Çünkü buralar çok değil bir asır öncesi mandaların yuvarlandığı, insanların çeltik ektikleri, sazlıklarında avcılığa çıktıkları bataklık kumluk arazi üzerine inşa edildi.
Ayrıca: Çarşamba- Dikkaldırım- eski garajın alt tarafında kalan eski göçmen kondu mahalleleri, Altıparmak... buralarda zemin biraz daha iyi olsa da binalar çok eski, çürük. Nedense bu semtlere tıpkı Yıldırım tarafı gibi kentsel dönüşüm hemen hiç uğramadı.
Beğenin beğenmeyin, bu da bir uzmanlık alanı. Yoktan bilgi üretmek, yüzlerce binlerce belgeyi tarayıp, karşılaştırıp, kritik okumadan geçirip, içinden sahih veriyi süzüp, olayları neden sonuç ilişkisine sokup, olguları açıklamak, yeri geldiğinde bugünle ilişkilendirmek yazılmış +
onlarca yüzlerce kitabı okuyup koymaktan farklı bir birikim, tecrübe ve eğitim gerektiriyor. O da maalesef bir lisans eğitimiyle hatta üstüne yüksek lisans eğitimiyle bile olan bir şey değil. Araştırmacı alaylı da olabilir, ama o tecrübe yılların birikimi ve yazma işiyle hemhal
Çok önemli, kusura bakmayın. Tarih yazımı profesyonel tarihçiler tarafından yapılır, ama tarih bilgisini popüler hafızaya kazıyanlar maalesef genellikle tarihçiler değil.
Tarih bilgisi üretimine gündelik politik ihtiyaçlara binaen politikacılar, diplomatlar, gazeteciler,
fesli zat gibi popüler kültür avcıları sıklıkla iştirak ederler.
Tarih bilgisinin üretimi de tüketimi de (hatta tüketimi çok daha fazla şekilde) son derece günceldir esasen ve politikacılar bunu pek iyi bilir, gündemin ihtiyacına göre tarihsel bağlamından +
kopartılmış belgeleri işte kriz durumlarında, dış temsilcilikleri ziyaretlerde, yabancı devlet adamlarının TR ziyaretlerinde keşfediverirler.
Bağlamından kopartılmış veri sıklıkla söylentilerle süslenip efsaneleştirilir, belgesi çıkmasa bile uydurulduğu vaka da çok.
1. Şu konuda yazmayacağım yazmayacağım artık diyorum, fakat gün geçmiyor ki Pınar Dinç (PD)- Umut Özkırımlı (UÖ) davasının açtığı gedikten görünen akademik- hukuki- basın yayın alanındaki kokuşmuş çürümenin bir neferinin daha çıkıp,
2. hâlâ daha yok “tacizci akladınız”, yok “networkçüsünüz”, yok “içten pazarlıklı, ilgi budalası, sürekli ahbap çavuş birbirini onaylayan konuşan kafalarsınız” vs. içerikli provokatif ve iftiracı tweetlerini önüme düşürmesin.
3. ETHEMCAN TURHAN (@muhalefetserhi) , sen YANSITMA üstatlığında Avkat Diren Cevahir Şen’e rakip olacak nitelikteymişsin meğer! Gerçi sen layık olduğun cevabı @cheja ‘dan hakkıyla almışsın ama,
1.Vallahi pes… Şu Twitter aleminde yıllardır yazar çizerim. Ben arsızın, yüzsüzün böylesini, ben, net bir psikolojik rahatsızlık olan YANSITMANIN bu sitede böyle feriştahını yapanını görmedim. Bu bir İFŞA zinciridir+
2.2 hafta kadar öncesinin tweetidir bu, fakat ben anca fırsatını bulup yazıyorum, çünkü artık bu arsızlıkla hesaplaşmam iki satırla geçiştirebileceğim bir şey değil. İlaveten bu, Pınar Dinç (PD)- Umut Özkırımlı (UÖ) arasındaki
3.davalaşmaya ilişkin yazacağım ikinci uzun zincirdir. Mezkur konularla ilgilenmeyen ve öğrenmek de istemeyenlerdenseniz, mesajlarımı sessize alabilir, ya da beni toptan bloklayabilirsiniz. Hiç de gönül koymam.
Zozan "basına yansıyan yangın haberleri" ile "söndürül-e-meyen yangınlar"ın ortasında (Diyarbakır kırsalı-Batman-Bitlis ve Siirt- Hakari- Şırnak üçgenleri) yaşayan köylülerin tecrübeleri arasındaki büyük farkın+ "Devletin ekolojik aygıtları" birartibir.org/ekoloji/855-de…
altını çiziyor bu röportajda.
Köylülere göre yangınlar bir "uygulama", yani bu bölgeleri güvenlik gerekçesiyle kontrol altına alma amaçlı çıkartılan, söndürülmeyen, söndürmeye çalışanları engellemeye yönelik bir "uygulama".
Çevre tarihçisi Zozan Pehlivan'a (@ZozanP ) göre yangınlar "modern bir insansızlaştırma stratejisinin parçası" ve bu yangınları aslında bu coğrafyada çeyrek yüzyıldan fazla devam edegelen su kaynakları üzerinde kontrolle birlikte değerlendirmek gerekiyor.