ÖJENİK HAREKETİ:BİLİM TARİHİNİN EN KARANLIK SAYFASI
Charles Darwin'in bilim tarihinde büyük ses getiren "evrim" kuramını zaman içerisinde toplumsal hayata yansıtmak isteyen kimi görüşler ortaya çıktı.
Bu görüşler çerçevesinde gündeme gelen öjenik (eugenics) insan ırkının "sağlıksız" ve "kötü" bireylerinin ayıklanması ve "çiftleşmenin" düzenlenmesi yoluyla ıslahını öngörüyordu.
Fakat öjenik çalışmaları, bilim ve insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biriyle sonuçlandı...
Öjenik (veya öjeni), 20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan bir kuramdı. Öjenik engelli, hasta, homoseksüel insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu.
Öjenik yaklaşımına göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.
Devlet kimlerin üreyip, kimlerin üremeyeceğine karar vererek, en uygun genetik kombinasyonların oluşturulması ve "üstün insan ırkının" yaratılması amaçlanmaktaydı.
Görselde " Öjenik, insan evriminin kendisini yönetmesidir." yazıyor...
Francis Galton, öjeniğin yanı sıra, meteoroloji, psikoloji, psikometri, istatistik, kriminoloji, coğrafya, coğrafi seyahatler ve keşifler gibi birçok alanda önemli çalışmalarda bulunmuş ve başarılarından dolayı "sir" unvanı kazanmış bir bilim insanıydı.
Darwin, ömrü boyunca kuzeninin bu fikirlerini "sapkınlık" olarak değerlendirdi ve şiddetli bir şekilde karşı çıktı. Darwin'e göre insani değerler de en az bilim kadar önemliydi.
Kuzeni Galton'ın fikirleri ise açık bir şekilde insanî değerlere karşıydı. Kimse, bir başkasının üreme davranışlarına karışmamalı, ailevî yaşantısına müdahale edememeliydi.
Galton, Darwin'e saygısından dolayı sesini çıkartamadı ve Darwin'in ölümüne değin düşüncelerini yayımlamadı.
Darwin'in ölümünün akabinde 1883 yılında yazdığı "İnsan Fakültesi ve Gelişimi Üzerine Araştırmalar" isimli kitabında "öjeni" (Yunanca: eu-genēs: iyi-doğan) kavramını türetti.
1904 yılında ise öjeniyi "insanın doğum kalitesini arttırma ve en yüksek avantajı sağlama bilimi" olarak tanımladı.
Platon, devletin vatandaşların üreme eylemlerini denetlemesi gerektiğini ileri süren ilk filozoftu. Buna göre daha sağlıklı ve yetenekli bireylerin üreme düzeyi arttırılmalıydı.
Keza Sparta'da, yeni doğan bebekler yetişkinlerce kontrol edilir ve yaşamını sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verilirdi.
Sağlıksız olduğu düşünülenler Taygetus Dağı'na götürülür ve orada öldürülürdü. Bu duruma daha çok erkek bebekler maruz kalırdı çünkü sadece en güçlü erkekler yaşamalıydı.
Adolf Hitler, bu yöntemlerinden dolayı Spartalılara hayranlık duyuyordu.
Romalılar da, benzer bir yöntem uygulamaktaydılar. Uygun bulmadıkları bebekleri Tiber Nehri'nde boğarak öldürürlerdi.
Amerikalı bir bilim insanı olan Davenport, 1904 yılında Biyolojik Deney İstasyonu'nu kurdu ve 1910'da Öjenik Kayıtları Ofisi'ni hayata geçirdi. Bu kurumlar, öjenik kurallarını belirleyecek olan kurumlar olacaktı.
Haziran 1933’te Kalıtımsal olarak Hastalıklı Zürriyetin Engellenmesi Kanunu yürürlüğe girdi.
Böylece yararsız insanlar kısırlaştırılacaktı. Bu büyük öjenik politika, 200 Kalıtımsal Sağlık Mahkemelerinin (Erbgesundheitsgerichte) kurulmasına neden oldu. Mahkemenin kararlarıyla 400.000 kişi rızası olmadan kısırlaştırıldı.
1 Ekim 1939 yılında yürürlüğe giren program ismini Berlin'deki **Tiergartenstraße 4 **numaradaki Şansölye (başbakan) Ofisi'nden alıyordu. Bir ötenazi (iyi/güzel ölüm) programı iddiası olmasına karşın, program bireylerin rızası dışında yürütülüyordu.
