Beş satırlık bir metinde bu kadar hukuk cinayeti işlemek, yapılan işlemin içeriğine ve ruhuna uygun olmuş doğrusu.
Bir sözleşmenin taraflarından birinin tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedebileceği belirtilmemişse söz konusu işlem fesih olmaz. Olsa olsa sözleşmeden çekilme olur.
Sonuçta -çok şükür- bu sözleşme yok olmuş (feshedilmiş) değil.
Anayasa, milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına tabi kılmıştır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bu anlaşmalar normlar hiyerarşisinde iç hukuk hükümlerinin üzerindedir (Anayasa md.90).
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (CBKr) çıkarabilir (md.104)
Kanunda açıkça düzenlenen konularda ise CBKr çıkarılamaz.
Kanun hiyerarşide üsttedir
Bu açık hükümlere karşın Temmuz 2018’de çıkarılan CBKr ile uluslararası anlaşmaların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme yetkisi CB’na verilmiştir.
Bugünkü karar bu yetkiye dayandırılmaktadır.
Söz konusu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu ise açıktır.
Dolayısıyla, Anayasanın sadece yürütme konuları ile sınırlı tuttuğu CBKr çıkarma yetkisinin bu şekilde kullanılması, yine Anayasanın TBMM’ye tanıdığı uluslararası anlaşmalara ilişkin yasama yetkisinin alanının ihlal edilmesi anlamına gelir.
Normlar hiyerarşisine de aykırıdır.
CBKr ile yürütme alanı dışında düzenleme yapmak hukuka aykırı olduğu gibi, kararname ile bir kanunun hükümlerinin uygulanmasını durdurmanın ve kanunu yürürlükten kaldırmanın da söz konusu olamayacağı açıktır.
Hukukun işlediği her yerde Anayasa Mahkemesi bu işlemi iptal eder.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, uygulamada yasama ve yürütme yetkisinin fiilen tek kişide toplandığı, o makamın da kararlarında kendisini yargının üzerinde görür gibi davranmasının önünü açan sorunlu bir sistemdir.
Bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde bu yatmaktadır.
Bu da dahil bu sistemden doğabilecek bütün sorunlara zamanında işaret etmiştim. Çoğu kişinin konuşmaya cesaret edemediği bir dönemde itirazımı; “ihanet olur” ifadesiyle herkesin önünde açıkça kayda geçirmiş ve bu yanlışlığın parçası olmayı reddetmiştim.
Son dönemdeki iç karartıcı gelişmelerden, Türkiye’nin boğucu gündeminden, “yarın ne olacak” endişesinden kurtulmak ister misiniz?
Gelin soyut düşüncenin dehlizlerinde kaybolalım.
[DİKKAT: Matematiği ve felsefesini ilginç bulmayanlar sıkılabilir. Ama sonu sürprizli 😉)
Adam Fawer; 2005 yılında yayımlanan ve çok sayıda ödül kazanan romanı ”Olasılıksız”da, kuantum mekaniğine meydan okur. Romanın temeli, Fransız matematikçi Pierre-Simon Laplace’ın 1814'te yayınladığı makalesinde nedensel determinizmi kavramsallaştırdığı “Laplace'ın Şeytanı”dır.
Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak gören Laplace, evrendeki her atomun yerini ve hareketini bilen ve bu sayede en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak evrenin geçmişini ve geleceğini bilen hayalî bir varlık kurgular.
Pazartesi piyasalarda ne olacak?..
Herkesin aklındaki soru bu.
Diyelim ki Pazartesi bir şekilde yönetildi (bu arada bu hâlâ mümkün ama doğal olarak maliyeti çok yüksek olacaktır), sonrasında bizi neler bekliyor?
Bir ay, üç ay, yıl sonu?..
İsterseniz yarını bırakalım da geçmişte yaşananları şöyle bir hatırlayalım ya da o günleri yaşamamış olanlara anlatalım.
Hem ne demişti M. Akif;
Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
...
Yıl 1993...Özal’ın ani ölümüyle Demirel Cumhurbaşkanı oldu. Kısa süre sonra da Tansu Çiller, (Demirel’in desteklediği adaya karşı yarışı kazanarak) iktidardaki DYP’nin genel başkanı ve Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.
