Dünya için gidişat çok kötü. 2021 ve devamında dünya genelinde pek çok seçim hilesi, iç karışıklıklar ve askeri müdahaleler görebiliriz.
ABD, 20. asırda otokrasi yanlılarını caydırıcı bir unsur olarak ağırlık merkeziydi. Bu imaj artık kayboluyor. Karmaşa yaklaşıyor.
ABD'nin caydırıcı etkisi darbe heveslilerini (ABD'nin çıkarlarına zarar veren darbeleri kastediyorum) temkinli davranmak zorunda bırakıyordu. Darbeciler uluslararası anlaşmaları koruma ve en kısa sürede demokrasiye geçiş vaadiyle hareket etmek zorunda kalıyordu.
Fakat Trump dönemiyle birlikte ABD'nin (çıkarlarına aykırı olmadığı sürece) güttüğü demokrasi hassasiyeti kayboldu. 6 Ocak'ta Capitol'un basılması bu miti ciddi biçimde yaraladı.
Ve artık otokratik yönetimlerle sorun yaşamayan bir büyük güç yükseliyor: Çin!
ABD, 20. asırda (çıkarlarına aykırı hareket eden) darbecilere karşı pek çok yaptırıma sahipti. Liberalizmi ve demokrasiyi bir model olarak pazarlıyordu. Aksi rotada gidenlere karşı ekonomik yaptırımları, sokak hareketlerini ve pek çok baskı aracını kullanıyordu.
Ama artık otokrasi heveslilerinin ABD'nin gittikçe azalan imajı karşısında dayanabilecekleri bir duvar var: Çin.
Çin, oyunu ABD'nin küresel ekonomik kurallarıyla oynuyor fakat demokrasiye çok az önem veriyor. Çin, otokrasiyi kurumsallaştırdı ve güçlendirdi.
Bugün, otokratların gücü elinde bulundurabileceği pek çok araç var. Teknoloji (ve son olarak pandemi) totaliter rejimlere muazzam imkanlar sağlıyor.
Biden, imajı güçlendirmek için çabalayacağını açıklamıştı ama 2021'e Myanmar ve Ermenistan darbeleriyle hızlı bir giriş yaptık.
Darbeciler, ABD'nin azalan imajından yeterince çekinmiyor ve daha rahat hareket edebiliyor.
Darbeler bir bir yaşandıkça ve otokrasi yükseldikçe, diğer bölgeler ABD'nin caydırıcılığının bir hayalet halini aldığını görecek ve harekete geçecek.
Bunun belki de en popüler örneği yıllar önce Batı sisteminin Nobel Ödülü verdiği Etiyopya lideri Abiy Ahmet'tir.
O, önce seçimi anayasayı ihmal ederek erteledi ve akabinde bir federal bölgeye ordusuyla girdi. Gazetecileri yasakladı. Tamamen özgürce hareket edebiliyor.
Otokrasiye en az tahammüle sahip ve demokrasiyi en çok kurumsallaştırmış olan AB bile Polonya ve Macaristan'da artan otokrasiyi engelleyemiyor.
ABD, karşıtlarının hakkından gelebilecek "süper güç" konumunu kaybediyor. Hem zihinlerde hem sahada...
Bu gidişat, önümüzdeki süreçte dünya üzerinde çok daha fazla askeri darbe, büyük çaplı kitle protestoları ve daha az demokrasi olacaktır.
ABD, tüm ilgisini Hint-Pasifik'e kaydırdıkça kriz bölgeleri daha da denetimsiz kalacak. Karanlık bir tablo...
Bizim liberaller, Biden'ın seçilmesini "demokrasinin şahlanması" olarak okuyarak büyük bir hata yaptı.
Biden, çıkarlar ve etik ilkeler arasında ciddi sınavlara çok erken başladı. Bir noktada pes etmek ve çıkarlara ağırlık vermek zorunda kalacaktır.
