“Rezerv satıldıysa, swap yapıldıysa ne olmuş? Karşılığında aynı miktarda TL alındı. Karşılıksız değil ki” şeklinde özetleyebileceğimiz bir görüş dile getiriliyor.
Bir kısmı konuyu bilmediğinden, bir kısmı ise “cehl-i mürekkep” denilen tedavisi mümkün olmayan kişilik bozukluğundan
Bugün kullanılan para sisteminde merkez bankaları parayı altın veya benzeri bir varlık karşılığında basmak zorunda değildir. Para artık çoğunlukla bir bilgisayar diskindeki dijital kayıttan ibarettir.
Eskiden hiç olmazsa bir top kağıt ve bir şişe mürekkep gerekiyordu 😄.
Merkez bankaları sıfırdan para yaratma gücüne sahip olan, kendine özgü (sui generis) kuruluşlardır.
Piyasalar Genel Müdürlüğü’nde TL masasında oturan uzman bilgisayarın tuşuna basarak karşı taraftaki bankanın TCMB nezdindeki hesabını borçlandırdığında para yaratılmış olur.
Her merkez bankası için kendi yarattığı para borçtur. Kağıt paralara banknot (İng. bank note; banka senedi) denir. Her senet gibi, para için de üzerinde imzası bulunanlar borçlu, senedi elinde bulunduran (lehdârı) alacaklıdır.
Başkan ve başkan yardımcısı, TCMB ana sözleşmesine göre “iki imza ile bankayı borçlandırır.” Bu alacak hakkı, parayı elinde tutana Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik alanında satın alma gücü sağlar. Para, egemenliğin bir unsuru, bir göstergesidir.
Şimdi can alıcı noktaya gelelim. Lütfen dikkat!
Bir senet, sahibine (senedi çıkarıp imzalayana) geri döndüğünde ne olur?
Cevap; borç ödenmiş olur.
Peki ödenen bir borç ne olur?
Yok olur, bilançodan silinir.
...
Merkez bankasının çıkardığı para geri döndüğünde yok olmuştur.
Merkez bankasının borçları azaldığı oranda bilançosu küçülür.
Bir merkez bankası için kendi yarattığı paranın hurda kağıt olmak dışında değeri yoktur. Şimdi çoğunlukla kaydi para kullanıldığına göre o bile söz konusu değil.
Dolayısıyla “dövizi sattı ama TL aldı” argümanı boştur.
Merkez bankası ekonomide üretilen mal ve hizmet miktarının gerçek değeri kadar yeni para basmalıdır. Benzer biçimde uluslararası ödeme aracı kabul edilen rezerv paralar cinsinden varlık satın alarak da para basabilir. Ölçülü olmak koşuluyla bu da sağlıklıdır.
Ekonomik üretime dönüşmeyen, örneğin hükümet harcamalarının finansmanı için Hazineye borç vermek ya da devlet borcunu birinci elden satın almak gibi yollarla yaratılan borcun/basılan paranın ekonomik katma değer karşılığı olmadığından bunlara “karşılıksız para basmak” denir.
Merkez bankası döviz sattığında karşı taraftan TL alır (bu TL ‘yok olmuş’ sayılır). Bu durumda piyasanın TL finansman ihtiyacı artar. Bankalar merkez bankasına gidip ne kadar açık varsa tamamını borçlanır. Dolayısıyla para yeniden bankaların eline dönmüş olur.
TL faizi yeterli değilse, kurun artması bekleniyorsa bankalar ellerindeki TL ile yeniden döviz talep eder. Ve böylece kısır bir döngüye girilmiş olur.
Dışa kapalı olmayan bir ekonomide aynı anda hem faizi hem kuru kontrol etmek imkansızdır.
“İmkansız Üçlü (impossible trinity)”
Sonuç:
Merkez Bankası dövizi -kendi açısından- değeri ‘sıfır’ olan bir şey karşılığında sattı. Mecaz anlamda
“çer çöp” bile diyebilirsiniz.
Karşılıksız basılan paranın satın alma gücü ve değeri hızla düşer.
Bilmeyenden değil bilmediğini bilmeyip kendini biliyor sanandan kork.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Rezervler konusunda açık gerçek:
“95 milyar dolar döviz rezervimiz var.”
... doğru mu? Bir de şöyle bakalım.
Bir dükkan işletiyorsunuz.
Kasayı açıp baktınız 95 TL var.
Kasada ₺95 var ama “95 liram var” derseniz doğru söylemiş olur musunuz? Duruma göre değişir.
Nasıl mı? Devam..
“95 liram var” dediniz, ortağınız hemen uyardı:
“– Kasada ₺95 var ama ₺81 de borcumuz var. O kasadaki 95’in 81’i başkasının parası. Sınırsız biçimde, keyfimizce kullanırsak ödemek gerektiğinde ne olacak?”
...
Merkez Bankasının döviz cinsi yükümlülükleri, yani borçları da var.
Uyarıyla kendinize geldiniz. Ve dediniz ki;
“– Eh iyi öyleyse, 95 değil 14 liramız varmış. Bereket versin.”
Çırak araya girdi:
“– İyi de usta, yan dükkandaki komşu emanet para (swaplar) bırakmıştı. Biz malımızı (TL) ona emanet verdik o da parayı (döviz). 56 lira. Unuttun mu?”
