Hem sanatta hem de bilimde eşsiz yeteneklere sahip idi.
Aynı zamanda Anotomi ile de ilgili idi.
İnsan bedeninin kusurluğu ve barındırdıkları oran onu yakından ilgilendiriyordu.
Onun günlüklerinden birinde bulunan, çizdiği bir eskiz bu konudaki görüşlerini ortaya koymaktadır.
“Vitruvius Adamı”
Dahi bir mimar olan Vitruvius Pollio’nun (MÖ.80-15) bir eserinde açıkladığı oranlardan esinlenerek yapıldığı için bu isimle anılır.
Leonardo da Vinci ilk kez 1480’lerin sonlarında insan vücudunun oranları, anatomi ve fizyoloji konularında
kapsamlı çalışmalara başlamıştı. 1489’da ‘İnsan Figürü Üzerine’ adlı bir kitabın hazırlıklarına başladı. Kitabı bitirememişti ancak bu projesi için çeşitli çizimler yapmıştı. Oturmuş ve diz çökmüş bedenlerin oranlarını incelemeye başladı.
Bu çalışmalarından elde ettiği sonuçları, Vitruvius’un oran-orantı kuramıyla karşılaştırdı.
Büyük bir kağıt üzerine mürekkeple yapılmış olan çizim, iki farklı konumda tek bir insanı göstermekteydi. Çizimin üstünde ve altında Leonardo’nun el yazısıyla şu metinler yer alıyordu:
"Mimari üzerine yaptığı bir çalışmada mimar Vitruvius, insan bedeninin ölçülerinin Doğa tarafından şöyle düzenlendiğini söyler: Dört parmak bir avuç içi, dört avuç içi bir ayak, altı avuç içi dirsekten orta parmağın ucuna kadar uzunluğu verir.
Dirsekle orta parmak arasındaki uzunluğun dört katı da bir insanın boyudur. Dirsek ve "orta parmak arasındaki uzunluğun dört katı bir adımdır. 24 avuç içi bir adam boyudur. Vitruvius bu ölçüleri yapılarında kullanmıştır.
Eğer bacaklarınızı, boyunuzu 1/14'ü oranında kısaltacak kadar açarsanız ve kollarınızı orta parmaklarınız başınızın üst noktasından geçecek bir çizgiye değecek şekilde yukarı doğru uzatırsanız, kollarınız ve bacaklarınız da açıkken, vücudunuzun merkezi göbeğinizdir.
Bacaklarınızın arasındaki üçgen ise eşkenar bir üçgendir.
Bir insanın kolları açıkken, bir elinin orta parmağının ucundan diğer elinin orta parmağının ucuna kadar olan mesafe, onun boyuna eşittir.
Saç köklerinden çenenin altına kadar olan mesafe insan boyunun onda biri kadardır
çene altından başın üst noktasına olan mesafe insan boyunun sekizde biridir.
Göğüs üstünden başın üstüne kadar olan mesafe insan boyunun altıda biridir.
Göğüs üstünden saç köklerine kadar olan mesafe yedide bir, meme uçlarından baş üzerine kadar olan mesafe de
insan boyunun dörtte biridir. Omuzlar arasındaki en geniş mesafe, insan boyunun dörtte birini içine alır. Dirsekten elin ucuna kadar olan mesafe beşte bir, dirsekle kol altı açısı arasındaki mesafe sekizde bir insan boyudur. Elin tümü insan boyunun onda biridir.
Üreme organlarının başlangıç noktası tüm bedenimizin orta noktasıdır. Ayağın uzunluğu insanın uzunluğunun yedide biridir. Ayak tabanı ile diz kapağının altı arasındaki mesafe insan bedeninin dörtte biridir.
Çene altı ile burun, saç kökleri ile kaşlar ve kulak arası, yüzün üçte biri kadardır."
Bir dairenin veya karenin alanı kolaylıkla hesaplanabilir.
Ancak zor olan bir cetvel ve pergel kullanarak bir daireye eşdeğer alana sahip bir kare tasarlamaktır.
Çemberi karelemek kavramının doğmasına neden olan da işte bu ilginç ve benzersiz keşif olmuştur.
