Eğer çocuğunuz aldığı eğitimde AKP'nin fetih ve kolonizasyon ideali üzerine bina ettiği resmi tarih indoktrinizasyonuna maruz kalsın istiyorsanız, bunun için onu senelik 80-100 bin TL+
bandında okul ücreti ödemesi olan bir özel okula göndermek zorunda değilsiniz. Devlet okulları bunu zaten bedavaya veriyor sayın veliler. Yazıktır bütçenizi zorlamayın :)
@yektantyilmaz arkadaşımla birbirimizden habersiz pişti olduğumuz haber :)
Ayrıca soru kâğıdında "Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hristiyanları kilisede, Musevileri de havrada görmek
isterim. Hepsi evladımdır. Aralarında fark yoktur," şeklinde özetlenen ve II. Mahmud'a atfedilen deyiş Yektan'ın da vurguladığı gibi rivayettir.
İfadenin ilk zikredildiği yer 1919-1921 yılları arasında Peyam-ı Sabah gazetesinde yayınlanan XIII. Asr-ı Hicrî'de Osmanlı Ricali nam bir tefrika kitap. Eseri kaleme alan gazeteciler Ali Rıza ve Mehmed Galib, verilerini II'un saraydaki bazı hizmetkarlarının çocuklarının +
aktardıklarına dayandırıyorlar. Yani olaylardan 90 yıl sonra ikincil üçüncül kişilerden aktarılmış ifade.
Fermanda yer almaz, Tanzimat Fermanı'nda yok, sultanın ağzından resmi gazete ya da saray vakanüvisi aktarmış değildir. Olaydan yaklaşık 90 yıl sonra güya sultanın +
Avrupalı sefirlerle görüşürken ettiği bir laf ki aktaranlara göre de ona bu sözleri söylettiren de Mustafa Reşid Paşa'ymış.
Yine de bu ifade kesin olarak söylenmiş gibi bütün ders kitaplarında yer alır.
Bu gazete yazısında konu olan ödev sorularında bu deyişin yer almasındaki Ali Cengiz oyunu şu: Diğer 9 sorunun 6'sı Osmanlı'nın fetih ve adalet anlayışına temel olan Daire-i Adalet kurgusuna dayanıyor.
Soruların muhatabı da 12 yaşında çocuklar yani! Osmanlı siyasetname
literatüründe yer alan bu görüşe göre basitçe fetih dünyaya adalet getirir, çünkü toplumsal refah artar...
Neden artar? Çünkü fethettiğin toprakların zenginliklerine el koyarsın, artı değerine "vergi" olarak el koyduğun üstüne cizye ve haraca bağladığın tebaa da artar.
O parayla askeri güçlendirir, daha fazla fetih yapar böyle böyle yeryüzüne "adaleti" getirirsin bu kurguya göre.
Yani elbette ki bu "adalet" güçlü olanın- İslam hükümdarının İslam ümmeti adına mülke ve hayatlara (esir de edebiliyor çünkü) el koyma hakkı olduğu fikrine, bu fikre
kaynak olan Sünnî fıkha dayanan bir görüş. Zaten Osmanlı fütühatı 18. yy. da artık toprak kaybetme yönünde değişmeye başlayınca elde patlayan bir "adalet" anlayışı ve dünya görüşünü yansıtıyor.
19. yy.'da bu "adalet" anlayışı yavaş yavaş fütühatla ele geçirilen mülk - İslam-
Osmanlı hükümranlığının yayılışı üzerinden değil, tebaadan vatandaşlığa geçen bireylerin sahip olduğu ve devletçe de tanınan eşit hak ve hürriyetler üzerinden tanımlanmaya başlanmış.
Bu geçiş de zaman alıyor, herhalde hâlâ daha mücadelesini veriyoruz.
Şimdi hal böyleyken bütün soru kağıdını klasik dönem fetih ve adalet güzellemesiyle dolduruyor, öğrenciye sanki fetihle adalet götürme fikri güncelmiş gibi bir algı yaratan soruları yöneltiyorsunuz.
