Atatürk'ün esir aldığı Yunan Generali Anadolu'yu işgale gelmişti!
Şimdi kimse hatırlamıyor o günleri! Şimdi kimse hatırlamıyor tüm yurdun nasıl işgal edildiğini!
Şimdi kimse hatırlamıyor devletin nasıl iflas ettirilip çöküşe götürüldüğünü! Durum aynıysa dünü de hatırlatmak lazım!
1-Kitap PDF 'sidir.
Yazan: General Nikolaos TRİKUPİS
Çeviren Ahmet ANGlN

Kapak
Dizgi - baskı
Kapak baskısı
Basıldığı tarih
Etem Çalışkan
Hüsnütabiat Matbaası
Ar Matbaası
1967 - istanbul
2-ÖN SÖZ

Mustafa Kemal'in Samsun'a ayak bastığından bu
yana 48 yıl geçti. Yani, yarım yüzyıla yakın bir
zaman .. Bugün, bizim ((Milli Kurtuluş», Yunanlıların da
<<Küçük Asya>> adını verdikleri harekatta yaşamış ve
bunda fiilen görev almış kişilerden çok azı hayatta.
3-Hepsi birer birer tarihin derinliklerine çekiliyor.
Tabii on­larla beraber Anadolu Harekatı da tarih olmakta...
Hatta bu olay çoktan <tarih> olmuştur diyebiliriz.
Biz bu kanıda olduğumuz için. General Trikupis'in
Savaş Anıları'nı dilimize çevirmeyi yararlı bulduk.
4-Herhalde, Türk ve Yunan milletlerini ayni zamanda ilgilendiren tarih olmuş bir olay hakkında, hasım tarafın da görüşlerini bilmekte fayda vardır. Hele bu karşı
taraf, bizzat Türkiye'ye karşı harekatı yürütmüş ve
Atatürk'e esir olmuş, +++
5-+++üstelik de esir olduktan sonra
Başkomutanlığa terfi ettirildiğini Atatürk'ten öğrenmiş bir kişi ise, bu önem bir kat daha artar.
Biz bugüne kadar, Anadolu Harekatı'nı yalnız
kendi açımızdan gördük ve karşı tarafın bu konudaki
düşüncelerinden hemen hemen habersiz kaldık. Oysa
6-Oysa bu düşünceleri bilmek, hem olayları, hem de karşı tarafın görüş ve ölçülerini değerlendirme bakımından yararlıdır.
Bununla General Trikupis'in görüşlerinde tarnamiyle haklı olduğunu söylemek istemiyoruz. Aksine
olarak, kitapta da, görüleceği üzere kendisinin bizim+++
7-+++bildiklerimizden başka değerlendirmeler yaptığı muhakkak. Örneğin, Büyük Taarruz'da Türk kuvvetlerinin
Yunan kuvvetlerinden çok fazla olduğunu iddia ediyor.
Oysa bizim bildiğimiz bunun aksidir. Fakat, gerek bu
noktada, gerekse ayrılık gösteren diğer noktalarda hükmü +++
8-+++biz değil, tarih verecektir.
·
Buna rağmen burada, şuna işaret etmeyi bir borç
biliyoruz: General Trikupis bu eserinde gayet efendice
bir dil kullanmıştır.· Yani, koca bir savaşı kaybetmiş,
esir düşmüş ve bu yüzden kendi memleketine döndüğünde aşağılanmış bir insan, +++
9-+++hislerine kapılarak çok
daha başka şekilde bir kitap yazabilir, en azından ağzını bozarak ileri geri konuşabilirdi . O ise, aksini yapmış, nezaket çerçevesinin dışına çıkmamıştır.
10-Burada Trikupis'in hayatı hakkında bilgi vermiyoruz. Kitapta hayatını kendisi anlatıyor. Zaten onun
hayatının en önemli kısımları bu anlattıklarından ibaret olup onun dışındakiler kimseyi ilgilendirmez.
Trikupis adını biz daima «Trikopis» diye yazar ve
söyleriz.
11-Halbuki aslı «Trikupis» dir Bizce bu fark, bizim eski yazılardan ileri gelmektedir. Eski yazıda <<vav»
adı verilen harf hem «0>>, hem de «U» diye okunurdu.
Herhalde Trikupis'in esir olduğu sıralarda adı bu <<O>> ve
<<U>>karışıklığından dolayı >>Trikupis>> yerine <<Trikopis>>
12-+++diye okunmuş, sonra buna alışılmış ve yeni harfler çıkınca da «Trikopis>>denmeye devam edilmiştir.
Anadolu harekatı hakkında Türkçe yazılmış birçok kitap var. Bunların kimisi tarihi kimisi askeridir.
Hatta bu harekat, edebiyatımıza dahi geçmiştir ve böyle olması da doğaldır
13-Çünkü, bu harekatta millet olarak bizim var olup olmamamız bahis konusu idi. Kazanamazsak yok alacaktık, kazandık ve var olduk.
14-Fakat, Anadolu yenilgisi Yunanistan'da bizdekinden az etki yapmamıştır. Yani biz zaferimizi kutlayıp
bayram yaparken, yenilmiş olanlar da bunun yasını
tutuyordu. Haksız da olsa, büyük ümitlerle «Küçük Asya>> adını verdikleri Anadolu'ya gelenler, üç yıl sonra
perişan bir halde,
15- ters yüz olmuş, binlerce ölüyü savaş alanlarında bırakmış, Ege'deki bütün dindaşlarını,
Mustafa Kemal'in akıncıları karşısında kaçırmak zorunda kalmış ve bu hercümerç içinde de birçok zayiat
vererek binlerce kişiyi zaten dar olan topraklarına çekrnek zorunda kalmış +++
16-+++ bir millet, elbette ki bu acıyı kolay kolay unutamaz. Netekim unutmamıştır da! Nasıl
biz her yıl onlara karşı kazandığımız zaferleri kutlayorsak, onlar da yenilginin acısı içinde pek çok kitaplar
yazmışlar, bunlarda suçu biribirlerinin üzerine atmışlar, ayni acı ile, +++
17-+++ hem bizi, hem kendi kendilerini suçlayarak teselli bulmağa çalışmışlardır. Bugün Yunanistan kütüphanelerinde «Küçük Asya Harekatı» ile ilgili her çeşitten kitap bulmak mümkündür.
18-Bunlar arasında işi askeri yönden inceleyenlerden tutun da şiire kadar her şey var!
Ve tabii en çok kitabı yazanlar da Ege'de otururken, büyük yenilgi üzerine Yunanistan'a kaçmak zorunda kalanlar olmuştur.
19-Bunların en güzel örneğini ise eski Papagos hükümetinele Sosyal Yardım Bakanlığı yapmış olan Hristos Solomonidis teşkil eder. Solomonidis'in babası İzmir'in istirdadına kadar, orada Amaltia gazetesini çıkarıyormuş.
20-Türk orduları İzmir'e girince kendisi ölmüş ve Hrıstos Solomonidis nasılsa kaçarak Atina'ya gitmiş. Orada avukat olmuş
ve nihayet politikaya atılarak bakanlığa kadar yükselmiş. Bir ara kendisiyle tanıştığımız H. Solomonidis Atina'da Türkiye ile ilgili birçok kitap çıkarmış.
21- Tabii bu davranış baştan aşağı İzmir ve Ege hasretinden doğuyor. Kıbrıs olaylarına kadar çıkardığı kitaplardan birer tane de bize gönderirdi. Bunların hepsi İzmir ve Ege ile
ilgili idi : «İzmir'e Methiye ve Mersiye, İzmir'de Tababet, İzmir'de Tiyatro», v.b ..
22-Bu eserlerin hepsinde İzmir
hasreti buram buram tütüyordu. Öyle ki, eski bir Ege'li
olan yaşlı dostum gazeteci Ahileas Vafiadis, bana General Trikupis'in hatıralarını yolladığı zaman okuyunca, ikisi arasındaki tezat karşısında hayrete düştüm.
23-General Trikupis'in anılan, Solomonidis'in kitaplarının
aksine olarak, histen uzak, tam askerce bir kitaptı.
Burada bunlardan bahsetmemizin nedeni, «Küçük
Asya>> harekatı dolayısiyle Yunanistan'da da en az bizim kadar kitap yazılmış olduğunu belirtmektir.
24-Gönül
ister ki, başkaları da bu konu ile ilgilenerek, mevcut
Yunanca kitaplar arasından, hisse kapılmadan yazılmış
olanlarını Türkçe'ye çevirsinler. Böylece tarihçilerimiz daha kolay hüküm verme imkanını bulmuş olurlar.
25-General Trikupis'in savaş anılarını Türk okuyucusuna sunarken, <<Anadolu Harekatı>> sırasında Yunanistan'daki durum hakkında birkaç söz söylemeği
yararlı ,hatta zorunlu buluyoruz. O zamanki durumun
hatırlanmasiyle, sanırız ki şu kitap daha kolay anlaşılır.
26-BİRİNCİ DUNYA SAVAŞINDAN ÖNCE YUNANİSTAN
26-1908 yılında Jön 'Türkler, Sultan Hamid'i kenara
· iterek tekrar Anayasa rejimini getiriyorlardı.
Bu ve ondan önce Türkiye'de olup bitenlerin Yunanistan'da da etkiler yaratmaması imkansızdı. Netekim
Abdülhamid'in ekarte edilmesi, +++
27-+++Yunanistan'daki siyasi
çevrelerde olduğu gibi halk arasında da bir rnemnunsuzluk uyandırmıştı. Bu, Abdülhamid'e olan sevgiden
ileri gelmiyordu. Yalnız gayri memnunlar hem sarayı,
hem de hükumeti Türkiye'deki karışıklıklardan yararlanmayı bilmemekle suçluyorlardı..
28-Bulgaristan bundan yararlanıp, Ferdinand kendini Bulgar kıralı ilan
ederken, Makedonya ve Trakya'daki Yunan halkı ara­sında hoşnutsuzluk baş göstermiş ve Girit Yunanistan
ile birleşme isteğini tekrarlamağa başlamıştı.
29-Dururnun
kritik bir hal alması üzerine «Büyük>> devletler yine
müdahalede bulunmuş ve bir Türk-Yunan savaşını önlemişlerdi. Ama, Yunan kralının bu durumda pasif
kalması da halk arasında kendisine karşı bir antipati
yaratıyordu.
30-Bunun sonucu olarak «İttihad-ı Terakki>> yi taklit edercesine, 1909 Mayısında Yunanistan'da da
bir askeri birlik kurulmuştu. Bunlar, kara ordusu ile
bahriyenin yeniden örgütlenmesini krallarla prenslerin askeri komutanlıklardan uzaklaşmasını istiyorlardı.
31-Politikacılar buna karşı gelince 1909-Ağustosunda bir
hükumet darbesi oldu. Bu darbe Kiriakulis Mavromihalis hükumetiyle kralı, asilerin isteklerinin çoğunu
kabul etmek zorunda bıraktı. Bu suretle Eleftherios Venizelos, Yunanistan'a geliyor ve Yunan tarihinde yeni
bir çığır+++
32-+++açılıyordu...
YUNANİSTAN'DA LIBERALiZM
Bu çığır, Yunanistan'da Batı liberalizmini örnek alan bir modern Devlet'in kurulması ile başlar.
Aşırı bir ılımlılık gösteren Venizelos siyasi ve sosyal bir
reform yapmaya kalkıştı. ...
33-Yeni güçler bir Kurucu Meclis'i ve eski kastlarla kıraliyet sarayı otoritesinin yıkılmasını isterken, Venizelos 1911'de revizyoncu bir Meclis'i kabul ettirdi ve 1864 Anayasası'nın reviziyonundan
başka bir şey olmayan 1911 Anayasası'nı hazırlattı. Bu
yeni Anayasa, +++
34+++yönetim kuvvetiyle politikacıların müdahalesine karşı kişi özgürlüklerini ve memurların teminatını garanti altına alıyordu. Böylece Eleftherios Venizelos Yunanistan'da ilk hukuk Devletini kurmayı başarmış oldu.
35-Bu başarı, 1910-1920 yılları arasında geçen
sürekli savaş ve karışıklıklara rağmen yeni Yunanistan'ın ileri hamleler yapması sayesinde daha da sağlamlaşmıştır. Bu işi için, önce Devlet kuruluşlarının yeniden örgütlenmesi çalışmalarına girişildi. Ordu için
Fransa'dan, +++
36-+++bahriye için de İngiltere'den birer heyet
getirildi . Adalet ve milli eğitim işleri ele alındı. Devlet
milli ekonomi bakımından önemli tedbirlere başvurdu
ve bilhassa tarım alanında tarım okulları ve teknik kuruluşları açmakla esaslı ilerlemeler kaydetti.
37-Fakat işin daha ilginç olan yönü, bütün bu yenilikleri ele alanın Yunan burjuvazisi olması idi. Ayni burjuvazi sosyal reformları da ihmal etmedi. Köylülerle
işçiler arasında başlangıçta zayıf olan, fakat gittikçe
güçlenen bir memnuniyetsizlik havası esmeğe başlamıştı.
38-Sosyal alandaki reformları zorunlu kılan da bu memnuniyetsizlikti. Çünkü gerek köylüler, gerekse işçiler,
memleketin siyasi hayatı üzerinde ağırlıklarını hissettirmeğe başlamışlardı. Bu, biraz da bizim bugünkü durumumuzu andırıyordu.
39-Bu baskının sonucu olarak gelir vergisi kondu, çiftçiler yararına birçok kanunlar çı­karıldı, Orta Çağ'dan kalma tarım statüsü kaldırıldı,
Milli Banka'dan yardım gören tarım koop.ları kuruldu. Fakat, bundan da önemli olan şey, eski Anayasanın 17. maddesinin değiştirilmesiydi..
40-Bu madde
mülkiyet dokunulmazlığı prensibini yaşatan bir madde
idi. Yeni Anayasa ise, bu durumu tamamen değiştiriyor, sosyal amaçlarla büyük toprak parçalarının istimlakini mümkün kılıyordu. Bundaki amaç, topraksız köylüleri toprağa kavuşturmaktı. Fakat bunun uygulanması işi+++
41-+++ertelendi.
Onun yanında, işçi sınıfı da birtakım yeni haklar elde etti. Bunda iyi örgütlenmiş olan Selanik
işçileri sosyalist Federasyonu'nun rolü büyük olmuştur_
1910 da Pire ve Atina'da işçi merkezleri kuruldu.
42-Ayni yıl içinde 231 sayılı kanunla patronların işçi örgütlerine
müdahalesi ve bunlara üye olması yasaklandı. Bu davranış Yunanistan'da sendikalizmin başlangıcı sayılmaktadır. Mamafih, araya Balkan ve I. Dünya Savaşı'nın gir­mesi bu gelişimi bir süre için durdurdu.
43-Çünkü halkın
dikkatleri birden dış olaylara dönmüştü. Ancak 1914-
1918 savaşından sonra gözler yeniden ve bu defa daha
kuvvetle sosyal alana dönecekti.
Bu duraklamanın daha iyi anlaşılması için, bir ara
biz de gözümüzü, bu dış olaylara çevirelim:
44-BALKAN SAVAŞI
'Türkiye de vuku bulan 1908 ayaklanması ve Jön Türklerin milli nitelikteki hareketinin başarıya ulaşması, Osmanlı yönetimi altında bulunan Avrupa topraklarındaki hristiyanları memnun etmemişti. Bu memnuniyetsizlik, Makedonya ile Trakya da kendini daha çok +++
45-+++hissettiriyordu.
Bu gayri memnun sınıflar, Osmanlı ·yönetiminin uyanmasından ve aktif bir tutum takınmasından
hoşlanmıyordu., İtalya ile Türkiye arasında Trablus Savaşının patlak vermesi imdatlarına yetişti.
46-Balkanlardaki gayri müslimler, Osmanlı yönetimine karşı birleşebilirdi. Fransa, İngiltere ve Rusya da bu birleşmeyi destekler bir tutum takınmıştı. İngiltere ve Almanyanın Osmanlı hükumetine yaklaşmasını ve onunla işbirliği yapmasını, kendi Orta Doğu politikası için tehlikeli+
47-+++buluyordu.
yordu. Fransa ile Rusya da Almanların bu Doğu'ya
doğru. dönüşünden kuşkulanıyorlardı.
Onun için aralarındaki ufak tefek anlaşmazlıkları bir
tarafa bırakmaları kendi çıkarlarına idi. Zaten Osmanlı
İmparatorluğu iç olaylardan dolayı tam bir birlik göstermiyordu.
48-Öyle ise Fransa, Rusya ve İngiltere, Osmanlıları bırakıp, onların yerine Balkan ülkeleriyle işbirliği
yapabilirlerdi. Bunun sonucu olarak Balkan Birliği kuruldu. Yani Yunan-Sırp, Sırp-Bulgar ve Yunan-Bulgar
anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalarda Rusya hakemlik yapıyordu.
49- Bulgaristan, Osmanlılara karşı kazanılacak zaferden sonra Makedonya ile Trakya'daki Yunan-Bulgar sınırlarının yeniden tesbiti yolundaki Venizelos'
un teklifini kabul etmişti. Balkan ülkeleri arasındaki
birlik gerçekleşince, birbirleriyle anlaşan Balkanlılar, +++
50-Osmanlı Devleti'nden reform istediler.
Bab-ı Ali, 17 /Ekim/1912'de Sırbistan'a savaş ilan etti. Ertesi günü, otonom
olan Girid'in milletvekilierini kendi Meclis'ine kabul
eden Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaş açtı. Balkan Savaşı başlamıştı.
51-Yunanlılar Selanik'i
aldı, Epir'in kuzey bölgesinin başkenti sayılan Yanya'yı
işgal etti. Buna paralel olarak Yunan donanması da
Ege'deki Sakız, Sisam ve Midilli adalarına asker çıkarıp buralarını işgal ediyordu.
52-Bulgarlar ile Sırplar ise Makedonya ve Trakya'nın bir kısmını alıyor, Üsküp,
Manastır ve Edirne'ye giriyorlardı.
Nihayet 30-Mayıs 1913'de imzalanan Londra Antlaşması ile birinci Balkan Savaşı sona erdi ve Osmanlı sınırları Meriçe kadar daraltıldı.
53-Böylece Meriç'in Batı'sında kalan bütün topraklar Balkanlı müttefiklere bırakılıyor ve Girid'in Yunanistan'a ilhakı resmi bir hal alıyordu.
54-BALKANLARIN BİRİBİRİNE DÜŞMESİ

