KİMLER CANINDAN BEZDİRDİ UMUT VAAT EDEN BU GENCECİK FİDANI ⁉️
"Hayattan keyif alamıyorum. Daha önce de defalarca bu durumu yaşadım ama bu daha farklı. Gelecekten umudum kalmadı. Gelecekte bu hayattan keyif alacağımı sanmıyorum.
Yaşamak için sürekli çabalıyorum, zorluklar içinde boğuşuyorum. Artık bu beni yoruyor. Mutlu olmak çok anlamsız geliyor. Artık çok yoruldum. Ne elde edersem, neye sahip olursam olayım sanki hiçbir şeyim yokmuş gibi hissediyorum. Yani sahip olduğum şeyler bana mutluluk vermiyor.
Evrenin, doğanın nasıl çalıştığını ve neden şu an olduğu gibi olduğunu anlamaya yönelik okumalarım ve araştırmalarım en büyük keyif kaynağımdı. O konuları o kadar çok öğrendim ki amatör olarak öğrenebileceğim çok az şey kaldı.
Uzun zamandır beynimi hazla dolduracak bir bilgi öğrenemedim. Genel görelilik ve kuantum fiziğinin matematiğini de öğrenmeyi çok isterdim. Hayat o kadar sıktı ki onları öğrenecek kadar bile sabredemiyorum yaşamaya.
Bana hasta diyebilirsiniz. Keşke tedavi olsaydı da kendini öldürmeseydi diyebilirsiniz ama ben sağlıklı olduğumu düşünüyorum. Ben sadece aklımla hayatın azıcık getirdiği mutluluğu, tonla ızdırap ve meşakate değmeyeceğini teraziye koyup tartıyorum. Kesinlikle değmiyor.
Gün içerisinde o kadar oraya buraya koşturma, gerginlik, stres, endişe yaşıyoruz ki buna karşı çok az mutlu oluyoruz. Neden yaşamaya devam edeyim ki? Ölmek ve tüm bu ızdıraba son vermek çok makul değil mi?
Ölüp, acı çekeceğim bütün sıkıntılara tek seferde son vermek çok cazip geliyor. Tabi ki ölmek makul olduğu için öldürmedim kendimi. Mutlu olabilsem etrafımdaki insanları üzmemek için bir şekilde yaşayamaya devam ederdim.
Mutlu olamayıp, acı çektiğim için ve buna son vermek için hayatımı sonlandırdım.
İnsanların birbirine tahammülü kalmamış!
İntihar etmenin en yıkıcı tarafı, hayatta kalanlara verilen acı. Zaten kimse beni tanıyor ve sevmiyor da.. Çoktan ölürdüm şimdiye kadar.
Beklemem kimseyi üzmek istememdir. Artık daha fazla bekleyemiyorum. İronik olan şu ki, insanların birbirine tahammül edememesine tahammül edememez oldum. İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle birbirine hakaret edenler, birbirini incitenler,
kalp kıranlar beni ümitsizliğe sürükledi. Bu tip insanlarla muhatap olmak istemiyorum. Zorba insanlar güçlerini kullanarak korku krallığı kurup kendinden zayıfları tir tir titretiyorlar ve kalkıp da bir şey diyemiyorsun.
Çünkü seni de üzüyor. Ezip geçiyor. Neden bu insanlarla uğraşmak zorunda kalayım ki? Yaşamak bile zorunda değilken, bunlara maruz kalmak zorunda hiç değilim. Dünyaya gelmeyi ben seçmedim. Bu işin doğası gereği bana kimse soramadı zaten.
İçine doğduğum dünyanın yaşayama değer olup olmadığını kendim tartabilirim ve kalıp kalmamaya kendim karar verebilirim.Yaşamak
eğitim ve sağlığın temel haklar olması gibi ölmek istemeyi de temel haklardan sayın ve saygı duyun.Ölmek istemek hastalık değil,günah değil bir tercihtir
Bazı insanları yaşamayı anlamsız bulabilirler. İsterseniz korkak deyin, tembel deyin, bencil deyin ne derseniz deyin. Hatta normal insanlar gibi yaşamadıkları için ölmek isteyen ama kendini öldüremeyen insanlar da var.
Onlara acısız ölüm hizmeti sağlamak da devletin bir görevi olmalı. Ölüm klinikleri kurulmalı ve ölmek isteyenler buralara başvurmalı ve acısız bir şekilde ölmeli.
Yapmayı çok istediğim şeyler…
Keşke şunu da yapabilseydim dediğim çok şey kaldı aslında.