Da Vinci doğru çizimin ancak dairenin merkezinin ve karenin merkezinin farklı noktalar alınmasıyla çizimin yapılabileceğini keşfetmiş.
Leonardo iki duruşun merkezini birbirinden ayırmıştır. Leonardo’nun çizimlerinde adamı çevreleyen dairenin merkezi göbek deliğindedir. Sıra karenin çizilmesine geldiğinde çizimin merkezini değiştirip cinsel organ yapmıştır.
Da Vinci’ye göre insanın formu, dünyanın küçük bir kopyası, Vitruvius Adamı ise, evrenin insan vücudundaki tasviridir.
Vitruvius Adamı; mimari, anatomi, felsefe, sanat ve geometrinin bir kombinasyonudur.
Leonardo'nun maddesel varlığı kare, ruhsal varlığı ise daire ile
sembolize ettiği ve insanoğlunun iki yönünü çizimde bu şekilde ifade ettiği sanılmaktadır.
ABD Askeri Akademisi’nden bilim insanları, günümüz insanının vücut ölçülerini Vitruvius Adamı'nın ölçüleriyle karşılaştırmak için ABD Hava Kuvvetleri’nde eğitim alan
17-21 yaş arası 63.623 erkek ve 1.385 kadının vücut taramasını yaptılar. Yapılan taramanın ardından çalışmaya katılan erkek ve kadınların ortalama vücut ölçümleri yapıldı.
Çalışmada, günümüz insanının kol açıklığı ve uyluk uzunluğu hariç diğer ölçüleriyle
Vitruvius Adamı’nın ölçülerinin arasında sadece yüzde 10’luk bir fark olduğu tespit edildi.
Leonardo insan vücudunun ideal oranından etkilenmiş, ilahi oran ve altın oran kavramlarını, Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği gibi diğer ünlü eserlerinde kullanmıştır.
Orijinal eser, Venedik’te Gallerie dell’Academia’dadır.
Uzun zamandır kağıt pek çok eser gibi, Vitruvius Adamı’nın orijinali de yılın sadece belli günlerinde halka sergilenmektedir.
Bugün, Vitruvius Adamı, sağlık, zindelik, dengeli ve sağlıklı insan ile ilgili çağrışımlara yol açmakta; bilim, hümanizm ve sanatın birleşme sembolü olarak kullanılmaktadır.
1960’lı yıllar, ülkemizde batı müziği eserleri, oldukça zengin, doyurucu ve örnek ölçeklerde temsil edilir.
Ankara Opera ve Balesi de kendi kulvarında saygın bir teşkilat olarak bilinen, batı ülkelerinde opera sanatı ile ilgilenenlerin sahnesine çıkmak istediği bir dünyadır.
İtalyan Büyükelçiliği, kurumun ileri gelenlerine İtalya’da yeni yeni ünlenen bir sesten bahseder, Luciano Pavarotti..
Gerekli görüşmelerden sonra Luce, La Boheme müzikalinde Rodolfo karakterini canlandırmak için 1963 yılında Ankara’ya gelir.
Bu gelme eyleminden yıllar sonra La Stampa gazetesine verdiği röportajında üstat, kelimesi kelimesine şunları söylemiştir ;
“Mesleğime Ankara Operası’nda başladım diyebilirim.
La Boheme operası ile sahneye çıktım ve coşku ile selamlandım.
Sekiz bin yıllık serüven dolu yolculuğunda insanoğlunun ufkunu açmış, tutkularını alevlendirmiş, kimi zaman üzüntüye boğmuş, kimi zaman da karşılaştığı felaketlerin reçetesi olmuş.
Anadolu’nun kadim halklarının kültürünün bir parçasıdır.
“Ve Nuh çiftçi olmaya başladı ve
bir bağ dikti ve şaraptan içip
sarhoş oldu.”
Tekvin (yaratılış 9: 20,21)
Nuh Peygamber’e atfedilen bir efsanede, Nuh Peygamber, tufandan sonra hayvanları ile Ağrı Dağı eteklerinde yaşamaya başlar.
