Yeni anketler geldiğine göre ABD seçimleri hakkında kısa ve hızlı bir zincir.
1/ Önce 101 seviyesi: Bu sadece başkanlık seçimi değil, tüm alt meclis ve üst meclisin 1/3'ü de seçiliyor. Bu işin federal kısmı sadece, yani DC'deki merkezi hükümet.
2/ Üstüne eyalet meclisi, valilik, belediyeler de var. Hatta bazı eyaletlerde referandum soruları da oluyor. Bunlar illa başkanlık seçimi sırasında olacak diye bir kural yok ama çoğu eyalet, milleti uğraştırmamak için aynı günde hepsini hallediyor. Yani oy pusulaları uzun.
3/ Başkanlık için aslında "genel seçim" yok, her eyalet kendi seçimini düzenliyor, kazanan -genelde- o eyaletin tüm seçim delegelerini alıyor, 270'e ulaşan da başkan oluyor.
"Delege" deyince kafanız karışmasın, vekiller ve senatörlerden farklı bunlar, meclisle işleri yok.
4/ Her eyaletin delege sayısı (yani seçimdeki ağırlığı) büyüklüğüne orantılı. Misal en büyüğü California (55) ve iki eyalet dışında her yerde olduğu gibi "kazanan her şeyi alır" mantığı var. 1 oy bile fark atsan tüm delegeler senin. Ekstra oylar *başkanlık için* boşa gidiyor.
5/ Bu yüzden de genel anketlerin önemi az. California'da 10 milyon oy fark atsan ne yazar?
Tabii genel anketler daha ucuz, sık ve kaliteli oluyorlar. O yüzden genelde "yurt çapında %5+ fark atan aday alır" denir ama demografiler değiştikçe bu kısayollar da değersizleşiyorlar.
6/ Demografiler nasıl değişiyor?
Çok genel konuşursak: Nüfus "liberalleşiyor" ama liberaller çeşitli şehirlerde kümelendiklerinden, bu avantaj genel seçimlere pek yansımıyor.
7/ Hele yerelde, seçim bölgelerinin sürekli yeniden çizilmesinden ötürü (gerrymandering), Demokratlar hep dezavantajda.
Bu iş artık hassas bilgisayar modellerine göre yapılıyor. Eyalet meclisini kontrol edersen, bu süreci de kontrol edip yerini iyice sağlamlaştırıyorsun.
8/ Örneğin Pennsylvania'yı Demokratlar %51 ile "kazanmışlardı" ama DC'deki meclise yollanacak vekillerin üçte birini bile alamadılar. Eyalet meclisini de tabii ki kazanamadılar.
9/ Burada sorunun kaynağı "ahlaksızlık" değil. İki taraf da aynı derecede ahlaksızlık yapsa bile sistem adil değil.
Demokrat/sol/liberaller genelde şehirli, sağ ise kırsala hakim. Yoğun nüfusu tek bir seçim bölgesine hapsetmek çok daha kolay olduğu için sağ hep avantajlı.
10/ Toparlarsak gerrymandering yerelde, delege sistemi de başkanlık seçiminde demokrasiyi öldürüyor, birçok oy çöp oluyor.
Bu yüzden de halkın %40'ı seçimlere katılmaz. 330 milyonluk ülkede Trump'ın aldığı oy 63 milyondu. Her 5 insandan 1'i yani. (Clinton kazansaydı da benzer)
Yeterince temel oluşturduk, yarın sabah devam ederim. Hanım "Counterpart" diye bir dizi bulmuş, çok kaliteli gözüküyor, biraz onla kafa dağıtalım.
Şunları da ekleyeyim de merakta bırakmayayım:
2016 gibi bir anket yanılsamasında bile (~%4) Biden başkan, çünkü kilit yerlerde (Pennsylvania, Nevada) fark hala %5+. Ve diğer yakın eyaletlere ihiyaç yok. Fakat az farkla kazanıp, aylarca mahkemelerde sürünmesi olası. Hasta mañana
11/ Tekrar merhaba. Counterpart'a başladık, çok iyi, yatırım tavsiyesidir.
Devam: Ben oy kullanmadım, çünkü kütük DC'de ve DC oy kullanmanın en gereksiz olduğu yer. Normal bir eyalet statüsünde olmadığı için oy kullanabilen vekili/senatörü yok, başkanlık da %100 Demokratlarda.
12/ Oy kullansaydım Biden'a verirdim ama bu zinciri, neden Biden'ın daha iyi bir seçim olacağını açıklamakla harcamayacağım. Daha ilginç bir konu, 2016 sonrası ağzı yanan herkesin bu sefer yoğurdu aşırı üfleyerek yemesi. Yani anket sonuçları ve tahminler arasındaki farklar.