O zaman neden erkenden terk ettin bu dünyayı diyebilirsiniz? Dedim ya katlanamaz oldum ve fazla uzatmamak gerektiğini düşündüm. Yapmak istediklerimden de vazgeçtim. Onları da istemez oldum. Snowflake fotoğraflarım asla mükemmelliğe ulaşmadı,
mükemmel bir snowflake fotoğrafı çekmek isterdim. Kar tanesi fotoğrafçılığını da pek beceremedim. Harika bir kar tanesi fotoğrafçısı olmak isterdim. Tüm kuşların fotoğraflarını çekip kataloglamak gibi bir fikrim vardı. Belki de daha yüzde 10’unu bile başaramadım.
En çok utanç duyduğum şeylerden biri de bir enstrüman çalamıyor olmak. Piyano çalamadım. Gittiğim için biraz kendimi ezik hissediyorum. Tüm bunların ötesinde bilim tarihi gezimi gerçekleştiremedim. En çok yarım kalan işim bu diyebilirim.
Keşke sevdiğim bilim insanlarının mezarlarını ziyaret edebilseydim. Evrenin bu kadar anlamsız olduğunu anlamamızı sağladıkları için onlara teşekkür edebilseydim. Nasıl yapacaktım ki? Özgür müyüm sanki? Keşke gitmek istediğini söyleseydin diyenler olacaktır.
Ben 2 hafta sonra öleceğim bana müsaade edin, kutsal haccımı yapıp geleyim deseydim muhtemelen beni psikiyatr kliniğine kapatırlardı ya da yine gitmeme müsaade edilmezdi. Ne kadar özgürüz ki? Yılda 10 gün deniz tatili yapabilmek için koca 1 yıl çalışmak zorundayız.
Kimse istediği zaman istediği yere gidemiyor.Canım Özge’m…
Öyle sebepsiz görünen gidişim için en çok senden özür diliyorum. Beni bağışlamanı istiyorum. Seni gerçekten çok seviyorum. Sana söz verdim kendimi öldürmeyeceğime ama sözümü tutamadım.
Yaşamak o kadar zor ve anlamsız geliyor ki geçen her gün perişan oluyorum. Ölümümle ilgili kimseyi suçlayamazsın. Bu iş benimle ilgili ve hayata bakış açımla ilgili. Belki de beynimin kimyasıyla ilgili bilmiyorum. Seninle geçirdiğim vakitler o kadar keyifliydi ki her saniyesini
aklımda tutuyorum. Ancak güzel vakit geçirmek, güzel yemekler yemek mutlu edemiyor beni. Sen de farkındaydın bende bir şeylerin normal olmadığını. Ben de canıma tak ettiği yerde yaşamayı bırakmayı seçtim, yok olmak istedim. Anlamı olmayan zor bir yarışı neden sürdüreyim ki?
Sonunda zaten herkes ölecek. Ha erken ha geç herkes yok olacak. Ben de hiç var olmamış gibi yok olacağım. Gereksiz uzatmak boş. Tabii ki sen bunlara hiç katlanmayacaksın. Sana anlatamazdım zaten bunları. "
Mektubunda bir e-ticaret sitesinden intihar etmek için bazı maddeler sipariş ettiğini söyleyen Yalçın, şöyle devavm etti:
Geride kalanlara, en çok sana ve aileme, iş arkadaşlarıma acı çektireceğimin farkındayım. Sizlerden özür diliyorum. Birden aklıma estiği için ölmedim.
Çok uzun düşündüm. Yaşayabilseydim gerçekten kimseye acı vermek istemezdim. Tabi ki benim bu kararıma saygı duymanızı istiyorum.
Özgem..
Bunu özellikle belirtmeye gerek yoktu ama sana ölümümün nedeni olarak kendine bir pay biçersin biliyorum.
Sen beni yıllarca hayata bağlayan neden oldun. Senin hastalığının başlamasıyla aynı gün denk gelmesi çok kötü oldu. Önce ertelemek istedim. Ancak daha fazla rol yapamadığımın farkına vardım. Yani ben ölmeye karar verdikten sonra zaten gezen ölü oldum.
O yüzden bir, iki hafta erteleyemedim. Bu saydıklarım bugün tamamlandı ve harekete geçtim.
Özge’m… Eşyalarımdan kurtul.
Beni uzun süre hatırlama olur mu? Ben unutulmak isterim. Beni sana hatırlatacak fotoğraf veya eşya bırakma. Eve gelirken kedinin suyunu ve mamasını verdim.
