Bugün dostlarla kısa bir tarih gezintisi yapalım istedim. Geçen on gün ben 1920 yılının yani 100 sene öncesinin Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi zabıtlarında dolaştım. Ali Fuad Paşa kitabım için.
İngilizlerin 16 Mart 1920 Şehzadebaşı Karakolunu basıp beş askerimizi uykuda şehit etmesi, 18 Martta da Meclisi basıp bazı mebusları Malta'ya sürmesi üzerine, Tunalı Hilmi ve Rıza Nur'un önergesiyle Meclis geçici tatile sokulmuştu.
Vahdeddin de bunu fırsat bilerek parlamentoyu 11 Nisanda resmen kapatacaktır. (Bkz. Meclis-i Âyan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, İçtima Senesi: 1 c. 1, s. 228–229, 20 Mart 1336 (1920)
Meclisin protesto mahiyetindeki bu kararı parlamentonun diğer kanadı Ayan Meclisine gelince, beylerin tüyleri bile kıpırdamadı.
Sanki Şehzadebaşı Karakolunda beş asker şehit edilmemiş, Meclis işgal edilip arkadaşları tutuklanmamıştı.
Saraya bağlı seçkinler kulubü denilen bu atanmış zevatın zihin arkasını anlamak için kürsüye gelen Vasfi Hoca’yı dinlememiz gerekir:
"... İçlerinden bazı mücrimlerin takibe uğraması münasebetiyle müzakeratı tehir etmişler...
Bu ise vâki olan takibatı protesto etmek veya bir nümayiş yapmak şeklinde oluyor. Bunun başka bir manası olamaz..."
Aynı Vasfi Hoca kalp hastası eski Şeyhülislam Hayri Efendi’nin (Ürgüplü) Malta’ya sürülmesi üzerine de 5 Şubat 1920 celsesinde aynen şöyle konuşmuştu:
“... Böyle birinci sınıf mücrimler olduklarına şüphe etmediğimiz harp kabinelerine mensup kimselerin hâlâ Âyan azası sayılması, bu Meclisin Şeref ve haysiyetine bir nakisedir...” (Bkz. Meclis-i Âyan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, İçtima Senesi: 1 c. 1, s. 228–229)
Hırka ve lokma müslümanı, rüşvetten sabıkalı Vasfi Efendinin nefreti de dini kadar güçlü olduğu için, ona göre mücrimleri cezalandırmak işgalcilerin görevi oluyordu.
Mekteb-i Kuz’at mezunu ve Naiplikten atılan bu muhterem, irticanın en karanlık köşelerinden gelen bir Saray bendesiydi.
Şimdi bunu bir yana koyalım. Vasfi Hoca ardından kürsüye İngiliz kölesi felsefe taciri denilen Dr. Rıza Tevfik çıkacaktı.
Onun öfkesi de Meclisi basan İngilizlere değil Kuva-yı Milliye eşkiyasına idi. Annesi Edirne Avrat Pazarı'ndan satın alınmış "Kul Cinsi" cariye çocuğu olduğu için, eziklik kompleksini ölene kadar terkedememişti.
İsterseniz buradan Freud ve Habermas'ın psikanaliz laboratuvarına giriniz. Sonuç değişmez. Meğer Ali Kemal'in annesi de Tophane pazarından satın alınmış Kul Cinsi cariye olduğu için aynı kompleksi duyarmış. Bunu da Rıza Tevfik kendisi yazar. İkisi de meşrutiyet helvasını geç
yiyenlerdenmiş.
150'lik Rıza Tevfik biliriz ki Sevr'e imza koyan, bunun ardından da Cidde'de de Vahdeddin'in saçağını öpen kişidir. O günlerde henüz "liboş" kelimesi literatüre girmemişti...
