Gençler kapağı yurt dışına atmak için yanıp tutuştuğu için onları "yeterince milli olmamakla suçlamak" yerine:
- Gençleri milli duygularla yetiştiremediği için eğitim sistemine,
- Gençlere ülkelerinde çabalamak için özgür ve liyakatli ortam sağlayamayan iktidara kabahat bulmalı.
Gençlere bir ufuk verilmezse, onlara ülkelerine bağlayacak nedenler sunulmazsa, özgürlük ve liyakat ortamı sağlanamazsa, ülkeleri terk ettiklerinde onlara kızmak ancak kuru gürültüdür.
Evlatlar vatanlarını terk etmeye başlamışsa sorumlu devlettir.
Bu ülke kurulduğunda parası yoktu, adam gibi üniversitesi yoktu, yolları limanları yoktu, güzel okulları yoktu.
Buna rağmen o dönemin gençleri ülkelerini terk etmedi. Çünkü devleti yönetenlerden umutları vardı. Ufukları vardı.
Bugün yoktur. Sorun tam olarak budur.
Gençler ülkelerindeki adam kayıran, fişleyen, yaftalayan, konuşturmayan ve düşündürmeyen ortamda kalmaktansa falanca ülkede garsonluk yapmayı, sokak temizlemeyi bile makul görebiliyorsa utancımızdan yerin dibine girmemiz gerekir.
Mehmet Ali Kağıtçı, bol sıfırlı maaş tekliflerine rağmen Avrupa'da kalmak yerine ülkesine döndü ve yerli kağıt sanayiini kurdu. Çünkü ülkesine inanıyordu. Umudu vardı.
O günün gençleri kalmak için nedenlere sahipti. Bugünün gençleri nedensiz bırakıldı.
Rektörler nepotist olmuşsa, sınavlara kopya karışmışsa, referanslar diplomaların önüne geçmişse, ortada liyakat kalmamışsa, umut kalmamışsa, vizyon kalmamışsa, ülkü kalmamışsa, eğitim kalmamışsa, gidenlere dil uzatmak milliyetçilik değildir.
Tüm bu şartlar altında gidenlere denebilecek yegane şey, kıvılcım olarak gitmeleri ve günün birinde alev olarak dönmeleridir.
Çünkü yarın, ülkemizi düzeltmek istediğimizde doğru adımlara atabilmek için bugün gidenlerin kapılarını çalacağız. Tarih çok defa yazmıştır.
"Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman, Türk milleti yükselecektir."
Atatürk
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Paşinyan, sokak eylemleri sonucunda seçimle gelen ABD yanlısı bir aktör.
Popüler bir başlangıç yaptı ama askeri alanda utanç verici bir hezimet yaşadı.
Kafkasya'da ABD yanlısı hükümet görmek istemeyen Rusya için Paşinyan'ın devrilmesi sevindirici olacaktır.
Paşinyan, başarısız biriydi ve Rusya'nın Kafkasya politikası önündeki bir sivilceydi.
Onun başarısızlığı sayesinde Azerbaycan büyük bir kazanım elde etti.
Paşinyan Türkler için bir nimetti. Darbe ile devrilmesi hem etik olarak hem ulusal çıkar olarak olumsuz olacaktır.
Bu darbe başarılı olursa en büyük zarar ABD için yazacaktır.
ABD'nin geleneksel demokrasi koruyuculuğu önce Trump'ın 6 Ocak hareketiyle zarar gördü. Akabinde Myanmar darbesi geldi. Ve şimdi de Ermenistan'da olursa bu ABD'nin uluslararası imajına ve caydırıcılığına zarar verir.
Yeni anayasa tartışmalarından hemen sonra bakan "1921 ruhuyla taçlandıracağız" diyor akabinde HDP genel başkanı "1921 ilham alınabilir diye cevap veriyor. Başka bir iktidar mensubu "herkesle oturur konuşuruz" diye pas veriyor.