Görselde resmî rakamlara göre 18.000 kişinin hayatını kaybettiği Hartheim Ötenazi Merkezi yer alıyor.
Bu insanlar Nazilere göre "yaşamayı hak etmeyen canlar" olarak değerlendiriliyordu. Yaptıkları işlemleri "ırksal temizlik" olarak da adlandırıyorlardı.
Nazilerin resmi rakamlarına göre 70,273 T4 aksiyonu dolayısıyla yaşamını yitirdi.
Yapılan başka tarihsel araştırmalar ise öncesi ve sonrası ile birlikte program neticesinde 200.000 civarında kişinin hayatını kaybettiğini ortaya çıkardı.
Naziler, bu propaganda ilanında olduğu gibi engellilerin ve çaresi olmayan hastalıklara sahip insanların, sağlıklı bireylerin sırtında maddî/manevî yük olduklarını belirtiyorlardı.
Toplama kamplarına alınanlar, Nazilerin öjenizm politikasının bir neticesi değilse de, öjenizm politikası Nazilerin saf ve üstün Alman ırkını yaratmasının bir unsuruydu.
Naziler Yahudileri, Romanları, eşcinselleri, fahişeleri, engelli ve hastaları öldürerek sadece Alman halkına değil, tüm Avrupa halklarına da iyilik ettiklerini düşünüyorlardı.
Naziler yaptıklarının ve öjenizm politikalarının bilimsel olduğunu düşünüyordu. Nazi olmayan kimi bilim insanları bile bu çalışmalardan övgüyle söz etmiştir.
İnsan da bir canlı türü olduğu için genlere müdahale yoluyla daha sağlıklı, güçlü, zeki ve güzel insanlardan oluşan bir toplum oluşturmak gerçekten de teorik olarak mümkündür.
Ancak böyle olsa dahi bilimin etik ve insanlık dışı amaçlar uğruna kullanılması hem çok büyük insanî felaketlere yol açmıştır hem de totaliter rejimler yaratmıştır.
Kaynaklar:evrimagaci , Wikipedia, CNN.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Geçtiğimiz yüzyılın başlarında ABD'de yaşayan 11 yaşındaki Bobby Dunbar'ın hikayesi, tarihin en ilginç kaybolma vakalarından biri olarak kabul ediliyor.
GÖL KENARINDA KAYBOLDU
1912 yılının Ağustos ayında, ailesiyle Louisinia'daki Swayze Gölü'ne balık tutmaya giden Dunbar ailesinin, Bobby isimli dört yaşındaki çocuğu kaybolur.
Japonya”da, Yonaguni”de denizin derinliklerinde bulunan ve “insan yapısı" oldugu izlenimi veren tapınak benzeri binalar acaba Prof. Hernandez’in temasi sırasıda anlatılan kıtalari ayrılması ve
hareketi ile Atlantisin bugünkü noktasından uzaklasmış yine Atlantislilere ait bir başka dev piramit mi? Belki de piramitleri inşa edenler Atlantislilerdi, kimbilir.
Doğa üstü veya eski tabiri ile 'gayri tabii' olaylar, tarihin her devrinde görülmüştür. İnsan kanıyla beslenen vampirler, mezarlarından çıkıp insanları rahatsız eden yaşayan ölüler,
mitolojik hikayelerde kendine yer tutan ve halk arasında anlatılıp günümüze kadar gelen iblisler, cadılar sadece bunlardan ilk akla gelen birkaç tanesidir.
İstanbul hem tarih olarak hem konum olarak dünyanın en önemli şehirlerinden birisidir. Birçok devletin izini taşıyan bu kadim şehir birçok gizemli olaylara da ev sahipliği yapmaktadır.
Bugünkü konumuz inşaatına ne zaman başlanıldığı tam olarak bilinmeyen Kız Kulesi ve mahzeninden aşağıya doğru açılan gizli bir geçit…
William George Heirens, 1928 yılında Chicago’da dünyaya gelmişti. Ailesi maddi sıkıntılar yaşıyordu ve bu yüzden evde kavgasız geçen gün sayısı yok denecek kadar azdı.
William, belki de bir kaçış yolu olarak gördüğü küçük hırsızlık olaylarına karışmaya başlamıştı. Bu olaylar onun için bir inanılmaz bir eğlence ve mutsuzluklarla dolu hayatından uzaklaşacağı bir kurtuluş yoluydu.