Cumhurbaşkanı Sn.Erdoğan;“ödemeler dengesi tarafında bir sıkıntıyla karşılaşmamak için planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı” demiş. Kendisine teşekkür etmeliyiz. İlk defa Hükümet tarafından, en yetkili ağızdan @Merkez_Bankasi nın rezervlerinin satıldığı kabul edilmiş oldu.
Yalnız anladığım kadarıyla kendisine yine yanlış bilgi verilmiş. İleride “kandırıldım” demek durumuna düşmemesi için konuyla ilgili bilgi sahibi olan herkese sorumluluk düşüyor. Türkiye Cumhurbaşkanının yanıltılmasına ve yanlış yönlendirilmesine göz yummamak yurttaşlık görevidir.
Birincisi; rezerv satışının iddia edildiği gibi Koronavirüs salgınıyla ya da uluslararası alanda ortaya çıkan finansal dalgalanmalarla hiçbir ilgisi yok. Gelişen piyasa ekonomileri arasında Türkiye’den başka bu kadar yüksek miktarda döviz satan yok.
Bu nasıl küresel etki?
Ayrıca rezerv satışı Covid salgınından çok önce, 2019 Mart sonunda başladı. Ekonomik saldırı iddiası da dayanaksız. Temel neden TL faizini piyasa koşullarına aykırı biçimde ve gereksiz yere düşük tutma inadıydı.
Hem faizi düşük tutup hem TL’yi genişletince para dövize yöneldi.
“Ödemeler dengesi tarafında bir sıkıntıyla karşılaşmamak” gerekçesi de geçerli değil. Tersine, düşük faiz ve aşırı kredi genişlemesi yapılırken bir de kur yapay biçimde düşük tutulunca ithalat arttı. Bu politika bizatihi ödemeler dengesi sorununun sebebidir.
İddia doğru değil.
Döviz işlemlerinin planlı ve kontrollü olduğu, piyasa kuralları çerçevesinde,
hukuka ve ahlaka uygun olduğu iddiasına gelince, burada da Sn. Cumhurbaşkanı yanıltılmış olmalı. @Merkez_Bankasi döviz satışını planlı ve kontrollü yapmış olsa ya ihale ya doğrudan müdahale ile yapardı
İhale yapılmadığını biliyoruz. Döviz satışı önceden planlı ve şeffaf değildi.
Şimdiye kadar TCMB tarafından gerçekleştirilen doğrudan döviz müdahaleleri aynı gün kamuoyuna duyuruluyor, tutarlar müdahalenin yapıldığı tarihten 15 işgünü sonra yayınlanıyordu.
Bu da yapılmadı.
“Uluslararası finansal dalgalanmalara karşı sıkıntıyla karşılaşmamak için planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı” diye Sn. Cumhurbaşkanını bir kere daha kandırmaya çalışan malum kişiler, 130 milyar rezerv satarken aynı dönemde TCMB Para ve Kur Politikası metninde ne demiş:
“Dalgalı döviz kuru rejimi uygulaması devam edecektir. Uygulanmakta olan kur rejiminde, döviz arz ve talebini belirleyen esas unsurlar, iktisadi temeller, uygulanan para ve maliye politikaları, uluslararası gelişmeler ve beklentilerdir.”
... ve devam ediyor:
“TCMB’nin nominal ya da reel herhangi bir kur hedefi bulunmamaktadır.”
Yani, kuru belli düzeylerde tutmak için, bir kişisel inat uğruna dışa açık bir ekonomide aynı anda hem faizi hem kuru baskı altında tutmak gibi mantıksız bir şey yapmayacağız denmiş.
Metinde, döviz müdahalesinin hangi durumlarda yapılacağı da belirtilmiş:
“TCMB kurlarda ekonomik temellerden kopuk aşırı dalgalanma görüldüğünde alış ya da satış yönünde müdahalelerde bulunabilecektir.”
Ya şeffaf ihale ya da kamuoyuna duyurulacak doğrudan müdahale yoluyla.
“Döviz kurundaki hareketlerin fiyat istikrarını kalıcı olarak etkilemesi durumunda ise TCMB para politikası duruşunu değiştirerek gerekli tepkiyi verecektir.”
