Bir astronom, matematikçi ve dil bilimci.
Çalışmaları ile başta Kopernik olmak üzere kendisinden sonra gelen birçok bilim insanını etkilemiştir.
Şu anda Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Semerkand şehrinde dünyaya gelmiştir.
Ali Kuşçu, babası, Timurlular Devleti’nin Hükümdarı Uluğ Bey’in doğancıbaşısı olduğu için ona “Kuşçu” lakabı verildi ve tarihe bu isimle geçti.
Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızade Rumi,
Gıyaseddin Cemşid ve Muinuddin Kaşi’den matematik ve astronomi dersleri aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti.
Eğitimini Semerkant ve Kirman’da tamamladı.
Uluğ Bey’in yardımcısı oldu.
Uluğ Bey, Kuşçu’nun astronomi konusundaki çalışmalarını takdir ettiği için, Kadizade-i Rumi’nin ölümünden sonra, Semerkand Gözlemevi müdürü olarak atandı.
1437 yılında Zic-i Gürgani adı verilen eseri tamamladı
Eser 4 bölümden oluşur:
Zaman ve Takvim, Trigonometri ve Küresel Astronomi, Güneş, Ay ve Gezegenler, Sabit Yıldız Rasatları.
Astronomi ve astroloji çalışmalarında asırlarca kullanılacak olan bu çalışma,
o zamana kadar yapılan bütün astronomi tablolarını (zîcleri) hükümsüz bırakır.
W.W Barthold bu tablolardan bahsederken “Bilimin teleskop icat edilinceye kadar erişmiş olduğu en son derecesidir” der.
Uluğ Bey’in ölümünün ardından Semerkand’dan ayrılan Kuşçu, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın yanına gider.
Ali Kuşçu, Uzun Hasan ile Fatih Sultan Mehmet arasında süregelen anlaşmazlıkların halledilmesi için Uzun Hasan tarafından elçi sıfatıyla,
diplomatik bir görev ile İstanbul’a gönderildi.
Fatih Sultan Mehmet, ününü önceden duyduğu ve daha ilk görüşmesinde takdir ettiği bu bilim adamına hizmetinde çalışması için teklifte bulundu.
Bunun üzerine Ali Kuşçu Tebriz’e gider ve Uzun Hasan’dan izin isteyerek tekrar İstanbul’a döner.
İstanbul’a dönen Ali Kuşçu, bir törenle karşılanmış ve karşılayan heyet arasında zamanın uleması İstanbul kadısı Hocazade Müslihü-d-Din Mustafa ve diğer bilim adamları yer almıştır.
Geldiğinde, Fatih Sultan Mehmet’e Fathiyya adlı bir astronomi kitabı hediye eder.
Ayasofya Medresesi’ne müderris tayin edilir.
Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi’nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri verir.
İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır.
Verdiği dersler büyük bir rağbet görmüş ve bilim insanları tarafından da izlenmiştir.
Dönemin matematikçilerinden olan Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığıyla
Ali Kuşçu’nun derslerini takip etmiştir.
Risala fi al-Hay’a: 1457 yılında Farsça yazılmıştır.
Ali Kuşçu’nun astronomi ile ilgili en önemli çalışmalarından biridir.
El-Risala fi-Hisab: Semerkant’da Farsça olarak 1472 sonuna kadar yazılmış matematik hakkında bir kitaptır.
Kitap, yıldızların hesaplamaları ve pozisyonları ile bilgileri içermektedir.
El-Risala el-Muhammediye: Arapça yazılmış cebir ve matematik üzerine bir kitaptır.
Al-Risala al-Fathiyya: Fatih Sultan Mehmet’e hediye ettiği kitaptır.
Ali Kuşçu “ekliptik eğim” i hesaplamıştır ve ekliptik hesaplamaları bugünkü değerinden çok az farklılık göstermektedir.
Ali Kuşçu ilahiyat, dini konular, dilbilim ve dilbilgisi hakkında da yazılar yazdı.
İstanbul’da 1474’te ölümünden sonra eserleri en değerli bilgi kaynakları arasında yer aldı.
Ali Kuşçu’nun eserlerinin çoğu küçük risaleler halindedir. Onun eserleri, gerek kendi döneminde ve gerekse daha sonraki devirlerde pek çok bilim adamı tarafından incelenmiştir.
Bunların bazıları üzerine açıklamalar yazılmış, bir kısmı da muhtelif dillere çevrilmiştir. Osmanlılarda astronomi ile ciddi olarak ilk uğraşan kişinin Ali Kuşçu olduğu konusunda, günümüz bilim tarihçileri arasında fikir birliği vardır.
Yüzyıllar önce Dünya’nın kendi etrafında dönüp dönmediği, ayrıca Dünya’nın mı Güneş’in etrafında yoksa Güneş’in mi Dünya’nın etrafında dolandığı bilim insanları arasındaki en hararetli tartışma konularından biriydi.
Galileo Galilei’nin “Dünya dönüyor” dediği için yargılandığı bilinir. Müslüman bilim insanlarının da 10. yüzyıldan itibaren Dünya’nın döndüğünü iddia ettiklerine dair yazılı kaynaklar mevcut. Başta el-Biruni ve el-Siczi ürettikleri usturlap ile,
sonrasında ise el-Tusi ve Ali Kuşçu gökyüzü gözlemleri ile Dünya’nın döndüğünü öne sürdü.