Ortasına da sanki bu fetih siyasetinin idealize edildiği Osmanlı hükümranlığında
sanki fetihle beraber gasp, yağma, köleleştirme, Kızılbaş'ı zındıka, mürted, Hristiyan ve Musevi'yi ikinci sınıf tebaaya indirgeyen zımmî statüsü yokmuş gibi II. Mahmud'a atfedilen bu rivayet deyişi sıkıştırıyorsunuz :)
Sanki tüm Osmanlı tebaası 600 yıl eşit yaşamış gibi.
Kaldı ki II. Mahmud bu sözleri gerçekten söylemişse bile, bunu söylediği tarihte de, Tanzimat'ın ilk on yılında da hâlâ daha İslamiyet'ten Hristiyanlık ya da Yahudilik'e geçişin cezası idamdı, bir gayrımüslim erkek Müslüman kadınla evlenemezdi ve sanığın Müslüman olması halinde+
bir suça bütün bir gayrı Müslim köyü mahallesi görgü şahitliği etmişse bile o Müslüman sanığa karşı hiç birinin görgü şahitliği kabul olmaz, Müslüman şahit çıkmazsa sanık işlediği cinayet, hırsızlık vs.'den yırtardı... Şimdi bu nasıl eşitlik? Dönemi içinde Mehmed Ali Paşa+
isyanını bastırmak için Rusyası'na kadar Avrupalı'ya muhtaç olan Sultan Mahmud II'un siyaseten ettiği bir kelam. Kaldı ki II Mahmud, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, zorunlu askerliğe geçiş, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması ertesi İstanbul'da yaşananlar vs gibi
kanlı ve halktan tepki gören uygulamaları yüzünden adaletsizliğiyle nam yapmış bir sultandır zamanında. Öyle olduğundandır ki Tanzimat fermanı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Humayun'u adaletname tarzında kaleme alınmış bir fermandır ve bozulan adaleti yeniden sağlamayı vaad eder.
Ha onun da hiçbir yerinde öyle eşitlik/ müsavat vaadi falan da yoktur. Fikirde kağıt üstünde bile devletin eşit yurttaşlığı tanıması çok zaman aldı...
O yüzden yok öyle, hem insanların hanesini gasp edeceksin, karısını kızını fetihten sonra köle edeceksin, kanı helaldir,
diyeceksin, ondan sonra sittin kuşak bineğinin cinsinden giydiği kıyafetin rengine kadar bütün hayatını 2. sınıf tebaalığa göre düzenleyeceksin, sonra 21. yy.da, öğrencilere bunu "Osmanlı çok adildi, sultanın nazarında müslümanı, yahudisi, hristiyanı hep eşitti, diye satacaksın.
Gülerler buna... Siz gene hobi olarak böyle öğretin istiyorsanız da bari üstüne bu kadar büyük palavra için velilerden senede 80-100 bin TL istemeyin. Ayıptır, günahtır...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Yaa bilseydim, tarlayı tapayı parsel parsel organize sanayiye, TOKi ve site inşaatlarına sattıktan sonra Bursa ova köylüsünün nasıl değiştiğini antropolog yazarın bir de anneannemden dinlemesini çok isterdim :)
Politik doğruculuk 0 yalnız. "Tazelerin g.tleri yiyip içip oturmaktan (bu noktada iki elini 1 m. kadar açıyor) bu gibi" olmuş. Tütün yok, koza yok, harman yok, iş yok güç yok, iki üç günde bir yemesi içmesi bol günler mevlitler mukabeleler düzenlenir olmuş :)
Düğünler dernekler kırk uçurmalar o ölçüde bir gösteriş yarışı, artık öyle köy meydanında düğün dernek tarih oldu çoktan...
