Bir ulusu giydirmek için kurulan
Sümerbank Komünist bir masal mıydı sadece?...
Bizim kuşak için Eylül ayı Sümerbank ayı olurdu.
Okul önlüğümüzden, pantolonumuza,
defter kalemden, beslenme çantamıza kadar her şeyi Sümerbank’tan aldık biz.
1-Anneannemin patiskaları, dedemin bayramlık mendilleri, annemin hâlâ kullandığı porselen takımı, babamın martı gibi Beykoz köselesi kunduraları… Herkesin, sonraları
Gaffur pijaması diye ayyuka çıkan, çizgili pazen pijaması muhakkak vardı.
2-Memur çocukları, kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler. Çünkü devlet, memurlarına ve devlete bağlı kurumlarda çalışan işçilere yıllık Sümerbank istihkakı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.
3-Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar kurumunun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi. Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları yurtdışında eğitime de gönderirdi.
4-Anadolu kadını için adeta bir basma devrimi yapmıştı Sümerbank Rengarenk, püfür püfür, desen desen emprime basmalar üretti yıllarca.. Rahşan Ecevit’in dallı güllü basma elbiseleri, Karaoğlan’ın mavi gömleği hep Sümerbank’tandı.
5-Ben de Sümerbank’a gittiğim zaman tezgâhtardan Ecevit mavisi gömlek isterdim ekseriyetle.
Dünya güzeli seçilen
Azra Akın’ın o nefis elbisesini bile Oscar de la Renta filan değil Sümerbank dikmişti.
6-Fakat bugün Emine Hanım, 6000 dolara ayakkabı satan, Christian Louboutin’den aşağıya giyinmiyor maşallah.
Ne komünist ülkeymişiz…
7-O zamanlar Sovyet kredisiyle başlayan bu küçük macera peyderpey büyüdü.
İpliğinden tutun, nihai ürünün nakliyatına kadar çoğu işi kendi bünyesinde yapmaya başladı. Sümerbank mensucatla kalmadı;
porselendir,
kırtasiyedir,
halıdır, kilimdir,
tuğladır, aklınıza ne geliyorsa
8-...aklınıza ne geliyorsa üretmeye ve satmaya başladı.
Kendi finansmanını bile kendi bankacılık faaliyetlerinden sağlıyordu.
40 binden fazla çalışan, 500’e yakın mağaza, 41 fabrika ve 43 banka şubesiyle Türkiye’nin en büyük holding teşekküllerinden biri haline geldi.
9-Eğer istenseydi bir ülkenin tüm üretimini yapacak bir yapıya ulaşabilirdi. Bizatihi bir işçi kooperatifi olmasa da Bask bölgesindeki Mondragon kooperatifiyle biçimsel benzerlikler gösterirdi.
10-Tüccara ayrı, nakliyeciye ayrı, perakendeciye ayrı kâr fırsatı vermeden halka aracısız satış yaptığı için fiyatları uygun olurdu; bundan ötürü de özel şirketler vatandaş segmentinde Sümerbank’la pek sıkı rekabet edemiyordu.
11-Fakat dar gelirli ve mütevazi vatandaşın bayramlık giyim-kuşam ihtiyacını Sümerbank’tan karşılaması Özal’ın çok zoruna gitti. IMF ve Dünya Bankası her geldiğinde “halkın sırtındaki kambur” diyerek Sümerbank’ı şikayet etti. Neymiş, fabrika işçisi çok para alıyormuş…
12-Özal çok tontondu ama hiç sevmezdi çok para alan işçiyi. İşçi dediğin az para alır, hatta mümkün olsa almadan çalışır, değil mi?..
13-Önce Sümerbank’ın bir kısmı işçi düşmanı Garipoğlu’na, bir kısmı da hepimizin yakinen tanıdığı Albayraklara haraç mezat satıldı. Hatta araya güzelim TÜMOSAN ihalesi de sıkıştırıldı. Sonra Merinos, Beykoz, Bergama Kayseri ve Malatya başta olmak üzere fabrikalar teker teker...
14-...Sonra Merinos, Beykoz, Bergama Kayseri ve Malatya başta olmak üzere fabrikalar teker teker kapatılmaya başlandı. Emekçi şehri olan Nazilli, bir gecede emekli şehri oldu!..
15-Daha sonra rüzgâr hafiften yön değiştirdi;
Garipoğlu Sümerbank’ın kaynaklarını zimmetine geçirmek ve nitelikli dolandırıcılık suçlarıyla açılan davalardan, mahkeme kararları bozula bozula, sadece 2 yıl 2 ay hapis cezasıyla yırttı...
16-Yani bir halkın 80 yıllık ortak emeği 2 yıl hapis karşılığında birkaç haramiye aktarılmış oldu?..
Acaba biz de 2 yıl yatsak geri verirler mi Sümerbank’ı?
17-11 Ocak 2002’de, Türkiye halkının iftihar vesilesi olan Sümerbank’ın son fabrikasına da kilit vurdular.
Geriye Sümerbank’ın sadece adı kalmıştı.
18-Bu da dönemin peşkeşten sorumlu maliye bakanı Unakıtan’ın çok gücüne gitti.
“Sümerbank’ı bitirdik, yakında tarihten siliniyor” diye resmen halka nispet yaptı.
19-Sonraları da çıkıp
“Satıyoruz satıyoruz bitmiyor, ne komünist ülkeymişiz” diye zevzek zevzek konuşmuştu.