Karınlarını doyurmak üzere civarda dolaşan hayvanlardan keçinin, bir gün olağanüstü neşeli döndüğünü görür. Bu hal günlerce devam edince Nuh Peygamber keçisinin peşinden giderek, bu durumun yediği bir meyveden kaynaklandığını keşfeder.
Yabani hayvanların, insanları eğlendirmek için kullanılmaları, tarih boyunca çok eskilere dayanıyor. Antik Roma’da arenalarda savaşmak zorunda bırakılma ile başlayan süreç, bugün show maksatlı hayvanat bahçelerinde, sirklerde, akvaryumlarda kullanılmaları ile devam ediyor.
Eğlence dünyasında kullanılan bu yabani hayvanlar, kediler, köpekler ve yüzlerce binlerce yıl önce evcilleştirilen diğer hayvanlar gibi değiller. Bu yabani hayvanların bir kısmı esaret altında doğmakta ancak çok büyük bir kısmı,
doğadan koparılmakta, hatta yasadışı şekilde yakalanmaktadır.
Tarihte ilk hayvanat bahçesini M. Ö. 1100 yılında Çin İmparatoru VuVang kurmuş. İmparator, sarayının bahçesinde hayvanlara da bir bölüm ayırmış, buna "Bilgi Bahçesi" adını vermiş
Birçok kültürde yüzyıllar boyunca hiçbir bilimsel anlamı olmayan sihirli, esrarengiz ve yaşam için vazgeçilmez bir “hayat suyu” olarak kaldı.
Daha da ötesi soyluluk, kültür, din gibi kavramlarla ilişkilendirildi.
“Kan bağı”, “damarlardaki asil kan” benzeri nitelemeler ile insanlar, insan toplulukları ve ırklar yüceltildi.
Kan nakli ve beraberinde getirdiği devrim niteliğindeki gelişmeler, 20. yüzyıla "immünoloji çağı" denmesine neden olmuştur.
Bu alandaki en büyük gelişme, 1901 yılında yaşanmıştı.
Başarısız kan nakli örnekleri üzerinde çalışan Avusturyalı hekim Karl Landsteiner, az miktardaki kan örneklerini farklı hastalardaki kan örnekleriyle karıştırdığında, her zaman olmasa da,
Yaklaşık bin yıl önce Arap bilim insanı İbnü'l Heysem, karanlık bir odada Güneş'in görüntüsünün nasıl oluşturabileceğini açıkladı.
Işık, bir duvardaki küçük delikten geçiyor ve karşısındaki diğer duvarda görüntü oluşuyordu.
1660'larda, taşınabilir "Camera Obscura" lar tasarlandı. Latince "Karanlık Oda" anlamına gelen "Camera Obscura" o sıralarda, Güneş'i görmek ve manzaralara, sokaklara bakmak için kullanılan yaygın bir deyimdi.
Modern fotoğraf makinelerinde olan bütün parçalar bu aletlerde mevcuttu ancak henüz oluşturdukları görüntüyü kaydetmek için bir yol bulunamamıştı.
Bir güvercin yuvasının görüntüsüyle başladı fotoğrafçılık tarihi.
Beş yaşımdaydım. Bana daha o yaşımda okuma-yazma, matematik, sarf ve nahiv (dilbilgisi ve sözdizimi) ve tecvit öğreten ve Kuran'ı ezberleten Galip Amcam şu gülütü (anektod) anlatmıştı:
Köpeğe sormuşlar:
- Niçin havlayıp duruyorsun?
-Yürekliliğimden! Demiş köpek.
- Öyleyse havlarken kıçın niçin gelip gidiyor?
Köpek yanıtlamış soruyu:
- Korkumdan!
Altmış yedi yıldan beri unutamadığıma göre, ölene dek unutamayacağım.
Bu gülütü (anektod) duyduğumdan bu yana, yaşamımdaki deneyimlerimde gözlemledim ki,
havlayıp hırlayarak, zart zurtla, zorbalıkla, dayak ve işkenceyle başkalarını korkutmak isteyen ve korkutanlar kendileri daha çok korkmakta ve korkularından gerileri gidip gelmektedir.
Başkalarını korkutmaya çalışan ve korkutanlar kendileri daha çok korkarlar ve korktukça,