Meclisin basılıp arkadaşlarının tutuklanması onun yüksek egosunu, yani vicdanını zerre kadar rahatsız etmiyordu. Gerçi bu nokta Abdullah Uçman'ın özel alanıdır, araya girmek istemem ama, belki aşağıdaki anekdotu o da görmemiştir.
Onun izniyle belirteyim ki, bu filozofumuz da meğer medrese kafasının iğdiş edilmiş daha başka bir kodlaması olurmuş.... İşte size Rıza Tevfik'in kimlik ve kişiliğini sergileyen zabıtlara geçmiş konuşması. Hiç dokunmadan:
“...Mâlûm-u âliniz Meclis-i Mebusan açılsın diye Kuva-yı Milliye kıyameti kopardı. Bizim kabinelerimize falan birçok iftiralardan sonra nihayet Meclis-i Mebusanı açtılar ve bu şekilde buraya geldiler.Şimdi nasıl kendi kendilerini tûl-u müddet (uzun müddet) tatil etmek istiyorlar.
Bu, kendi kendilerinin yapacakları iş değil. Güya burada hürriyet yokmuş. Bu doğru değildir. (...) Hariçten vaki olmuş bir tazyik de yoktur. Herhalde kabahatleri, cürümleri, bedahat derecesini bulmuş olan bazı adamları (enternasyonalman) tevkif etmek istemişlerdir ve bizim
kendilerini tedip edemediğimizden dolayı istemişlerdir. Bunu açık söylemeli.(...) Şunu arzetmek isterim ki, Meclis-i Milli öyle Süleymaniye kulübü gibi istediğin zaman açılıp kapatılamaz.
Burası öyle bir yer midir?"( Meclis-i Âyan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, c. 1, s. 229, 20 Mart 1336 (1920)
Hey gidi Filozof Rıza hey!...Karanlık vicdanına ne söylesek az gelir senin!
Asıl dikkat çekici nokta ağzından tek bir kelime çıkmadan bir sfenks gibi kürsüde sessizce görüşmeleri yöneten Âyan Reisi Tevfik Paşa’nın vatanseverliği. Tiryaki macunu gibi kokup bulaşmaz bu adam da ilerde Osmanlının son sadrazamı olacak,
devlet onunla Hariciye Nazırı İzzet Paşa'nın kucağında ölecektir. İşte Tevfik Paşa:
“ Tevfik Paşa babadan kalma, rengi uçmuş, hassası kaçmış tiryaki macunu kabilinden bir zat idi. Onun herhangi bir iş hakkında ve hükümet reisi sıfatıyla imal-i fikr ettiğini bir kere olsun
gören olmadı. En büyük meziyeti ‘hatırat-ı tarihiyyesi’ idi ki, zihinleri bulandırmak ve bugünkü zulüm vakasını unutturmak için en iyi vasıta idi...” (H. Kazım Kadri, Hatıralarım, s. 205, İletişim 1991)
Sevgili dostlar, işte size Osmanlı'nın en seçkin Saray kafası ile Cumhuriyet aydınlığına bir panorama.. Benden size kısa bir tarih gezintisi... Bu kafa bundan bir ay sonra 23 Nisanda Ankara'da açılan TBMM'ne nasıl baksındı?
Bu kafadan Cumhuriyet nasıl doğsundu? Dün bilinmeden bugünü anlayamayız, geleceği asla!...Varın yoklayın kendinizi ve anlayın ne demek istediğimi?!
OSK/ 19 Şubat 2022
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Vahdettin’in Kuran ve Hadis Meallerini Yasaklaması
Padişah Vahdettin, işgal yıllarında sadece İstanbul’daki bazı tarihi camileri ve mezarlıkları işgalcilere satmakla kalmamış, Kuran ve hadis meallerini de yasaklamıştır.
Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk Orduları'nın 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Savaşını kazanmasından yaklaşık bir buçuk ay sonra işbirlikçi Padişah Vahdettin bir kararname yayınlayarak ayet ve hadislerin meallerinin gazetelerde yayımlanmasını yasaklamıştır.