Yani TCMB, “kurdaki hareket kısa dönemli değilse ve geçici dengesizlikten kaynaklanmıyorsa o zaman faiz artırırım” diyor.
TCMB’nin politika belgesinde bu hususlar açıkça zikredildiği halde Sn. Cumhurbaşkanını kamuoyu karşısında zor duruma düşürmek için yanlış yönlendirip böyle konuşmasını sağlamışlar diyesi geliyor insanın.
Bir kumpas girişimi olmasın?
Tarihte iktidar mücadelesinde benzerleri var.
“İstismar, haksız kazanç ve hukuka aykırılık olmadığı” iddiasına gelince, bunu ancak tarafsız ve adil bir soruşturma yapılırsa anlayacağız.
Zira işlemler şeffaf değildi.
Satışın hangi yöntemle yapıldığı, hangi dönemde, hangi kurdan ne kadar satıldığı, kimlerin aldığı belli değil.
130 milyar gibi yüksek bir meblağın satılma gerekçesi de belli değil.
Döviz likiditesinde olağanüstü bir kuruma yoktu. Kurun aşırı oynaklığına değil seviyesine müdahale edildi.
Yani iddia edilenin aksine piyasa kurallarına da Merkez Bankasının yerleşik uygulamasına da uygun değil
Son olarak sabrınızı zorlayarak ne kadar döviz rezervimiz olduğuna bakalım.
5 Şubat itibarıyla @Merkez_Bankasi
$96,4 milyar brüt döviz rezervi var.
Ama döviz yükümlülükleri, yani borçları da var. Bunları düşünce kalan net uluslararası rezerv $14,1 milyar kalıyor.
Bunun da hepsi TCMB’nin değil. İçinde TL karşılığı swap yoluyla sağladığı, “emanet” dövizler de var.
Piyasayla, yani bankalarla yapılan swaplar $41,7 milyar. Katar’dan “hatır çeki” ile alınan $15 milyarı da ekleyince $56,7 milyar yapıyor.
“Kemiksiz” rezerv için bunu da düşeceğiz.
Kısacası sonuç olarak swaplar düşüldükten sonra TCMB’nin kendisine ait net rezerv pozisyonu -46 milyar dolar!
Bunun adı “finansı yönetmek” midir?
Bu kıskanılacak bir başarı mı?
“Çıldırma” tanımlaması TCMB’yi net açık pozisyona düşürenler için daha uygun değil mi?
Takdir sizin.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
tcmb.gov.tr/wps/wcm/connec… TR/Main Menu/Temel Faaliyetler/Doviz Efektif/Doviz ve Efektif Piyasalari/Doviz Ihaleleri ve Dogrudan Doviz Mudahaleleri
Bütün müdahalelerin listesi.
Bakın en altta da şöyle bir ibare var:
“Bankamızca gerçekleştirilen doğrudan döviz müdahaleleri aynı gün kamuoyuna duyurulmakta olup, tutarlar müdahalenin yapıldığı tarihten 15 işgünü sonra yayınlanmaktadır.”
Hiç kıvırmayın. Sorular belli:
Madem “yürürlükteki mevzuata uygun bir şekilde finansal istikrar ve fiyat istikarı hedefleri doğrultusunda ödemeler dengesi ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gerçekleştirildi” neden açıklanmadı?
İhale yok...
Doğrudan müdahale duyurusu yok...
Bir daha, tane tane anlatalım...
Kimsenin “rezervler yok oldu” dediği yok.
“Rezerv yakmak” ya da “buharlaştırmak” piyasada çok kullanılan ifadelerdir. Anlamı da “gereksiz yere harcamak”tır.
Kuru baskılamak için rezerv harcanır ama kur 5’ten 8,50’ye çıkarsa “buharlaşmış” olur.
Merkez Bankası rezerv satmaz mı? Satar elbette. Geçmişte de sattı. Dalgalı kur rejiminde iki amaçla rezerv satılır:
*Piyasadaki aşırı oynaklığı azaltmak
*Döviz likiditesi olağanüstü nedenle (Küresel Kriz gibi) tamamen kurumuşsa sisteme ödemeleri için gerek duyduğu dövizi sağlamak
Birinci durumda doğrudan müdahale, ikinci durumda ihale yöntemi ya da döviz deposu (bankalara döviz mevduatı) tercih edilir.
