Hilmi ve Rıza Nur'un önergesiyle Meclis geçici tatile sokulmuştu.
ALEMDAR’IN 2. SÜVARİSİ
ALİ DURSUN REİS VE
POP STAR TARKAN…
Gazi Alemdar Gemisi, Zonguldak'ın gururudur. Silahsız donanımlı olduğu halde, Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk ve tek deniz savaşının kazanılmasını sağlayan, kurtuluş savaşının ilk ve tek deniz şehidi verilen gemisidir.
Gazi Alemdar; römorkör gemisi Zonguldak’ta kahramanlığa karıştığı için, İstiklal Madalyası ile onurlandırılması için halen çalışmalar devam etmektedir.
La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye), 1934-1949 arasında Türkiye Cumhuriyeti Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından 49 sayı çıkarılan propaganda dergisi.
Türkiye'de gerçekleşen Kemalist devrimleri dünya kamuoyuna tanıtmak amacıyla dönemin matbuat müdürü Vedat Nedim Tör öncülüğünde üç ayda bir yayınlandı.
Fransızca olarak yayınlanan, az sayıda Almanca ve İngilizce makale de içeren dergi, Devlet Matbaası'nda basılmaktaydı. Dergideki Türkiye fotoğrafları kadrolu fotoğrafçısı Avusturyalı fotoğrafçı Othmar Pferschy tarafından çekildi.
Sanki bu ülkede daha önce “Hey Corç versene borç” ya da "Kaldıramazsan kaldırırlar" gibi şarkı sözleri yazılmamış gibi, sanki birbiriyle konuşan insanlar “Tamam mı” yerine “Tımam mı”, “Ben” yerine “Ban”, “Lütfen” yerine “Lütfeaan”, “Falan” yerine “Falan oldum” dememiş gibi ve
sanki gündelik konuşmada milyonlarca insan birbirine “Ok, Slm, Hy,” derken Türk müziği, Türk Dili ve Edebiyatı bozulmamış gibi neymiş efendim Tarkan “Geçecek” yerine “Geççek” dediği için Türk Müziği de Türk Dili ve Edebiyatı da büyük yara almış!
CUMHURİYET'TEN ÖNCE BU TOPRAKLARDA ŞERİAT OLDUĞUNU SANANLARA...
Üstteki fotoğrafta, solda Britanya bayrağı var. İngiltere bayrağı da değil, Britanya bayrağı. Yani İskoçya'yı, Galler'i, İngiltere'yi, Kuzey İrlanda'yı içine alan Birleşik Krallık bayrağı.
Fakat burası Liverpool değil, Dublin değil, Edinburgh değil. Burası Mersin. Cumhuriyetten önce vatanımızda dalgalanan bayraklardan biri.