Fakat bu zafer, Balkanlı müttefiklerin başını dön­dürdü ve bu defa Makedonya ile Trakya'nın bölüşülmesi konusunda müttefikler anlaşmazlığa düşerek birbirleriyle savaşa tutuştular.
55-Başta Almanya olmak üzere, Orta Avrupa Devletleri'nin desteklediği Bulgaristan,
önce Sırbistan'a, sonra da Yunanistan'a saldırdı. Fakat
Yunanistan'a karşı başarı sağlıyamadı.
56-Bu arada Osmanlı hükumeti ile Romanya Bulgaristan'a karşı savaş açarak onu yendiler ve 10-Ağustos-1913 Anlaşmasını imzalamak zorunda bıraktılar.
57-Bunun sonunda Sırbistan,
Manastır ile Vardar vadisi de dahil olmak üzere, Kuzey
Makedonya'nın Radoviça ve Strumiça'ya kadar olan kesimlerini aldı. Yunanistan ise Halkidikya'yı, hemen bütün çevresi ile Kavala limanını ve Yanya ile birlikte
Epirin güneyini ve +++
58-+++ve İtalyanların elinde kalan 12 Adalar
hariç olmak üzere, bütün Ege Adalarını alıyordu. Yalnız İmroz ile Bozcaada Osmanlılara bırakılmıştı. Bulgaristan Lagos ile Dedeağaç arasındaki bir koridorla
Akdeniz'e bağlanıyor. Edirne ile Doğu Trakya OsmanIılara bırakılıyordu.
59-Böylece Balkan Savası sona ermişti. Yunan halkının dikkatlerini dışarıya doğru çeviren olayların birincisi bu idi. İkincisi ise, kendi inisiyatifinde olmadan patlak veren I. Dünya Savaşı oldu.
60-BİRİNCİ DÜNYA ŞAVAŞI