13/ Bu farkı ölçmenin bir yolu iki soru sormak:
a) Kime oy vereceksiniz (normal anket)
b) Sizce kim kazanacak (algı anketi)
Nisan'dan beri ilk cevap %8-10 farkla Biden idi (yurt çapında). Ve bu fark kapanmadı, rekor derecede istikrarlıydı. Ama 2. cevap aylarca başa baş gitti.
14/ Bu farkın bir kısmı Electoral College farkındalığı, bir kısmı da "tahmin maliyeti asimetrisi". Yani 2016'dan sonra kimse tekrar yanılma riskini alamıyor. Ama"Trump kazanır yea" diye verilere bakmadan işkembeden sallamanın maliyeti sıfır. O yüzden de ortalık onlarla dolu.
15/ Peki 2016'da niye anketler o kadar yanıldı?
O kadar da yanılmadılar. Hemen her sonuç 1 standart sapma içindeydi. Ama kritik eyaletlerde ufak sapmalar yetti.
"Anketler çöp" algısını arttıran şey, genel istatistik cehaletine ek olarak, seçimin son haftalarda çok değişmesi.
16/ Hillary sevilmediğinden, Trump bir yenilik olduğundan ve FBI soruşturması tekrar açıldığından, kararını son ana bırakan çok insan vardı ve çoğu Trump'a kaydı.
Son anketler bunu yansıttılar zaten. En bilinen simülasyon sitesi olan 538'in son tahmini Trump'a %29 veriyordu.
17/ İşin komik tarafı Trump'ın kendi takımı şanslarını %30 olarak değerlendirmiş.
Ama son haftadan önceki modeller hep Biden'a %90+ şans verdiklerinden, herkesin -özellikle de sağcıların- algısında anketler güvenilmez anlayışı oluştu.
18/ Velhasıl, bu karmaşıklıkla uğraşmak istemeyen bazı insanlar, anket hatalarının hepsini "çekimser Trumpçı" kavramıyla açıklamaya çalışıldı. Yani anketlerin yakalayamadığı bir kitle var,ayıplanmamak için yalan söylüyorlar.
(bkz: social desirability, preference falsification)
19/ Böyle bir kitle vardır tabii ama anketçiler de salak değiller, yani telefonla cevap verenlerin demografisinin ve tedirginliklerinin, email/online anketlerdekinden farklı olacağını bilerek kıyas yapıyorlar. Sonuçta bu etki çok ufak demiş bu araştırma: morningconsult.com/form/shy-trump…
20/ Algı ve seçim farkına dönelim. Bunun ikinci bir ölçüm yolu bahis siteleri. Borsa mantığıyla çalışıp "kim kazanır" algısını ölçüyorlar.
Bunların en büyüğü PredictIt. Şu an Trump'a verilen şans %42. Yani koyduğunuz her 42 cent başına 1 dolar kazanacaksınız (limit $850)
21/ Oysa 538, "kime oy vereceksiniz" anketlerini + başka parametreleri modelledikten sonra Trump'a %9-10 şans veriyor.
%42 nere %9 nere. Bu fark nereden geliyor peki? Yine bu "çekimser Trumpçı" inancından mı sadece?
22/ Normalde "borsa" modeli, bir şeyi ölçmenin en sağlıklı yolu. İpin ucunda para olduğu için boş boş konuşanlar, virtue signalling yapanlar eleniyor, teknik bilgi + crowdsourcing ön plana çıkıyor.
Ama bu model seçim tahminlerinde iyi işlemiyor, çünkü katılım sınırlı.
23/ Borsada "smart money" diye bir kavram var. Sen ben saçmasapan yatırımlar yaparsak, daha rasyonel yönetilen fonlar ve balinalar bizi -ve birbirlerini- dengeliyorlar. Bahis sitelerindeyse limit düşük ($850) olduğu için derin bir araştırma yapma teşviği az ve balina hiç yok.
24/ Ve normal balıkların da sadece belli bir alt kümesi bu işlere meraklı (beyaz, orta-üst, merkez-sağ veya liberteryen). Sonuçlar da onların beklentilerini yansıtıyor.
Son olarak, bu seviyedeki bahis limitlerinde "ya tutarsa" diye düşük ihtimalli bahislere oynamak daha çekici+
25/ Örn: DC'nin Trump'ı seçmesine %5 ihtimal veriyordu PredictIt. Normalde 0 olmalı. Yani Biden sokakta adam vursa yine DC'yi kazanır.
Ama kimse $1 kazanmak için $1000 riske etmezken, 100x kazanmak için $10 riske eder. Bu bahisler birike birike %5 gibi absürd bir noktaya gelmiş.
26/ Bu sebeplerden ötürü, bahis sitelerine güvenmemek lazım. Underdog aday gerçekte olduğundan daha yüksek fiyatlanacak. Hele bir de aday Trump'sa yatırımcıların demografisinden ötürü bu fark iyice büyük olacak.
