Antikçağ insanları için yalnızca yeryüzünün değil, gökyüzünün konumu da önemliydi.
Hem ilk gezginlerin yolculuklarını gerçekleştirmeleri için hem de tarımsal döngüler, dini bayramlar gibi özel günlerin hesaplanabilmesi için gökyüzünün izlenmesi gerekiyordu.
1900’lerde, bir grup sünger avcısı Yunan adası Antikythera’nın yakınlarında, bir gemi batığı ile karşılaştılar.
Yaklaşık MÖ 50-60 yıllarında batmış bir yük gemisiydi.
Eski bir Roma ticaret gemisi olan batıkta, heykeller ve gümüş paralar gibi pek çok olağan buluntunun yanında,
bir de sıra dışı bir nesne vardı.
Batıktan çıkarılanlar arasındaki en değerli bulgu, içinde tuzlu suyun etkisiyle bozunmuş, ezilerek iç içe geçmiş çarklar bulunan tahta bir kutucuktu.
Yaklaşık bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki bu kutunun içinde,
bir tür mekanik düzenek bulunuyordu.
Antikythera düzeneği…
Arkeologlara göre bu düzeneğin bir çeşit saat, takvim veya hesaplama aracı olduğu düşünüldü.
Ancak ne amaçla yapıldığını bilmiyorlardı.
Valerios Stais adlı bir arkeolog, keşfinden iki yıl sonra inceleme yaptığında,
içerisindeki çarklı düzenek olan bu aleti astronomik bir saat olarak yorumladı.
1959 yılında, Yale Üniversitesi‘nden Derek J. De Solla Price adlı bir bilim tarihçisi aygıtın, Eski Yunan gökbilimci Rodoslu Geminus tarafından yapılmış olduğunu öne sürdü
Price’a göre bu düzenek bir bilgisayarı andırıyor.
Bu mekanizma çok harika yapılmış bir astronomik saat veya modern çağın analog bilgisayarı.
Mekanizmanın üzerinde Zodyağın 12 simgesini görebiliyor ve astronomik hesaplamalar yapabiliyordunuz.
Ayrıca mekanizma 365 günü gösterebiliyordu.
Ay takvimine sahip bir yapısı vardı.
Uzmanlara göre Antikythera Düzeneği, yalnızca gökcisimlerinin konumunu göstermekle kalmıyor, çeşitli olayların yıl dönümlerini hesaplamada da kullanılıyordu.
Price’ın incelemesinden bu yana, bilim insanları X-ray ve üç boyutlu haritalandırma yöntemleri sayesinde mekanizmayı daha derin inceleme şansına sahip oldu.
Düzeneği incelemeye devam eden araştırmacılar, sadece gezegenlerin konumlarını göstermekle kalmayıp,
18 yıllık bir devirde, 223 aylık bir zaman dilimini gözeterek, gelecekte oluşacak Güneş ve Ay tutulmalarını da hesaplayabildiğini gördüler.
Hesaplama becerileri öyle kusursuzdu ki tam olarak hangi saatte gerçekleşeceğini bile gösteriyordu.
Hatta tutulmanın nasıl olacağı, ne yönden başlayıp nasıl devam edeceğini de belirleyebildiği anlaşıldı.
Araştırmacılar, böyle karmaşık matematik hesaplamaları yapabilen ilk insanın Arşimet olduğunu,
bu mekanizmanın ancak onun ayarındaki bir bilim insanı tarafından üretilebileceğini belirtiyor.
Arşimet’in M.Ö. 300’de öldürüldü ve ürettiği değerli aletler Romalıların eline geçti.
Antikythera’nın da bunlar arasında olduğu tahmin ediliyor.
Bu olaydan 150 yıl sonra, Romalı Cicero, Arşimet’in yaptığı düzeneklerinden birini tarif ederken, bunun gezegenlerin hareketini hesaplayabilen ve gelecekteki tutulmaların tarihini verebilen bir mekanizma olduğunu yazmıştı.
Araştırmacılar, orijinal mekanizmayı Arşimet’in ürettiğini, birkaç nesil sonra bu düzeneğin Yunan bilginler ve mekanik ustaları tarafından kopyalanarak tekrar yapıldığını düşünüyor.
Cihazın minyatür seviyesi ve parçaların karmaşıklığı 19. yy. İsviçre saatleriyle kıyaslanabilecek düzeydedir.
Şimdiye kadar düzeneğin 82 adet parçası bulundu, bunlardan dördü dişlilerden oluşuyordu. En büyük dişli 140 mm çapındaydı ve 223 dişten meydana geliyordu.
Fizikçi Feynman 1970’lerin sonunda Atina Müzesi’nde bu dişlileri ziyaret ettiği zaman, orada onu etkileyen tek parça olduğunu söyler.
Kimi uzmanlara göre bu teknoloji, daha sonra Arap dünyasına geçmiş, oradan da Avrupa’ya taşınmıştır.
Bugün, Antikythera Düzeneğinin aslı, Yunanistan’ın Atina kentindeki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Yanında da, uzmanlar tarafından yapılmış çalışır bir kopyası bulunuyor.
Düzeneğin bir başka kopyasıysa, ABD’de, Montana’daki Amerikan Bilgisayar Müzesi’nde sergileniyor.
Keşfedildiği günden bu yana bilim insanlarının aklını karıştırmaya ve gizemini korumaya devam ediyor.