Avrupa 1904'den beri iki düşman kampa ayrılmıştı.
Bunların biri Fransa, İngiltere ve Rusyaların teşkil
ettiği Müttefikler cephesi, ikincisi ise İtilaf devletleri,
yani Orta Avrupa ülkeleri idi.
61-Her iki cephe de birtakım
siyasi entrikalarla küçük ülkeleri kendi saflarına çekmeğe çalışıyordu. Yavaş yavaş Almanya'ya yanaşan Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Savaşı'nın da etkisiyle,
Trakya ve Ege'deki Rumlar üzerinde baskı yapmıya başlamıştı.
62-İtalya ise 1-Temmuz-1912 beyannarnesine «Enosis>> isteyen Oniki Ada'daki Rumlar üzerinde baskı yapıyor ve Epir ile Arnavutluk ile ilgili isteklerini açığa vurmaktan kaçınmıyordu.
63-Kuzey Epir halkının hemen hemen yarısı Rum,
protokol üzerine çekilmek zorunda kalmışsa da oradaki
yarısı da Arnavuttu. Bu bölge Aralık-1913'de Floransa
Protokolü ile Arnavutluk tarafından ilhak edilmişti.
1912'den itibaren burasını işgal eden Yunan ordusu, bu
protokol üzerine,
64-+çekilmek zorunda kalmışsa da oradaki
Rumlar ayaklanmıştı. Yunan hükumeti asilere yardım.
etti. Bunların karsısındaki Arnavutluk birliklerini de
İtalya destekliyordu. İtalya 1913'de Batılılara bu bölgenin Arnavutluk egemenliği altına girmesini kabul ettirdi.
65-Buna paralel olarak Balkan Devletleri de biribiri
peşisıra Avrupa hükümetleriyle ittifaklar yapıyordu. Sırbistan Müttefiklerle işbirliği yapmıştı. Bulgaristan ise,
kendisine Trakya, Makedonya ve Balkan üstünlüğünü
vaadeden Almanya ile Avusturya-Macaristan tarafını
tutmaktaydı.
66-Yunanistan'ın durumu karışıktı. Çünkü
her iki kampın da bu ülke üzerinde nülfuzu vardı.
Almanya ile çevresi Saray ve Kıral Konstantin üzerinde
nüfuz sahibi idi, zira 18-Mart-1913'de Selanik'de katledilen babasının yerini alan Konstantin. II. Vilhelm'in
hemsiresi ile evli idi.
67-Müttefiklere gelince, onlar da Venizelos'un liberalist hareketine dayanıyorlardı.
Saray-Bosna komplosu üzerine 1914 Temmuzunda
Avusturya Sırbistan'a taarruz ettiği sırada, Yunanistan tarafsız kalmıştı. Buna rağmen seferberlik ilan etmis bulunuyordu.
68-Fakat ortada Venizelos ile 1913'de
imzalanan Sırp-Yunan Antlaşması vardı. Bu antlaşmanın ortak savunma faslına dayanan Venizelos, Bulgaristan'ın saldırması halinde Sırbistan'a yardım edeceğini vaadetti.
69-Bu arada Müttefikler Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan'ı barıştırmak için elinden geleni yapmaktaydı. Müttefikler baskısile Venizelos Kavala bölgesini Bulgarlara bırakmayı kabul ediyordu. Buna karşılık kendisine Küçük Asya'nın (Anadolu'nun) Batı kıyıları vaad edilmişti.
70-Birkaç av sonra Sırbistan Bulgaristan'a bazı imtiyazlar tanıdı, fakat Balkan Antantı gerçekleşemedi. Venizelos'un teklifine rağmen Yunan kıralı ile çevresi, Yunanistan'ın Çanakkale boğazına saldırmasını reddetti
ve 1915-Martı'nda iktidar, muhalefet lideri Gunaris'e verildi.
71-Şüphesiz bunda kıralın Alman taraftarı oluşunun rolü olmuştu. Ama, tarafsız kalma yolunda güttüğü politika da mesnetsiz değildi. Çünkü Müttefikler Yunanistan'a zaferden sonrası için her hangi bir garanti.
vermiyordu.
72-Yani ortada Yunanistan' ın sağlıyacağı
avantajlar ile Bulgaristan'a karşı durumu hakkında belirli birşey yoktu. Bunun yanında Venizelos'un Kavala'yı Bulgarlara bırakmağa razı olması, hasımları tarafından istismar konusu olmuştu ve bu hal durumunu
zayıflamış bulunuyordu.
73-Rusya, 6-Mart-1915 Antlaşmasiyle müttefikler'in, İstanbul'u işgal etmesi konusundaki
muvafakatini sağlamıştı. 18/Mart'ta Müttefiklerin Çanakkale'de yenilgiye uğraması, Rusya'nın Yunanistan'ı
Boğazlar savaşına sokmak istemesi yolundaki gayretlerini kuvvetlendirmişti.
74-Fakat bu hal, ayni zamanda Yunan Kıralı'nın Boğazlar Savaşı'na girmekten kaçınmasını da haklı çıkarıyordu. Bunun için Gunaris hükümeti müttefiklerin her türlü teklifini ihtiyatla karşılamakta idi. Bulgaristan'a karşı hiç bir imtiyazı kabul etmiyor ve Küçük Asya üzerindeki +++
75-+++isteklerini genişletiyordu.
Bu yüzden Müttefikler, İtalya'ya döndüler ve
26-Temmuz-1916'da imzalanan bir Antlaşma (Londra'da) ile
Oniki Adayı İtalya'ya bırakmayı kabul ettiler. Fakat
ayni yılın Haziran ayında yapılan Yunan seçimlerinde
çoğunluğu Venizelos: almıştı. +++
76-Venizelos 16-Ağustos'ta
tekrar iktidara geldi. O andan itibaren de Yunanistan'­
da Kıralcılar ile Venizelosçular arasında çetin bir mücadele başladı. Kıralcılar tarafsız kalmakta inat ediyor,
Venizelosçular ise Yunanistan'ı Müttefikler safında savaşa sokmak istiyorlardı.
77-Kıralcılar bu tutumun, hem
Yunanistan'ı savaşın tahribatından koruyacağına, hem
de Almanya ile müttefiklerinin yararına olacağına inanıyorlardı
78-Rusya Bulgaristan'a savaş ilan etti. Bulgaristan
ise 11-Ekim-1915'de Sırbistan'a saldırdı. Sırbistan'a
yardım etmek üzere Müttefik kuvvetlerinin Selanik'e
çıkmasını kabul etmiş olan Venizelos 5-Ekim-1915'de
Kıral tarafından istifa etmek zorunda bırakıldı.
79- 19-Aralıkta yapılan seçimlere Venizelosçular katılmadı.
Bu davranışlarıyla Meclis'in gayri meşru şekilde dağıtılışını protesto etmek istiyorlardı. Buna rağmen seçimler
yapıldı ve Alman taraftarı partiler iktidara geldi.
80-Fakat, Kıral'ın tarafsız kalma yolundaki iddiaları mesnetsiz kalmıştı. Çünkü Bulgaristan tarafgirliğini açığa vurmuştu. Selanik'de üslenmiş bulunan Müttefik kuvvetlerinin birçok tahkimli yerleri ve bu arada Karaburun,
Korfu, Argostoli ve Dua Tepe'yi işgal etmiş olması. +++
81-Yunanistan'ın tarafsızlığını fiilen bozmuş oluyordu. Buna
karşılık Yunan hükümeti 1915-Aralık ayında Almanlar ile, Makedonya'nın Alman ve Bulgar kuvvetleri tarafından muhtemel işgalinin şartlarını müzakereye başlamışlardı.
82-Netekim Almanlarla Bulgarlar 26-Mayıs-1916'
da Rupel'i işgal etmiş, Makedonya'ya doğru ilerlemeğe
başlamışlardı. 4. Yunan Ordusu Almanya'ya nakledilirken Fransızlar da Pire'yi ele geçirmişti .
Bu durum karşısında Venizelosçular boş durmadı.
83-Bir askeri birlik kurarak isyan bayrağını kaldırdılar.
Asiler Selanik'de geçici bir hükümet kurdular. Bunu Venizelos, Amiral Kunduryotis ve General Danglis yönetiyordu. Böylece Yunanistan ikiye bölünmüş oldu. Nihayet Venizelos Müttefikler'in yardımıyla Kıralcıları kenara itti
84-ve Atina'va girdi. iktidarın Venizelos eline geçmesi üzerine Kıral Yunanistan'dan kaçmak zorunda
kaldı. Yerine, 12-Haziran-1917'de ortanca oğlu Aleksandros geçti. Böylece Yunanistan tamamile Müttefikler
safına geçmiş oldu.
85-15-EylüI-1918'de Büyük Balkan Taarruzuna katıldı. Ayni ayın 29'unda Bulgaristan mütareke imzaladı. Onu, 30-Ekim-1918'deki Mondros Mütarekesile Türkiye izledi ve ll-Kasım-1918'de Almanya ile
imzalanan mütareke sayesinde de Birinci Dünya Savaşı
sona ermiş oldu.
86-MÜTTEFiKLER ARASINDAKİ REKABET
Artık müzakere masasına oturulmuştu. 27 Kasıın1919'da imzalanan Neuilly Antlaşması ile Makedonya ve Batı Trakya sorunları kolayca bir sonuca bağlandı. Bununla Bulgaristan Ege kıyısındaki mahrecini Yunanistan'a bırakmıştı. Fakat +++
87-<<Geç kalmış müttefik>> gözü ile bakılan Yunanistan'ın Kuzey Epir, Yunan Adaları ve Küçük Asya üzerindeki istekleri bir yandan İtalyanların muhalefeti, bir yandan da İngilizler ile Fransızlar arasında çıkan anlaşmazlıkla karşılaştı.
88- 10-Ağustos-1920 de imzalanan Sevr Antlaşması Doğu Trakya'yı
ve İmroz ile Bozcaada'yı Yunanistan'a bırakıyor, 1913'den beri kendi işgalinde bulunan Ege Adaları üzerindeki
egemenliğini tanıyor, İzmi.r bölgesini Yunanistan'a veriyordu.
89-Yunanistan, beş yıl sonra izmir bölgesinde plebisit yapacak ve bunun sonunda bölgenin tam hakimi olacaktı. Fakat, bu antlaşmada Kuzey Epir ile ilgili hiçbir açıklama yoktu. Türkiye ise Oniki Ada'yı İtalya'ya
bırakıyordu. Kıbrıs da Sevr Antıaşması ile İngiltere'ye bırakıldı..
90-ANADOLU HAREKATI

