KUANTUM FİZİĞİNE GÖRE GERÇEKLİK "NESNEL" OLMAYABİLİR
Yeni bir kuantum fiziği deneyi, akıl bulandıran bir iddiaya yeni bir kanıt sağladı: Doğru koşullar altında, aynı olayı gözlemleyen iki kişi iki farklı olayın gerçekleştiğini görebilir ve bunların her ikisi de gerçek olabilir.
ArXiv’de yayımlanan araştırmada, Heriot-Watt Üniversitesi’nden fizikçiler ilk defa, klasik bir kuantum fiziği düşünce deneyini gerçekleştirerek iki farklı kişinin farklı gerçeklikler deneyimleyebileceğini gösterdiler.
Deney, iki kişinin tek bir fotonu gözlemlemesini içeriyor. Foton, ışığın farklı koşullarda ya bir parçacık, ya da dalga gibi davranabildiği ölçülebilir en küçük birimidir. Foton bu durumlardan birinde bulunabilir fakat hangi durumda olduğu ölçülene kadar
fotonun bir süperpozisyon durumunda olduğu söylenir; yani her iki durumun da aynı anda geçerli olduğu bir hal.
Düşünce deneyinde, bir bilimci usulca fotonu analiz eder ve onun durumunu belirler. İlk ölçümden habersiz olan bir diğer bilimci,
fotonun olası her durumun kuantum süperpozisyonunda olduğunu, böylelikle ilk bilimcinin ölçümünün de doğru olduğunu onaylayabilir. Sonuç olarak, her bir bilimci farklı bir gerçeklik deneyimlemiştir. Her ikisi de teknik olarak doğrudur; her ne kadar birbirleriyle çelişseler de.
Bu fikri düşünce deneyi halinden gerçekliğe dönüştürmek, lazerler, ışın ayırıcılar ve iki farklı bilimci tarafından yönetilen deney düzeneğinin çeşitli parçaları tarafından ölçümlenen 6 fotondan oluşan bir diziyi içeriyor.
Daha önce başka bilimciler de benzer bir deney düzeneğini tasarlamış fakat hiç kimse deneyi gerçekleştirmemişti. Araştırma henüz değerlendirilmemiş ve akademik bir dergide yayınlanmamış olsa da, bulguları zihin bulandıran fikirlere dayanak sağlıyor.
Konu kuantum fiziğinin sınırları olduğunda, ortak bir gerçeklik diye bir şey söz konusu olmayabilir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk ve son uzay gözlemevi İstanbul Uzay Gözlemevi’dir. Sadece 4 yıl çalıştı sonra bir gece de yok edildi. Acaba neden?
Uzay Gözlemevi’nin kuruluşuna öncülük eden bilim adamı, zamanın en ünlü matematikçi ve astronomi bilgini Takiyüddin er-Raşit’ti. III.Murat ile yakınlık kurmayı başaran Takiyüddin hükümdarın hocası Hoca Sadettin Efendi’nin desteği ile astronomi ve
astrolojiye ilgi duyan padişahı rasathane konusunda ikna etti.
Takiyüddin Tophane sırtlarında 1577’de bir kısmı tamamlanan İstanbul Uzay Gözlemevi’nde gözlemlerine başladı. Takiyüddin o zamana göre oldukça ileri teknik ve hesaplamalar kullanarak bilgiler topladı.
Uzayda 'varlığı imkansız' dev bir yapı keşfedildi...
Bilim insanları Dünya'dan 3,3 milyar ışık yılı boyunca uzanan yay şeklinde bir yapı keşfetti. Mevcut teorilere göre "varlığı imkansız" yapı, gökbilimcilerin evrene dair bildiklerine meydan okuyor...
Dev Yay (Giant Arc) ismi verilen yapı galaksilerden, galaktik kümelerden ve çok miktarda gaz ve tozdan oluşuyor...
Dünya'dan 9,2 milyar ışıkyılı uzaklıkta yer alan yapı, gözlemlenebilir evrenin (şimdiki zamanda Dünya'dan gözlemlenebilen cisim ve maddelerden oluşan bölge)
kabaca 15'te birini kaplıyor...
Yapının kendisinin gökyüzünde çıplak gözle görülebilmesi mümkün değil. Ancak araştırmacılara göre görülebilseydi Dolunay'ın yaklaşık 20 katı genişliğinde olurdu...
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.
Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre,
belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.
Cem Sultan, Fatih Sultan Mehmed'in küçük oğluydu. 1459'da doğdu, o devrin en meşhur alimlerinin elinde yetişti, daha çocukluğunda devleti idare etmeye alıştırıldı, sancak beyliği ve valilik yaptı,
zamanının meşhur bir şairi olarak bilindi ama Türk tarihinin en bahtsız isimlerinden biri oldu.
Babası Fatih Sultan Mehmed 1481 Mayıs'ında öldüğünde Cem 22 yaşındaydı. Tahta ağabeyi Bayezid oturunca başkaldırdı ama yenildi.
Mısır'a, oradan da Hicaz'a gitti, yeniden Anadolu'ya geçip Bayezid'le boş yere tekrar savaştı, sonra memleketini ebediyyen terketti ve tarihin en acı gurbet hikáyelerinden olan bir maceraya atıldı.
III. Murat 1595’de öldü. Ayasofya Camisi avlusundaki türbede 54 kişi yatmaktadır. Bunlardan 20’si oğlu, 23’ü kızıdır. Türbede yatan oğulların yaşı küçüktür, hatta altı aylık olanları bile vardır ama hepsinin ölüm tarihi 1595’tir.
Peki 1595’de ne oldu?..
Saraya kıran mı girdi?..
Hayır, salgın da olmadı, kıran da…
III. Murat öldükten sonra oğlu III. Mehmet tahta çıktı ve ilk işi de kardeşlerinin hepsini boğdurmak oldu.
Babasının tabutu saraydan çıkarken gerisinden 39 tabut daha geliyordu.
III. Mehmet, 19 erkek kardeşini ve 20 kız kardeşini öldürtmüştü!
Bununla yetinmemiş babasının gebe eşlerini öldürtmüş ve ergenlik çağındaki iki kardeşinden gebe kalmış yedi cariyeyi denize attırmıştı.
Temelleri 1879’da Lord Kelvin tarafından atılan atomik saatler artık hayatımızda yer almaya başladı. Temelleri 1879’da atılmasına rağmen, ilk atom saati 1949'da U.S National Bureau of Standards, NBS’de yapıldı.
İlk isabetli atom saati ise, sezyum-133 atomunun rezonans ölçümüyle 1955 yılında İngiltere Ulusal Fizik Laboratuvarı'nda, Louis Essen tarafından yapıldı.
Atom saatinin geliştirilmesiyle artık zaman akışının neredeyse tam anlamıyla doğru ölçülebilmesi sağlanmış oldu. Çünkü, atomların rezonans frekanslarını sayarak zamanı ölçen atom saatinin 3 milyon yılda 1 saniye hata yapma ihtimali yalnızca %22,522.