Masaccio’nun ‘Kutsal Üçlü’, orijinal adı ile Holy Trinity adlı eseri, Rönesans resim sanatının en önemli eserleri arasında yer almaktadır. Ayrıca sanatçı, kullandığı çizgisel perspektif ile, Rönesans sanatçılarının deneye dayalı sanat anlayışını güçlü bir eserle sunuyor bizlere.
Masaccio 1424 yılılında Aziz Luka’nın Loncasına katıldı. Burada Filippo Brunelleschi’den perspektifi ve perspektifin matematiksel yapısı hakkında bir çok şey öğrendi.
Ayrıca resimlerinde kullandığı Antik mimari unsurlar da yine Filippo’dan ders aldığını kanıtlar. Filippo dönemin en meşhur mimarlarından biriydi ve Masaccio’ya mimari çizimler konusunda eğitim vermişti.
Resmin en tepesinde tanrı figürünü görüyoruz. Yaşlı bir erkek figürü olarak yorumlanmış. Bilge bir görüntüye sahip. Kollarını iki yana açmış, sanki İsa’yı kucaklamak üzere gibi gözükmektedir.
Tanrı figürü ile İsa arasında ise bir beyaz güvercin figürü yer alıyor. O da kutsal ruhun sembolü olarak kompozisyonda yer alıyor.
Haçın hemen altındaki figürler ise İsa ve İncil yazarı Yuhanna figürleridir.
Bu iki figür İsa’nın son nefesinde de onun yanında oldukları için, batı resminde neredeyse her zaman çarmıh sahnelerinde yer alırlar.
İzleyiciye doğru bakmakta olan Meryem figürünün eliyle İsa’yı işaret ettiğini görüyoruz. Meryem, izleyicinin tüm ilgisini merkezde, çarmıhtaki oğluna çekmek istiyor.
İsa’nın çarmıhının yerleştirildiği mekana bakacak olursak Antik Roma mimarlığı etkisi altında yapılmıştır diyebiliriz. Bu da doğrudan hocası Brunellechi etkisidir.
Usta mimar, öğrencisine hem Rönesans hem de Roma mimarlığına dair pek çok şey öğretti ve bunların hepsi Masaccio’nun birbirinden güzel eserlerinde yeniden hayat buldu.
Diğer yandan da Meryem ve Yuhanna figürlerinin iki yanında gördüğümüz figürler var. Dua eder vaziyette oturan bu figürler bu esrerin yapılmasını sağlayan mesenler. Onları birer sanat sponsoru olarak da düşünebilirsiniz.
Tüm bu figürler bir mezarın üzerinde duruyor ve bu mezarın içinde de bir iskelet figürü yer alıyor.
Adem ve Havva Cennetten kovulduktan sonra tüm insanlar günahkar olarak doğmaya başladı.
İsa’nın akan kanı, İsa’nın çarmıhının altındaki Adem’in kafatasına aktı ve onu vaftiz etti. Böylece gelmiş geçmiş tüm insanlar bu günahkarlıktan İsa sayesinde kurtulmuş oldu.
Burada İsa figürünün altına yerleştirilen iskelet figürü de doğrudan bu anlatıya bir göndermedir. Ayrıca mezar üzerinde ‘Memento Mori’ yani ‘Ölümü Hatırla’ anlayışına uygun bir yazı var. İskelet figürünün üzerinde ‘Sen neysen ben oydum, ben neysem sen de o olacaksın’ yazmaktadır.
Eser Floransa'daki Santa Maria Novella'da bulunuyor ve 1425-28 yıllarına tarihleniyor. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sanatla kalın. 🖤
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Jakub Schikaneder, 1889'da ''Evdeki Cinayet'' adlı bir esere imza attı...
Ressam, izleyiciyi olay yeri ile baş başa bırakıyor ve belki de sadece resmi değil, cinayeti de çözmemizi istiyor. Sanat tarihinin en gizemli resimlerinden birini, gelin beraber inceleyelim...
Sanatçı Prag'daki Dekoratif Sanatlar Okulu'nda görev yapıyordu ve görevinin beşinci yılında, 1889 yılında böyle bir sahneye imza attı. 203 x 321 cm gibi büyük ölçülere sahip. Yani ressam, eserine dikkatlice ve detaylıca bakılmasını istemiş.
