Ahmet Profile picture
5 May, 20 tweets, 3 min read
YORGAN İĞNESİ ...
Sayın Makbule Ata­dan rahatsızdı. Gülhane Hastahanesi’nin geniş ve ferah bir odasında tedavi ediliyor­du… Yattığı oda, daha evvel Reisicumhurumuz sayın Celal Bayar’ın ame­liyatı sırasında istirahatine tahsis edilen güzel bir daireydi…
Odanın sol tarafındaki karyolada yatan Makbule hanımın karşısındaki büyük pencerelerden Anıtkabir ve Ankara kalesi bütün azametiyle görünüyordu. Odanın ortasındaki yuvarlak masanın üzerinde Reisicumhurumuzun her gün muntazaman gönderttiği iri karanfillerden müteşek­kil bir buket
vardı…Ses makinesini küçük bir komodinin üzerine yerleştirdim. Mikrofonu Makbule Atadan’a uzat­tım. Fakat Atatürk’e ait o kadar çok şey öğrenmek arzusu ile doluydum ki, önceden bir sürü sual­ler tasarlamama rağmen yine ne soracağımı kestiremiyordum…
O gün Makbule hanım çok neşeliydi… O da ko­nuşmak ve dertleşmek ihtiyacındaydı sanki. Gözlerinin ışığından profiline kadar büyük ağabeysinden bir çok şeyler muha­faza eden sayın Atadan, bakışlarını pencereden dışarıya çevirdi… Uzun uzun baktı…
– Ne anlatayım, bil­mem ki, dedi. Atatürk’e ait o kadar çok şey var, ve o kadar uzun ki, han­gisini anlatsam bitmez… Hâzinelere kavuşmuş bir insan şaşkınlığı için­deydim.
– Hanımefendi! De­dim. Zararı yok, siz anla­tın, bugün bitmezse ya­rın yine gelirim, öbürsü gün yine gelirim… Sizi yormazsam, istediğiniz ka­dar dinlerim…

– Evvela eski günler­den başlayalım, dedi. Atatürk’ü yaratan yuva­nın kuruluşundan bahse­delim, ister misiniz?
– Elbette!… Sizi din­liyorum!

– Efendim, büyük pe­derim ve büyük validem Selânik’e bir saat mesa­fedeki Langaza’da otururlarmış. Orada malları ve çiftlikleri olduğu için Selanik’e pek seyrek ge­lirlermiş…
Bir gün yorgan kaplanırken annem Zübeyde Hanım’ın ayağına yorgan iğnesi batmış.. Ge­tirmişler Selânik’e… İğneyi çıkarmış­lar ama Selânik’in havası­nı beğenen annem, çiftliğe dönmek istememiş… An­nem, o zamanlar genç ve güzel bir kızmış…
Babam Ali Rıza efendi, işte bu sıralarda evlenmek niyeti ile kız arıyormuş… Bize naklettiklerine göre ba­bam annemi bir defa rüyasında görmüş… Bilaha­re karşılaştığı vakit, onu bir hayli beğenmiş ve ai­lesinden istemiş…
İstemiş ama, veren kim? Bü­yük annem ‘Vermem’ diye tutturmuş. Israr et­mişler, rica etmişler… O, bir türlü muvafakat et­memiş.

– ‘Sırmalı kaftan is­terim, sırmalı potin iste­rim, altınlar, bir çok şey­ler isterim!…’ demiş, durmuş…
O zaman babamın ma­aşı da sadece üç altın li­ra… Bu kadar para ile müstakbel kayınvalide­sinin arzusuna cevap veremeyeceğini anlayan rahmetlik babam, işi baş­ka şekilde halletme çare­lerini düşünmüş…
Annemin üvey kardeşini bu­larak kendisine yardım etmesini dilemiş… Üvey dayım, ne yapmışsa yap­mış, büyük validemin de annemin de gönlünü razı etmiş. Zübeyde Hanım’la Ali Rıza efendi, işte bu şartlar içinde ve bu ka­dar engellerden sonra evlenebilmişler.
Annemle babamın ilk evlilik yılları çok mesut geçmiş. Validemin dört tane nur topu gibi çocuğu olmuş. Biri Mustafa, biri Fatma, biri Ahmet, diğeri Ömer; Hepsi ölmüşler. Yalnız Mustafa kalmış. Dört buçuk yaşına kadar bütün sevgi ve ihtimamını annem, Mustafa üzerine toplamış.
Fakat diğer çocuklarının ölümünün acısını da bir türlü unutamamış.

Babam, tam iki sene Ağabeyim Mustafa’nın elinden tutarak onu mektebe götürüp getirmiş. İşte bu sıralarda amansız bir hastalık yuvamızın saadetini birdenbire bozuvermiş.
Rahmetli pederim Ali Rıza Efendi bağırsak veremine yakalanmış. Tam üç sene çekmiş.

