Topluluk "grup" kavramının karşılığı olmadığı gibi, "cemaat" kavramının da karşılığı değil.
Topluluk değerleri temel alan birlikteliklerdir.
Aynı apartmanda oturmak için bir araya gelen aynı düşündeki (ideolojideki) insanlar cemaat olur.
Aynı apartmanda aynı değerleri yaşamak için birlikteliği seçenler ise topluluktur.
Çünkü cemaatler mürşidin/ideolojinin etrafında toplanan kişilerden oluşur.
Oysa topluluk, değerleri esas alır. Peki bu değerler nedir?
a) Ahde riayet, b) Sözde durmak, c) Kul hakkına girmemek, d) ana-babayı korumak, e) komşu haklarına uymak.
Değer merkezli topluluk yapıları ise bireyi öne çıkarmaz. Örneğin ahilik birey'e değil topluluğa dayanır.
Aslında sivil toplum kuruluşları da aile sistemine dayanmamaktadır.
Ahilik bir "cemaat" tipi değildir.
Zira ahilerin bacıları da vardır. Ahilik kaçınılmaz olarak bacıyân-ı Rûm'u da inşa etti. Zira Ahiyân-ı Rûm, bir aile hareketiydi.
Ahiliği tasfiye eden modeller, bireyin tekâmülünü önceleyen bekarlık tekkeleri kurdular.
Modern zamanda bekârlık tekkeleri sivil toplumdur.
Savaşta silahlı zümrenin arkasında kalan çadır-şehirde askerin ailesi bulunuyordu.
Bu nedenle Türkler gittikleri bölgede "seyahat evliliği" (misfar/misyar nikâhı) yapmamıştır.
Bu modeli Arapların uygulaması mümkün olmamış, bu nedenle bu kavimde misfar/misyar nikâhı gibi bir fıkıh imal edilmiştir.
Türkler "bekar savaşçı" değil, "ordu-millet" olarak Anadolu'ya yerleşti.
Bu ise ailelerin Bizans'ı ele geçirmesiydi.
Hz. Hacer ve İsmail, ana-oğul'un şehir inşa edeceğini sembolize eder.
Aile sistemini kaybeden dindarlık, birey imal etmiştir.
Oysa aile, eski Türk teolojisinde de sünnetteki modelde de Allah'ın kutsalıdır.
Aile, tevhid inancının sünnetidir.
Türk'ün çadırının direği Allah'ın semalarını ayakta tutan demir kazık'ı temsil eder.
Aile, ilahi bir varlıktır.
Aile yurduna (ocağa) Hz. Musa gibi ayakkabıyı çıkararak girmek, o vatanın kutsallığını ortaya koyar.
Bu kavram "cemaat" kavramından tamamen başkadır.
Cemaatler bireyin kurtuluşunu, bireyin nefsinin terbiyesini esas alır.
Oysa aile/komşuluk/akrabalık (topluluk) tasavvurunda şehir teorisi, fazıl insanlardan oluşan müteselsil kefalet düşüncesi vardır.
Onun maarife yüklediği anlamlar, AHİ düşüncesinden çok uzakta.
Bu nedenle "şehir" teorisine yaklaşamıyor.
Köycülüğü de "toplum" inşacısı olmasından diyebiliriz.
Fârâbî, toplumcu değil, toplulukçudur. Aile->Mahalle->Şehir inşası için toplulukçu olmak kaçınılmaz.
Aile+akrabalık+mahalleyi verip mansıp, otomobil ve konut almak istediler.
20 yıl sonra ailesiz, akrabasız ama zengin ve hüzünlü bir yalnızlık içinde yaşlılık sosyolojisinin mevzuu olunacak.
Çocukları başka şehirlerde yaşayacak olan bu nesilin akrabalığı, komşuluğu kaybetmiş ve milyonluk konutlarında "ıssız insan"a dönüşmüş olarak hüzün/hüsran karışımlı duygularla ölümü bekleyeceği açıktır.
Osmanlı mahallesi birbirine müteselsil kefil olan aileler zinciridir.
Bu sistemi "cemaat" kavramı karşılayamadığı gibi, "grup" kavramı da karşılayamaz.
Sosyolojide "topluluk" kavramı olmalıdır.
Yani paranız oldu diye topluluğa dahil olunamaz. İdeoloji de topluluğa dahil olmaya kapı açmaz.
Osmanlı topluluk düzeni "kırklar şehri" inşa eder.
Kırklara karışmak için ahlâk değerleri şarttır.