Balıkları yemledim, çiçekleri suladım. Fotoğraflarımıza baktım. Gece çok az uyudum. Zaten yarın vakalara girmeyeceğim, sonsuz uykuya dalacağım.
Bağışla beni sevgilim!
Çok güzel kütüphanem var. Çok değerli kitaplarım var. Onları bıraktığıma üzülüyorum.
Daha kitap yazacaktım ama ömrüm yetmedi. Bütün kişisel eşyalarım Özge’nindir. O ne dilerse o şekilde yapılsın. İster aileme ve arkadaşlarıma hatıra olarak verir, isterse hepsini yakar.
Çadırım nerede mi?
5 yıl önce Bursa’ya geldiğimde Uludağ’da gece tek başıma kamp yaptığım bir yer vardı. Orayı çok sevmiştim ve haritama işaretlemiştim. Tekrar buraya geleceğim demiştim. Gidemedim ama bugüne kısmetmiş. Tezimi bitirmeyi ve yayın yapmayı çok isterdim.
Projeyi çok sevdim ve çok emek verdim. Bitirebilseydim harika olacaktı. Almanya’dan sipariş ettiğim kimyasallar gelecek. Bir ara projemdeki sırada aşamayı yapıp öleyim diye ama ölüm beni öyle çekiyor ki 2 hafta daha bekleyemedim.
Proje hocamı hayal kırıklığına uğrattığım için kendimden utanıyorum aslında. Öğrencilere eğlenceli bilim dersleri anlatmayı düşünüyordum. Çocukların eğleneceği bilim derslerini sınıf ortamında yapacaktım. Anlaşılması zor konuları kolay bir şekilde anlatmanın çok güzel yolları var
Hevesim kaçtı ama. Kendime anlatsan ne olacak ki diyorum. Dünyadaki önemli müzeleri gezmek isterdim. Bilimi anlatacağım bir youtube kanalı da kurmak isterdim. Yapacağım şeyleri şu an düşündüğüm de yapacağım da ne olacak diyorum. ‘Hayatı fazla uzattın Mustafa’ diyorum kendime.
Ben 30 yıllık hayatımda çok şey yaptım. Zaten hemen hemen her şeyi bilen adam olma hedefime kendimce ulaştım. Birçok konuda çok fazla okumalar yaptım ve kabaca her şeyi öğrendim. Daha fazla yaşayıp ne yapacağımı bilmiyorum. Artık okumalardan da keyif almaz oldum zaten.
Güzel bir veda yazısı yazabileceğimi düşünmüştüm ama ölüm anı yaklaşınca hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden. Tek söz etmeden de gidebilirdim ama ölümümün arkasından cinayet gibi şeyler düşünülmesin veya kimseden kuşkulanılmasın diye açıklama yazmaya karar verdim.
Bu yüzden iştahsız iştahsız yazdım. Bu arada içimde korku yok. Hazırlığımı yaptım. Sanki uzun bir tatile gidecekmişim gibi hissediyorum."
( Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli asistan doktor Mustafa Yalçın ın intiharı öncesi yazdığı mektup! )
☹️☹️☹️☹️
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
TİYATRO OYUNCUSU MEHMET DAĞISTANLI’DAN CUMHURBAŞKANI’NA ÇOK ACI MEKTUP.
Sayın Cumhurbaşkanım!
siz kaç yıldır elektrik faturası ödemiyorsunuz?
Doğalgaz mesela, hiç böyle bir fatura gördünüz mü?
Peki,
hiç arabanızı benzin istasyonuna çekip, kendi benzininizi aldınız mı?
Hem de kendi paranızla.
Mesela siz,
çocuğun bu sene yurt masrafı ne olacak diye düşündünüz mü?Sınava giriş ücretini ödeyemediğiniz için,sınava sokamadığınız evladınız oldu mu?
Doğru söyleyin lütfen,
Emine hanım, pazarda peynirin kilosunun kaç tl olduğunu bilmeyeli kaç sene oldu?
İlk evinizi nasıl aldınız?
Kaç senedir kira ödemiyorsunuz?
Sıfırdan gelip,
kaç mülkünüz oldu?
O milyonluk araçlara sahip olmadan önce, onları ilk ve ancak rüyada görebiliyor olmanızın üstünden kaç sene geçti?
İslam Ülkelerine Kandil kutluyoruz desen,yüzüne bön bön bakarlar..✔️
~~Kandil geceleri: Mevlit, regaip, miraç, berat kandil geceleri Kur’an’da ve sünnette yer almaz. Bu geceler Hz. Peygamberin zamanında ve dört halife döneminde kutlanmamıştır.