27/ Peki... Tamam bahis oranları yanılcıtı. Tahmin maliyeti de asimetrik. Ve "garajımdaki ejderha" misali, hiçbir ankette görünmeyen bir seçmen blokunun %5'lik fark yaratacağını ummak yersin (wishful thinking).
Peki tüm bunlar, 538 vb modellerin doğru olduğu anlamına mı geliyor?
Modelleme hakkındaki görüşlerime gece devam edeceğim. O zamana kadar şu seriyle vakit geçirin halen başlamadıysanız...
28/ Seçim modeli = Anketlerin ağırlıklı ortalaması (geçmiş performansa göre) + bazı parametreler (ekonomi, hava durumu, son ara seçim sonuçları, vs)
Simülasyon = Her eyalette bu anketleri ve parametreleri ufak ufak değiştirip yapılan binlerce electoral college ve meclis hesabı.
29/ Başabaş seçimlerde anket dışı varsayımların etkisi önemli ve bunlar tamamen yanlış olabilirler. Bunun bir sebebi, seçimlerin o kadar da sık gerçekleşmemesi. Hangi parametre ne kadar etki ediyor, tarihsel verilerden regression analizi yaparak çat diye cevaplayamıyorsun.
30/ Diğer sebep de, her seçimde farklı şeylerin olması. Mesela anketör "oy vermeye meyilli" seçmeni nasıl modelleyecek? Pandemi esnasında yapılan ve uzaktan bu kadar oy kullanılan seçim yok tarihte.
O yüzden "1000 senaryonun 900'ünde Biden çıktı" sonucu çok güven vermiyor bana.
31/ Bir örnek: Seçimin en kilit eyaleti Pennsylvania. Biden burayı tuttuğu sürece kesin kazanacak. Ama kaybederse, yani anket modellerinde %5-6 yanlışlık olursa, başkanlık şansı %30'a iniyor. Bu dev bir hata olur ama tek bir eyaletin modellemesinde yanlış olması imkansız değil.
32/ Yine bu modellerin söylemeyeceği bir şey var, ki bu benim subjektif görüşüme göre de en olası ihtimal:
Biden toplam oyda fark atarak seçimi kazanacak ama birkaç kritik eyaletteki az fark sayesinde. Trump tarafı da oralarda postayla yollanmış tüm oylara itiraz edecek.
33/ Zaten bu ihtimal yüzünden ben seçim sonucuna göre bahis veya gerçek borsaya oynamayı gereksiz risk görüyorum.
Bunu anlamak için: Seçim günü oy vereceklerin çoğu Trumpçı. Önceden kullananların ise (posta veya bizzat) çoğu Bidencı. Bu sene önceden kullanılan oylarda rekor var.
34/ O yüzden Trump tarafı bunları en aza indirmeye çalışıyor. Bu savaş, eyalet bazında verilen bir savaş. Mesela x eyaleti diyor ki, "uzaktan atılan oylar bize seçim günü ulaşmış olmalı" (pul tarihi önemsiz), y eyaleti de diyor ki "biz 10 gün sonrasına kadar kabul ederiz."
35/ Bu kararlar eyalet meclislerini ve mahkemelerini ilgilendiriyor. Sonuçta her eyaletin kendi kurallarını düzenleme yetkisi var. İş çözülemezse eyaletin (veya bazen federal hükümetin) anayasa mahkemesine gidiyor. Yerel temsilcilerin seçimi ve gerrymandering bu yüzden önemli.
36/ Trump anketlerde fark yemeye başladığından beri, yani yarım senedir, Demokratların seçimde hile yapacaklarını söylüyor.
Tabii bir kanıtı yok + aynı hileyi kendi tarafı da yapabilir + voter suppression (oy kullanmayı zorlaştırmak) yapan taraf o + anayasa mahkemesi ondan yana.
37/ Ama zaten "gerçek" önemsiz. Önemli olan güveni baltalamak ve tabanı kenetlemek. "Trump kazanamazsa kesin hile yapılmıştır" diyen çok.
Adam bildiğin bordrolu Rus ajanı olsa, ite kaka anca yürüyen ABD demokrasisine bu kadar zarar veremezdi. O bakımdan kaybetse de "kazandı".
38/ Neyse iyice yorumlara girdim, bitireyim:
Demokratlar bir krizi önleyecek kadar farkla başkanlığı + alt meclisi (kesin) ve üst meclisi (belki) kazanırlarsa, ara seçimlere kadar bazı gerçek reformlar yapabilirler. (filibuster iptali?)