Ama her ikisinde de işlem piyasaya ve kamuoyuna duyurulur. Miktarı, koşulları şeffaf olur. Herkese eşit davranılır.
Gözetilen makro finansal istikrardır.
Önceden uyarayım...
Bir Pazar paylaşımı için ağır sayılabilir. Twitter diline uygun değil ve sosyal medya için uzun.
Kendi kendime konuşur gibi, dertleşir gibi, hesaplaşır gibi bir yazı. Hemdert olanlar için...
İnsanlık tarihi; geçmişte yaşama saplantısına kapılanlar ile geleceğin ufuklarına açılmaya hazır olanların mücadelesiyle geçti.
Değişimden korkanlar, her farklılığı tehdit görenler, insanlığı kendi kafalarındaki önyargıların zindanına hapsetmeye çalıştı yüzyıllardır...
Körü körüne, sorgulamadan inanmayı erdem diye göstermeye çalışanlar birinci gruptur. Hep öfkelidirler. Farklı olanlar düşmandır. Sorulardan, kuşkudan, yani düşünmekten (Descartes’i analım) nefretlerinin sebebi kendilerini güvende hissettikleri ‘geçmiş’i yitirme korkusundandır.
Geçen gün hukuk devleti ilkelerine ve hukukun üstünlüğüne uygunluk konusunda ülkeleri değerlendiren uluslararası bir endeksten alıntı yapmıştım.
Türkiye’nin sıralamadaki yerine itiraz edenler olmuştu. Buyurun; gözlem ve değerlendirme yapmak için iki fırsat çıktı.
Anayasa Mahkemesi; hakkında önceden hak ihlali kararı verdiği Enis Berberoğlu lehine, kararın gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmeden YENİ bir ihlal kararı verdi.
Karar oy birliğiyle alındı. Yazılacak gerekçede, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamları, gerçek ve tüzel kişiler açısından bağlayıcı olduğu vurgusu GÜÇLÜ şekilde yapılacak.
Neden gerek duyulduysa? Anayasada apaçık yazıyor zaten
Covid-19 sonrası küresel ölçekte bir yeniden yapılanma geliyor.
Gerektiğinde vatandaşlarının can güvenliğini koruyabilen, olağanüstü durumlarda ekonomik destek sağlayabilen, etkili ama aynı zamanda şeffaf, hesap veren kamu yönetimi anlayışı yükselişte.
Bu dalganın siyasal yansımaları ABD başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde görülmeye başladı.
Salgın döneminde gelişmiş ekonomilerin ve Çin’in izlediği ekonomi politikalarının da etkileri oldu.
Ekonomik-finansal yapıda ve politika söylemlerinde de aynı yönde değişim yaşanıyor
Bu süreçten Türkiye’nin de etkilenmesi kaçınılmaz.
Geçmişteki parametrelerin hâlâ geçerli olabileceğini sanan ve dahası bu dinamikleri kavrayacak kapasitesi olmayan kadrolar için doğal seçilimin şaşmaz yasası işleyecektir. Zira toplumlar da canlı organizmalar gibi davranır.
2018-2019’da Fed para politikasını son derece yavaş ve aşamalı bir biçimde normalleştirme girişiminde bulundu. Normalleşmeden kastımız da geçmişteki düzeylerle karşılaştırılamayacak, sadece görece bir sıkılaştırmaydı.
Piyasa tepkisi enflasyonun hedefin altına düşmesine yol açtı.
Şimdi ekonomide bu kadar büyük bir çıktı açığı oluşmuş ve zincirlenmiş hacim endeksine göre hesaplanan çıktının, Coronavirus şoku öncesi eğilimine ulaşmasının en iyi durumda bile 3 yıldan fazla süreceği beklenirken erken hareket etmektense geç kalmayı yeğlemesi anlaşılabilir.
Fed getiri eğrisinin kısa tarafını kontrol altında tutsa bile, yeni maliye politikasının ve parasal genişlemenin birlikte yaratacağı etki uzun vadeli faizler üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturmayı sürdürecek.
Bu, Fed’in yapmadığı sıkılaştırmayı piyasanın yapması sonucunu verir