Yeni anketler geldiğine göre ABD seçimleri hakkında kısa ve hızlı bir zincir.
1/ Önce 101 seviyesi: Bu sadece başkanlık seçimi değil, tüm alt meclis ve üst meclisin 1/3'ü de seçiliyor. Bu işin federal kısmı sadece, yani DC'deki merkezi hükümet.
2/ Üstüne eyalet meclisi, valilik, belediyeler de var. Hatta bazı eyaletlerde referandum soruları da oluyor. Bunlar illa başkanlık seçimi sırasında olacak diye bir kural yok ama çoğu eyalet, milleti uğraştırmamak için aynı günde hepsini hallediyor. Yani oy pusulaları uzun.
3/ Başkanlık için aslında "genel seçim" yok, her eyalet kendi seçimini düzenliyor, kazanan -genelde- o eyaletin tüm seçim delegelerini alıyor, 270'e ulaşan da başkan oluyor.
"Delege" deyince kafanız karışmasın, vekiller ve senatörlerden farklı bunlar, meclisle işleri yok.
2/ "Kitap" sihirli bir format değil. Basım ekonomisinin bir yan etkisi olarak, 300 sayfa bir saygınlık ölçütü olmuş. Sanki söyleyecek bir şeyi olan illa kitap yazmalı. Halbuki 3 sayfalık bir makale dahi gayet zihin açıcı olabilir.
Mühim olan okumak ama AKTİF okumak. Yani?
+
3/ Okurken not alın, altını çizmek pek bir işe yaramıyor. Bölüm veya kitap bitince de *kendi kelimelerinizle* şunları özetleyin:
-Yazarın tezi
-Sizde uyandırdığı düşünceler
-Başka fikirlerle olası bağlantılar.
Sonuncusu en önemlisi. Öğrenmek bir ağ kurmaktır.
+
ABD'de olanlar hakkında çok çelişkili hislerim var. Kimseyi %100 memnun etmeyecek bir şeyler:
1/ Öncelikle biz bunların aynısının bir boy ufağını 5 sene önce yaşamıştık. Tarih tam anlamıyla tekerrür etmiyor, yani hareket dairesel değil, ama spiral.
2/ Her şeyden önce, sosyal medyada gördüğüm her şeyin çarpıtılmış olabileceğini kendime SÜREKLİ hatırlatmam lazım. Bu çarpıtma bir kaç seviyede işliyor:
a) Direkt fake haber.
b) Haber doğru ama bağlamı yanıltıcı.
c) Her şey doğru ama resmin ufak bir parçası (cherry picking).
3/ En sansasyonel şeyler de en öne çıktıkları için gerçeği bilemiyorsun.
Protestoların ne kadarı barışçıl, kaçı provakatör, kaç tanesinde ne kadar yağma oldu, kaçında polis göstericileri destekledi, kaçında tolere etti, kaçında ezdi...
2/6 Bu arada o 24 milyonun bir kısmı zaten ölecek, çünkü yaşlılar/kronik hastalar.
"0.05 x 7.8 milyar" gibi basit işlemler yerine, önce farklı yaş ve risk gruplarına göre yaşam beklentisi hesaplanmalı, sonra da bu baz alınarak, virüs yüzünden "KAYBEDİLECEK YIL" hesabı yapılmalı.
3/6 "İsveç, daha şimdiden komşularından çok daha fazla sayıda ölümle yüzleşmiştir"
Daha şimdiden? Zaten tüm amaçları "şimdiden" olması.
Farklı politika uygulayan ülkelerin BUGÜNKÜ ölümlerini karşılaştırmak manasız. (Sağlık sistemi kapasitesi aşılmıyorsa)
Bugün öğrendim ki, salgınların başlangıçları için kullanılan "PATIENT ZERO" terimi, tamamen uydurmaymış.
Ben de diyordum, niye birinci değil de "sıfırıncı hasta" diye. Meğer ilk AIDS araştırma raporlarında geçen bir O harfini, yanlışlıkla sıfır olarak okumuş millet.
Detaylar...
1984'te, CDC bir HIV+ hastayı araştırıyor (Gaëtan Dugas). Kod adı da "patient out of California" (California'dan gelen hasta). Bunu patient-o diye kısaltıyorlar, ama raporu okuyanlar sıfır sanıyor. O zamanki teori de, Dugas'ın virüsü Avrupadan getirip tüm ABD'ye yaydığı. ++
Dugas bir hostes ve dediğine göre her gittiği yerde yüzlerce kişiyle takılmış. 1984'te ölüyor. Bir gazeteci de CDC raporu ve Dugas'ın kayıtları üstüne 1987'de bir kitap yazıyor (And the Band Played On). Dugas baş sorumlu olarak gösteriliyor, "patient zero" kalıbı da yerleşiyor. +