Arkadaş twitter'da tarihçiler birlik oldu, 1908 Devrimi nedir ne değildir anlatmaya çalışıyor. Bir yandan güzel, çünkü madem bilinmiyor tabii ki anlatılacak, bilgi yaygınlaşsın, bilmeyenler öğrensin...
Öte yandan üzücü. Toplumsal direniş tarihimizin miladını bile bilmiyoruz+
demek bu... Üzücü, çünkü 1908 devrimini oluşturan anasır, Erzurum'dan Balkanlar'a imparatorluğun dört yanında patlak veren vergi ayaklanmaklarıyla tetiklenen devrim çok iyi çalışılmış konulardan.
Devrime isim hakkını yeniden kazandırıp ona iade-i itibarını sağlayan sevgili hocam
Aykut Kansu'yu da anmak isterim. Herkes 2. Meşrutiyet gevelerken, 90lı yılların başında modern TR tarih yazımının devrime yaklaşımını yerle yeksan ederek ve devrimin arkasındaki toplumsal ayaklanmaları tek tek çıkartıp dizen odur.
Twitter zincirleri bilgiselleri iyi elbet, ama
kurban olayım biraz okuyun gençler, ne güzel madem tarihe meraklısınız...
Benim de lisede en kötü dersim tarihti, lise müfredatı sıkıcıdır ve tabii ki seçmece anlatısı palavrası da çok.
Babai isyanından başlayarak bu ülkenin çok sağlam bir direniş tarihi var, "ecdad" dedikleri
bi avuç saraylı değil. "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" diyenler, "sayılmayız parmağ ile, tükenmeyiz kırmağ ile", "kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet", diyen de ecdad; şurada kitlesel çoğunluk üzüm gibi ezilen reayanın torunuyuz, öyle yedi göbekten saraylıymış gibi +
anlatanlara bakmayın siz. Bu kadar unutulmuşluk, onca kıyım ve mücadelenin ardından incitici değil mi?
Hikayesi ders kitaplarında söylenmemişlerin de peşine düşün biraz. Ama twitter'dan olmaz. Karakterler yetmez, zincirleri bitmez. Yazıp çizeni çok. Hatta üşenmeyin tez okuyun.
Her kıymetli çalışma da yayınlanmıyor. Kaynaklar bir tıkla önünüze geliyor şimdi...
Bir kısım ulema İttihadçı diktasına ve soykırımlarına referans vermiş devrimin sloganını susturmak için...
Bu konuda başka tarihçi arkadaşlarım gayet de güzel yazdı çizdi. 1908 devrimi hem dar bir İttihadçı kadroya sıkıştırılamayacak kadar geniş çapta, tepeden inme olmayan bir sosyal harekettir; hem de 1908'deki parti ile 1915'teki parti çok farklıdır.
Bu ulemanın söyleminin kritiğini yapan çok, bir de ben yazıp uzatmak istemiyorum. Sadece şunu söyleyeyim: o zamanki özgürlükçü söylemin de kendi içinden böylesi bir kanlı istibdatı çıkartması bizim için ders alınacak bir konudur.
Demek ki mesele bir istibdatı yıkmak değil,
yerine ne konulacağı da aynı anda titizlikle düşünülmeli, çalışılmalı. Yıkmak kolay, hürriyeti devamlı kılmak zor. Bu hiç ıskalanmayacak bir konu. İstibdatı olumsuzlarken onu yeniden yaratan devrimci değildir, ancak onun başka adla devamlılığının neferi olabilir.
Telefondan yine bilinç akışı tarzı yazıverirken her zaman olduğu gibi sürc-i lisan etmişim. İfade yanlışlarımın, dilbilgisi hatalarının kusuruna bakmayın. Affola! Meramım böylecedir, o herhalde az çok anlaşılıyor.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Canlı yayın kesildi. Yayın yapan arkadaşımızı gözaltına aldılar. Şu an öğrencilere yönelik korkunç bir saldırı var kampüste #AşağıBakmayacağız#BoğaziçiAblukada
Kadının yaptığı iş bu, ne diyeyim? Çocuk bakmaya "aşağılık bir iş" nazarıyla bakıp ifademden kibir devşiren bizzat sizsiniz. Kaldı ki ben İngilizce dersi de verdim, çocuk da baktım üniversite yıllarımda. Emekle para kazanılan hiç bir işte küçümseyecek bir yan bulmam mümkün değil.
