Yerel mimarlık örneklerimizde; taş, ahşap ve toprak esaslı kiremit/tuğla esaslı malzeme ile oluşturulmuş 13 farklı duvar dokusunu (16 fotoğrafta ) birleştirdim.
Antalya Kaleiçi’nde gördüğüm, kiremit kırıklı moloz taş duvar. Hüsrev Tayla Hoca, “Geleneksel Türk Mimarisinde Yapı Sistem ve Elemanları” kitabında duvarlara çok geniş yer verdi. Bu zenginlik ıskalanmamalı. Bahçe duvarlarında olsa dahi bu detaylar yaşatılmalı.
Antalya Kaleiçi’nde büyük ve küçük taşlar kullanarak oluşturulmuş cephe düzeni. Fotoğrafın alt kesiminde yine irili ufaklı taşlarla oluşturulmuş Güneş kursu motifleri görülüyor. Duvarda 1, 1.5 metrede bir ahşap hatıllar konulmuş.
Milas Çomakdağ Kızılağaç köyündeki yapıda; “kiremit çivi derzli” duvar ve renkli kirpi saçak detayı. Hayat ağacı ve güneş kursu dışında; tuğla parçalarıyla “çivi derzli” denilen teknikle duvar yüzeyi zenginleştirilmiş. (Fotoğraf: Barınaktan Öte: Anadolu Kır Yapıları)
Milas Çomakdağ Kızılağaç Köyü’nün evlerinde “kiremit çivi derz”. Bu duvar örgüsünü çok seviyorum. Ülkemizin geleneksel yapılarının her bir detayından ciltler dolusu kitap çıkar. Kitap yetmez elbette, bunu yaşatacak ustaları ve mimarları yetiştirmek gerekir.
En baştaki panoya eklemeyi unuttuğum bir örgü; İzmir Bornova’dan. Ülkemizdeki duvarlar, paylaştığımdan çok daha çeşitli. Amacım bir gün yüklüğü, bir gün duvarları, bir gün kalem işlerini, bir gün yapı sistemini paylaşarak; detaylardan hareketle bütünün zenginliğini gösterebilmek.
Dokusu, renk estetiği ve modülasyon bilgisiyle etkileyici bir başka duvar: ‘Göz Dolma’... “Koyu renkli ahşap karolaj ve içine oturtulmuş yöre taşlarının ton farklarıyla ortaya çıkan ebruli renk dokusu, peyzaja bir nakış tadında yerleşir.” *Doğu Karadeniz’de kırsal mimari.
Bursa Başçı İbrahim Hamamı’nda soğukluk kubbesinin yüksek/sonradan yükseltilmiş kasnağında, geniş derz yüzlerine tuğla kırıkları gömülmüş. Kasnaktaki taş örgüsü beden duvarlarına göre daha gösterişli olup geç dönemde bu gösterişli görüntü verilmiş olabilir. #HüsrevTaylaArşivi
Bursa Konevi Camii’nin (16.yy) almaşık dokulu duvarı, derz aralarında kakma tuğla kırıkları bezenmiş. Tuğla kırıklarının yarattığı etki, cepheyi ne kadar zenginleştirmiş. #HüsrevTaylaArşivi
Bursa Konevi Cami (1550). Yapının beden duvarı kamuya açık bir sanat eseri olarak karşısına geçip izlenecek kadar özel, canlı. Bu duvardan, bu camiden dünyada tek bir adet inşa edilmiş. Bunu algılayamıyoruz. Eski yapıyı görmedik, göstermedik, yanına bu inşa edilmiş. *📸: furkanal
Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı dış duvarlarında, moloz taş örgü derzlerinde küçük tuğlalarla yapılan noktalama gömme süsleme... Bu serbest, kendine has düzen beni bir 19. yüzyıl Saray cephesinden daha çok etkiliyor. #HüsrevTaylaArşivi
Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı dış duvarlarında, moloz taş örgü derzlerinde küçük tuğlalarla yapılan noktalama gömme süsleme... *Atatürk Kitaplığı’ndan online olarak #HüsrevTaylaArşivi ne erişebilirsiniz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1845 yılında İstanbul... Mühendishane-i Hümayun öğrencileri İstanbul’u ne kadar severek, detaylı çizmiş; bağları, bahçelerini, bostanlarını, derelerini işlemiş. Bu kadarla kalmıyor, 90 parça harita; meşhur olan yokuşlar, mevkiler, cadde ve yollar, evler, iskeleleri de gösteriyor.
1845 yılına ait Mühendishane-i Hümayun haritasında da görüleceği üzere; en yoğun yerleşim Tarihi Yarımada-Suriçi (Fatih) sonra Pera ve Üsküdar’da. Kalanı bağ, bahçe, bostan ve dere. Suriçi, Zeytinburnu, Pera’yı gösteren kısımda, Haliç Bahariye Adaları’nı da görebiliyoruz.