Ekonomi politikalarında deneysel bir girişim başlattı.
Sn @naci_agbal@Merkez_Bankasi görevi ve konumu gereği cevap vermeye tenezzül etmez.
Bu karar; geçen üç yılda izlenen politikalar yüzünden bir Türkiye’ye eşit milli gelir kaybeden, fakirleşen bütün bir toplum aynı sıkıntıları bir daha yaşamasın diye alındı.
TL kazananlar adına...
Bu ilave sıkılaştırma ekonomi yönetiminin 2018-2020 arasındaki günahlarının bedelini ödemek anlamı taşıyor. Küresel piyasalarda yaşanan çalkantılardan TL’nin belirgin biçimde daha olumsuz etkilendiğini gören @Merkez_Bankasi bütün dünyada yükselen faizlere tepki vermek zorundaydı.
Ekonomiyi bu hale getiren, “gazete” görüntüsü altında yayımlanan yarı-resmî bültenler üzerinden geçmiş yıllarda çekilen “operasyonlar”dı.
128 milyar rezerv şeffaf olmayan yollardan satılır, karşılıksız para basılır, 3 yılda ekonomi sadece %1,8 büyürken susanlardaki cürete bakın!
Ya parti kapatma davası aslında parti kapatma davası değilse?
...
Komplo teorilerinden hiç hoşlanmam ama durum giderek ilginç bir hal alıyor.
Just because you're paranoid doesn't mean they aren't out to get you.
(Paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez)
Şöyle bir senaryo hayal etsek:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP hakkında AYM'de kapatma davası açtı. Bilindiği üzere bir siyasal partinin kapatılması kararı için Anayasa Mahkemesinde üçte iki oy çokluğu şartı var.
Yargılama sonunda bu çoğunluk sağlanamayabilir.
AK Parti ortaklarına dönüp; “bağımsız yargı karar verdi, şeriatın kestiği parmak acımaz” diyebilir. Zaten yüksek düzeyde şimdiye kadar konuya mesafeli bir duruş sergilendi. Bu durumda ulusalcı kanat için ortaklığı bozmak için uygun ortam oluşmuş olmaz mı?
Anayasa; TBMM üyelerinin, Meclis çalışmalarındaki oylarından ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, gizlilik kararı alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamayacakları konusunda açık bir hüküm içeriyor.
Milli egemenliğe ve millet iradesine saygı duyuyorsak, düşünce ve ifade özgürlüğünün milletvekilleri açısından çok daha geniş yorumlanması gerektiği açıktır. Milletvekillerinin ifade özgürlüğü güçlü güvencelerle korunmak zorundadır.
Okuduğu bir şiir yüzünden yargı kararıyla da olsa haksız yere hapse girmiş bir siyasetçinin Cumhurbaşkanı olduğu günümüzde, basında yer alan bir haberi sosyal medyada paylaştığı için -içeriğini onaylamasam da- bir başka siyasetçinin cezalandırılmak istenmesi acı bir çelişki.
Emtia fiyatlarının tepe noktasına ulaştığını düşünüyorum. Yılın ortasına kadar bugünkü yüksek seviyelerde seyredecek emtia fiyatları, yıllık enflasyonu yukarı taşısa da Nisan’dan itibaren aylık (m-o-m) enflasyona katkı yapmayacaktır.
Dolaylı etkileri ise bir süre hissedilecektir.
Döviz kurlarından kaynaklanan enflasyonist etki de Haziran ayıyla birlikte sönümlenmeye başlayacak.
Nisan’dan itibaren daha güçlü portföy yatırımı girişlerini görmeye başlayacağımızı bekliyorum.
Küresel koşullar ve salgının yaz aylarında zayıflaması da TL’yi destekleyecektir.
Bu çerçevede, Eylül’den itibaren politika faizini indirmek için koşullar oluşmaya başlar. Ancak bugünkü karardan edindiğim izlenim, @Merkez_Bankasi ‘nın enflasyona ilişkin yukarı yönlü risklere daha duyarlı hareket edeceği (tightening bias) yönünde.