19. yüzyılın ortalarında, Fransız fizikçi Leon Foucault, Dünya'nın kendi ekseni etrafında döndüğünü ilk kez, kesin bir biçimde kanıtladı.
Tarihteki yeri ve insanlarla olan ilişkisi 10 bin yıl kadar öncesine dayanıyor.
Tarih boyunca birçok ulusun efsanevi öğesi haline gelmişler, aynı zamanda birçok yazar ve sanatçı için de önemli bir öğe olmuşlar.
Asla ne yapacakları kestirilemez, kendi özel hayatına müdahale edilmesini sevmezler ve canları ne isterse onu yaparlar. Hatta siz onların sahibi değil, onlar sizin sahibiniz gibi davranırlar.
Kediler...
Kıbrıs'ta 2004 yılında, dokuz bin yıl öncesine ait bir mezar çıkarıldı ve bu mezarda, evcil bir kediye ait olduğu düşünülen kemikler vardı.
Yapılan araştırmalar neticesinde kedilerin ilk olarak yakın Doğu'da, bereketli hilal civarında evcilleştirildiği ortaya çıktı.
1947, Bedevi bir çoban, Ölü Deniz kenarında otlattığı hayvanlarından biri, bir mağaraya girince, onu çıkarmak için bir taş atar.
Taş sesinden ziyade, bir çömlek kırılmasına benzeyen sesi duyar.
Mağaraya girince bir dizi uzun boylu kil küp görür.
Küplerin içinden bezlere sarılmış kağıt tomarlar çıkar.
Tarihe Ölü deniz parşömenleri ya da Kumran Yazıtları
diye geçen bulgular 20. yüzyılın en önemli arkeolojik bulgularından biri olarak kabul edilir.
972 parçadan oluşan bu metinler büyük oranda İbranice, Aramice ve kısmen de Grekçe yazılmışlardır. Bölgedeki on bir kadar mağarada ele geçirilen bu yazmalar çoğunlukla parşömen bazen de deri veya bakır rulolar üzerine yazılı olarak bulunmuştur.
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında özellikle İngiltere’de çalışmalar yapmış bir kadın hakları grubu.
Oy hakkı başta olmak üzere kadınların sosyal haklarının elde edilmesi ve iyileştirilmesi için mücadele ettiler. Bu bakımdan ilk modern feministler olarak gösterilirler
Süfrajetler.
Başlattıkları kadınların sosyal alandaki var olma mücadelesi, açlık grevleri, protestolar, ölümler ve tutuklanmalarla devam eder.
O tarihlerde yaptıkları eylemler ilk başlarda yeteri kadar dikkate alınmamıştı.
Sonraları seslerini tüm dünyaya duyurabilmek için giderek artan yoğun bir çabanın içerisine girdiler. Vitrinleri taşlamak ve yangın çıkarmak gibi eylemlerinin yerini, büyük yürüyüşler ve Westminster Abbey’i bombalamak gibi tüm dünya çapında ilgi uyandıran eylemler izler
1979 yılında ünlü performans sanatçısı Marina Abramovic henüz 30'lu yaşlarının başındayken, Rhythm 0 adını verdiği bir performans sergiledi.
Rhythm 0, gösteri esnasında olanlar ve sonuçlarının gösterdikleri sayesinde sanat tarihinin en sarsıcı performanslarından biri oldu.
Rhythm 0 performansı Napoli’de Studio Morra’da gerçekleştirildi.
Marina Abramovic, 6 saat boyunca galeride sabit bir şekilde duracaktı.
Kendisi pasif halde sahnede dururken, önceden önündeki masaya koyduğu çeşitli, objenin kendi üzerinde kullanımını serbest bırakmıştı.
Bunlardan bazıları çiçek, şarap, üzüm, kek gibi iyi olarak kullanılabilecek nesneler; bazıları da silah, bıçak, makas ve ip gibi kötülüğü çağrıştıran objelerdi.
Seyircilerin nesneleri istedikleri gibi kullanabileceklerini ve olacak her şeyden kendisinin sorumlu olduğunu belirti.
Yaşar Kemal, onun için şu sözleri söylüyor:
“Yer altını güne çıkarmak büyük hüneriydi.
Yer üstündeki insanlar da ondan yepyeni bir dünya öğreniyordu.
Okuldan kaçan, gönderilmeyen kızları okula gönderiyordu. Halkın içinde o bir büyüydü.”
Halet Çambel, ilk Türk kadın arkeolog, ilk Hititolog, ilk Türk kadın eskrimci, Berlin’de düzenlenen olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcu ve ilk açık hava müzesini düzenleyen kişi.
Berlin Büyükelçisi İbrahim Hakkı Paşa’nın kızı Remziye Hanım ve
Berlin askeri ataşesi Cemil Bey’in kızı olarak 1916 yılında Berlin’de dünyaya geldi.
1935 yılında İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nden mezun olur.
Aynı yıl Fransa hükümetinden aldığı bursla Paris Sorbonne Üniversitesi’nde arkeoloji eğitimine başlar.