Son zorunlu karşılık kararıyla ilgili @Merkez_Bankasi na haksızlık yapılıyor.
Öncelikle şunu vurgulayalım; geçmişte örnekleri görüldüğü gibi parasal sıkılaştırmanın yine dolaylı yoldan yapıldığı iddiası haklı değil.
19 Kasım’dan beri atılan adımlar ortada. Söylem de çok açık.
ZK kararının gerekçesini @Merkez_Bankasi açıkladı zaten.
Politika faizi yoluyla para politikasında gerçekleştirilen sıkılaşma kredi koşullarına yeteri kadar yansımadı. Sözlü yönlendirmeye karşın bankalar faizleri yukarı çekmedi. Parasal aktarım mekanizması etkin çalışmadı.
Faizini artırarak daha fazla toptan sıkılaştırma yapmanın makro ekonomik etkileri dikkate alınarak parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini artırmanın, faiz kararlarının etkisini pekiştirme seçeneğinin tercih edilmiş olması merkez bankacılığı açısından anlaşılabilir bir karar.
ABD Hazinesi, Şubat başında 3 aylık finansman programını açıklamıştı.
Kasım’da kamuoyuyla paylaşılan projeksiyonda Ocak-Mart arasında
$1 trilyon 127 milyar borçlanma öngörmüş olan Hazine, bunu $274 milyara düşürdü.
Kasım sonunda $1 trilyon 800 milyar olan Hazinenin Fed’de tuttuğu mevduat 19 Şubat’ta $1 trilyon 300 milyara geriledi. Hazine, bu tutarın Mart sonunda $800 milyara, Haziran sonunda $500 milyara düşürüleceğini duyurdu.
Dolayısıyla 6 ayda Hazine $1.3 trilyon daha az borçlanacak.
Fed Başkanı Powell, göstergeler kayda değer ölçüde ekonomik toparlanma sağlandığını gösterinceye ve bu toparlanmanın kalıcı olduğundan emin olana kadar her ay $80 milyar Hazine tahvili, $40 milyar ipoteğe dayalı senet almayı sürdüreceklerinin bir kez daha altını çizdi.
Türk lirasının #usdtry (mavi çizgi) ve bazı gelişen piyasa paralarının son bir aylık seyri.
TL olumlu piyasa koşullarında çok daha hızlı değer kazanmıştı.
Dengelenme oluyor.
Başlangıçta en fazla değer kazanan, koşullar değişince daha fazla düşüyor. Yüksek beta piyasa.
Ama karşılaştırmalı durum belirgin bir olumsuz ayrışmaya işaret etmiyor.
Yıl başından bugüne ortalama #usdtry kuru 2020 üçüncü çeyrek ortalaması düzeyinde (7,23).
Normal bir hareket.
Son bir haftada ABD tahvil getirilerindeki ve emtia fiyatlarındaki artış iki taraftan da Türkiye’yi olumsuz etkiledi.
Son dönemde atılan doğru adımlar olmasaydı bugün derin bir ödemeler dengesi krizine düşmüştük. Kuru tahmin etmek bile imkansızdı.
Hazine iflas durumuna düşerdi.
Cumhurbaşkanı Sn.Erdoğan;“ödemeler dengesi tarafında bir sıkıntıyla karşılaşmamak için planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı” demiş. Kendisine teşekkür etmeliyiz. İlk defa Hükümet tarafından, en yetkili ağızdan @Merkez_Bankasi nın rezervlerinin satıldığı kabul edilmiş oldu.
Yalnız anladığım kadarıyla kendisine yine yanlış bilgi verilmiş. İleride “kandırıldım” demek durumuna düşmemesi için konuyla ilgili bilgi sahibi olan herkese sorumluluk düşüyor. Türkiye Cumhurbaşkanının yanıltılmasına ve yanlış yönlendirilmesine göz yummamak yurttaşlık görevidir.
Birincisi; rezerv satışının iddia edildiği gibi Koronavirüs salgınıyla ya da uluslararası alanda ortaya çıkan finansal dalgalanmalarla hiçbir ilgisi yok. Gelişen piyasa ekonomileri arasında Türkiye’den başka bu kadar yüksek miktarda döviz satan yok.
Bu nasıl küresel etki?
tcmb.gov.tr/wps/wcm/connec… TR/Main Menu/Temel Faaliyetler/Doviz Efektif/Doviz ve Efektif Piyasalari/Doviz Ihaleleri ve Dogrudan Doviz Mudahaleleri
Bütün müdahalelerin listesi.
Bakın en altta da şöyle bir ibare var:
“Bankamızca gerçekleştirilen doğrudan döviz müdahaleleri aynı gün kamuoyuna duyurulmakta olup, tutarlar müdahalenin yapıldığı tarihten 15 işgünü sonra yayınlanmaktadır.”
Hiç kıvırmayın. Sorular belli:
Madem “yürürlükteki mevzuata uygun bir şekilde finansal istikrar ve fiyat istikarı hedefleri doğrultusunda ödemeler dengesi ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gerçekleştirildi” neden açıklanmadı?
İhale yok...
Doğrudan müdahale duyurusu yok...