DEDESİNİN MEZARINI TAŞIYAN TORUNUN NAKİL ESNASINDA YAŞADIĞI PARANORMAL OLAY
Ekşi Sözlük yazarı "hayrullah amazingogullari"nın başından geçen olayın insanı etkilememesi ve korkutmaması oldukça zor:
Dedem, 1997 yılında öldü. İstanbul Büyükçekmece mezarlığına gömüldü.
2007-2008 gibi toprak kaymasından ötürü belediye toprak kaymasından etkilenen mezar sahiplerine kağıt gönderdi.
Kağıtta naaşların yerlerinden çıkarıp, yeni yerlerine gömüleceği yazıyordu ve maalesef bizim dedenin de mezarı da toprak kaymasından etkilenmişti. Bir arkadaşımla birlikte mezarlıktan ölüyü çıkarma görevi bana verilmişti.
Verilme sebebi de babama "Sen çok etkilenirsin böyle şeylerden istersen ben yapayım." demem. Ben ayıp olmasın diye demiştim halbuki. Neyse, gittik arkadaşla. Belediye iki tane adam tutmuş, mezarları onlar kazıyor. Biz de başlarında duruyoruz, kemikleri topluyoruz.
Havada hafif garip, sisli ve kapalı. Tam böyle ürkütücü film atmosferi gibi. Aralarında konuşuyorlar. Bizim de yaşlar genç. "Ya geçen bir ölü çıkardık. Adam 30 sene önce ölmüş ama sapasağlamdı." diye. Hafif tırstırma peşindeler, öyle eğleniyor onlar da.
Dedim "Toprakla alakalı o. Uzun hikâye." ardından kısa bir süre sonra balta ahşaplara çarptı. Naaş toprağa konduktan sonra üstüne hafif tahta parçaları konulur.
Tahtalar çürümüş. ardından kemikler çıkmaya başladı. Ufalanmış, erimiş. Kazıcıların anlattıkları gibi değil de olması gerektiği gibiydi yani atmosfer.
Yavaş yavaş birçok kemiği yeni kefenin üzerine doldurduk. Kafatası çıktı, kaburgalar vs. bir tek kalça kemiğinden bir tanesi çıkmadı, onun da toprağa karıştığına kanaat getirdik.
Bir saat falan aradık çıkmadı. Neyse toplamda 40 kadar irili ufaklı kemiği kefene koyduktan sonra yeni mezarına doğru götürmeye yola çıktık.
İşte ne olduysa orada oldu. Kefenin ağzını kapattım, nereden baksan kemikler 5-10 kilo eder. Taş çatlasın o da. tek elimle kaldırmaya çalıştım, kalkmadı. Acayip tuhaf oldum. Hayatımda yaşadığım nadir paranormal olaylardan birisi. İki elimle çekiyorum havaya, zor kalkıyor.
Arkadaş gördü "lan daha iki kemiği kaldıramıyorsun" dedi. "Gel sen kaldır" dedim. "Acaba ona da olacak mı?" diye. Ona da oldu. Korkudan bembeyaz kesildi. Sonra kazıcılara söyledik el atın diye. Onların da başına aynı olay geldi. Neden olduğunu bir türlü anlayamadık.
Arkadaşımla birlikte götürdük. Yeni mezara getirdik, babam mezarın tepesinde duruyordu. "Verin" dedi. Güçlükle yukarı uzattık ikimiz. "Ulan iki tane genç, 3-5 kemiği taşıyamıyorsunuz" dedi. Eline kefeni aldığında suratındaki beyazlamayı ve gözlerindeki ürpertiyi haa unutamıyorum.
Babam, babasını çok severdi. O ölünce büyük bir depresyona girmişti,
hala de çıkabilmiş değil. Ya da alkolikliğine bahane olsun diye bunlar, bilemiyorum. Neyse, babamın o gün dediği şey "O gün öldüğünde kaç kiloysa, bugün elime o üç beş parça kemiği aldığımda da aynı kiloydu."
Babam indirmişti mezara ilk öldüğünde. Tekrarı da aynı şekilde oldu ve muhtemelen aynı kilodaydı, çünkü ben hayvan gibi biriyimdir. Öyle 30-40 kiloyu tek elimle zorlanmadan kaldırabilirim. Arkadaşım da benim kadar hatta benden daha da kuvvetli bir çocuktu. İkimiz de zorlandık.
