Son dönemdeki iç karartıcı gelişmelerden, Türkiye’nin boğucu gündeminden, “yarın ne olacak” endişesinden kurtulmak ister misiniz?
Gelin soyut düşüncenin dehlizlerinde kaybolalım.
[DİKKAT: Matematiği ve felsefesini ilginç bulmayanlar sıkılabilir. Ama sonu sürprizli 😉)
Adam Fawer; 2005 yılında yayımlanan ve çok sayıda ödül kazanan romanı ”Olasılıksız”da, kuantum mekaniğine meydan okur. Romanın temeli, Fransız matematikçi Pierre-Simon Laplace’ın 1814'te yayınladığı makalesinde nedensel determinizmi kavramsallaştırdığı “Laplace'ın Şeytanı”dır.
Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak gören Laplace, evrendeki her atomun yerini ve hareketini bilen ve bu sayede en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak evrenin geçmişini ve geleceğini bilen hayalî bir varlık kurgular.
Fawer’in romanı safsataya dayalı bilim-kurgu değil. Olasılıksız’da, olasılık teorisinin felsefe ve hatta dinsel inanç açısından çok önemli bir yansıması tartışılıyor:
Varoluşun ve gerçekliğin “doğum günü paradoksu” örneği üzerinden Ramsey Kuramı çerçevesinde anlamlandırılması !
Ramsey Kuramı; varoluştaki olgularda veya yapılarda (matematik diliyle söylersek kümelerde) yeterince öge (eleman) bulunduğu takdirde ortaya bazı ilginç sonuçlar çıkmasının kesin olduğunu ifade eden bir kuram.
“Parti problemi” ya da “doğum günü paradoksu” olarak da bilinir.
Frank Ramsey (1903 – 1930, Cambridge) olasılık mantığına tümevarım yöntemini uygulamakla ün yapmış İngiliz, filozof ve matematikçi. 27 yaşında ölmesine karşın matematiksel mantık, felsefe ve iktisat konularında çalışanlara ışık tutacak nitelikte fikirler ortaya koydu.
Frank Ramsey, kendi adını taşıyan kuramında şu soruya tümdengelimsel bir yanıt arar;“bir kümede belirlenmiş bir özelliğin var olması için en az kaç eleman olması yeterlidir?”
Bu sorunun yanıtı “parti problemi” ile şöyle verilir:
Bir partide, en az 6 kişi olduğunu farz edelim. Şaşırtıcı bir şekilde, oradaki üçer kişiden oluşan grupların en az birinde ya herkesin birbirini tanıdığından ya da daha önce hiçbirinin birbiriyle tanışmadıklarından emin olabiliriz.
Bir diğer yansıması doğum günü paradoksudur.
Doğum günü paradoksu aslında bir paradoks değil fakat sezgiye çok ters düşen olasılık problemlerinden biri olduğu için öyle isimlendirilir. Mesele aslında bir problemle izah edilebilir; 23 kişilik bir grupta en az iki kişinin aynı doğum gününe sahip olma olasılığı kaçtır?
Durumu paradoks haline getiren ise normalde beklenenin aksine, cevabın %50‘nin üzerinde olması. Yani 23 kişilik bir grupta en az iki kişinin aynı doğum gününe sahip olma olasılığı %50 civarıdır. Romanın kahramanı David Caine, Dr.Tversky (yani Doc) ile olasılık dersinde çözerler.
57 kişiden oluşan bir grupta bile 2 kişinin aynı doğum gününe sahip olma olasılığı %99'dur! Nasıl olur da sadece 57 kişinin bulunduğu bir grupta %99 gibi "neredeyse kesin" bir olasılıkla aynı doğum gününü paylaşan 2 kişi olduğunu söyleyebiliyoruz?
Mantık, “2 kişinin aynı günde doğmama olasılığı"nı hesaplayıp bunu 1'den çıkarınca anlaşılır. Zira iki insan ya aynı doğum gününü paylaşacak ya da paylaşmayacaktır, 2 olasılığın toplamı %100 olmak zorundadır. Olasılıkta bu durumlara "ayrışık" durumlar denir.
Matematik kesindir.