Burada Sevr Antlaşması'nın gerçekleşmesi demek
Yunanistan'ın Anadolu'da savaşa devam etmesi de­mekti. Çünkü, Sevr Antlaşması'nın (10-Ağustos-1920)
imzalanmasından çok önce (bir yıla yakın bir zaman)
19-Mayıs-1919'da Mustafa Kemal Samsun'a ayak basmış ve
91-Haziran ayından itibaren milli mücadeleyi hazırlamaya başlamıştı. Zaten Yunanlılar Sevr'in imzalanmasını beklemeden, Müttefikler'in verdikleri söz
üzerine, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkmasından dört
gün önce, 15-Mayıs-1919 günü İzmir'e asker çıkarnağa
başlamışlardı.
92-Mustafa Kemal ise, Samsun'a çıktıktan
sonra, milli bağımsızlık yolundaki hazırlıklara hemen
girişmiş, bir yandan vatanı işgal eden düşmana karşı
asker hazırlıklar yaparken, öbür yandan da İstanbul'daki Osmanlı hükumetini yıkmak için siyasi çalışmalara
girişmişti.
93-Amaç. yeni Türkiye'nin kurulması için milli
bağımsızlığın elde edilmesi idi. Birçok temas ve kongrelerden sonra 3-Mayıs-1920'de Ankara'da ilk milli hükümet kurulmuştu. Bu hükümet Sevr Antıaşması'nı tanımıyordu.
(ilginç bir tesadüf, 3 Mayıs Türkçüler günüdür ülkemizde...)
94-Şu halde Yunanistan, Antlaşmayı uygulamak için Mustafa Kemal'i yenmek zorunda idi. Fakat
bu işte Venizelos'u İngiltere'den başka destekleyen kimse yoktu. Bu yüzden 15-Mayıs-1919'da Yunanlıların
<<İonia>> adını verdikleri Ege'ye asker çıkarmaları, daha
başından itibaren +++
95-+++ Barış Konferansı Yüksek Konseyi'nde bir takım tepkilere yol açmıştı. Yunanlılar izmir bölgesinden çıkıp Ankara'ya varmak ve Mustafa Kemal'i
yenmek üzere faaliyete geçince, İtalyanlar ile Fransızlar'ın tepkisi açıkça kendini gösterdi.
96-İtalya 22-Temmuz-1920' de 29-Ağustos-1919'da imzalanan Yunan-İtalyan antlaşmasını bozdu ve
2-Ağustos-1920'de Arnavutluk ile imzaladığı bir antlaşma ile bu ülkenin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü kabul etti.
97-Bunun yanında.
Fransa da Ankara ile 20-Mayıs-1920 mütarekesini imzalamış ve Kilikya'daki çarpışmalar durmuştu. Mustafa
Kemal ayni zamanda, 1920-Ağustos'unda Sovyetler ile
imzaladığı anlaşma sayesinde onların hem maddi, hem
manevi desteğini sağlamıştı.
98-Artık, üç büyük Batılı Devlet'in 'kendisiyle antlaşma imzalamaları sayesinde Yunanistan'a karşı Türk mukavemeti, resmen bir kurtuluş
savaşı halini alıyor ve Yunanistan bir fetih savaşına
girmiş durumda kalıyordu. Anadolu'ya çıkmış bulunan
Yunan askerlerinin durumu, +++
99-+++zaten anavatanlarındaki
karışık siyasi durumdan dolayı, sağlam değildi. Kasım1920 seçimleri sonunda bu durum bir facia halini almaya başladı. Bir taraftan Mustafa Kemal'in kuvvetleri
çete olmaktan çıkıp düzenli bir ordu halini alıyor ve
Yunan kuvvetleri gitgide büyüyen +++
100+++bir mukavemetle
karşılaşıyor, bir yandan da Yunanistan'da Kıral ile Venizelos arasındaki çekişme sürüp gidiyordu. Venizelos
siyasi bakımdan sağlamdı ama, Kıral Konstantin de
halk tarafından seviliyordu. Bu ikisi arasındaki mücadele ve biribirine karşı açtıkları propaganda,
101- Anadolu seferini ikinci planda bırakmağa başlamıştı. Zaten Yunan milleti 1912'den beri devam eden savaşlardan dolayı yorgun düşmüştü. Sosyal reformlar çözüm bekliyordu...
102-Halk, kıralcıların barışçı propagandasını benimsemeğe başlamıştı ve barışa gerçekten taraftardı. Bu atmosfer içinde yapılan seçimleri Venizelos kaybetti ve
Kıral tahtına dönerek (bir plebisit sonunda) iktidarı kıralcılar ele geçirdi.
103-Bu siyasi değişiklik ise, kıralın Alman taraftarı olarak tanınmasının bir sonucu olarak
Yunanistan'ın Müttefikler tarafından terkedilmesi demekti. İngiltere Yunanistan'daki Alman taraftarı partiler ile kraldan çekiniyordu. Fransa ise, Yakın Doğu'da
dengeyi kurmak için +++
104- İngiliz ve Yunanlılara karşı Kemalist hareketi destekleme yoluna girmişti. Buna rağmen Anadolu'ya çıkmış olan Yunan ordusu savaşa devam ediyor ve kendi topraklarını savunan Türk ordusunu, harekatın başlangıcında çekilmek zorunda bırakıyordu.
105- Yarın akşam buradan devam edecek.
şu ana kadar bu anıların sadece beşte birini paylaştım... ayvanın büyüğü terkide yani.
106-Yunan taarruzu Sakarya Savaşı'na kadar devam etti ve orada durdu. Artık gerileme devresi başlamıştı. Ağustos1922'de Türk Ordusu Yunan hatlarını
yardı. Türk askeri 9-Eylül günü İzmir'e giriyordu. Eylül'ün ikinci yarısında Küçük Asya, Yunan birliklerinden tamamen temizlenmişti.
107-İngiltere Mustafa Kemal'in
başarısına karşı tepki göstermeğe hazırdı. Fakat Ankara hükümeti ile 1921-Haziranında bir antlaşma imzalamış olan Fransa buna karşı geldi. Bunun üzerine İngilizler 11-Ekim-1922'de Mudanya Mütarekesi'nin imzalanmasına razı olmak zorunda kaldılar.
108-Tam bu sırada
Venizelosçu subaylar birliği ayaklanarak General Plastiras'ı iktidara getirdiler. Kıral Konstantin yeniden Yunanistan'ı terketti. 24-Temmuz-1923'de imzalanan Lozan Antlaşmasile Yunanistan Küçük Asya'dan tamamile vazgeçiyordu.
109-Trakya'da ise Türk-Yunan sınırı Meriç
nehri olarak tesbit edilmisti. Oniki Ada İtalya'ya, Kuzey Epir de Arnavutluk'a kalıyordu. Karaağaç savaş tazminatı olarak Türklere bırakıldı.
110-Yunanistan'ın Birinci Dünya Savaşı sonunda giriştiği
<<Küçük Asya>> harekatından önce ve bu harekatın
devamı boyunca Yunanistan'daki iç durumun özeti budur. General Trikupis de, elinizdeki kitabında yenilgisinin esas temelini bu duruma bağlamaktadır.
111-Bu yenilginin Yunanistan'daki etkileri konumuzun dışında kalıyor.
Kısaca şunu söyliyebiliriz: Venizelistler, Lozan
barışından sonra, ülkelerinin iç durumu ile ilgilenmek
zorunluğunu duydular. Bu cümleden olarak, önce vergi
reformu ele alındı, çıkarılan bir kanunla +++
112-milli sanayii korunması yoluna gidildi, işçi ve ücretliler için bir takım tedbirler alındı, patronlarla işçiler arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi yolunda bazı çabalar sarfedildi, günde sekiz saat çalışma usulü kabul edildi. Bütün bu tedbirler, sosyal olmaktan çok ekonomik++
113-++karakterde idi ve
durumda bir değişiklik yapmağa yetmeyecekti.
Venizelos taraftarları bu işlerle uğraşırken, onun
dışında kalan siyasi gruplar da yeni yeni partiler kurmağa başlamıştı. Bunların en önemlilerinden biri, sosyalist eğilimli Demokratik Birlik'ti. Onun yanında++
114-++Sosyalist İşçi Partisi (ki 1924 de Yunan Komünist Partisi olmuştur) gibi partiler monarşi rejimini ekarte ederek
Cumhuriyet'in kurulmasına yol açtılar. Bu arada Gonatas-Plastiras'ın İhtilal Komitesi Venizelosçular ile
Kıralcıları barıştırmağa çalışırken General Metaksas+++
115-+++kıralcı bir hükümet darbesine teşebbüs etti, fakat bu, cumhuriyetçi hareketi kuvvetlendirmekten başka bir
sonuç veremedi. 16-Aralık-1923 seçimlerinde çoğunluğu
Venizelosçular alınca durum yine karıştı. Cumhuriyetçiler kırala hasım olan Ordu ile Bahriye'ye dayanıyordu.
115-Venizelos ise kırallık taraftarı idi. Fakat seçimleri
Venizelos'un kazanmasına rağmen Cumhuriyetçiler'in
dayatması sonunda Meclis 25-Mart-1924 de Cumhuriyet ilan etti. Bu Cumhuriyet ancak 1936'ya kadar yaşayabildi. Bu süre içinde hükumet darbeleri hükumetler biribirini izledi
116-1932'de Venizelos oldukça sağlam bir
hükümet kurmayı başardı. Bu arada Yunanistan ile
Türkiye arasında mübadele olmuş ve İstanbul Patrikhanesi'nin yalnız din işleriyle ilgilenmesi konusu sonuca bağlanmıştı.
117-Venizelos bu olaylardan, Kemalist hareketin her şeyi değiştirme yoluna girdiğini anladı ve 1930'da Ankara'yı ziyaret etti. 1931 'de bu ziyareti İsmet İnönü Atina'ya yaptığı bir seyahatle iade etti.
118-Böylece, Atatürk ve Venizelos'un gayretiyle
Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkiler düzelme yoluna
girdi ve bundan Türk-Yunan dostluğu doğdu.
Bu dostluk, 6/7 Eylül olaylarına kadar devam edecekti.
119-Bu olaylardan sonra Türkiye'de de iç politikada
büyük' değişiklikler doğuracak olan olaylar biribirini izledi.
120-TÜRK-YUNAN DOSTLUGUNUN BOZULMASI
Bilindiği üzere 6/7 Eylül olaylarının temelinde Kıbrıs meselesi vardı. İç politika planında büyük bir
başarı sağlamış olmasına rağmen Menderes hükumeti
iktisadi bakımdan güçlüklerle karşılaşmağa başlamıştı.
121-1954 seçimlerinden büyük bir çoğunlukla çıkan Menderes'in karşısında Yunanistan'da, başbakanlığı General Papagos yapmakta idi. Papagos da ekonomik alanda birtakım güçlüklerle karşı karşıya bulunuyordu.
122-Bugün «geri kalmış ülkeler>> adı verilen ve o zaman çoğu sömürge olan yerlerde ise, Birleşmiş Milletler Yasası'nın ışığı altında, <<kendi kaderini tayin», hareketleri
başlamıştı.
123-Kıbrıs'ın da bu hareketler dışında kalmasına imkan yoktu. Çünkü ada halkının çoğu Rum, beşte
birinden biraz fazlası da Türk olmasına rağmen Kıbrıs
İngiliz yönetiminde idi. Adanın Türk ve Rum halkı, İngiliz egemenliğinden kurtulmak için harekete geçti.
124-Başlangıçta Türklerle Rumlar ayni amaç, yani Kıbrıs'ın
bağımsızlığı için çalışıyordu. Ortada ne ENOSİS vardı,
ne de Kıbrıs'ın bütününün Türkiye'ye verilmesi konusu.
125-General Papagos hükumeti, karşı karşıya bulunduğu
iktisadi güçlükleri halkına unutturmak ve dikkatlerini
başka tarafa çekme zorunluğunu duyarak Kıbrıs işine
dört elle sarıldı.
126-Kıbrıs bağımsızlık hareketinin ilk öncüleri yerli iken, işin içine Amerika'dan gelen bir papaz
(Makarios) ile Yunan çetecisi Grivas karıştırıldı. Bu suretle hareketi Yunanistan'a mal etme çabası kısa zamanda kendini göstermişti.
127-Fakat, azınlıkta da olsa
adada, bir de Türk topluluğu vardı.
Ve Menderes hükümeti de iktisadi alanda başarısızlıkla karşılaşmağa başlamıştı.
128-Menderes de, bir asker olan Papagos kadar
politik alandaki acemiliğini ispatta gecikmedi ve verdiği bir nutukla «Kıbrıs Türktür>> tezini ortaya attı. Bunu yaparken BM Örgütü'nün «kendi kaderini tayin-self determination>> prensibinden habersiz
olduğunu göstermiş oluyordu.
129-Netekim bu hatası onu
6/7 Eylül olayları ile karşılaştırınca, bu defa da
«Ya Taksim, ya ölüm!>> iddiasını öne sürdü, Sokak mitinglerinde <<Kıbrıs Türktür>> ve «Ya, Taksim, ya ölüm>> iddiaları biribirine karışmıştı.
130-Yapılan mitingler, çekilen
nutuklar ve papaz mankenleri yakma gibi davranışlar
bir süre için halkı oyaladı. Fakat ekonomik durumu düzeltmekten çok uzak kaldı. 6/7 Eylül olaylarından dolayı muhalefet o zaman Menderes hükümetinin karşısına dikilmişti.
131-Böylece Kıbrıs iç politik alanda muhalefetle iktidar için bir çekişme konusu oldu. Muhalefet
Menderes hükumetini tahrip olaylarından dolayı suçluyor, Menderes ile etrafı ise, ana muhalefet partisi olan
C.H.P.'ni ve daha doğrusu İsmet İnönü'yü İkinci Dünya Savaşı sonunda +++
132-+++On iki Ada'yı Yunanlılara kaptırmakla itham ediyordu.
133-TRİKUPİS'İ KİM ESİR ALDI?

