İstanbul hem tarih olarak hem konum olarak dünyanın en önemli şehirlerinden birisidir. Birçok devletin izini taşıyan bu kadim şehir birçok gizemli olaylara da ev sahipliği yapmaktadır.
Bugünkü konumuz inşaatına ne zaman başlanıldığı tam olarak bilinmeyen Kız Kulesi ve mahzeninden aşağıya doğru açılan gizli bir geçit…
Sir Francis Crick;
Bir gün ünlü moleküler biyolog, fizikçi ve aynı zamanda koleksiyoncu olan 1916 doğumlu Sir Francis Crick’in evine esrarengiz bir adam gelir, adamın İngiliz olmadığı konuşmasından ve giyiniş tarzından bellidir.
Bu adam Francis’e bir takım çizimlerin yer aldığı eski bir defteri satmak ister. Deftere göz ucuyla bakan Francis ilginç birkaç çizim görünce adama küçük bir miktar ücret ödeyerek defteri satın alır.
Daha sonra deftere göz atan Francis çizimlerin İstanbul’daki Kız Kulesi’ne ait çizimler olduğunu fark eder. Fakat çizimlerde bir farklılık vardır, Kız Kulesi 3 katlı olarak resmedilmiştir.
Francis çizimlerin hatalı olduğunu düşünse de merakına yenik düşerek hemen küçük bir araştırma yapmaya başlar ve ilk olarak defterdeki yazıları tercüme ettirir.
Tercüme ettirdikten sonra defterde Kız Kulesi’nin deposundan aşağıya doğru uzanan bir geçit olduğunu görür. Geçidin sonunda bir kapı vardır ve kapıyı açacak anahtarın çizimi bile tasvir edilmiştir.
Bu gizemli bilgiler Francis’i büyük bir meraka düşürür ve defteri satan adamı aramaya koyulur, fakat adamın izine ne yapsa da ulaşamaz.
İstanbul yolculuğu;
Artık tek bir yol vardır, İstanbul’a gitmek. Francis ilk önce işe defterde tarif edilen anahtarın aynısını yaptırmakla başlar.
Anahtarı eline aldığında iyice heyecanlanan Francis fotoğraf makinesi başta olmak üzere gerekli malzemelerini alarak bir yardımcısı ile birlikte 1960 yılında İstanbul’a gelir.
Ülkesinde oldukça meşhur ve nüfuz sahibi biri olan Francis Crick bağlantılarını kullanarak Türkiye büyük elçiliğin de yardımı ile hükumetten ‘mimari inceleme’ bahanesi ile beş günlük izin almayı başarır. Fakat hükumetin bir şartı vardır, yanlarında bir koruma memurunun yer alması
Hazırlığını tamamlayan Francis, yardımcısı ve koruma memuru ile birlikte Kız Kulesi’ne gelir. İlk gün etrafı inceleyen Francis kulenin tabanında olan girişi bulur, fakat giriş büyük bir taş ile kapalıdır.
İlk günün ardından oteline geri dönen Francis ve yardımcısı taşın kırılması gerektiğine karar verirler. Ancak böyle bir şeyi gerçekleştirebilmek için koruma memurundan kurtulmaları gerekmektedir.
Rüşvet teklif eder;
İkinci gün tekrar memur ile bir araya gelen Francis ve yardımcısı koruma memuruna kendilerini yalnız bırakmaları karşılığında yüksek miktarda rüşvet teklif eder.
Koruma memuru bu teklifi kabul eder. Francis o gün hakkında şunları söylemiştir; ”Kız Kulesi’ne ulaşmak için sandala bindiğimizde yardımcıma kürekleri hızlı çekmesi için söylenip duruyordum, heyecan ve mutluluktan ‘Artık benimsin!’ diye bir sevinç çığlığı bile attım.”
Kuleye ulaştıklarında ilk iş olarak kayayı kırmaya başlarlar ve bir süre sonra kayayı kırmayı başarırlar. Ancak bu iş bekledikleri kadar kolay olmayacaktır.
Francis taşın altında bir kapı olmasını beklerken ikinci ve daha büyük bir taşın olduğunu görür. Bu taşı da gün sonuna kadar kırmayı başaran Francis ve yardımcısını üçüncü büyük bir taş beklemektedir.
Üçüncü taşı ertesi güne bırakan Francis ve yardımcısı otellerine geri döner ve Francis’in heyecanı gitgide daha da artar. 3. gün bu kayayı da kırmayı başaran Francis ve yardımcısı nihayet kapıya ulaşırlar.
Fakat onları yeni bir sorun beklemektedir. Francis’in yaptırdığı anahtarın bu kapıyı açmasının imkanı yoktur, kapı deliği geçen yıllar boyunca eğrilmiş, bükülmüştür. Eli boş dönen ve zamanı daralan Francis kapıyı eritmeye karar verir.