7/24 balta, kürek sallayan kazıcılar da zorlandı. Bu işte bir tuhaflık vardı ve yıllardır çözemiyoruz. En ufak bir abartma yok bu olayda. Ben öyle hurafelere değil bilime inanan bir insanım, ezelden beri. Ancak o gün o yaşadığımız şeyi bilimle açıklayamıyorum.
Kemiklere bakıyorum, 3-5 parça kemik ama mümkün değil o kemiklerin o kadar ağır olması. Hepsini tek tek kefene yerleştiren benim. Hepsi nerdeyse tüy gibi hafifti. Toplanınca nasıl o kadar ağırlaştılar anlam veremiyorum.
Olayın da 5 hatta imam ve eniştemi de sayarsak 7 şahidi var. Öyle tuhaf ve esrarengiz bir olaydır. Yıllardır ara ara düşünürüm, çözemem...
Kaynak: Ekşi Sözlük
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
ÇAPRAZ ATEŞ SIRASINDA İNİSİYATİF ALAN BİR ONBAŞININ TÜYLERİNİZİ DİKEN DİKEN EDECEK HİKAYESİ
Adana Yüreğir ile Karataş arasında yolun ortalarında Doğankent adında bir belde bulunur. 90'lı yılların başında Doğankent jandarma karakolu da yolun Karataş'a bakan yüzünde tarlalara sırtını dayamış, beyaza boyanmış alçak tuğla duvarlı ve iki üç göz odadan ibaret bir yapıydı.
Tam bir köy karakolu gibiydi. 20-30 er erbaş ve bir kıdemli başçavuş komutanlığında dört astsubay ile tesis edilmişti
Geçen hafta ABD’nin Utah eyaletinde ıssız çölün ortasında bir metal monolit bulunmuş ve tüm dünyanın ilgisini çekmişti.
Yetkililer, bulunan yapının Stanley Kubrick’in ‘2001: A Space Odyssey’ filmindeki bloklara benzerliği sebebiyle bir hayran tarafından yerleştirildiği tahmini yürütmüştü.
LZ-129(Luftschiff Zeppelin-129) olarak kodlanan Hindenburg,inşaası 1931-1936 yılları arasında gerçekleşen, Alman Zeppelin GmbH tarafından dizayn edilip inşa edilen ve gününün en geniş ve en uzun hava aracı ünvanını alan Alman ticari yolcu taşıtıdır.
Hakkında birçok söylenti olan Titanic, kimileri için biletlerin arkasında yer alan Tanrı’nın bile batıramayacağı gemi sloganını, kimileri için buzdağı kazasını, kimileri için ise Protestan iş birlikçilerinin tuzağını ifade eder.
Bunlar devrinin en muazzam gemisinin batmasındaki sebep ve söylentilerden sadece bir kaçıdır. Buz dağı çarpması bizlere en mantıklı gelen seçenekti. Bu muhteşem buhar gemisinin özellikleri ve batma sebeplerini sizlere sıralayalım
Paralel Evrenler Teorisiyle Alakalı Ortaya Atılan Son İddia Bilim Dünyasını Karıştırdı!
Şu an siz bu yazıyı okurken, başka bir evrendeki ‘siz’ tam şu an ne yapıyor acaba?
Şöyle mi sormak lazım yoksa, başka bir evrende başka bir ‘siz’ olduğu fikrine inanıyor musunuz?
Paralel Evrenler Teorisi, yıllardır bilim dünyasını en çok meşgul eden konuların başında geliyor.
Cevaplanamayan soruların en çok yığıldığı konudur ayrıca bu teori.
Düşünce, coşku, irade, kişilik ve davranış bozukluklarıyla ortaya çıkan bir ruhsal hastalıktır. Hasta dış dünyanın gerçeklerinden kopar, adeta kendisinin kurduğu bir dünyada yaşar.
Hastanın kişiliği dağılmış, yıkılmıştır. Hastalık genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Kadın ve erkeklerde hemen hemen aynı oranda görülür.