23 Ekim 1921 tarihli kararnameyle yasak bildirilmiştir. Kararname 19 Ekim 1921’de imzalanmıştır.
Vahdettin Kuran ve hadis meallerinin yayımlanmasını yasaklayan kararname 23 Ekim 1921 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanmıştır. Kararnamede bu yasağa uymayanların
ALEMDAR’IN 2. SÜVARİSİ
ALİ DURSUN REİS VE
POP STAR TARKAN…
Gazi Alemdar Gemisi, Zonguldak'ın gururudur. Silahsız donanımlı olduğu halde, Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk ve tek deniz savaşının kazanılmasını sağlayan, kurtuluş savaşının ilk ve tek deniz şehidi verilen gemisidir.
Gazi Alemdar; römorkör gemisi Zonguldak’ta kahramanlığa karıştığı için, İstiklal Madalyası ile onurlandırılması için halen çalışmalar devam etmektedir.
En az 200 yıldır bir işgal söz konusu. Kanuni döneminde verilen kapitülasyonların, ülkemize hain emeller besleyenler tarafından derinleştirilip genişletilmesiyle ve içimizde besledikleri hainlerin marifetiyle adım adım işgal ettiler bürokrasiyi ve sosyal hayatı..
Suçlu aramadan önce suçu; kendi toplumsal aymazlığımızda, toplumsal cehaletimizde ve dayatılan Emevi itikadının, her gelişmenin önüne diktiği aşılmaz engellerde aramak gerek.
İdama mahkum edilmiş biri olarak, ülkesini yönetenden yıllarca kaçan İbni Sina; TIP konusunda yazdığı, 1850 li yıllara kadar Avrupa üniversitelerinde ders olarak okutulan dahiyane eserlerini bu kaçış sırasında yazmıştı.
La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye), 1934-1949 arasında Türkiye Cumhuriyeti Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından 49 sayı çıkarılan propaganda dergisi.
Türkiye'de gerçekleşen Kemalist devrimleri dünya kamuoyuna tanıtmak amacıyla dönemin matbuat müdürü Vedat Nedim Tör öncülüğünde üç ayda bir yayınlandı.
Fransızca olarak yayınlanan, az sayıda Almanca ve İngilizce makale de içeren dergi, Devlet Matbaası'nda basılmaktaydı. Dergideki Türkiye fotoğrafları kadrolu fotoğrafçısı Avusturyalı fotoğrafçı Othmar Pferschy tarafından çekildi.
Sanki bu ülkede daha önce “Hey Corç versene borç” ya da "Kaldıramazsan kaldırırlar" gibi şarkı sözleri yazılmamış gibi, sanki birbiriyle konuşan insanlar “Tamam mı” yerine “Tımam mı”, “Ben” yerine “Ban”, “Lütfen” yerine “Lütfeaan”, “Falan” yerine “Falan oldum” dememiş gibi ve
sanki gündelik konuşmada milyonlarca insan birbirine “Ok, Slm, Hy,” derken Türk müziği, Türk Dili ve Edebiyatı bozulmamış gibi neymiş efendim Tarkan “Geçecek” yerine “Geççek” dediği için Türk Müziği de Türk Dili ve Edebiyatı da büyük yara almış!
CUMHURİYET'TEN ÖNCE BU TOPRAKLARDA ŞERİAT OLDUĞUNU SANANLARA...
Üstteki fotoğrafta, solda Britanya bayrağı var. İngiltere bayrağı da değil, Britanya bayrağı. Yani İskoçya'yı, Galler'i, İngiltere'yi, Kuzey İrlanda'yı içine alan Birleşik Krallık bayrağı.
Fakat burası Liverpool değil, Dublin değil, Edinburgh değil. Burası Mersin. Cumhuriyetten önce vatanımızda dalgalanan bayraklardan biri.