Fakat yüksek ısı ile kapıyı eritmenin kolay bir iş olmayacağı ve fazla dikkat çekeceği için Francis ve yardımcısı özel hazırladıkları bir asit ile kapıyı eritme kararı alırlar.
4. gün olduğunda bu işlemi yapmaya koyulan ikili kapıyı zor da olsa eritmeyi başarırlar, fakat devam etmek için fazla vakitleri kalmamıştır. Artık önünde bir engel kalmayan Francis içeri girmeyi ertesi güne bırakır ve kuleden ayrılırlar.
İçeri girerler;
Francis ve yardımcısı beşinci ve son günlerinde sabah erkenden uyanarak kuleye gelir ve geçitten içeri girerler. Her yer son derece karanlıktır,
Francis bir ip ile aşağıya iner ve indiğinde lambasını yakar. Oldukça geniş bir girişte duran Francis yaklaşık 500 metrekarelik bazıları çökmüş birçok odadan oluşan yere nihayet ulaşır.
Duvarlarda artık neredeyse izi kaybolmuş freskler, etrafta masa, sandalye, kitaplık gibi eşyalar çürümüş bir vaziyette yer almaktadır. Büyük odanın duvarında yer alan bir sembol Francis’in gözüne çarpar,
bu sembolün fotoğrafını çeken Francis daha sonra sembolün kime ait olduğunu araştırsa da sembol ne Osmanlı’ya ne Bizans’a, ne de başka bir devlete ait olmadığı ortaya çıkar.
Francis bu yerde değerli bir eşya bulamamıştır, ya da bulamadığını yazmıştır, bilinmez. Bu yerde bir kılıç bulan Francis, kılıcın çok küçük olduğunu ve ancak bir cüceye ait olduğunu düşünür.
Kılıcı alarak ve gördüğünüz bu fotoğrafları çekerek buradan çıkan Francis, yardımcısı ile birlikte kayaları eski şekilde koyarak çimento ile ağızlarını kapatırlar.
Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra kılıca karbon testi yaptıran Francis, kılıcın yaklaşık 2 bin yıl öncesine ait olduğunu öğrenir.
Bu olay hiçbir zaman duyulmamış ve bilinmemiştir, ta ki Sir Francis Crick’in ölümüne kadar.
28 Temmuz 2004’de hayatını kaybeden Francis’in banka kasasında bir defter, fotoğraflar, günlükleri, notları ve bir de kılıç ortaya çıkar. Tüm bunlar Francis’in torunu tarafından ortaya çıkarılmış ve duyurulmuştur.
Kaynaklar: Wikipedia, Haberler, Akşam, Biography.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Doğa üstü veya eski tabiri ile 'gayri tabii' olaylar, tarihin her devrinde görülmüştür. İnsan kanıyla beslenen vampirler, mezarlarından çıkıp insanları rahatsız eden yaşayan ölüler,
mitolojik hikayelerde kendine yer tutan ve halk arasında anlatılıp günümüze kadar gelen iblisler, cadılar sadece bunlardan ilk akla gelen birkaç tanesidir.
William George Heirens, 1928 yılında Chicago’da dünyaya gelmişti. Ailesi maddi sıkıntılar yaşıyordu ve bu yüzden evde kavgasız geçen gün sayısı yok denecek kadar azdı.
William, belki de bir kaçış yolu olarak gördüğü küçük hırsızlık olaylarına karışmaya başlamıştı. Bu olaylar onun için bir inanılmaz bir eğlence ve mutsuzluklarla dolu hayatından uzaklaşacağı bir kurtuluş yoluydu.
20 Agustos 1973 günü güvenlik güçleri, Teksas Travis Country'deki mezbahalardan birisinde çalisan Thomas Hewitt'in çiftlik evine bir baskin düzenlediler.
Polisler bu mesum çiftlik evinde 33 kisinin dogranmis cesedi ile karsilastilar. Kurbanlarinin yüzülmüs derilerinden bir maske takan ve "Deriyüz" olarak bilinen testereli katilin yarattigi dehset gazetelere "Teksas Katliami" olarak yansidi.
Davranışçı psikolog John B. Watson, sahada yaptığı araştırmalarda insanın korkularının sonradan kazanıldığına dair bir gözlem yapınca, bu tezini araştırma laboratuvarına taşıma kararı verir.
Denek olarak ise belki de seçilebilecek en kötü kişiyi seçer: 8 aylık olan Küçük Albert...
23 Haziran 1985'te sabahın erken saatlerinde, Hindistan Hava Yolları Uçağı Boeing 747, Hindistan'ın Başkenti Yeni Delhi'ye gitmek üzere Kanada'dan yola çıkıyor. Rotasını önce Londra'ya çeviren uçağın kısa süre sonra sinyali Hava Trafik Kontrolü'nün ekranından kayboluyor.