Esas ilginç olan o dönemin insanlarının böyle bilgilere nasıl sahip olduğu ve bu bilgiler ışığında böyle aygıtları yapmayı nasıl başardıkları.
Alman asıllı Amerikalı dilbilimci ve filolog George Zipf, 1932 yılında yayınladığı “Selected Studies of the Principle of Relative Frequency in Language” başlıklı makalesinde, hangi dilde yazılmış olursa olsun,
belli bir metindeki kelimelerin kullanım sıklığıyla ilgili bir “desenin” bulunduğunu ortaya koydu.
Literatüre Zipf Kanunu olarak giren bu buluş, son derece ilginçti.
Zipf’in bulgularına göre kelimeler kullanım sıklığına göre sıralandıklarında ilk sıradaki kelime,
yani en sık kullanılan kelime, ikinci sıradaki kelimenin iki katı kadar kullanılıyordu.
Başka bir deyişle ikinci sıradaki kelime ilk sıradaki kelimenin yarısı kadar kullanılıyordu.
Üçüncü sıradaki kelime ilk kelimenin üçte biri kadar,
Kadın bilim insanları yıllar boyunca kendilerini erkek meslektaşlarına kabul ettirememişlerdir.
Onlar bu zorluklara boyun eğmemiş, azimleri ve kararlılığı ile dünya tarihine oturmuşlardır.
Kadın olduğu için bilimsel çalışmalarını uzun süre başka isimle yürütmek zorunda kalan Marie-Sophie Germain 1 Nisan 1776′ da Paris’ te doğar.
Zengin bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir
Sophie Germain 13 yaşındayken, ebeveynleri onu evde tutarak Fransız Devrimi'nin kargaşasından tecrit ederler.
Babasının geniş kütüphanesinden okuyarak sıkıntıyla savaştı.
O yıllarda anlatılan bir hikaye göre,
Yüzyıllar önce Dünya’nın kendi etrafında dönüp dönmediği, ayrıca Dünya’nın mı Güneş’in etrafında yoksa Güneş’in mi Dünya’nın etrafında dolandığı bilim insanları arasındaki en hararetli tartışma konularından biriydi.
Galileo Galilei’nin “Dünya dönüyor” dediği için yargılandığı bilinir. Müslüman bilim insanlarının da 10. yüzyıldan itibaren Dünya’nın döndüğünü iddia ettiklerine dair yazılı kaynaklar mevcut. Başta el-Biruni ve el-Siczi ürettikleri usturlap ile,
sonrasında ise el-Tusi ve Ali Kuşçu gökyüzü gözlemleri ile Dünya’nın döndüğünü öne sürdü.
19. yüzyılın ortalarında, Fransız fizikçi Leon Foucault, Dünya'nın kendi ekseni etrafında döndüğünü ilk kez, kesin bir biçimde kanıtladı.
Bir astronom, matematikçi ve dil bilimci.
Çalışmaları ile başta Kopernik olmak üzere kendisinden sonra gelen birçok bilim insanını etkilemiştir.
Şu anda Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Semerkand şehrinde dünyaya gelmiştir.
Ali Kuşçu, babası, Timurlular Devleti’nin Hükümdarı Uluğ Bey’in doğancıbaşısı olduğu için ona “Kuşçu” lakabı verildi ve tarihe bu isimle geçti.
Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızade Rumi,
Gıyaseddin Cemşid ve Muinuddin Kaşi’den matematik ve astronomi dersleri aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti.
Eğitimini Semerkant ve Kirman’da tamamladı.
Uluğ Bey’in yardımcısı oldu.
Tarihteki yeri ve insanlarla olan ilişkisi 10 bin yıl kadar öncesine dayanıyor.
Tarih boyunca birçok ulusun efsanevi öğesi haline gelmişler, aynı zamanda birçok yazar ve sanatçı için de önemli bir öğe olmuşlar.
Asla ne yapacakları kestirilemez, kendi özel hayatına müdahale edilmesini sevmezler ve canları ne isterse onu yaparlar. Hatta siz onların sahibi değil, onlar sizin sahibiniz gibi davranırlar.
Kediler...
Kıbrıs'ta 2004 yılında, dokuz bin yıl öncesine ait bir mezar çıkarıldı ve bu mezarda, evcil bir kediye ait olduğu düşünülen kemikler vardı.
Yapılan araştırmalar neticesinde kedilerin ilk olarak yakın Doğu'da, bereketli hilal civarında evcilleştirildiği ortaya çıktı.
1947, Bedevi bir çoban, Ölü Deniz kenarında otlattığı hayvanlarından biri, bir mağaraya girince, onu çıkarmak için bir taş atar.
Taş sesinden ziyade, bir çömlek kırılmasına benzeyen sesi duyar.
Mağaraya girince bir dizi uzun boylu kil küp görür.
Küplerin içinden bezlere sarılmış kağıt tomarlar çıkar.
Tarihe Ölü deniz parşömenleri ya da Kumran Yazıtları
diye geçen bulgular 20. yüzyılın en önemli arkeolojik bulgularından biri olarak kabul edilir.
972 parçadan oluşan bu metinler büyük oranda İbranice, Aramice ve kısmen de Grekçe yazılmışlardır. Bölgedeki on bir kadar mağarada ele geçirilen bu yazmalar çoğunlukla parşömen bazen de deri veya bakır rulolar üzerine yazılı olarak bulunmuştur.