İşte bu üç sene içinde ben dünyaya gelmişim. Daha sonra da hemşirem Naciye, kırk günlük bir bebekmiş.
Babamın ölümü ailemizi çok sarsmış, annemin Ali Rıza Efendi ile evlenmesini temin eden dayım bu vaziyet karşısında;

“Bu izdivaca ve bu neticeye mademki ben sebep oldum” demiş,

“size bakmaya da mecburum ...”
Dayım evimizin bütün ihtiyaçlarını temine çalışırmış; Perişan değiliz fakat mahzun ve mükedderiz.

Annem, her sofraya oturuşunda lokmalar boğazında düğümlenirmiş.
“Nerede benim kocam?” diye haykırırmış.

“Nerde benim saltanatım?

Nerde saadetim, sevincim, halayıklarım?

Nerede…”
Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan ile yapılan bu röportaj,

Şemsi Belli imzası ile 10 Kasım 1955’de Milliyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Ahmet

Ahmet Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @AntikorJR

5 May
TÜRK ÇOCUĞU TÜRKÇE KONUŞACAK Image
Atatürk 1936-1937 de önemi hacminden daha büyük denebilecek bir geometri kitabı yazmıştır.
Yazdığı 44 sayfalık bu geometri kitabı ile geometri terimlerinin bugün kolay bir şekilde yazılıp anlaşılmasını sağlamıştır.
Read 21 tweets
5 May
GAZETECİ UĞUR MUMCU, 1993 YILINDA YAYIMLANAN ‘RABITA’ ADLI KİTABINDA, Image
Mısıroğlu’nun Mustafa Kemal Atatürk aleyhine yalan ve hakaret içeren kitaplarla ne kadar büyük bir servet edindiğini ve ikâmet ettiği Suudi Arabistan’ın desteğiyle bu paranın bir kısmını Avrupa’daki İslamcı örgütlere nasıl aktardığını şöyle anlatmıştı:
Benim aklım hep Dr. Rıza Nur’un anılarında.

Kim dağıtıyor bu kitabı? Ve neden bu kitap “İslâm Gençlik Teşkilâtı Berlin Sancağı”
Read 40 tweets
5 May
UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ ESKİ GELENEKLER

HIDIRELLEZDE ÇİĞ DAMLALARIYLA SÜT MAYALAYIP YOĞURT YAPIMI VE EKŞİ MAYA YAPIMI VARLIK -

DARLIK MAYASI
Bu Hıdırellez ritüeli gereği 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gecenin sabahı, tan vaktinde köyün çayırlarına çıkılır ve bahar otları üzerindeki çiğ taneleri tahta bir kaşıkla bakır bir tasa toplanırdı.
Bilgi kaynağımız Aynur MAYDA bu işlemin mutlaka güneş doğmazdan evel; hatta eskilerin tabiriyle “Sabah ezanıyla güneşin doğması arasındaki vakit…” içerisinde yapılmasının şart olduğunu dile getiriyor.
Read 26 tweets
4 May
"ANNE, OĞLUN PENALTIYI KURTARDI, BENİ BEKLEME”
Genç bir adam, annesini çok seviyor fakat serüvenci. Yolculuklara çıkıyor, gittiği her yerden annesine kart yazıyor;

” Annecim şu kentteyiz beni merak etme” diye.
Yine kadına bir kart geliyor oğlundan;

“Annecim param bitti. Bir hafta sonra geri döneceğim” diye.

Kadın, oğlunun en çok sevdiği yemekleri yapıyor ve oğlunu beklemeye başlıyor. Fakat kadına bir kart daha geliyor;
Read 5 tweets
4 May
DÜNYA'YA YÖN VEREN BİR KALECİ.
Haziran 1928 de Arjantin’de başlayıp Ekim 1967 de Bolivya’da biten bir ömür düşünün ki; sadece ve sadece 39 sene sürsün ve içine tıp tahsili- yazarlık- politikacılık- devrimcilik- diplomatlık- gezgincilik- okunmuş 3000 küsur kitap- 2 evlilik- 5 çocuk-
aralarında Jean Paul Sartre gibi filozoflarında bulunduğu milyonlarca hayran sığsın.

Sıkı durun; sporla öylesine içli dışlı olmuş ki ‘yüzme- golf- dağcılık- satranç- boks- tenis- masa tenisi- motorsiklet- denizcilik- atıcılık- balıkçılık- binicilik- basketbol- beyzbol- paten
Read 17 tweets
3 May
03 Mayıs TÜRKÇÜLER GÜNÜ ÜZERİNE
Şimdi bakıyorum. Kimi Milliyetçiler günü, kimi ise Türkçülük günü diye paylaşımlarda bulunuyor.  İşin aslını paylaşmak farz oldu. 

3 Mayıs 1944 Türkçülük Olayı Nasıl Oldu?

Atatürk döneminde devlet politikası olarak kabul edilen düşünce Türkçülüktü.
Nihâl Atsız;    
Devletin ülküsünün Türkçülük ve dönemin Başbakanı Saraçoğlu'nun da Türkçü olduğu düşüncesindeydi. Buna karşılık, İnönü'nün devletin başında olduğu 40'lı yıllarda devletin her yerine komünist düşüncedeki kişilerin yerleştirilmekte olduğunu düşünmekteydi.
Read 10 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!