Evrenin büyüklüğü, bazı rastlantısal ögelerinin belirli düzenlemelere uygun olacağını garanti eder. Gördüğümüz şaşırtıcı tesadüflerin gerçek kökenleri aslında zihnimizdir. İnsan beyni anlam arar, anlamlandırmaya çalışır. Aslında matematik açısından ortada bir sürpriz yoktur.
Bununla beraber, belli bir nesnel olguyu gözlemleyerek anlamak ve onu anlamlandırmak tamamen farklı şeylerdir. Uzayda var olan bir vektör nesnel gerçekliktir, olduğu şekilde onu anlarsınız. Ama “anlamlandıran” analitik uzaydaki koordinat sistemi ve başlangıç noktasıdır.
Vektörün yönünü belirleyen, yani ona bir “değer” yükleyerek onu anlamlandıran gerçekte bizim kendi tercihlerimize/kabullerimize göre inşa ettiğimiz sistemdir. Ramsey, gördüğümüz ve anlamlandırdığımız olguların matematiksel zorunluluk olduğunu ispat ederek bunu değersizleştirmez.
Bu bana bir başka matematik dehası olan John Nash’i çağrıştırıyor. Kendisiyle tanışırdım ve ölümünden birkaç yıl önce 2012’de İstanbul’da misafir etme imkanım olduğu için mutluyum.
Nash toplamı sıfır olmayan oyunlarda da denge bulunabileceğini kanıtladı ve VonNeumann’ın hayatın gerçekliğine göre çok dar olarak kurduğu oyun teorisininin alanını ve geçerliğini genişletti. Bunu sağlayan gözlediği olgularda belirlenmiş bir özelliğin var olduğunu görebilmesiydi
Ekonomideki oyun teorisini geliştiren ve Nobel ödüllü matematikçi John Nash’in hayatını anlatan “Akıl Oyunları (A Beautiful Mind)” filminde Nash’i canlandıran Russel Crowe’ın gökyüzündeki yıldızlarla çizdiği olağanüstü ve hayalî şekillerle eşi Alicia’yı büyülediği sahne unutulmaz
Bakan gözdür, gören ve anlayan beyindir, anlamlandıran bilinçtir. Oğuz Atay ile bitirelim:
“Tabiat, sırlarını bakmasını bilene açıklarmış. Yorulmadan, bıkmadan, görünüşe kapılmadan bakmalıyım ben de.”
Tutunamayanlar
Bu arada yarın için çok da stres yaşamayın. Dünya malı dünyada kalıyor.
Londra’da TL likiditesi sıkışık. Merkez yine tanzim satış yapar, yerleşikler sakinleşir, bütün yıldızlar gökyüzünde doğru yerde parlarsa yarını atlatırız. Sonrasına sonra bakalım...
Biz de deliliğe vurduk 🤪
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Pazartesi piyasalarda ne olacak?..
Herkesin aklındaki soru bu.
Diyelim ki Pazartesi bir şekilde yönetildi (bu arada bu hâlâ mümkün ama doğal olarak maliyeti çok yüksek olacaktır), sonrasında bizi neler bekliyor?
Bir ay, üç ay, yıl sonu?..
İsterseniz yarını bırakalım da geçmişte yaşananları şöyle bir hatırlayalım ya da o günleri yaşamamış olanlara anlatalım.
Hem ne demişti M. Akif;
Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
...
Yıl 1993...Özal’ın ani ölümüyle Demirel Cumhurbaşkanı oldu. Kısa süre sonra da Tansu Çiller, (Demirel’in desteklediği adaya karşı yarışı kazanarak) iktidardaki DYP’nin genel başkanı ve Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.
Ekonomi politikalarında deneysel bir girişim başlattı.
Beş satırlık bir metinde bu kadar hukuk cinayeti işlemek, yapılan işlemin içeriğine ve ruhuna uygun olmuş doğrusu.
Bir sözleşmenin taraflarından birinin tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedebileceği belirtilmemişse söz konusu işlem fesih olmaz. Olsa olsa sözleşmeden çekilme olur.
Sonuçta -çok şükür- bu sözleşme yok olmuş (feshedilmiş) değil.
Anayasa, milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına tabi kılmıştır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bu anlaşmalar normlar hiyerarşisinde iç hukuk hükümlerinin üzerindedir (Anayasa md.90).
