Haziran 1928 de Arjantin’de başlayıp Ekim 1967 de Bolivya’da biten bir ömür düşünün ki; sadece ve sadece 39 sene sürsün ve içine tıp tahsili- yazarlık- politikacılık- devrimcilik- diplomatlık- gezgincilik- okunmuş 3000 küsur kitap- 2 evlilik- 5 çocuk-
aralarında Jean Paul Sartre gibi filozoflarında bulunduğu milyonlarca hayran sığsın.
Sıkı durun; sporla öylesine içli dışlı olmuş ki ‘yüzme- golf- dağcılık- satranç- boks- tenis- masa tenisi- motorsiklet- denizcilik- atıcılık- balıkçılık- binicilik- basketbol- beyzbol- paten
derken eskilerin deyimiyle boyamadığı tek bir kumaş dahi bırakmamış. Ve tüm bunların üstüne ilave bir de kalecilik...
Rivayetler doğruysa eğer futbol ateşi okul yıllarında düşmüş Ernesto’nun gönlüne.
Astım hastası oluşu ve solunum spreyine kolayca ulaşma ihtiyacıysa 3 direk önüne yönlendirmiş onu ister istemez. Ailesinin sıhhatinin kötüleşeceği uyarısına hiçbir zaman kulak asmadığı gibi, biyokimyager Alberto Granado’yla birlikte gerçekleştirdiği motorsikletle
Güney Amerika seyahati boyunca da top tutmayı sürdürmüş karizmatik devrimci.
Bolivya, Peru, Küba, Amazon derken maddi imkansızlıklar içinde gerçekleşen 6500 km’yi aşan macera dolu yolculukta sayısız dostlar edinip, daha da mühimi hayatta kalabildiyse eğer,
bunun tek nedeni kendi ifadesine göre spordu. Futbol, basketbol, satranç derken uğradığı her yerde engelleri aşmasının sihirli maymuncuğuydu spor ve sporcu kişiliği.
Nasıl bir rastlantıysa artık, kısa ama dolu dolu geçen yaşam serüveninde sarfettiği bazı sözler 3 direk önünde bekleyen yalnız adamların kulaklarına küpe olacak derece de anlamlıydı, fiyakalıydı.
‘Belki hiçbir şey yolunda gitmedi ama hiçbir şeyde beni yolumdan etmedi!’ derken file bekçilerine sebatın- adanmışlığın- kararlılığın önemini haykırıyordu sanki.
Öte yandan ‘Ayakkabılarımın altı delikti ama üstü boyalıydı!’ diyorken tam olarak neyi kastettiğini bilemesek de, top tutmaya sevdalananların çıkarması gereken manayı tahmin etmek güç değil; asla kendine güvenini kaybetme; ola ki kaybedersende kimseciklere sezdirme!
Peru’da cüzzam hastalarıyla yaptığı maçıysa apayrı bir yere koymak gerek. Ya; insanların bilgisizlikten ötürü yanlarına yaklaşmaya dahi korktuğu cüzzam hastalarıyla oynadığı maçın izahına ne demeli?
‘Hayvan muamelesi görenlere normal insan gibi davranmanın getirisine, psikolojik yararına paha biçilemez!’ Zaten cüzzam hastalarıyla yüz yüze de konuşacak, eldiven takmadan el de sıkışacak, yanlarında uzunca süre kalıp vakitde geçirecekti leprolog arkadaşıyla beraber.
Malumunuz üzre kaleciler cesur olur, gözüpek olur, pozisyonun doğuracağı sonuçları umursamadan aksiyonu başlatır ve bitirir.
Time dergisinin 20. asra damga vuran 100 kişi içinde gösterdiği Che Guevera’nın gördüğünüz şu resmiyse halen dünya üzerinde mevcut en ünlü fotoğraf kabul
edilmektedir. Zaten kısa süre önce Brezilya 3. Lig takımlarından Madureira bu fotoğrafı formasına iliştirmiş ve ahdevefa örneği sergilerken ticari zekasını da göstermişti. 1963 senesinde 5 maç Madureira kalesini koruyan karizmatik doktorun nasıl bir kaleci olduğu ve hangi düzeyde
performans gösterdiğiyse net değil maalesef.
Futbol sadece basit bir oyun değildir'i savunan bir Che geldi ve geçti dünyadan kayan yıldız misali.
'Kaybetmekten korkma; bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin. Ve unutma; kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin' diyordu; ne dersiniz, haksız mı?
GAZETECİ UĞUR MUMCU, 1993 YILINDA YAYIMLANAN ‘RABITA’ ADLI KİTABINDA,
Mısıroğlu’nun Mustafa Kemal Atatürk aleyhine yalan ve hakaret içeren kitaplarla ne kadar büyük bir servet edindiğini ve ikâmet ettiği Suudi Arabistan’ın desteğiyle bu paranın bir kısmını Avrupa’daki İslamcı örgütlere nasıl aktardığını şöyle anlatmıştı:
Benim aklım hep Dr. Rıza Nur’un anılarında.
Kim dağıtıyor bu kitabı? Ve neden bu kitap “İslâm Gençlik Teşkilâtı Berlin Sancağı”
HIDIRELLEZDE ÇİĞ DAMLALARIYLA SÜT MAYALAYIP YOĞURT YAPIMI VE EKŞİ MAYA YAPIMI VARLIK -
DARLIK MAYASI
Bu Hıdırellez ritüeli gereği 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gecenin sabahı, tan vaktinde köyün çayırlarına çıkılır ve bahar otları üzerindeki çiğ taneleri tahta bir kaşıkla bakır bir tasa toplanırdı.
Bilgi kaynağımız Aynur MAYDA bu işlemin mutlaka güneş doğmazdan evel; hatta eskilerin tabiriyle “Sabah ezanıyla güneşin doğması arasındaki vakit…” içerisinde yapılmasının şart olduğunu dile getiriyor.
Sayın Makbule Atadan rahatsızdı. Gülhane Hastahanesi’nin geniş ve ferah bir odasında tedavi ediliyordu… Yattığı oda, daha evvel Reisicumhurumuz sayın Celal Bayar’ın ameliyatı sırasında istirahatine tahsis edilen güzel bir daireydi…
Odanın sol tarafındaki karyolada yatan Makbule hanımın karşısındaki büyük pencerelerden Anıtkabir ve Ankara kalesi bütün azametiyle görünüyordu. Odanın ortasındaki yuvarlak masanın üzerinde Reisicumhurumuzun her gün muntazaman gönderttiği iri karanfillerden müteşekkil bir buket
Şimdi bakıyorum. Kimi Milliyetçiler günü, kimi ise Türkçülük günü diye paylaşımlarda bulunuyor. İşin aslını paylaşmak farz oldu.
3 Mayıs 1944 Türkçülük Olayı Nasıl Oldu?
Atatürk döneminde devlet politikası olarak kabul edilen düşünce Türkçülüktü.
Nihâl Atsız;
Devletin ülküsünün Türkçülük ve dönemin Başbakanı Saraçoğlu'nun da Türkçü olduğu düşüncesindeydi. Buna karşılık, İnönü'nün devletin başında olduğu 40'lı yıllarda devletin her yerine komünist düşüncedeki kişilerin yerleştirilmekte olduğunu düşünmekteydi.