Kapheros Profile picture
10 Feb, 27 tweets, 14 min read
1916 yılında Belçikalılar Ruanda yönetimini ele geçirdiler ve I. Dünya Savaşı sonrasında Ruanda Belçikalıların mandası haline geldi.
Belçikalılar Ruanda’daki insanları burun yapıları, göz ölçüleri gibi anatomik farklılıklarını göz önünde bulundurarak ve
kimlik kartları oluşturarak toplumu Hutu ve Tutsi ırkları olmak üzere ikiye ayırdılar.
Aslında Tutsiler ve Hutular arasındaki kutuplaşma sömürgecilik dönemlerinden önce başlamıştı.
Tutsi kralı Rwabugiri’nin uyguladığı politikalar Tutsilerle Hutular arasındaki
etnik farklılaşmayı arttırmıştı fakat Belçika’nın uygulamalarıyla bu kutuplaşma daha da arttı.
Tutsiler halkın yüzde dokuzunu oluşturuyordu, kalanı ise Hutu idi. Belçika azınlıkta olan Tutsilerin ari ırktan, Nuh’un soyundan geldiklerini daha yakışıklı daha güzel göründüklerini,
ince yapılı ve narin olduklarını iddia etmişti.
Belçikalılar, Tutsileri el üstünde tutup, onları devletin üst kademelerine yerleştirdiler, eğitim ve sağlık hizmetlerinde öncelik verdiler. Kahve plantasyonların da çalışan Hutuların başına, yönetici olarak Tutsileri getirdiler.
Tutsilerden zengin ve ayrıcalıklı bir sınıf yarattılar.
20. yüzyıl ortalarında Belçika’nın Ruanda üzerindeki kontrolünü çekmesinden sonra Hutular siyasi güç elde ettiler ve yine nüfusun büyük bölümünü Hutular oluşturduğu için iktidara bir Hutunun gelmesi
kaçınılmaz oldu. İktidara Hutu olan Gregoire Kayıbanda geldi. Bu sefer işler tersine döndü ve devlet Tutsilere ikinci vatandaş muamelesi yapmaya başladı ve bazı çatışmalar meydana geldi. 20,000 Tutsi hayatını kaybetti ve 300,000 Tutsi sınır dışı edildi.
Sürgündeki Tutsiler ülkelerine geri dönmek için 'Ruanda Yurtseverler Birliğini'(RYB) kuruyorlar.
1992'ye kadar iç savaş sürüyor. 1992 de silahlı mücadele sona eriyor. Tutsilerin silahlı kanadı RYB silahlarını bıraır.
Aşırı milliyetçi Hutular, İnterahamwe adı verdikleri yarı askeri bir örgüt kurdular. Ülkenin her köşesinde örgütlenerek tüm Tutsileri ve savaş karşıtı Hutuları fişlediler. Ordudaki Hutu subayları da milisleri eğitiyordu.
Ülkenin ekonomisi kötü olduğu için silah temin etmek çok zordu. Bu yüzden tanesi 50 centten yüz binlerce satır ve pala Çin’den getirtildi. Satır yetmeyen İnterahamwe milislerine sivri uçlu sopalar verildi.
6 nisan 1994 tarihinde, bir hutu olan devlet başkanının uçağı düşürüldü. Ertesinde, bu olayı bahane eden interahamwe (aşırı milliyetçi tutular) üyeleri, tutsilere ve ılımlı hutulara karşı katliama başladılar.
Daha sonra yapılan soruşturma ve araştırmalar sonucunda, uçağı düşüren roketin ya da füzenin hutu kamplarından birinden atıldığı iddia edilmiştir.
Bir gün sonra ülkede başlayan olaylarda 10 Belçikalı Birleşmiş Milletler askeri öldü ve sonrasında
2,500 kişilik Birleşmiş Milletler barış koruma gücü ülkeden geri çekildi.
1994 Nisanında başlayan soykırımda aşırı uç Hutu grubu 800,000 Tutsi ve ılımlı Hutuyu yüz gün içerisinde öldürdü. Soykırımı gerçekleştirenler arasında jandarmalar gibi hükümet çalışanları da vardı