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (CBKr) çıkarabilir (md.104)
Kanunda açıkça düzenlenen konularda ise CBKr çıkarılamaz.
Kanun hiyerarşide üsttedir
Sn @naci_agbal@Merkez_Bankasi görevi ve konumu gereği cevap vermeye tenezzül etmez.
Bu karar; geçen üç yılda izlenen politikalar yüzünden bir Türkiye’ye eşit milli gelir kaybeden, fakirleşen bütün bir toplum aynı sıkıntıları bir daha yaşamasın diye alındı.
TL kazananlar adına...
Bu ilave sıkılaştırma ekonomi yönetiminin 2018-2020 arasındaki günahlarının bedelini ödemek anlamı taşıyor. Küresel piyasalarda yaşanan çalkantılardan TL’nin belirgin biçimde daha olumsuz etkilendiğini gören @Merkez_Bankasi bütün dünyada yükselen faizlere tepki vermek zorundaydı.
Ekonomiyi bu hale getiren, “gazete” görüntüsü altında yayımlanan yarı-resmî bültenler üzerinden geçmiş yıllarda çekilen “operasyonlar”dı.
128 milyar rezerv şeffaf olmayan yollardan satılır, karşılıksız para basılır, 3 yılda ekonomi sadece %1,8 büyürken susanlardaki cürete bakın!
Ya parti kapatma davası aslında parti kapatma davası değilse?
...
Komplo teorilerinden hiç hoşlanmam ama durum giderek ilginç bir hal alıyor.
Just because you're paranoid doesn't mean they aren't out to get you.
(Paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez)
Şöyle bir senaryo hayal etsek:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP hakkında AYM'de kapatma davası açtı. Bilindiği üzere bir siyasal partinin kapatılması kararı için Anayasa Mahkemesinde üçte iki oy çokluğu şartı var.
Yargılama sonunda bu çoğunluk sağlanamayabilir.
AK Parti ortaklarına dönüp; “bağımsız yargı karar verdi, şeriatın kestiği parmak acımaz” diyebilir. Zaten yüksek düzeyde şimdiye kadar konuya mesafeli bir duruş sergilendi. Bu durumda ulusalcı kanat için ortaklığı bozmak için uygun ortam oluşmuş olmaz mı?
Anayasa; TBMM üyelerinin, Meclis çalışmalarındaki oylarından ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, gizlilik kararı alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamayacakları konusunda açık bir hüküm içeriyor.
Milli egemenliğe ve millet iradesine saygı duyuyorsak, düşünce ve ifade özgürlüğünün milletvekilleri açısından çok daha geniş yorumlanması gerektiği açıktır. Milletvekillerinin ifade özgürlüğü güçlü güvencelerle korunmak zorundadır.
Okuduğu bir şiir yüzünden yargı kararıyla da olsa haksız yere hapse girmiş bir siyasetçinin Cumhurbaşkanı olduğu günümüzde, basında yer alan bir haberi sosyal medyada paylaştığı için -içeriğini onaylamasam da- bir başka siyasetçinin cezalandırılmak istenmesi acı bir çelişki.
Emtia fiyatlarının tepe noktasına ulaştığını düşünüyorum. Yılın ortasına kadar bugünkü yüksek seviyelerde seyredecek emtia fiyatları, yıllık enflasyonu yukarı taşısa da Nisan’dan itibaren aylık (m-o-m) enflasyona katkı yapmayacaktır.
Dolaylı etkileri ise bir süre hissedilecektir.
Döviz kurlarından kaynaklanan enflasyonist etki de Haziran ayıyla birlikte sönümlenmeye başlayacak.
Nisan’dan itibaren daha güçlü portföy yatırımı girişlerini görmeye başlayacağımızı bekliyorum.
Küresel koşullar ve salgının yaz aylarında zayıflaması da TL’yi destekleyecektir.
Bu çerçevede, Eylül’den itibaren politika faizini indirmek için koşullar oluşmaya başlar. Ancak bugünkü karardan edindiğim izlenim, @Merkez_Bankasi ‘nın enflasyona ilişkin yukarı yönlü risklere daha duyarlı hareket edeceği (tightening bias) yönünde.