"Tazeler" bi yandan mevlitlerde cantık ayrana zeytinyağlı dolmaya abanıyormuş ama, öte yandan köyde aerobik salonu açıldıydı bir ara... :)
Biliyorum, bir takım önyargılar ve basmakalıp Osmanlı tarihi öğretileri yüzünden Osmanlı zamanında şarabıyla meşhur Müslüman köyü olabileceğini çoğunuzun aklı kesmiyor, fakat gerçek bu. Misi o köylerden biri ama yeganesi değil. İster inanın ister inanmayın bu köylerde+
şarapçılığın iğdiş edilerek yok edilmesi 80 darbesi sonrası. Köylünün kendi tüketimi için ürettiği şarabıyla meşhur son köye de (belki başkaları da kalmıştır ama benim Bursa'da bildiğim tek köy) bu sene jandarma bastı maalesef. Bile isteye yüzlerce yıldır şarap üreten +
köylerde şarapçılığın bitirilmesi 20. yy. son çeyreğindeki bağnazlık, inanın Osmanlı bağnazlığı değil.
Osmanlı sarayda, ne haberi saraylının olacak Bursa'nın köyünden :) Misi'nin adı antik Mysia'dan gelir. 19. yy.da Müslüman köyü, ama şaraplarıyla da ünlü öte yandan. İlişki durumu karışık yani. :)
Köyün güneyinde Gerger Dede adak yeri, çevresinde çok sayıda manastır kalıntısı varmış eskiden. Uludağ Keşiş Dağı malum, bir adı da Mysia Olimpos'u.
Bakın Osmanlı dönemi Bursa kentine Osmanlı Bursa'sı derim. Bi kere kent içi padişah hassı. Sancak beyi bile karışamıyor Bursa'daki suçlara, kovuşturmalara. Vergisi doğrudan sultana gidiyor. Ona göre de şehir içine yatırımını yapmış. Fakat Misi vs. köylere ne çivisi çakmış da+
Arkadaş twitter'da tarihçiler birlik oldu, 1908 Devrimi nedir ne değildir anlatmaya çalışıyor. Bir yandan güzel, çünkü madem bilinmiyor tabii ki anlatılacak, bilgi yaygınlaşsın, bilmeyenler öğrensin...
Öte yandan üzücü. Toplumsal direniş tarihimizin miladını bile bilmiyoruz+
demek bu... Üzücü, çünkü 1908 devrimini oluşturan anasır, Erzurum'dan Balkanlar'a imparatorluğun dört yanında patlak veren vergi ayaklanmaklarıyla tetiklenen devrim çok iyi çalışılmış konulardan.
Devrime isim hakkını yeniden kazandırıp ona iade-i itibarını sağlayan sevgili hocam
Aykut Kansu'yu da anmak isterim. Herkes 2. Meşrutiyet gevelerken, 90lı yılların başında modern TR tarih yazımının devrime yaklaşımını yerle yeksan ederek ve devrimin arkasındaki toplumsal ayaklanmaları tek tek çıkartıp dizen odur.
Canlı yayın kesildi. Yayın yapan arkadaşımızı gözaltına aldılar. Şu an öğrencilere yönelik korkunç bir saldırı var kampüste #AşağıBakmayacağız#BoğaziçiAblukada
Kadının yaptığı iş bu, ne diyeyim? Çocuk bakmaya "aşağılık bir iş" nazarıyla bakıp ifademden kibir devşiren bizzat sizsiniz. Kaldı ki ben İngilizce dersi de verdim, çocuk da baktım üniversite yıllarımda. Emekle para kazanılan hiç bir işte küçümseyecek bir yan bulmam mümkün değil.
Kendi bakış açınızı ve marifetinizi başkalarına yapıştırmayın, kibir olan budur.
Twitter ne acayip yer yahu! Bi çorba tarifinden kavga konusu çıkartıyor millet. Gidin tedavi olun, insanların yoktan devşirdikleri bit kadar mutluluğa musallat olmayın.
Burası ODTÜ kampüsü, sene 1997-8. Yanımdaki bir arkadaşımla bir sene kadar dönüşümlü baktığımız Leyla. Harikulade genç bir kadın, müthiş bir sanatçı oldu, bana da çok güzel anılar bıraktı. Onun hayal dünyasına, yaratıcılığına oynadığımız oyunlarda saç teli kadar katkım olduysa