Radyolar Hutuları galeyana getirici yayınlar yapıyor ve öldürmeye teşvik ediyordu. “Mezarlar henüz dolu değil” söylemi radyodan yayınlanan sloganlardan biriydi. Soykırımda Tutsi ve ılımlı Hutulara işkenceler yapıldı.
Canlı olarak yakılanlar, aile bireylerini kendi elleriyle öldürmesi için zorlananlar, canlı olarak lağım çukurlarına veya toprağa gömülenler, çok sayıda tecavüze uğrayan kadın oldu.
Parası olan Tutsiler ücret karşılığında ateşli silahlarla öldürülmeyi seçebiliyorlardı.
Parası olmayanlar ise pala, bıçak, taş ile acı çektirilerek öldürüyorlardı. Artık yorulan Hutular dinlenmek için yakaladıkları Tutsilerin kaçmamaları için aşil tendonlarını kesiyorlardı.
Ülkedeki Kagere Nehrinden bir günde altmış bin insanın cesedi kıyıya vurdu.
Bu sadece kıyıya vuranların sayısı. Tutsileri kurtarmak için ülkesinin doğusundan başlayarak ilerleyen RYB önüne kattığı katliamcı Hutularla beraber katliamın kalbi olan başkent Kigali'ye doğru ilerliyordu.
O ana kadar ölenler için kılını kıpırdatmayan Fransa bir anda 'Ruanda'da katliam, soykırım var ve biz bunu durduracağız' diyerek ülkenin meşru hükumeti olan Hutu gücüne soykırımı durdurması için silah yardımında bulunuyor. Ülkenin batısına asker indirip
orayı kendi kontrolüne alıyor. Bu bölgeye TURKUVAZ adını veriyorlar. Buraya RYB girmesine izin verilmez ama içeride de katliamın devam etmesinin sağlar.
Fransa koruması altında katliam devam eder.
O yıl Fransa cumhurbaşkanı olan François Mitterand, "o ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir olay değildir. " diyebilmiştir.
BM Güvenlik Konseyi, katliamın başladığı 6 Nisan tarihinden 2 ay geçtikten sonra haziran ayında Ruanda'da katliam yaşandığını kabul eder
Ülkede devlete ait hiçbir resmi organ hiçbir resmi yetkili yoktu. Başkentte yağmalanmamış, yıkılmamış bina yok gibiydi. Ve şehirlerdeki insanlar ne arkadaşlarına ne komşularına hatta akrabalarına bile güvenmiyordu. Ülke 1999 yılındaki seçimlere kadar hükümetsiz gidecekti.
Soykırımın 100 gününde 250 – 500,000 kadına tecavüz edilmiş, bu kadınlar 20,000 kadar çocuk doğurmuşlar.
Hayatta kalanların 75,000’i soykırım sonucu öksüz kaldı.
Resmi olmayan rakamlara göre, Ruanda soykırımında bir milyona yakın insanın öldürüldüğü ve
bu rakamın iki katı kadar insanın göç etmek zorunda kaldığı varsayılmaktadır .
Ruanda soykırımı ilk yıllarda yeteri kadar dikkati üzerine çekemedi. Popüler medya 800,000 kişinin hayatını kaybettiği bu soykırımı bir kabile çatışması olarak lanse etti.
Devlet kurumlarının kalmaması sebebiyle; halkın kendi kuracağı mahkemelerde alacağı kararların adli olarak tanınacağının bildirilmesi üzerine “Halk Mahkemeleri” kurulmuş, halk kendi cezasını kendisi vermişti.
Bu mahkemelerde 3’ten fazla insan öldürenler yargılanmış, 3’ten az insan öldürenler mahkemeye bile çıkmamıştı.
Ruanda Hükümeti ve katliamdan kurtulanlar, soykırım sırasında çok sayıda kişinin sığındıkları kiliselerde öldürüldüğünü söylüyordu.
Kurbanların pek çoğu rahipler, rahibeler ve din adamlarının gözleri önünde hayatlarını kaybetmişti.
bir tutsi öğretmenin söyledikleri :