Üsküdar-Kadıköy-Boğaziçi. Mühendishane-i Hümayun öğrencilerinin çizdiği harita, 19.yy’da çizilmiş başka haritalara göre oldukça ayrıntılı. Sigorta haritaları sadece sigortalanmaya değer alanları çizdikleri için bu harita İstanbul’u bir bütün olarak görebilmek için eşsiz bir belge
Selimiye Cami kubbesi... Doğan Kuban Hoca’ya göre; “Sinan’ın mimarisinde kubbe bir geometrik biçim olarak değil, her şeyi yönlendiren bir tema olarak, bir kök fikir, bir nota anahtarı olarak ortaya çıkar”. Bu güzelim kubbeleri de en güzel Aras Neftçi Hoca fotoğraflar. @arasnefti
“Hassa mimarbaşı Sinan’ın en büyük görevi de, ömrünün sonuna kadar, mimarlık tarihindeki mekân örtülerinin, biçim olarak en yalın, en sağlam ve en gösterişlisi olan kubbeyle örtülü büyük ibadet mekânları yaratmak olmuştur.” Doğan Kuban... *Fotoğraf: Mimar @arasnefti Hoca
“İbadet mekanının tam bir sadeliği olmalıdır.Caminin içi bir kent meydanından daha geniş olmalıdır. Bu, kalabalıkları alması için değil,oraya yalnız başına namaza giden birkaç kişinin de bu büyük evde kendilerini neşe ve saygı dolu hissedebilmeleri içindir”Le Corbusier @arasnefti
Vaniköy Cami yangınında günümüzün konfor talebinden bahsettik. Tarihi camilerin nasıl ısıtıldığını soranlar oldu. Külliyenin hamamı varsa camiyi ısıtmak için hamamdan getirilen sıcak su, toprak künklerle cami tabanından geçirilebilirdi. Antalya Yivliminare Cami’deki gibi (1373)
Antalya Yivli Minare Cami (1373). İnsan istiyor ki bu kadar restorasyon yapılıyor, bu sırada ülkesindeki 100.000 i aşkın makine mühendisinden biri, sadece bir tanesi tarihi camilerin ısıtma-soğutma (hamamın sıcak suyu/kar) sistemi olanları tespit etsin. Kitap yazsın. Aydınlatsın.
Tarihi camilerin bazılarının, yakınlarındaki hamamlar aracılığıyla ısıtılıp, suya kar atılarak soğutulduğunu biliyoruz. Ancak eser bazında tespit edenler de yazmadığı için hangilerinin bu sistemde olduğunu bilmiyoruz. Zaten bilinçsiz yapılaşma ile bu ilişkiyi ortadan kaldırıyoruz
Bu yapıların özgününde elektrik sistemi yok, bunu eklerseniz sistemi profesyonel kurmak, tüm tedbirleri almak, kullanıcıyı, cami personelini yetiştirmek zorundasınız. 14.yy dan kalma, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday bir ahşap camide elektrik aksamı söküldü, bu da bir yöntem.
1366 yılında inşa edilen Kastamonu Kasaba Köyü Mahmut Bey Cami. Bu camiden, yangın tehlikesi nedeniyle elektrik sistemini sökmeyi akıl eden akıl; neden Türkiye’deki tüm ahşap camiler için bir refleks geliştirmez. Neden? Geliştirir de iş çıkarma şimdi mi denir? Merak ediyorum.
Geçmişte camilerde ses akustikti ve aydınlatması kandille, ısıtması mangalla vs idi. Büyük konfor talebi de yoktu. Günümüzde konfor talebi varsa; klimalar, mikrofon sistemi, aydınlatma gerekiyorsa önlemi de en üst ölçekte olmalı.
Son günlerdeki tartışmalar bana Taksim ile ilgili bir başka konuyu hatırlattı; yapılamayan AKM restorasyonunu. AKM’nin ilk proje ve ihalesi 2008/9 sürecindeydi. Projeyi Tabanlıoğlu yapmıştı;
2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansından yeterli kaynak (90 milyon) hazırdı. Sonra?
Kültür -Sanat Sendikası, AKM restorasyon projesinde yer alan; en üstteki restoran, girişteki müzik ve kitap satış üniteleri ve bodrum kattaki atölyelerin yer değişikliğine vs itiraz etti. İdare Mahkemesi yer teslimi safhasında projeyi iptal etti.
Uzlaşma çabaları sonuç vermedi, proje biraz sadeleştirildi yeniden ihale yapıldı. Bu defa Sabancı Vakfı’ndan 30 milyon TL sponsor desteği ve Kültür Bakanlığı’ndan alınan 40 milyon TL ödenekle yeniden işe başlandı. 2013 29 Ekim’inde yapının açılması planlanıyordu.
Salacak’ta geçmişte yeşille örülmüş falez olduğunu tespit eden, yeniden öneren, kıyıya daha az müdahale eden ve “biyomikri” kavramıyla beni tanıştıran 42 numaralı projeye oy veriyorum. Doğa gibi davranan tasarım demekmiş. Yeni bir kavram; bunun üzerine daha fazla okuyacağım.
Nokta detaylarını da gözden geçirdim 42 numaralı proje bir hikaye kurup detaylarda da bana hitap eden seyir iskeleleri, karbon tutunumu gibi konulara eğilmiş. Oy verdim gitti, oldukça eğlenceli.
Boğaziçi’nde İBB nin çözmesi gereken başka bir konu; yalılar arasında halkın denize ulaşması için aralıklar. Bunların özellikle Anadolu yakasında tek tek ele alınması ve peyzajlarının çalışılması, işler hale getirilmesi gerek. Halkın Boğaz’ı yaşaması gerek. *F: @kulturistan