Bu 1921'in sırrı nedir? Anlatayım.
1* İktidar ve HDP'nin 1921 Anayasasına ilgi duymasının birbirinden farklı sebepleri var. Fakat o konuya sonra geleceğim. Önce 1921'in ne olduğunu öğrenmek gerekiyor.
Atatürk, Milli Mücadele'ye başladığında en büyük hedefi ülkedeki tüm güçleri birleştirmekti.
2* Atatürk bu nedenle devletin geleceğine yönelik fikirlerini açıklayarak farklı fikirlerdeki insanların kopup gitmesini istemedi. Hatta Cumhuriyet fikrini bile uzun süre dile getirmedi. Çünkü Milli Mücadele'nin içinde saltanat yanlıları da vardı.
Boğaziçi protestolarına benzer bir Osmanlı döneminde yaşanmış.
Fatih, İstanbul'un ilk belediye başkanı Hızır Çelebi'nin oğlu, müderris (akademisyen) Sinan Çelebi'yi 1476'da bilinmeyen bir nedenden ötürü hapse attırmış.
Bu karar, dönemin alimlerinin tepkisi çekmiş.
Molla Hüsameddin öncülüğünde bir grup alim, Fatih'e çok sert bir mektup yazmış.
Sinan Çelebi'nin serbest bırakılmasını ve gerekli saygının gösterilmesini talep eden alimler, aksi halde toplu halde kitaplarını yakarak ülkeyi terk edecekleri restini çekmişler. Fatih'e...
Fatih, bunun üzerine alimleri asi ilan ederek hepsini zindana attırmış desem inanmayın. Tabii ki de öyle bir şey yapmamış.
Fatih, alimlerin protestosu üzerine Sinan Çelebi'yi serbest bıraktırmış.
İskilipli Atıf'ın hain olduğunu biliyoruz. Ama niye hain olduğunu da bilelim. Bu mendebur, nursuz herif neden ihanet etti, bilmek lazım.
İskilipli Atıf ve çevresi, Milli Mücadele'yi istemiyordu. İşgalci Yunan ordusuna saldırmanın milli menfaatlere aykırı olduğunu düşünüyordu.
Önce şunu belirtmek lazım. Atıf, Teali İslam Cemiyeti başkanıydı. Mustafa Sabri'den sonra bu koltuğa oturdu. Atıf ile Mustafa Sabri'nin arası çok iyidir.
Mustafa Sabri, Damat Ferit tarafından şeyhülislam olunca, cemiyetin başkanlığına Atıf geçti.
Mustafa Sabri de Atıf gibi bir haindir. Hatta katmerlisidir. Atatürk ve arkadaşlarının idamı için fetva yazdırılmasının arkasındaki isimlerden biri odur.
Hatta Mustafa Sabri, Sevr'in onayı için Vahdettin tarafından kurulan şuranın üyesiydi. Ve Sevr'i kabul için oy vermiştir.
Bundan yüz yıl önce Alman hekim Otto Warburg, kanser hücrelerinin glikoz şekerindeki enerjiyi nasıl kullandığını gözlemledi.
Warburg, ilginç bir durumla karşılaştı. Kanser hücreleri, şekerdeki enerjiyi oldukça düşük verimli şekilde kullanıyordu.
Warburg, kanser hücrelerinin glikoz şekerini maya mantarları gibi fermante ettiğini gözlemledi. Oysa hücrelerin şekeri oksijen kullanarak yakması halinde çok daha fazla enerji üretilmesi mümkündü.
Kanser hücrelerinin bu "verimsiz" tercihi, uzun süre tartışıldı.
Bilim çevreleri bu tercihin ardında, kanser hücrelerinin “enerji merkezleri” diye bilinen mitokondrilere sahip olmadığı hipotezini uzun süre tartıştı fakat konu yaklaşık yüz yıldır açıklığa kavuşturulamadı.