Kendi bakış açınızı ve marifetinizi başkalarına yapıştırmayın, kibir olan budur.
Twitter ne acayip yer yahu! Bi çorba tarifinden kavga konusu çıkartıyor millet. Gidin tedavi olun, insanların yoktan devşirdikleri bit kadar mutluluğa musallat olmayın.
Burası ODTÜ kampüsü, sene 1997-8. Yanımdaki bir arkadaşımla bir sene kadar dönüşümlü baktığımız Leyla. Harikulade genç bir kadın, müthiş bir sanatçı oldu, bana da çok güzel anılar bıraktı. Onun hayal dünyasına, yaratıcılığına oynadığımız oyunlarda saç teli kadar katkım olduysa
hamur mayalamaya, hayvan sağmaya kalktığı için... Günün sonrası da aynen bu kadının anlattığı gibi işte, güneşin konumundan saati çıkartmış, ömrünce saate ihtiyacı olmamış.
Ne zaman ki çok yaşlandı, anneannemi şehre, çocuklarının evlerine taşıyıp, bir göz odaya kapattık, o zaman
saate ihtiyacı oldu. Ne zaman saate ihtiyacı oldu, o zaman mutsuz oldu. İç saatinden, hava ve toprakla temastan, ona olağan gelen tüm zaman ve mekan algısından onu kopartmış olduk. Çok acı 1 şey, taşla toprakla çiçekle hayvanlarla bir olup onlarla konuşa anlaşa yaşayagelen insana
Anacuğum bu sabah hasta gibiydi. Ona Gürcü çorbası yaptım. Bu çorbayı 20 sene evvel İstanbul'da özel İngilizce dersi verdiğim bir kadının çocuklarına bakan Gürcü çocuk bakıcısından öğrenmiştim. Bol vitaminli, biraz emek isteyen fakat çok nefis bir hasta çorbası. Tarifi şöyle:
Boğaziçi'nden Mecidiyeköy'e o tıklım tıkış Hisarüstü Mecidiyeköy otobüsüyle varıp fevkalade üşümüş halde ders vereceğim eve vardığımda bu iyi yürekli bakıcı kadıncağız (ne yazık ki adını unuttum!) bana yine özel bir Gürcü turşusuyla birlikte dumanı tüten bu +
nefis çorbadan ikram etmişti. Aman ne hora geçmişti! Bu terbiyeli sebzeli çorbayı yaparken terbiye için yumurta sarısını ayırdığınızda, yumurtanın beyazını da azıcık un ve tuzla karıştırarak yumruk kadar hamur yapıyor, ondan böyle bir miktar taze erişte yapıyorsunuz:
#Bursa Hüdavendigar Camii, daha doğrusu Külliyesi, gerçekten çok özgün, ilginç bir yapıya sahiptir. Bir kere camisinin cami olduğu kuşkuludur, minaresi sonradan eklenen, Orhan Camisi gibi, Yeşil Cami gibi aslında cami değil, imaret olarak yapılan Bursa'nın tipik ters T tipli+
camilerindendir. Bu camiler yapıldığı zaman, yapıldıkları yerler henüz Bursa'da yerleşime açılmamış alanlara inşa edilir, ayende ve revende yani gelip geçen gezgin dervişler, yolcular, konaklasın diye yapılmış imaret yapılardır.
Yıldırım Camisi de mesela bunlardan biridir. Murad Hüdavendigar bu caminin konumu için şehrin batısını, Bursa'nın kaplıca sularının membalarını taşıyan Çekirge'nin sırtlarında, antik bir Roma hamamı yanını tercih ederken Yıldırım Bayezid, şehrin doğu ucunu, antik Hac yolunun