Biden'ın çıkarları acımasızca takip edeceği ilk ve en büyük ülke Hindistan'dır.
Hindistan da moda akım olan otokrasiye doğru ilerliyor ve onların bu durumu Biden'ı asla rahatsız edemez. Çünkü Hindistan, Çin'e karşı en büyük Amerikan kozudur.
Bunun yanında Biden, çıkarları rahatsız etmeyen bölgelerdeki otokrasi eğiliminin hakkından gelmek için bazı yöntemler geliştirmek isteyeceği açıktır.
Bunların neler olabileceğini zaman gösterecek. Fakat Biden otokrasinin yükselişini asla ama asla engelleyemez.
Çin, "borç tuzağı" kozunu başarıyla uygulamaya başladı. Ve ekonomik seçeneklerini siyasi amaçlarla kullanırken eskisi gibi ABD'den çekinmiyor. Bunu bizzat Avustralya'da deniyor. ABD'nin avucundaki Filipinler'de deniyor. ABD'nin burnunun ucundaki Latin Amerika'da deniyor.
Çin, ABD'nin sahip olduğu demokratik değerlere sahip değildir. Otokrasiyi ustaca kullanıyor ve ekonomik çıkarları güçlü olduğu sürece ortaklarının demokrasi seviyeleriyle asla ilgilenmiyor.
Myanmar'daki darbeyi "hükümet değişimi" olarak görecek kadar hissiz durumdalar.
ABD ile Çin arasındaki mücadele, ABD ile Sovyetler arasındaki mücadeleden çok farklıdır. Çin, süreçten büyük dersler çıkardı ve oyunu farklı bir "sistem/komünizm" içerisinde oynamıyor.
Ve en önemlisi, ABD artık eskisi kadar güçlü değil.
Trump Çin'i "tehdit" olarak nitelemişti. Biden "rakip" olarak niteliyor. Artık eski dönem sona erdi. Biden, Trump'ın yaklaşımını değiştirebilir fakat Çin'le mücadele kaçınılmaz.
Mücadele Hint-Pasifik'te yaşanacak. Dünyanın diğer alanlarında büyük güç boşlukları oluşacak.
Bu güç boşlukları daha fazla otokrasi, daha fazla istikrarsızlık ve hatta terör doğuracaktır. Protestolar, darbeler, paralı askerlerin yükselişi...
ABD'nin ihraç ettiği sözde demokrasinin bile ötesinde iğrençlikler yaşanacaktır.
Güç boşlukları, fırsattan istifade etmek isteyecek bölgesel ülkeleri harekete geçirecek. Ülkeler ABD'nin gölgesinden kurtuldukça, eski defterler açılacak.
Jeoekonomi, illiberalizm ve irredantizm kavramlarını çok sık duyar olacağız.
Ülkemizin bulunduğu coğrafya, bahsettiğim güç boşluğunu doruklarına kadar yaşayacak.
Sorun, ya bölgesel ülkelerin ahenkli paylaşımı ya da kusursuz bir çatışma ortamında çözülecek.
Türkiye ve Rusya'nın şimdiki konumu, ilk seçeneğe güzel bir örnek teşkil ediyor. Şimdilik....
Batı, ilk etapta AB-ABD entegrasyonunu sağlamak zorunda. Bunun için G-8, DSÖ, IMF ve hatta NATO'da revizyonlar şart.
Akabinde "GREAT RESET" planı hayata geçirilmek istenecektir. 2021'in en çok takip edilmesi gereken adamı: Klaus Schwab...
Son olarak Atatürk'ün 1937 tarihli talimatı güncelliğini koruyor:
Büyük devletler arasındaki husumet o haldedir ki, bunların arasında bulunarak bir badireye karışmak ihtimali vardır. Bu ihtimale karşı çok tedbirli ve soğukkanlı bulunarak postu kurtarmaya çalışmak vaziyetindeyiz.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Alfred Kantorowicz, Hitler'in iktidara gelmesinden sonra toplama kampına gönderilen yüzlerce bilim insanından biriydi. Kampta ölmeyi beklerken mucize gerçekleşti ve serbest bırakıldı. Üstelik ülkeyi terk etmesine izin veriliyordu.