1890 yılında ise Almanya Berlin'de sergilenmeye başlanan eser, ziyaretçileri şok ediyor. Daha sonra Prag'da bulunan Jubilee sergisinde de büyük bir sansasyon yaratıyor.
Bu akşam sizlere Enrique Simonet’nin 1890 yılında yaptığı ‘Otopsi’ adlı eserinden bahsedeceğim. Sanatçı 1880’lerde Roma’yı ziyarete gitti. Burada bilimin büyülü dünyasını ve ruhunu yansıtmayı amaçlayan bir resim yapmaya karar verdi.
Yıllarca bunun üzerine çalışmalar yapan sanatçı 10 yılın ardından sonunda bir morgu ziyaret ettiğinde aradığı şeyi buldu. Burada Tiber Nehrinde boğulan bir kadına otopsi yapıldığını gördü.
Buradan yola çıkarak kompozisyonunu kurgulayan sanatçı sade ama etkileyici bir resim yaptı.
Doktor, yeni bir şey keşfetmiş gibi kalbe bakıyordu. Merakın, bilime olan sevginin etkileyici bir şekilde resimde hissedilmesini istiyordu. Bunu başardı da...
Şeytan, Dante’ye şöyle dedi; Tanrıyı gerçekten tanısaydın, sen de ihanet ederdin...
Bugün sizlere Fransız ressam Alexander Cabanel’in ‘Düşmüş Melek’ adlı eserinden bahsedeceğim.
Sanatçı, Fransız Akdemik sanatını temel alan eserlerinde Neoklasisizmin, klasik formları kullanışını ve kompozisyon tasarımını alıyor ve yeni sentezler yaratıyor, diğer taraftan da Romantik sanatta olduğu gibi hayal gücüne dayalı güçlü duyguları ön plana çıkarıyor.
Bu yüzden bu gördüğümüz eser bizlere Şeytan ile empati yapma şansını sunması ve bunu büyüleyici bir görsellik eşliğinde başarmasıyla sanat tarihinin en ikonik eserlerinden birini oluşturuyor.
Millais’in 1856 yılında yaptığı bu eser görmek ile ilgili değil, hissetmek ile alakalıdır.
Resim her ne kadar canlı renklere güçlü fırça darbelerine sahip olsa da sanatçının duymamızı ve hissetmemizi istediği şeyler görmemizi istediği şeylerden daha fazladır...
Sanat Tarihi boyunca ressamların en zorlandığı şeylerden biri, abartılı yüz ifadeleri kullanmadan, ya da çok açıkça, göze parmak betimlemeler kullanmadan, bir insanın eksikliğini vermek olmuştur.
Millais bunu harika bir şekilde başarıyor ancak sanki bizlere çok da güvenmiyor gibi geliyor bana.
Dün akşam size bu eseri sorma nedenim de buydu. Hemen hemen herkes kızın kör olduğunu fark etti ilk bakışta.
30 Eylül Çarşamba akşamı saat 20.30'da "Orta Çağdan Modern Sanata " başlığında online bir seminer veriyorum. Ücret rezervasyon ve detaylı bilgi için @BuartSanat hesabına ya da 05550782039 numarasına yazabilirsiniz. Sanatla ve sevgiyle kalın 🖤
Bu seminerde Orta Çağdan başlayarak her dönemden bir örnek vereceğim. Her dönemden bir meşhur eser analiz edeceğim ve Modern Sanata kadar tüm dönemlerin önemli eserlerini ve birbirleriyle farklarını, benzerliklerini anlatacağım.
Bartolomeo Manferdi, "Eros'un Cezalandırılması" 1613. Bu etkileyici sahne mitolojideki bir aldatma sahnesine dayanıyor. Güzellik Tanrıçası Afrodit, Kocası Hephasitos'u Savaş Tanrısı Ares ile aldattı...
Bu yasak ilişki, Güneş'in ilk ışıklarıyla Apollon sayesinde açığa çıktı. Bu yasak ilişkiyi öğrenen Demirci Tanrı Hephaistod ikisini demir bir ağ ile yakaladı ve tüm Olympos tanrılarını çağırarak onlara bu çirkinliği gösterdi.
Bütün Tanrılar Afrodit ve Ares ile alay ettiler ve ikisini de aşağıladılar. Bu aşağılanmaya dayanamayan Ares ise yakalandıktan sonra, okunu nereye attığıma dikkat etmeyen aşk tanrısı Eros'u kırbaçlayarak cezalandırdı.