İktidar-Muhalefet çekişmeleri böyle uzayıp giderken, Uşak Olayı patlak verdi. İsmet Paşa Ege gezisi sırasında Uşak'a uğradı, fakat iktidar onu şehre sokmamak için acemice tertiplere girişti. İnönü'nün başına taş atılması olayı da bu sırada vukubuldu
134-Kurtuluş Savaşı sırasında Uşak civarında Yunan ordularının bozulmasile Yunanlı başkomutan Trikupis'i esir alarak Atatürk'e götürmüş olan bir İsmet Paşa'nın 1922'de bir kurtarıcı olarak girmiş olduğu şehre sokulmaması ve
başına taş atılması, iktidara karşı olan antipatinin +++
135-+++dozunu arttırdı.
Muhalif gazeteler, General Trikupis'i esir
alan İsmet Paşa'nın Uşak'a sokulmak istenmemesini tenkit ederken, iktidar saflarından bir ses yükseldi:
<<Trikupis'i İsmet Paşa esir almamıştır!>>
136-O günlerde iktidar sinirlerini gittikçe bozduğu için
durmadan gaf üstüne gaf yapıyordu. Bu gaflardan biri de gazete toplatmak ve neşir yasakları koymaktı.
137-Biz o sıralarda İzmir'deki bir muhalif gazetede çalışıyorduk.
İktidar gazeteleri General Trikupis'in İsmet Paşa tarafından esir edilmemiş olduğunu ortaya attığı zaman,
General Trikupis'in elinizdeki bu kitabın aslı kitaplığı­mızda duruyordu. Tarihin tahrif edilmek istenmesi++
138-++üzerine bu kitabın sonlarına doğru okuyacağınız kısmın­dan General Trikupis'in nasıl esir olduğunu anlatan kısımları alarak bir fıkra haline sokmuştuk.
139-Amacımız iktidara «Sen böyle diyorsun ama bizzat esir olan Yunanlı General, kitabının şu sayfasında senin dediğinin aksini söylüyor diyerek yalanını yüzüne vurmaktı. Yazıyı
gazeteye verdik, fakat ertesi sabah o nüsha toplatıldı.
140-Ondan bu yana General Trikupis'in «Savaş Anılarını>> bir kitap haline sokma imkanını bulamamıştık.
Bu imkanın şu anda elimize geçince, Yunanlı generalin kim tarafından esir edildiği noktasını da hatırlatmayı
yararlı bulduk.
141-Tabii bundaki amacımız İsmet Paşa'nın savunmasını
yapmak değildi ve hala değildir. Çünkü Milli Kurtuluş Savaşı'na bizzat katılmış bir kişinin, tarih ortada
iken, herhangi bir savunmaya ihtiyacı olduğuna inananlardan değiliz.
142-Bizce General Trikupis'in <<Savaş Anılarının>> değeri,
bundan çok Mustafa Kemal hakkında yazdıkları ve
Mustafa Kemal ile yapmış olduğu konuşmayı anlatmasındadır.
143-Yukarıda da söylediğimiz gibi Nikolaos Trikupis, belki kitabının birçok yerlerinde aldanıyordur ama,
biz bunun bilerek yapılmadığı kanısındayız. Eğer olayları değiştirmek isteseydi, daha kaba bir dil kullanabilir ve birtakım suçlamalara giderdi.
144-Oysa kendisinin böyle bir suçlamasına rastlanmıyor. Hatta, beklenenin dışında olarak birçok noktalarda bizi doğruluyor da ..
Generalin hala yaşayıp yaşamadığım bilmiyoruz.
Fakat yaşıyorsa bile, şimdi hayli ihtiyardır. Başka bir
kitap yazıp yazmadığını da bilmiyoruz. Ama,
145-bilhassa Türkiye'de geçirdiği esaret günlerini kaleme alması her halde yararlı birşey olurdu.
146-Ancak şu kitap ile General Trikupis, Anadolu Harekatı'nın devam ettiği sırada. kendi vatanındaki ikilikleri doğrulamış bulunuyor. Gerçi bunu bütün Yunan ve
dünya efkarı da artık iyice bilmektedir ama,
147- Anadolu Harekatı'nın bizzat içinde ve Yunan saflarının en önünde bulunmuş olan bir Generalin de söylemesi, tarihi bakımdan ayrı bir değer taşır.
Elinizdeki kitapta, dikkatinizi çekecek bir nokta da,
kitabın yazılışındaki kuruluktur. Bunu biz, yazarın bir
asker oluşuna ve ++
148-++ konunun da fazla edebiyata uyacak
soydan bulunmayışına verdik.
General Trikupis kitabının sonunda kendini ve kendisile beraber esir olanları savunma ihtiyacını duymuş.
Bu, kendisinin bir insan olması bakımından normal sayılabilir. F'akat bizce, bu konudaki hükmü tarihe+++
149-+++ bırakması daha yerinde olurdu. Söyledikleri doğru olabilir ama, daha önce çok söylenmiş şeyler.. Lakin unutmamalı ki, kendisi, esaretten dönünce ağır tenkitlere
uğramıştı!
150-Bu kitabı Türk kitaplığına kazandırmayı faydalı
bulduğumuz için dilimize çevirdik. Bugün Türk-Yunan
ilişkileri, Kıbrıs olaylarından dolayı hala düzelmis değildir Ve Kıbrıs meselesi bir çözüme kavuşmadıkça da
düzeleceğini pek sanmıyoruz. Elimizdeki kitap da, +++
151-+++ diğer bir çokları gibi, hepimizin bildiği bir gerçeği ispatlıyor: milletler arasındaki geçimsizlikler silah yolu ile çözümlenmeye kalkışılınca, çatışan tarafların ikisinin de bundan tamamen zararsız çıkmaları imkansızdır.
152-Bu gerçeği çok iyi anlamış olan Atatürk ile Venizelos, biribiriyle savaşmış kişiler olmalarına rağmen, savaştan sonra
karşılıklı olarak dost elini uzatmış ve Türk-Yunan dostluğunu kurmuşlardı. Aradan geçen yıllar ve ortaya çıkan birtakım olaylar bu dostluğu kısa bir zaman+++
153-+++içinde yıkıp yok etti.
Bugün gönül ister ki, Atatürk ve Venizelos gibi insanlar her iki tarafta da eksik olmasın
ve iki komşu ülke birbirile dost geçinmenin, düşman olmaktan daha yararlı olacağını anlayarak, Kıbrıs meselesine en akıllıca çözüm yolunu bulsunlar.
154-«Sel gider kum kalır>> sözünün de ifade ettiği gibi,
aradaki olaylar gelip geçer ama, milletler daima yaşar.
Coğrafi ve tarihi zorunluklar da Türk ve Yunan milletIerini biribirinin yanında yaşamak zorunda bıraktığına
göre, +++
155+++bizce en akıllıca davranış, yabancı çıkarlarına alet
olmaksızın iki milletin dostça geçinmesi ve Atatürk ile
Venizelos'un kurmuş oldukları eski dostluğu tekrar
canlandırmağa çalışmalarıdır.
İSTANBUL: Temmuz-1967
AHMET ANGIN
156-G İ R İ Ş

