Tüm annelerimizin Anneler Günü kutlu olsun... 🌼🌼🌼 #AnnelerGünü
❝Kırsalda yaşayanlar bilir, çöpünüzü gününde çıkarmazsanız o çöp iki hafta daha bekler. Yine öyle bir çöp gününde annem çıkarmayı unutmuş ve sabah çöp kamyonunun sesini duymuş. Birden pencereden feryat figan annemin o efsane cümlesi süzüldü: Ich bin Çöpp...❞ 😊 (Derya Kolenko)
❝Babam Zürih’ten bir bant göndermiş, oradaki günlerini anlatıyor. En son diyor ki “Hanım arka yüzünü yalnızken dinle” Sonra herkes odasına çekiliyor. Gece annemin sessizce ağladığını duyuyorum. Babam anneme bir şarkı söylüyor: Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor...❞ (Şilan Tirman)
❝Masada fazladan üç kaşık var. 1973 yılında annem bizi anneanneme bırakıp babamla Almanya’ya gitmiş. Sonrasında bizi de alacak. “Yediğim her lokma boğazıma dizilirdi” diye anlatır. O yüzden biz olmasak da her sofraya fazladan üç kaşık koymaktan hiç vazgeçmemiş.❞ (Beril Semih)
❝Annem ve ben Almanya’daki evimizin önündeyiz. Annem plaklarını çok severmiş ama Almanya’ya gelirken getirememiş. Bir de ayvayı çok severmiş. Dedem bir gün ayva ve plaklarla dolu koca bir koliyi Almanya’ya yollamış. Annem o an yaşadığı sevinci hala unutamamış.❞ (Serkan Kaymak)
❝Bütün çocukluğum anneme sarılabileceğim, sesini duyabileceğim yaz tatilini beklemekle geçerdi. 11 ay boyunca onu beklerdim. Sonra bir yaz günü çıkagelirdi. Ve daha ben ona doyamadan bir rüya gibi hayatımdan çıkıp giderdi. Benim çocukluğum annemi beklerken yaşlandı.❞ (Adem...)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
❝Babam, karayolu seyahatlerimizde yolda zor durumda kalanlara mutlaka durup yardım ederdi. Otomobil arızasından anlardı ve yapılacak bir şeyse tamiratı yapar yola öyle devam ederdi. Bir gün Yugoslavya’da uzunca bir konvoy oluşmuştu. Yaklaşınca gördük ki bir işçimiz kaza yapmış…
Henüz ambulans gelmemişti ve eli yüzü kanlar içerisinde olan adam yattığı yerden çaresizce etrafına bakınıyordu. Babam hemen arabayı park etti ve birlikte yanına gittik. Yalnız olduğunu öğrendik. Babam adama “senin için ne yapabilirim?” diye sordu.
Arabada ailesine götürmek üzere bir sürü hediye ve eşya bulunduğunu söyleyerek, babamdan bunlara sahip çıkmasını istedi. Bütün eşyalar etrafa saçılmıştı. O arada ambulans geldi. Cebinden cüzdanını çıkartıp babama uzatarak, “içinde adresim, bilgilerim yazılı, para da var!” dedi.
31 Ekim 1961 tarihinde Türkiye ve Almanya arasında imzalanan iş gücü anlaşmasının üzerinden bugün tam 60 yıl geçti. Bugünün anısına bir seçki hazırladık. Fotoğraflar, hatıralar ve hikayelerle 60 yılın kısa özeti… 🌿
❝Sağlamlar çürüklerden ayrılıyor. 5 kişiden biri sağlam çıkmıyor. Aralarında 8 yıldır bekleyenler var.❞
(John Berger, Yedinci Adam)
Sirkeci'den tren gider
Vagon gider, derdim gider
Gurbet elde bir başıma
Varım yoğum alır gider
Sirkeci'den tren gider
Erzurumlu Duran
Ankaralı Burhan gider
Sirkeci'den tren gider
Gözyaşımı döker gider
1973 yılında Köln’deki Ford Fabrikası’nda çalışanların sayısı 35 bine ulaşmıştı. Yunanistan, İtalya, Yugoslavya gibi ülkelerden işçilerin bulunduğu fabrikada en kalabalık topluluğu yaklaşık 12 bin kişiyle Türkiye’den gelen işçiler oluşturuyordu...
Misafir işçilerin büyük kısmı, koşulları ağır olan alt pozisyonlarda çalıştırılıyordu. Ücret konusunda eşit olmayan bir düzen işliyordu. Misafir işçiler 7,15-8,24 mark arasında saatlik ücret alırken Alman işçiler 8,98-10,59 mark arasında kazanıyordu.
Şartların iyileştirilmesini birçok kez fabrika yönetimine iletseler de sonuç alınamamıştı. Türk işçilerin dile getirdiği taleplerden biri de 4 hafta olan yıllık izin süresinin 6 haftaya çıkartılmasıydı. İzin süresinin 1 haftası yolda geçiyordu ve kalan süre yeterli olmuyordu.
❝Annem ve babam 1959 yılında İtalya’nın Trieste limanında tanışmışlar. Annem bir Hırvat… Hırvatistan’ın Rijeka şehrinde yaşarmış. Babam da Türk bir denizciymiş. O yaz babamın çalıştığı gemi Trieste limanına demirlemiş ve aynı günlerde annem de haftasonu gezisi için oradaymış...
Limanda birbirlerini görmüşler ve ilk görüşte aşık olmuşlar. Biraz İngilizce, biraz İtalyanca anlaşmışlar, birlikte şehri gezip dolaşmışlar. Çok geçmeden ayrılık vakti gelmiş. Babam annemin ev adresini alarak vedalaşmış. Annem Rijeka’ya, babam da gemisine geri dönmüş.
Aradan 3-4 ay geçmiş. Bir gün anneannesi evin kapısından anneme seslenmiş: “Maria buraya gel, bir adam seni soruyor.” Annem kapıda babamı görünce hem şaşırmış hem de çok sevinmiş. Babam anneme “Hazırlan seni almaya geldim, Türkiye’ye gidiyoruz.” demiş.
1972 yılında Berlin’deki Zoo Tren İstasyonu’nda 17 metrekarelik küçük bir dönerci açan Kadir Nurman, yıllar sonra “ekmek arası dönerin mucidi” olarak anılacağını hayal bile edemezdi. Nurman, Almanya’ya 1961 yılında konuk işçi (gastarbeiter) olarak gitmişti...
Önce Stuttgart’ta ardından Berlin’de çeşitli fabrikalarda çalıştıktan sonra 1972’de Berlin’de “City Grill” isimli bir dönerci açmaya karar verdi. Ancak dükkanı açtığı yer, istasyonun çok yakınında olduğu için insanlar genelde ayaküstü atıştırmalıklar tercih ediyordu.
Nurman da geleneksel olarak tabakta servis edilen döneri, buraya uygun olarak ekmek arası olarak satmaya karar verdi. İçerisine biraz marul, soğan ve domates ekleyip 1,50 marktan satmaya başladı. Önce Türk işçiler daha sonra da Almanlar, dönerin bu tarzını çok sevdi.
Hollandalı fotoğrafçı Robert de Hartogh, 1970’li yıllardan itibaren Rotterdam’da yaşayan Türklerin fotoğraflarını çekmeye başladı. Evler, iş yerleri, okullar, kurslar, kermesler ve günlük hayat üzerinden çektiği fotoğraflar bir döneme ışık tutuyor. 🌿