Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet liderliği ve millet merkezli siyaset biçimi ile feraset dolu kararı ile “14 gün tam kapatma” teklifine karşı,nispeten daha kontrollü tedbirleri tercih etmesi C19 kapatma lobisini rahatsız etti.
Bu lobi bir taraftan halkı korku ve paniğe sevk edip diğer taraftan hükümeti C19’a karşı orantısız tedbirle zorlayarak ekonomiye ve sosyal hayatımıza kalıcı hasar verme peşindedir
Akşener '21 daha uygundur da ekonomi açısından 14 gün kesintisiz sokağa çıkma kısıtlaması ilan edilsin.' derken, yasağın vereceği olası hasardan medet umarken aslında suç üstü oluyorlar
Suriye’de, Libya’da, Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da Akdeniz’de Karadeniz’de Cumhurbaşkanımızın ufku ile baş edemeyenler, her zafer sonrası suratı düşenler, umutlarını DSÖ destekli C19 pandemisine bağlamış durumdalar.
C19 ile mücadelede en doğru yöntemi bulma çabasını sürdürmemiz, bu yöndeki tüm tezleri dikkate almamız, kim olursa olsun ülkeyi tamamen kilitlemeye çalışanlara fırsat vermememiz gerekmektedir.
Devlet Millet el ele sağlık ordumuzun liderliğinde elbette en etkin mücadele verildi veriliyor verilecektir ancak ekonomik ve sosyal hayatımızı da koruyarak başaracağız.
Evine ekmek götüren insanımızın psikolojisi ile oynamaya kimsenin hakkı yok.
Mücadele sürecinde farklı bilimsel görüşler de artık tüm dünya da yükselişte dolayısıyla,Sağlık Bakanlığı bünyesinde mevcut bilim kurulunun görüşleri ile farklı görüşlere sahip bilim adamlarından oluşan ikinci bir bilim kurulu daha kurulması düşünülemez mi?
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Alınan tedbirlerin sosyal ve ekonomik hayata, eğitim sistemine yaptığı etkiler ortadayken vakaları takibi için insanlara elektronik bileklik takılmasının anlamı nedir?
Tüm dünyayı sardığı söylenen ancak Çin’de Wuhan dışında başka bir yerde görülmeden kaybolan C19 pandemisi ile ilgili soru işaretleri her geçen gün artıyor.
Virüsü alanların %95’inin hiç bir belirti göstermeden durumu atlattığı, hasta olan %5’lik kısmın ise %98’inin iyileştiği gerçeği önümüzde duruyor.
Aziz milletimiz; Küçükçekmece’deki parka, PKK’nın paçavra sembollerini yerleştirerek PKK’yı meşrulaştırma çabası içersinde olan akıl, ilçe belediyesini aşan bir boyuttadır. Bu durum, “özür dileyerek” ve “üzüntü bildirerek” geçiştirilecek masumane bir eylem değildir!
Bu provakatif adımı attıran iradenin amacı nedir? Bu adım, CHP’nin vatansever tabanını kilitleyerek, PKK’yı ve marjinal sol örgütleri, CHP’nin yurtsever tabanına karşı bir masumlaştırma aracı olarak kullanılarak, tabanın psikolojik altlığını hazırlamak mı istenmiştir?
Küçükçekmece merkezli yapılan bu operasyonun doğrudan akıl merkezi, CHP İstanbul’un başındaki şahıs mıdır? Bu şahsa biçilen rol, PKK ve marjinal sol örgütleri CHP’nin vatansever tabanına sevdirme rolü müdür?
Yasaklama lobisi devreye girdi, amaçları ülkeyi kapatmak esnafı zor duruma düşürmek ve hükümete karşı eylemlerin ateşini yakmak.
Lobinin vitrininde İBB’nşn başındaki şahıs ve Tabipler Odası var.
İBB’nin başındaki şahıs siyasi figür olarak önde,
Tabipler Odası ise işin sözde bilim tarafı.
Arka planda ise BİDEN’in seçimi alması ise biti kanlanan güruh var.
Sağlık bakanlığının veri açıklama Sistemi ne yazık ki bu lobinin işine gelmektedir.
Sayın Bakanın çıkıp günlük tüm vakaların %40’ı İstanbul’da demesi İstanbul’un sanki %40’ın covidli algısına yol açmakta halbuki gerçek bu değildir
Halbuki açıklamalar daha dikkatli yapılmalıdır
#PkkFetöDeaş
500 yıllık tarihimizin içerisindeki
Müslümanların geri kalmasının ve Devlet-İ Âlimizin çökmesinin referanslarını tarih kitaplarından okuyarak öğrenmeye çalıştık.
Kim İslamı tasfiye etmek istiyor,
kim Türkleri başardığı medeniyet değerleriyle birlikte tasfiye etmek istiyor,kitaplardan okuyarak öğrendik.
Ancak son 25 yıl 500 yıla, bugün ve yarına ilişkin herşeyi bizzatihi görerek, duyarak, yaşayarak öğrendik.
Yakın tarih aynı zamanda geleceğimizinde öğretmeni oldu .
Hedefleri nedir?
1-İslamı tasfiye etmek istiyorlar
2-Türkleri tasfiye etmek istiyorlar
Yakın siyasal tarihimizde. En fazla konuştuğumuz konuların başında ABD’nin kontrolündeki askeri darbeler geliyor.
Ancak ikili antlaşmalar üzerinden ABD’nin etki alanına sokulmuş TARIM ve EĞİTİM’deki darbeleri ve kontrolü hiç konuşmuyoruz.
Konuşmak zorundayız.
En stratejik meselemiz eğitimdir.
Doğrudan bugün ve yarınımızı belirleyecek esastır.
Eğtim Beka meselemizdir.
27.12.1949 tarihinde Türkiye ile ABD arasında imzalanan Eğitim Komisyonu kurulmasına ilişkin antlaşması,
12.11.1950 tarihinde ABD ile imzalanan Tarım Ürünleri antlaşmaları
askeri darbeler gibi üzerinde konuşulması gerekmektedir.