Ben Misalongi'de doğdum ve orada büyüdüm. 14 yaşımda
Misolongi'den ayrılarak 1881 - 1882 yılında Pire'deki askerİ okula girdim.
o devirde, askeri okuldaki öğrenim yedi yıl idi. Mektepten-1888 yılında asteğmen olarak çıktım ve topçuluğu tercih ettim.
157-Mümkün olduğu kadar mükemmel ve tam bir formasyona sahip olmak istediğim için, hemen 1889 şubatında tahsil müsaadesi alarak Fransa'ya gittim. Orada da takriben yedi yıl kaldım ve bir yıldan fazla bir zaman
Le Man'daki 26 ncı Sahra Topçu Alayı'nda bulundum.
158-Ovur'da ve bilahare Orlean civarında serkoti'deki kampta topçuluk eğitimi ve atış üzerinde çalıştım.
Bundan sonra ( 1390- 1892) imtihana girdim ve müteakiben de öğrenci olarak asteğmen rütbesile gelinip, teğmen rütbesile çıkılan Fontenblo'daki Topçu Tatbikat Okuluna+++
159-+++öğrenci-subay olarak yazıldım.
Sonra, Somür'deki Süvari Tatbikat Okuluna girdim. Bundan sonra da ( 1893-1895) Paris'te Yüksek Harp
Okuluna yazıldım; orada yabancı subay olarak hepimizi Fran­sız üniforması giymeğe mecbur ettiler.
Bu tedbir, meşhur Fransız subayı Dreyfüs++
160-+++hadisesi dolayı­siyle alınmıştı.
o zaman, benimle beraber Harp Okulu'nda bulunan Fransız subayları yüzbaşı, bazıları da teğmen üniforması giymişlerdi.. Yalnız benim rütbem asteğmendi.
161-Benim, yukarıda zikredilen, Fransa'daki tahsilimi bildikleri için, şaka ederek: sen, Avrupa'nın en eski asteğmenisin, diyorlardı.
Nihayet, 1895 kasımında Yunanistan'a döndüm.
162-Şüphesiz şu anda amacım, ne otobiyografimi ve ne de Yunanistan'ın 1897 den 1922 ye kadar biribiri arkasına girdiği savaşları yazmak değildir. yani, yukarıda anlattıklarım ve ileride anlatacaklarım, sayesinde sadece kaçan ve kaçarken bizde yalnız hatıra tesellisi bırakan +++
163-+++gençliğe ait olaylar, hatıra tabloları
ve simalarını idrak ettiğimiz daüssıla zevki anlaşılmamalıdır.
Gerçekten öyle!.. Gençlik çağımızdan hafızamızda kalanlar,
ister sevinçli, ister heyecanlı ve elemli veya ihtiyatsız ve bahtsız yıllar olsun, bunların tatlı +++
165-+++melankolisi içinde, hafızamızda
kalan hadise ve hareketlerimize ve başarılarımıza bahtsızlıklarımıza aklen avdet ederek onları hatırlar ve kafamızda yeni­den teşkil ederiz.
Ben de, bu suretle geçmişe dönerek aşağıki harp anılarımı
yazıyorum.
Nikolaos TRİPUPİS
166-SEFERBERLIK

1897 yılında Türkiye'ye karşı savaş ve buna paralel olarak seferberlik ilan edildiği vakit ben ve birçok topçu subayları , o zaman Nauplion'da bulunan Mühimmat Deposu'nda idik.
167-Nauplion'daki Mühimmat Deposu'nda bulunan topçu subaylar arasında bu kadar heyecanın, Yunan milletinin uzun zamandan beri beslediği hayal ve isteklerden mi, vazife duygusundan mı, yoksa kuvvetli bir tahrikten mi ileri geldiğini anlamak güç idi.
168- fakat seferberlik, bunların ne birincisini, ne
de ikincisini tahrik etti ve bu, mümkün dahi değildi; mamafih,
gerçekten öylesine bir heyecan vardı ki, Nauplion'u keyfi surette terk etmeğe ve bütün talep ve çalışmalarımıza rağmen idare, Nauplion civarındaki mühimmat deposunun
169-+++kaldırılması işini tatbik mevkiine sokmazsa, Larisa'ya gitmeğe karar vermiştik.
Malum olduğu üzere Larisa, o zamanki Türkiye hudutlarımıza yakındı ve olacaksa, taarruz orada olacaktı.
170-Bu arada ve bu sabırsızlık heyecanı içinde bir emir geldi
ve bu emre göre ben, o sırada Larisa'da bulunan ve kumandanı General Nikolaos Makris olan Birinci Tümen erkan-ı harbiyesine tayin ediliyordum.
171-LARiSA

Aradan uzun zaman geçmedi ve ayni yılın mart ayında,
Londra'da yayınlanan Daily Chronicle gazetesinin muhabiri ve Kıral Birinci Jorj 'un mektubunu taşıyan Norman
adındaki bir zat Larisa'da bulunuyordu; bu mektupta hamiline büyük kolaylık göstermesi ve verdiği +++
172-+++ haberlerin efkar-ı umumiyede büyük bir tesir icra ettiği bildirilmekte idi. Hasılı, ona rehberlik yapmam emredildi; kendisi hudutlarımızın muhtelif
kısımlarını ziyaret etmeği arzuladığından istediklerini yerine
getirdim.
173-o günlerden bir gün Tırnova'ya gittik ve oradaki yüksek
askeri kumandan bizi yemeğe davet etti.
Yemek salonunun duvarlarında, parça kumaşlardan yapılmış ve üzerinde şu halk sözünü taşıyan bir levha vardı:
<<Bu da geçer>>
174-İngiliz gazetecisi saf saf etrafına bakınırken bunu gördü.
o andaki bakışından bunu tetkik mi ettiği, yoksa sadece baktığı mı anlaşılmıyordu. Bana bakarak sordu:
- Bunun anlamı nedir?
175-Ben cevap verdim:
- Anlamı şudur ki, .bu da geçecekdir! .
Ve bu sözün anlamını açıkladım.
İngiliz gazeteci izahatımı duyunca:
- A! dedi.
ve birden, duvarda asılı çerçeveye gözünü dikerek belli bir
:heyecanla baktı ve ayni zamanda şunları söyledi:
176-
-Yunanlılara filozof millet denmesi haklı imiş.
sonra, kalemini ve not defterini çıkararak bu sözü not etti.
Daha sonra, bu seyahate ait hatıralarını yayınladığı zaman bu sözü zikretmeği de unutmadı; sözün derin felsefi anlamı karşısındaki hayranlığını da ilave etti.
177- 4 Nisan 1897 de muhasamat başladı. Ateşin başlamasile içimde, mücadeleye girmek ve savaşan askerlerimizin yanında yer almak isteği doğdu.
Böylece, muhasamatın başlamasından.
sonra, savaşın cereyan ettiği Boyacı-Tırnova'ya gitme iznini
istedim.
İzin verildi.
178-Boyacı'ya doğru giderken ateş alanına girdim
ve etrafımda düşman kurşunlarının vızıldadığını duydum. Başlangıçta, kurşun vızıltıları karşısında kendimi korumak için
başımı eğiyordum.
Bu, kendimi koruma sevki tabiisinin canlı bir ifadesi idi
179-ve bu sinir aksülameline otomatik olarak uyuyordum.
fakat bu otomatik eğilimlerden sonra eğilmenin boş,
mak­satsız ve manasız olduğunu düşündüm.
180-Şüphesiz ki, vızıltı kulağına geldiği zaman vızıldayan kurşun da gelip geçmiş oluyordu.
Bu boş ve anlamsız şekilde korunma gayretimden dolayı
kendi kendimle alay ederek güldüm ve Türk kurşunlarına karşı nazikane eğilmelerime son verdim. Artık bir daha eğilmedim.
181-Ondan sonra, kurşunların vızıltısına önem vermiyordum .
11 nisanda Kritiri mevkiinde Mati savaşı cereyan etti.
Bu savaşta, General Nikolaos Malnis erkan-ı harbiyesile birlikte, birinci Momfera bölüğü top bataryasının bulunduğu yerde idi.
Fakat ateş başlayınca,
182-savaşa girişilmiş olan yerde, Türk topçusuna karşı ateşe devam etmek için yer değiştirdim. Ama öğleden sonra, Deleria'daki kanadımızın kuvvetli bir basın karşısında' bulunduğu ve dağılma halinde olduğu haberi geldi.
183-Hemen General Makris'ten, Deleria'ya gitmek ve olup bitenleri öğrenmek görevini aldım.
Köye varınca karışıklığın büyük ve karakteristik olduğunu
gördüm. Köylüler ve askerler, kovalanıyormuş gibi her tarafa.
koşuşuyordu.
184-Bu arada, köyün kenar sokaklarından birinden,
benim bulunduğum tarafa dört nala gelen Türk süvarileri göründü. Oradan kaçmam imkansızdı. Fakat, bereket versin ki yan tarafta sık ağaçlı bir bahçe vardı. Atımı mahmuzladım ve şahlanan at çiti aşarak bahçeye girdi. Hemen koştum++
185-++ ve sık ağaçların arkasına saklandım.
Biraz sonra bahçenin önüne Türk süvarileri geldi, fakat beni görmediler; Onlar yeteri kadar
uzaklaşınca bahçeden ve köyden ayrıldım ve atımı dörtnala
koşturarak General Makris'e giderek durumu anlattım.
186-Ertesi günü (12 nisan) Birinci Tümen, Larisa'nın banliyösü olan Aksaray'daki kışlanın önünde toplanmıştı.
Sabahın saat 6 sında, Genel Karargahtan, Birinci Tümen'in
Farsala'ya hareket etmesi emri geldi. Hareket saati yedi olarak tesbit edilmişti.
187-Tümen'in kurmay başkanı Yarbay zafiropulos Genel Karargah'ın emrini alınca yanında kurmay subaylar olduğu halde, Tümen'in Larisa'daki karargahına hareket emrini bildirmeğe gitti.
Ben General Makris'in yanında' kaldım.
188-Epey zaman geçti, kurmay başkanı, bütün hazırlıklara rağmen henüz hareket etmemişti. General Makris endişelenmeğe başladı.
Kurmay başkanının bekletmesi yüzünden Tümen'in
hareket saati gecikiyordu. Saat 7 oldu, fakat biz hala kurmay başkanını bekliyorduk.
189-Biraz daha geçip kurmay başkanı görünmeyince ,General Makris Tümeni benim hareket ettirmemi
emretti.
Bunun üzerine muhtelif birliklerle hizmet birliklerinin birbiri arkasından hareket tarzlarını tesbit ettim. Bir Türk ihtimaline karşı topçunun arkasına artçı bir kuvvet+++
190-+++ayırdım ve Tümen Farsala'ya doğru yola çıktı.
Öğleye yakın, saat 11'de, kurmay başkanı ile beraberindekiler, Tümenin hareketinden sonra Aksaray'a gelmişlerdi. Fakat orada, ne general Makris'i, ne de Tümen'i bulabildi.
191-Gerek Tümenin, gerekse Generalin Farsala'ya hareket ettiğini hayretle öğrenmişti.
Bunun üzerine, yanında alıkoyduğu subaylarla birlikte
Farsala'ya hareket etmek zorunda kaldı.
192-FARSALA SAVAŞI