"çocukları okula yalın ayakla yürüyerek gitmek zorunda kalan insanlar, kendi çocuklarına ayakkabı alabilecek durumda olanları öldürdü."

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Kapheros

Kapheros Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @sigaramcamel

11 Feb
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da doğum oranı son derece düşmüş, erkek nüfusu önemli ölçüde azalmıştı. Yasa dışı olmasına rağmen kürtaj yaptırılabiliyordu.
Heinrich Himmler 1935 yılında, amacı “Ari Irk”ın nüfusunu artırmak olan Image
Nazi SS Irkı ve Yeniden Yerleştirme Ofisi şemsiyesi altında, Lebensborn adlı organizasyonu kurdu.
(Türkçesi Yaşam Kaynağı )
Program üç aşamadan oluşuyordu. Birincisi, “Irk bakımından değerli” olan tüm kadınları, evli olsunlar ya da olmasınlar, mümkün olduğunca çok ImageImage
çocuk yapmaya teşvik eden yoğun bir halkla ilişkiler kampanyasıydı. Almanya’nın her yerinde, çoğunlukla Yahudilere ait dinlenme tesisleri ve villalara el konularak, kızların hamileliklerinde gidip gizlice ve güvenle doğum yapabilecekleri doğum evleri kurulmuştu. ImageImage
Read 22 tweets
9 Feb
"Nikaragualı devrimci örgüt FSLN, 1975 yılında ülkedeki polislerin adreslerini tespit etmeye başladı. Daha sonra bu adreslere tek tek mektup gönderdi. FSLN imzalı mektuplarda şöyle diyordu: Image
“Belki de işsiz olduğun için polis oldun. Toprağın yoktu, çalışacak yerin yoktu. Belki de bir hiç uğruna çalışmaktan sıkılmış bir tarım işçisiydin. Dolayısıyla polis olmaya karar verdin. Ya da kim bilir belki de çok açtın, gel dediler geldin.
Şimdi ülkenin zenginleri ve Somoza seni topun ağzına sürüyor, seni kendi halkına karşı kullanıyor. Sen Somoza'nın ve zenginlerin sahip olduklarının bekçi köpeğisin. Seni bu yüzden övüyorlar.
Read 4 tweets
9 Feb
“Büyük yaratıcılar, her zaman yaşayacakları, hiçbir zaman unutulmayacakları için, anılarını yazsalar da olur, yazmasalar da. Oysa benim gibi bir öğretmeni, öğrencilerinden, ailesinden, yakın dostlarından başka kim anımsayacaktır?" Image
85 yıllık ömrüne, muhteşem bir yaşam sığdırdı Mina Urgan. Çok varlıklı zamanlar da yaşadı, malın mülkün tükendiği ama muhabbetin tükenmediği zamanlar da.

1 Mayıs 1915 tarihinde İstanbul‘da dünyaya Şefika-Tahsin çiftinin kızları olarak dünyaya gelmiştir. Image
Adalar Şairi ve oyun yazarı olan babası Mina 4 yaşındayken ölür.
Şarap kadehi anlamına gelen Mina ismini ona babası vermiştir.

Babasının ölümünden sonra annesi Yazar Falih Rıfkı Atay ile evlenmiştir. Image
Read 21 tweets
29 Jan
"Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir."

2 Ekim 1869’da Hindistan Porbandar’da dünyaya gelmiştir.
Babası , Porbandar’ın baş veziri, annesi dindar bir Hinduydu.
Hintli pasifist siyasetçi ve düşünce adamı Mohandas Karamchand Gandhi, ömrü boyunca ırkçılıkla mücadele edip Hindistan’ın bağımsızlığını kazanması için uğraştı.
Dünya onu Mahatma Gandhi olarak tanıdı. Mahatma kelimesi “yüce ruh” anlamına gelir.
Aynı zamanda Hindistanlılar Gandhi’yi Bapu yani “baba” olarak da anmaktadırlar.
Henüz 13 yaşındayken ailesi tarafından akranı Kasturba Makhanji ile evlendirildi. Kasturba ileride, dört çocuğunun annesi, öğretilerinin sıkı takipçisi ve hayat arkadaşı olacaktı.
Read 21 tweets
28 Jan
Hamburg, Almanya, 1 Nisan 1971, sabah 09.40.
Gök mavisi gözleriyle güzel ve zarif bir kadın, Bolivya konsolosluğuna girer ve hizmet için beklemeye başlar.

Kabul edilmeyi beklerken ofisi süsleyen tablolara bakar.
Bolivya konsolosu Roberto Quintanilla Pereira ofisine girer ve günler öncesinden röportaj talep eden, Avustralyalı olduğunu iddia eden bu kadının güzelliğinden etkilenerek onu selamlar.
Kadın, konsolosun gözlerinin içine bakar ve konuşmaksızın bir silah çeker, üç el ateş eder.
Atış hedefe ulaşır. Kaçarken çantasını, bir peruk, bir Colt Cobra 38 Special marka silah ve “Ya zafer ya ölüm – ELN” yazılı bir kağıt parçasını geride bırakır.

Gerçek adı Monica (Monika) Ertl olmasına rağmen kız kardeş anlamına gelen “İmilla” diye anılır.
Read 14 tweets
27 Jan
1933–1945 yılları arasında, Nazi Almanya’sı 20.000 kamp kurdu.
Bu kamplar, zorla çalıştırma kampı, geçiş istasyonlar olarak kullanılan geçici kamp ve esasen ve özel olarak katliam için inşa edilen imha kampı gibi pek çok biçimde kullanıldı. Image
Toplama kampındaki ilk tutuklular Alman Komünistleri, Sosyalistler, Sosyal Demokratlar, Romanlar (Çingeneler), Yehova Şahitleri, eşcinseller ve “asosyal” ya da sosyal açıdan sapkın davranışlar göstermekle suçlanan kişilerdi. ImageImageImage
Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesinin ardından, Naziler binlerce esirin yorgunluk, açlık ve açıkta kalmaları nedeniyle hayatlarını kaybettiği zorunlu çalışma kamplarını kurdu.
II. Dünya Savaşı sırasında, Nazi kamp sistemi hızla yayıldı. ImageImageImage
Read 26 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!