20-En son iki sene önce Sümerbank lojmanlarının TÜRGEV’e devredilmesi gündemdeydi. Ayakkabı kutularını doldurduk ama gözlerini doyuramadık bu zındıkların…
Halkın halk için ürettiği Sümerbank’tan geriye bize sadece ANILAR kaldı...
21-Halkın halk için ürettiği Sümerbank’tan geriye bize
Bershka,
bize Collezione,
bize Mangokaldı......
22-İstiklâl Caddesi’nde masa açıp kızıl dergi satanlara “hesapta komünist ama ayağında Converse var” diyen gevezelere sormuş olayım:
Kardeşim, Sümerbank ayakkabı üretiyor da biz mi giymiyoruz?!
Anıl Aba'ya saygıyla.
23- "Evlek evlek sattık,
böyle böyle battık!"
Umarım 'evlek' ne biliyorsunuzdur...
24-1933'te Atatürk'ün bizzat ismini SÜMER olarak verdiği, milli bir kalkınma hamlesinin hazin sonu!!
Hala anlayamadılar!
Niye SÜMER niye ETİ koymuştu adlarını o büyük Bilge Adam?...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Hocam, Suriyeli mülteciler konusunda haklısın lakin, Kaboğlu'nun konuşmasını kırpıp algı oluşturmaya çalışman da çok yanlış oluyor. Çünkü Kaboğlu orada diyor ki: Millet İttifakına İYİ Parti tarafından HDP'nin alınmaması mağduriyet yaratır bu HDP'nin oyunu artırır. İşte başı-sonu.
1-İYİ Parti kurulmadan tam 7 ay önce aşağıdaki kişilerle, kamuoyuna açık olarak başlayan arayış toplantıları, her ay bir konuyu işleyerek 13 ay devam etmiş ve sonunda bu kitapçık yayınlanmıştır. Nuri Okutan son toplantıların birine davet edilmiş, o ayın konusu da Ortadoğu idi.
2-İşte 9 Mayıs 2018'deki,
24 Haziran 2018 seçimleri öncesi yapılan programda İbrahim Kaboğlu'nun konuşmaları.
Ümit Hocanın kırptığı bölüm ise
37. Ve 40. Dakikalar arasında.
Komünizm gelecek yaygarasıyla, 1977'den itibaren 12 Eylül beslendi!
O süreçte 5 bin gencin öldürülmesine göz yumuldu, olaylar bizzat organize edildi, aynı silahlar kullanıldı!
Cia şefi P. Henze'nin bizim çocuklar başardı demesinin üzerinden 40 yıl geçti, bakın vaziyete şimdi..
1-REYTİNG CANAVARI BİR DİZİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ:
Adam karısını aldatıp ortaklık yaptığı şirketin sahibinin kızını hamile bırakıyor.
Hamile bıraktığı kadın çocuğu aldırıyor.
Karısı adamdan intikam almak için adamın en yakın arkadaşıyla yatıyor...
40 yılda ülkenin ahlakı dipte!
2-Ve bu "ahlaksız" dizi sözde %99'u Müslüman olan bu ülkede reyting rekorları kırıyor.
Peki suçlu kim; 🤔
Bu diziyi yayınlatan hükümet mi?
Aile aile diye ortada gezip, aileye kadına erkeğe çocuğa zarardan başka hiç bir işe yaramayan Aile bakanı mı?
1-Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi.
Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık.
Bütün,
2-Bütün yirmi beşlikleri ona verdik.
Sonra çeyrekler kaldı.
Onlarla da reçeteyi yaptırdık.
O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti.
İki gün, yemek yemedim ben.
BAŞKANLIK SİSTEMİ DE NEDİR!
Altın Elbiseli Adamlar döneminde başkanlık sistemi yani tek adam diktası olsa, o çağda altını işleyip dünyanın bugün bile imrendiği o sanat eserlerini yapabilirler miydi?
Türklerde sürü psikolojisi yoktur.
Eski Türkler koyun değil kurt idiler.
1-"900'lü yılların başında Kuzeye, Türk yurtlarına seyahat gerçekleştiren Seyyah İbni Fadlan, buralarda, daha önce hiçbir yerde görmediği uygulamalarla karşılaştığını söyleyip hayretini dile getirmiştir. Onu çok şaşırtan durumlardan birisi de Türklerin danışma meclisli olmasıydı.
2-Eski Türkler, her işlerini oturup birlikte konuşarak (istişare) çözerlerdi.
Başlarında "şöyle olacak, böyle olacak" diye komut veren adamlar yoktur.
Alınan bir karara, dışardan sıradan birisinin gelip itiraz edebilmesi, müdahale edebilmesi söz konusuydu. O da dinlenirdi.
İnsanın psikolojisi bozulunca saldırganlaşır, önüne geleni yaftalar! Bu dönem, tescilli Ergenekoncuya fetöcü iftirası atmak artık sıradan! Yine milliyetçiyi, kürdistancı ilan etmek gibi abukluklar artık normal! Bu manik defresifler şimdi Bülent Arınç 'aa şaşırmış gibi yapıyorlar
1-İnsanlar normlarını, içinde yaşadıkları toplumlardan alırlar. İnsanları bir arada tutan ortak ahlaki değerler ve hukuk kuralları işlevsiz hale geldiğinde, bu normlar dağılır...
2-Hayatın anlamsızlaşması, değersizlik duygusu, heyecan yitimi, hedef belirleyememe, hiçbir şeyin hiçbir zaman düzelmeyeceğine olan inanç, umutsuzluk ve çaresizlik, görünmez bir zehirli gaz gibi bilinci yavaş yavaş öldürür...