23 nisanda Farsala savaşı başlamıştı. Daha önce hareket
eden düşman, demiryolu istasyonunu işgal etmişti. Şehrin şimal kesiminde bulunan Tümen komutanı, piyadenin düzensiz bir şekilde gerilediğini ve demiryolu istasyonunun işgal edildiğini gördü.
193-o zaman (saat öğleden sonra beş buçuktu)
derhal bana, geri çekilen bölüklerden birinin komutasını ele alarak demiryolu istasyonunu geri almamı emretti. Bunun üzerine, bir bölüğün başına geçip demiryolu istasyonu üzerine sevkettim ve askerleri galeyana getirmek için
194-şöyle bağırdım:
- İleri çocuklar ı Yaşasın vatanı yaşasın millet!
Tabii bölük beni takip etti. Ben sağlam bir şekilde ilerliyordum. Kurşunlar vızıldıyarak bana doğru geldiğini duydum ve aklıma tuhaf şeyler geldi.
Şüphesiz, az sonra öleceğim diye düşünüyordum.
195-Ama, topçu subayı olmama rağmen bir piyade bölüğünün başında öldüğüm de söylenecekti. Fakat bu düşünce beni da çok heyecanlandırıyordu. ve atla ilerliyordum.
İnsan budur işte!..
Dörtyüz metre ve belki daha fazla ilerlemiştik ki,
196-komutanlık, demiryolu istasyonunun Türkler tarafından işgal edilmiş olduğunu, bunu bir bölüklük bir kuvvetle geri almağa kalkışmanın anlamsız ve kanlı bir hareketten başka bir şey olmıyacağını anlamış ve çekilmemizi emretmişti.
197-DÖMEKE

25 nisanda Tümen Karargahı Dömeke'de idi ve bilhassa
Kasidiari dağından Kotreli köyüne kadar Dömeke'nin
Kuzey-Batı arazisinin, Kuzey'den gelen ve bizim · Dömeke'deki
askerimizi sarması muhtemel olan Türklerin geçmesine müsait geçitleri ihtiva edip etmediğini öğrenmek
198-için keşif zorunluğu ortaya çıktı.
Bu keşfi yapma görevi bana verildi ve ben araziyi tanıyan beş atlı kılavuz aldım. Ormanı inceleyerek ilerlemek suretile en yüksek tepesine geldim, tepenin zirvesine çıktım, attan indim ve bir ağacı siper alarak. dürbünümle etrafı yokladım.
199-Birden, Kuzey yönünden bulunduğum tepeye doğru bir Türk süvari müfrezesinin geldiğini gördüm.
Bir an için, bu müfrezenin bizi gördüğünü ve tepeye bizi
bulmak maksadile geldiğini sanmıştım.
Muhakkak ki, çekilmek için kafi zamanımız ve uygun ara­zi vardı.
200-Bunun üzerine yanımdaki süvarilere ·attan inmelerini
emrettim ve onları tepenin arkasında dağıtarak, savaşa .hazır
bir durumda Türk müfrezesinin yaklaşmasını bekledim.
Fakat, yanlış düşünmüştüm anlaşılan Türk müfrezesi bizi görmemişti.
210-Tepenin eteğine gelince
Kuzey'e doğru etrafını dolaştı ve tepede keşif yapmağa lüzum görmedi.
Ben, bu görevi bitirince Dömeke'ye döndüm ve Tümen kumandanına yaptığım keşfin raporunu verdim.
202-DÖMEKE SAVAŞI

Dömeke savaşından bir gün önce, 4 mayısta Garibaldi birliğinin gelmesi bekleniyordu.
Garibaldi'cilerin karargah kuracağı yeri tesbit ve bu yeri
·kendilerine göstermek üzere karşılama görevi bana verildi.
203-Atla onları karşılamağa gittim ve başında, kırmızı üniformalı bir süvarinin bulunduğu bu mızraklı alayı karşıladım.
Tabii yabancı atlıyı karşılamış ve bu frenkleri teşçi etmiştim. Fakat bana çok temiz bir Yunanca ile cevap verdiğini duyunca hayrette kaldım. '
204-Bu kırmızı üniformalı süvari, Zakinthos'lu Aleksandros
:Romas adındaki Yunanlı idi.
Dömeke ve Derben-Furka savaşlarından sonra gayri muntazam bir şekilde çekilen ordumuz 7 mayısta Lamia'ya gelmişti.
205-Artçı kuvvetlerin yanında bulunan General Makris, çekilen tümenlerin durmasını ve savaş vaziyeti almalarını emretti. Fakat bu gayret boştu.
Bunun üzerine, gayri muntazam şekilde çekilen bu tümenleri durdurmak üzere kendisine yardım etmemi
istedi.
206-Bunda muvaffak olmak için emirler verdim ve askerlerin
vatanı duygularını tahrik ederek boş yere uğraştım. sonunda
onları yerlerinde durdurabilmek için tabancamı çekmek zorun­da kaldım...
207-Tümgeneral Makris, benim bu hareketimi, hakkımda tanzim ettiği raporda şu kelimelerle anlatmıştır:
-Birinci Tümen komutanı Yarbay Zafiropulos'un yaptıklarını ve ayrıca topçu asteğmeni Nikolaos Trikupis'in Taratsa'daki Kamilovrisi'de kaçanları durdurmak için tahrik ve +++
208-tabancasile tehdit ederek durdurmağa muvaffak olduğunu teyid ederim.
Şayet başkaları, manen taltif edilmek gerekirse, onun daha büyük bir takdirle taltifi lazımdır . •
209-TARATSA SAVAŞI

Bilindiği üzere, Taratsa'da (Kuzey Lamia) bir savaş vukubuldu. Bu savaşı da, Tümen kumandanı Maluis'in yanında ve çok yakından takip ederken, birden, arkamızda ve biraz ötedeki Lamia yolu üzerinde, gelen bir araba gördük ;
210-arabacı elindeki
beyaz bir bayrağı başının üstünde sanıyordu.
Bu hadiseyi bir türlü izah edemedik ve Tümen kumandanı benim, gidip bu gelen hakkında bilgi almamı emretti . Derhal koştum, arabanın
önüne çıktım ve ayakta duran bir bir adamın, elinde, açık bir
beyaz bayrağı+++
211-+++yukarı kaldırdığını gördüm.
Arabacıyı tanımadığım için onu yabancı farzettim ve kendisine Fransızca olarak kim olduğunu, ne istediğini sordum.
o bana Yunanca cevap verdi :
- Ben Lamia valisiyim ve savaşın hala devam edişine hayret ediyorum, çünkü Epir'de mütareke yapıldı!
212-Ben ona:
- Siz isterseniz, dedim, araya girip bunu karşıdaki Türklere haber verebilirsiniz
Cevabı şu oldu:
- Ben de onun için geldim.
Ben bunu Tümen komutanına haber verdim, o da ateşin kesilmesini emretti ve biraz sonra bizim hatlarda ateş kesildi.
213-Türkler, beyaz bayraklı bir arabanın kendilerine doğru gittiğini görünce, onlar da ateşi kestiler ve vali onların hattına girdi.
Biraz sonra geri döndüğünü gördük. Fakat bu arada, onun
gelişini beklerken nişancılarımızın yanında at üstünde duruyorduk ve Türkler de karşıdan+++
214-+++bize bakıyordu.
Fakat vali bizim nişancıların hattını geçmeden evvel bizim
hatlara doğru gelen Türklerle karşılaştı. Türk nişancılarının bu hareketinden şüphelenerek Tümen komutanına, uygun . görürse soldaki çukura girmemizi söyledim ve böyle yaptık.
215-Bunu tam zamanında yapmışız.
Vali bizim nişancıların hattına gelir gelmez Türkler, biraz.
evvel benim Tümen komutanı ile birlikte bulunduğum yere yaylım ateşi açtılar...
216-TÜRKİYE'YE KARŞI MÜTTEFİK SAVAŞI-1912