Ama bunun da ciddi bir tehlikesi var:
39/ Muhtemelen anayasa mahkemesini büyütürler, çünkü Trump tek dönemde 3 yargıç atayacak kadar şanslıydı ve birini (ilkini veya sonuncuyu) senatodaki Cumhuriyetçilerin katakullisiyle yaptı. D'lar intikam isteyecektir ve bu, ülkeyi cart diye böler. Pek huzurlu günler beklemiyorum.
40/ ...
41/ Psikoloji açısından ilginç bulduğum bir ekleme:
2016'da iyi performans gösteren Trafalgar anket şirketi, "çekimser/utangaç Trumpçı" etkisini diğer herkesten büyük görüyor. Çünkü "kime oy vereceksiniz" sorusuna ek olarak, "komşularınız kime verecek" diye de soruyorlar.++
42/ Mantık şu: İlk soru için aldığın gardı, ikinci soruda düşürüyorsun. Yani komşunun davranışı (senin algındaki), kendi vaat ettiğin davranışı kadar -belki de daha- kuvvetli bir tahmin gücüne sahip.
Alakalı aforizma: "En çok vakit geçirdiğin 5 kişinin ortalamasısın"
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
2/ "Kitap" sihirli bir format değil. Basım ekonomisinin bir yan etkisi olarak, 300 sayfa bir saygınlık ölçütü olmuş. Sanki söyleyecek bir şeyi olan illa kitap yazmalı. Halbuki 3 sayfalık bir makale dahi gayet zihin açıcı olabilir.
Mühim olan okumak ama AKTİF okumak. Yani?
+
3/ Okurken not alın, altını çizmek pek bir işe yaramıyor. Bölüm veya kitap bitince de *kendi kelimelerinizle* şunları özetleyin:
-Yazarın tezi
-Sizde uyandırdığı düşünceler
-Başka fikirlerle olası bağlantılar.
Sonuncusu en önemlisi. Öğrenmek bir ağ kurmaktır.
+
ABD'de olanlar hakkında çok çelişkili hislerim var. Kimseyi %100 memnun etmeyecek bir şeyler:
1/ Öncelikle biz bunların aynısının bir boy ufağını 5 sene önce yaşamıştık. Tarih tam anlamıyla tekerrür etmiyor, yani hareket dairesel değil, ama spiral.
2/ Her şeyden önce, sosyal medyada gördüğüm her şeyin çarpıtılmış olabileceğini kendime SÜREKLİ hatırlatmam lazım. Bu çarpıtma bir kaç seviyede işliyor:
a) Direkt fake haber.
b) Haber doğru ama bağlamı yanıltıcı.
c) Her şey doğru ama resmin ufak bir parçası (cherry picking).
3/ En sansasyonel şeyler de en öne çıktıkları için gerçeği bilemiyorsun.
Protestoların ne kadarı barışçıl, kaçı provakatör, kaç tanesinde ne kadar yağma oldu, kaçında polis göstericileri destekledi, kaçında tolere etti, kaçında ezdi...
2/6 Bu arada o 24 milyonun bir kısmı zaten ölecek, çünkü yaşlılar/kronik hastalar.
"0.05 x 7.8 milyar" gibi basit işlemler yerine, önce farklı yaş ve risk gruplarına göre yaşam beklentisi hesaplanmalı, sonra da bu baz alınarak, virüs yüzünden "KAYBEDİLECEK YIL" hesabı yapılmalı.
3/6 "İsveç, daha şimdiden komşularından çok daha fazla sayıda ölümle yüzleşmiştir"
Daha şimdiden? Zaten tüm amaçları "şimdiden" olması.
Farklı politika uygulayan ülkelerin BUGÜNKÜ ölümlerini karşılaştırmak manasız. (Sağlık sistemi kapasitesi aşılmıyorsa)
Bugün öğrendim ki, salgınların başlangıçları için kullanılan "PATIENT ZERO" terimi, tamamen uydurmaymış.
Ben de diyordum, niye birinci değil de "sıfırıncı hasta" diye. Meğer ilk AIDS araştırma raporlarında geçen bir O harfini, yanlışlıkla sıfır olarak okumuş millet.
Detaylar...
1984'te, CDC bir HIV+ hastayı araştırıyor (Gaëtan Dugas). Kod adı da "patient out of California" (California'dan gelen hasta). Bunu patient-o diye kısaltıyorlar, ama raporu okuyanlar sıfır sanıyor. O zamanki teori de, Dugas'ın virüsü Avrupadan getirip tüm ABD'ye yaydığı. ++
Dugas bir hostes ve dediğine göre her gittiği yerde yüzlerce kişiyle takılmış. 1984'te ölüyor. Bir gazeteci de CDC raporu ve Dugas'ın kayıtları üstüne 1987'de bir kitap yazıyor (And the Band Played On). Dugas baş sorumlu olarak gösteriliyor, "patient zero" kalıbı da yerleşiyor. +