Mucizenin ardında tanımadığı biri vardı: Atatürk
1* Bilim insanı Philipp Schwartz Nazi iktidarı açıkça Yahudileri hedef almaya başladıktan hemen sonra İsviçre'ye geçerek Alman Bilim Adamları Yardım Birliği'ni örgütledi.
Hedefleri, Nazi zulmüne uğrayan bilim insanları kurtarmak ve başka ülkelerde yaşamalarını sağlamaktı.
2* Fakat Nazilerden çekinen pek çok ülke, Yahudi bilim insanlarına kucak açmaya yanaşmıyordu.
Bu sıralarda üniversite reformunu gerçekleştiren Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, Schwartz ile bağlantı kurdu ve ülkeye davet etti.
Geçmişte Apo'nun demokrasi için şans olduğunu, Türk bayrağını tartışmak gerektiğini, Zekeriya Öz'ün heykelinin dikilmesi gerektiğini söylemiş insanların bugün ne söylediğine hiç önem vermiyorum.
Onların bugün söyleyebileceği doğru şeyler olabilir. Ama onların ağzından çıkacak bazı doğru lafları, geçmişi temiz haysiyetli insanlardan öğrenebiliriz.
Bir doğru laf yoktur ki, namuslu insanlar tarafından söylenmemiş olsun.
Bu ülkenin dürüst, geçmişi kirli olmayan gazetecileri doğruları zaten söylüyor. O yüzden, Apo türküsü çığırıp Öz heykeli diken tiplerin bugünkü doğrularına muhtaç değiliz.
Paşinyan, sokak eylemleri sonucunda seçimle gelen ABD yanlısı bir aktör.
Popüler bir başlangıç yaptı ama askeri alanda utanç verici bir hezimet yaşadı.
Kafkasya'da ABD yanlısı hükümet görmek istemeyen Rusya için Paşinyan'ın devrilmesi sevindirici olacaktır.
Paşinyan, başarısız biriydi ve Rusya'nın Kafkasya politikası önündeki bir sivilceydi.
Onun başarısızlığı sayesinde Azerbaycan büyük bir kazanım elde etti.
Paşinyan Türkler için bir nimetti. Darbe ile devrilmesi hem etik olarak hem ulusal çıkar olarak olumsuz olacaktır.
Bu darbe başarılı olursa en büyük zarar ABD için yazacaktır.
ABD'nin geleneksel demokrasi koruyuculuğu önce Trump'ın 6 Ocak hareketiyle zarar gördü. Akabinde Myanmar darbesi geldi. Ve şimdi de Ermenistan'da olursa bu ABD'nin uluslararası imajına ve caydırıcılığına zarar verir.
Gençler kapağı yurt dışına atmak için yanıp tutuştuğu için onları "yeterince milli olmamakla suçlamak" yerine:
- Gençleri milli duygularla yetiştiremediği için eğitim sistemine,
- Gençlere ülkelerinde çabalamak için özgür ve liyakatli ortam sağlayamayan iktidara kabahat bulmalı.
Gençlere bir ufuk verilmezse, onlara ülkelerine bağlayacak nedenler sunulmazsa, özgürlük ve liyakat ortamı sağlanamazsa, ülkeleri terk ettiklerinde onlara kızmak ancak kuru gürültüdür.
Evlatlar vatanlarını terk etmeye başlamışsa sorumlu devlettir.
Bu ülke kurulduğunda parası yoktu, adam gibi üniversitesi yoktu, yolları limanları yoktu, güzel okulları yoktu.
Buna rağmen o dönemin gençleri ülkelerini terk etmedi. Çünkü devleti yönetenlerden umutları vardı. Ufukları vardı.