Balkanlı müttefiklerin Türkiye'ye karşı açtıkları savaş esnasında ben, topçu binbaşısı rütbesiyle III. Tümen Kurmay Başkanı idim ve şefim General Damyanos'du...
217-GLİKOVO SAVAŞI

10 Ekim de cereyan eden Glikovo savaş esnasında Tümen Komutaniyle ben, kamış bir çitin arkasından muharebeyi takip ediyorduk; Benim yanımda Tümen Kurmayına mensup makina yüzbaşısı Y. Valetes vardı. Birden elini midesine koyarak
bana şöyle dedi :
- Yaralandım!
218-Ve yere kapandı.
Ellerini vücudunun bir tarafına götürmüştü, oraya bakınca saatinin paramparça olduğunu gördük.
Bir piyade mermisi oraya isabet etmiş ve saati parçalamasına rağmen kendisine hiç bir şey olmamıştı. Saat parçalanınca Yüzbaşı Valetes yaralandığını sanmıştı...
219-BURGAZ SAVAŞI

19 Ekim sabahı üçüncü Tümen, Yenice savaşının arefesinde, öncü olarak 12 nci Tabur ile birlikte Burgaz
(Yenice'nin güney - batısında) a doğru ilerliyordu. Tabur Komutanı Binbaşı A. Bairas, Kurmayı ile beraber öncü kıt'asının
esas kuvveti arasında bulunan +++
220-+++Tümen Komutanına bir haber
göndererek köylülerden öğrendiğine göre, düşmanın karşı tepeleri işgal ettiğini bildirdi. Bu haberler üzerine Tümen Komutanına, Binbaşı Bairas'ın yanına gideceğimi ve yerinden
daha noksansız bilgi alacağımı söyledim.
221-İlerleyip Binbaşı Bairas'ın yanına gittim; o zamana kadar gelen haberlere nazaran Türkler karşı tepeleri işgal ettiği
için binbaşı atından inmiş ve nişancıların arkasında yaya
olarak ilerlemeye başlamıştı;
222- taburun daha küçük rütbedeki
diğer subayları atlı olarak karşı tepelere doğru ilerliyorlardı.
Binbaşı Bairas, karşı tepelerin işgal edildiğine dair haberleri doğruladı.
223-Ben, aradaki mesafenin 600 metreden fazla
olmaması sebebiyle bu haberlerin doğru olamıyacağı ve eğer
Türkler karşıki tepeleri işgal ediyorsa çoktan ateşe başlamaları icap ettiği cevabını verdim.
Fakat ayni anda karşı tepelerden bir yaylım ateşi duyuldu.
224-Birden, önde yürüyen subaylarla silahlı askerler önümde yüzü
koyun yere yattılar, ben at üstünde idim; Binbaşı Bairas ile
diğer bazıları da ötekilerin yanına yattı. Oradaki mevcudiyetimi lüzumlu addetmiyerek uzaklaşmayı düşündüm, fakat o anda kurşun vızıltıları duyduğum ve
225-atlıların büyük bir hedef
teşkil ettiğini düşündüğüm için yerimde kalmaya ve sırtımdan vurulacağıma göğsümden vurulmanın müreccah olduğuna karar verdim;
226-Biraz sonra, tepeleri terkeden Türklerin ateşi kesildi ve
ben de Tümen Komutanının yanına gitmek üzere yola çıktım. o beni görür görmez:
- Yüzünden yaralısın! dedi.
Ben şu cevabı verdim:
227-
-Adam sen de, ben hiçbirşey hissetmiyorum!
Fakat elimi yüzüme koyup bakınca kan gördüm. Daha
sonra düşününce, bunların, arkasından yaralanan atımdan
ileri geldiğini anladım; yaralar kuyruğa yakındı ve kuyruk
sağa sola vurdukça kana bulanıyor, durduğu zaman ucundan kan +++
228-+++damlıyor ve sallandıkça kanlar yüzüme bulaşıyordu...

YENİCE SAVAŞI

(biraz mola, kaldığı yerden devam edecek)
229-TAMAMINI OKUMAK İÇİN PDF
documentcloud.adobe.com/link/track?uri…
230-İstiklal Harbinde Yunanlılara karşı tamir edilmiş eski toplarımızla, Ruslardan/Lenin'den alınan Şnayder-Dangli tipi dağ toplarımızda vardı.
Ama o savaşta çok önemli iş gören savaş uçakları da kullanıldı. Yunan'da da vardı bizde de.
PEKİ SAVAŞ UÇAKLARINI NEREDEN BULMUŞTUK?..

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı)

Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @Saka_larr

30 Jan
Herodot Tarihinde Türkler;
Tarihteki ilk Türk Konfederasyonunu kuran aristokrat Türkler/Çar İskitlerdi. Onlara sataşmayan kimseyle savaşmayan, Tıp ve hekimlik bilgileri çok ileri olan İskitler, barış zamanları çok içtiklerinden Soma Kültürü geliştirip muhteşem icatlar yaparlar.
1-İskitlerin yemin için de ayrı törenleri vardı. Özellikle şarabın içine akıttıkları kanlarını içerek kan kardeşi olmaları çok görülen bir tören biçimiydi. Kan karıştırmak ve kan içmek hukuk anlaşmalarının ve kan bağlılıklarının yapıldığı andların en eski örneğini oluşturur.
2-Güney Rusya'da kurganlarda bu tören ile ilgili birçok eser ele geçmiştir. Kuloba'da bulunan başka bir altın kabartma üzerinde birbirine sarılmış iki İskitli, tek bir kaptan kutsal kan içkisini içmektedir.
Yine başka kurganlarda da altın plaketler üzerinde de rastlanmıştır.
Read 62 tweets
27 Jan
SUYU ARAYAN ADAM...

“Daha ilk derste belli oldu ki bölükte, hangi dinden olduğumuzu bile doğru dürüst bilen bir kişi yok. Bir gün askerlere sordum:

– Bizim dinimiz nedir?

Hepsinin bir ağızdan, ‘Elhamdü-l-illâh Müslümanız’ diye cevap vereceklerini sanıyordum. Fakat öyle olmadı,
1-++cevaplar karıştı.
Kimisi ‘İmamı âzam dinindeniz’, kimisi ‘Hazreti Ali dinindeniz’ dedi. Kimisi de hiçbir din tayin edemedi. Arada, ‘İslâmız’ diyenler de çıktı ama ‘Peygamberimiz kimdir?’ deyince, onlar da pusulayı şaşırdı. Akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı.
2-Hatta birisi, ‘Peygamberimiz Enver Paşa’dır’ bile dedi.

İçlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da, ‘Peygamberimiz sağ mıdır, ölü mü?’ deyince, iş gene çatallaştı. Herkes aklına gelen cevabı veriyordu. Bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafını tuttu.
Read 84 tweets
26 Jan
ROCKEFELLER'in Başkan Einsenhower'e Türkiye hakkında yazdığı mektuptan, 1956

"...Biz askeri paktımızı kurmaya ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz...
Büyük ölçüde politik ve askeri nüfuz garantileyecek genişlikte ekonomik yayılma planını Asya, Afrika ve
1-++diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız.
-Yardım-birinci gruba, bizimle dost olan ve bize uzun süreli askeri paktlarla bağlanmış olan ülkeler girer/gider...
Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikle olmalıdır...
2-Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada dışişleri bakanlığıyla aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, -örneğin Türkiye'ye- bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir.
Read 21 tweets
25 Jan
Allah sadece Arapça'yı kabul ediyor! Arapça kutsal dildir diyen sözde hocalara DUYURUDUR!

Diyanet, Arjantin'deki Müslümanlar için İspanyolca Kur'an-ı Kerim mealleri ve Türkçe'den İspanyolca'ya çevrilmiş temel İslami kaynak kitaplar dağıttı. (7 bin adet)

aa.com.tr/tr/dunya/diyan…
1-Oysa, Ezanı da, namazı da ilk kez Türkçe okutan Osmanlıydı. Evet yanlış duymadınız Osmanlı okuttu. Osmanlıca Alfabeyi değiştirelim diyen Tanzimat Aydınları, 1850 den beri tartışıyorlardı Alfabeyi değiştirmeyi. Gelmiş şimdi Arapça kutsal dil diyor mankurt
2-41.DEFA TEKRAR
Yunanistan'da din adamlarının çoğu Yunan Milliyetçisi,
Rusya'da Rus milliyetçisi, Ermenistan'da Ermeni, İsrail'de Yahudi milliyetçisidir. Almanı, İngilizi, Amerikalısı da böyledir.
Bizde de din adamlarımızın çoğu Arap milliyetçisidir! Güler misin ağlar mısın? Image
Read 4 tweets
24 Jan
"Din ve kültür bağlarıyla bağlı olduğumuz Araplar da Türkiye'ye Batı Haçlı dünyası kadar yabancı, hatta düşmandır. Arap memleketlerinde mektep kitaplarında Türk dönemi, genç dimağlara bir baskı ve sömürü dönemi olarak anlatılmaktadır."
Prof Dr Halil İNALCIK Image
Read 8 tweets
23 Jan
Lozan'ı ABD'ye kabul ettirmek için Chester Antlaşması kabul edilmiştir.
Atatürk, Chester'i inceleyince bunun, ülkenin bir bölümünü ABD’ye peşkeş çekmek olduğunu söyleyerek TBMM’yi yeniden toplamış ve bu antlaşmanın onayını iptal ettirmiş ama kendisine suikastler de başlamıştır, Image
1-18 Ocak 1927'de ABD Senatosu'nda yapılan oylama ile Lozan Barış Anlaşması'nın onaylanması reddedilir.
Peki ama neden?
Yıl 1923. Lozan Konferansı görüşmeleri, İngiltere'nin çıkardığı zorluklar yüzünden tıkanmak üzere iken ABD aniden Türkiye'ye destek verme kararı alır ve +++
2-+++ve İngiliz Hükümeti anlaşmanın altına imzasını koyar. Amerika'nın aniden Türkiye'yi desteklemesinin altından, dönemin bakanlarından Rafet Bey'in ABD yetkilileri ile gizlice imzaladığı Chester
Antlaşması çıkar. Antlaşma TBMM tarafından da onaylanır.
Read 29 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!