Kur’an’da ve sünnette yer almayan uygulamalar din dışıdır.
Kandil geceleri Emevi döneminde kutlanmaya başlanmıştır,
Emevi-Arap adetidir.
Arabın adetini kutsamak, kutlamak Müslümanların işi, görevi değildir.
Kandil geceleri adı altında bazı geceleri kutsal ilan etmek,
o gecelerde edilen tüm duaların veya tövbelerin mutlak kabul göreceği, işlenen tüm günahların af olacağını söylemek,
Kur’an dışı, din dışı inanıştır.
Bu gecelerin kutlanması açık bir bid’adtır. Bid’adlar dinde yozlaşmaya yol açar ve günahtır.
Milasın bir köyünden kadının birisinin kocası ölüyor kadın kocasının ölüsüne bakıp bakıp diyor ki"Baktın hava yağmur havası,ocakta darhana çorbası ne diye ölüvedin gözü kör olası". :))🙂
Hikâye bu ya; soğuk ve karlı bir kış günüdür.
Padişah ve veziri kimseye haber vermeden ava çıkmışlardır. Gezmişler, dolaşmışlar, avlanmışlar akşamı etmişlerdir. Geri döneceklerdir de bir türlü ormandan çıkamamışlardır. Artık karanlık çökmek üzere ve umutların tükendiği bir zamandır ki; bir kulübecik görürler.
Kapıyı çalıp misafir olmak istediklerini söylerler kulübe sakinlerine. Kabul görürler, misafir olurlar haneye.
Ev sahibi erkek, misafirlerinin için için üşüdüklerini hissettiği an:
-Hanım, baksana nasıl da üşümüşler, çorba kaynatır mısın misafirlerimize?.. der.
1-Benim hayatım 10-15 yıl sürer. Senden ayrılığım bana acı verir. Beni almadan önce bunu düşün.
2- Bana, senin benden istediklerini anlayacağım bir süre ver.
3- Benim içimde sevgi duygusu uyandır ben bununla yaşarım.
4- Bana hiç bir zaman uzun süreli darılma ve cezalandırmak için bir yere kapatma.
Senin hayatında iş, eğlence ve arkadaşların var. Benim hayatımda ise sadece sen varsın.
5- Arada sırada benimle konuş. Sözlerini anlamasam bile bana yönelttiğin sesini anlarım.
6- Bana daima nasıl davranılması gerektiğini bil. Ben hiç bir zaman unutmam.
7- Beni dövmeden önce aslında dişlerimle kemiklerini un ufak edebileceğimi, ancak asla böyle bir yola başvurmayacağımı düşün.
Bir süredir yeni yapılan evlere takmış durumdayım.
Koca koca beton yığıntılar... Balkonsuz, ruhsuz...
İçine giriyorsunuz, eskiden misafir odası dediğimiz salon, büyükçe bir odadan ibaret. Mutfak deseniz hallice bir dolap kadar.
Gezerken içim sıkılıyor. Yahu diyorum, bu salona bizim büfe sığsa, kütüphane sığmaz. Kanepe sığsa,
yemek masasına yer kalmaz. Mutfak bunalım. Hangi tencere, hangi tava nereye sığacak, tabaklar nereye, bardaklar nereye? Bu mutfak anca dört tabak, dört bardak, dört çatal, dört bıçak, dört kaşık, iki tencere, bir tava alır. Bu yani. Hani apart oteller var ya, içinde size üç gün,
"Seyyar satıcıların çoğu genellikle Türk veya Arnavuttu, ama Silivri yoğurtçuları hep Rumdu.Bunun nedeni herhalde Marmara Denezi’nin kuzey sahillerindeki köylerin hep Rum köyü olmasıydı.Silivri’de Sinod üyesi olan bir piskopos bile vardı.
Bu yoğurdu 5.5 okkalık (7.04 kilo), daire şeklinde, yaklaşık 6 cm derinliğindeki tepsilerde satıyorlardı. Yoğurdun üstü yağlı kaymak tabakasıyla örtülüydü. Yoğurtçu “Silivri yoğurdu) diye bağırarak mahalleleri dolaşırdı. Sırığın her iki ucundan sarkan dört ip yine daire biçimli
tablalara bağlıydı. Bunların üzerinde de 8 ya da 10 tepsi yoğurt bulunurdu. Silivri yoğurçusu gerçek bir yük taşıyordu: 56.32kilo.
Tepsi sayısı 10 olunca yük daha da artıyordu. Tepsileren ağırlığını, sırığı, tablaları, tartıyı ve ağırlıkları da eklersek yoğurtçunun yükü