"2 katlı bahçeli evim olsun" diyor. Ama bu bahçenin otları büyüyünce onu kimin temizleyeceğini düşünmüyor.
"Evdeki bulaşık makinasına tabak-tencere-çatalları dizme sırası sende" diyen karı-kocanın "bahçeli ev" söylemi hevesten ibarettir.
Konut kredileri düşünce ilk borçlananlar kendileri oldu.
Kredilendirilmiş konutlarla kapitalist toplumların kentsel yerleşme düzeninde "mekân" arayan bir dindarlık nasıl MEDİNE inşa edebilir?
Bu savruluşla şimdi AİLE de inşa edemiyor.
Marx haklıydı, ekonomi alt yapıdır.
Nurettin Topçu'nun da dediği üzere kentin neon ışıkları zehirliydi.
Pervaneyi yaklaştığı ateş yakacaktır.
Öyle de oldu.
Bütün dindar aydınları kendine çeken bu metropolis, onları kentin zehrini dünyaya yaymak için papağan eylemektedir.
Bu aydınlar "metropol aydını" gibi düşünüyor.
Böyle olmasaydı kentleşme sürecine dahil olmayacak şekilde "medine-şehir" kitapları literatürü doğacaktı.
Onların "2 katlı bahçeli evde yaşama" söylemlerini de "imkânsız" olarak niteliyorum.
2 katlı bahçeli gecekondularını yıkarak İstanbul'a yerleşen dindarlık, kırdığı ceviz kabuğuna dönmeyecek.
Geldikleri yer nedir?
Kapitalist uygarlık seviyesinin üstü.
Yani?
Nüfusun %95'inin kentlileştirilmesi.
Dindar kadınlar da "kamusal alanda özne-birey" olmak.
Allah ikisinin de muradını vermiştir.
Ama acaba Resul'un "ne mutlu o gariblere" dediği ahir zaman yiğitleri onlar mıdır?
Bu soruyu herkes kendine sormalı ve "nerede hata yapıyorum?" sorgusunu cevaplamalı.
Yani?
Kayınvalide-kayınpeder ile aynı meskende "otağ-oda" tipi hane modelinde.
1980'den beri dindarlık "Şişli'de bir apartıman" tipi hanelerde yaşamayı idealize etti.
Onlara Üsküdar'a giden yol böyle açıldı.
"Ama neden kapitalist diyorsunuz???"
Çünkü bahçeli evinin otunu yolmayacak, onu konak gibi kullanacak.
Zira:
"Belayı nimet, bolluk ve rahatlığı musibet saymayan, kâmil mümin değildir." [Taberani]
İşte bu nedenle Medine=şehir inşa edemeyecek ve yaşlılarınızı, huzur-evlerine göndereceksiniz.
Sizi de milyonluk konutlarınızda yalnız bir ölüm beklemektedir.
Bir vakitte yeni bir nesil gelecek ve "Ey Türk törene dön" diyerek Türk'ü "töreli günleri"lye yeniden buluşturacak.
Türk töresi "aile sistemi" ile Tanrı'ya hicrettir.
Zira babasının menzilinde bir oda/otağ açılıyor, evleneceği kadın da o "otağ"a GELİN geliyordu.
Gelin ismi, "otağa gelen" demektir.
Gelinin otağına "vatan" da denildiğinden kaynana buraya giremezdi
Zira bu genç, kira vermez, ev satın almak zorunda kalmaz, döşemekle yükümlü olduğu mekân ise gelinin vatanı olan otağ kadardır. Otağ, yani "gelinin vatanı."
Dindar kadın yazarlar sürekli "geleneksel aile kadının özneliğini ezen bir kurumdur" propagandası yaparak oryantalizme saplanmıştır.
Hayır.
Çünkü erkek dindar yazarlar geniş bir "kadın okuyucu" kitleye yazmaktadır.
Türk dindarlığı "ana-babasız bir kent" inşa ediyor.
Bu ise 180 m2 evlerde evlatlarını göremeden 20-25 yıl yaşayıp, kimse duymadan ölmek zamanı geliyor demektir.
Çünkü 20 yıl sonra "kamusal alan mücadelemiz durdurulamaz" diyen günümüz kadın-erkekleri 180 m2 evlerinde yalnızlığın büyük ızdırabıyla sohbet seansları yapacak.