2.Abdülhamid'in torunu Osman Ertuğrul, Tv de dedesinin Rom içtiğini söylediği zaman siyasal islamcılardan hakaret ve küfürler yedimişti.
Onların gözünde bütün Osmanlı Sultanları, içmez,yemez,sevişmez hiçbir zaafı olmayan üstün insan ''Evliyaullah''tandır.
İşte görmezden gelinen gerçekler :
İlk bira fabrikası Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1890'da İsviçreli Bomonti kardeşler tarafından Feriköyde kurulmuştur.
Biranın Osmanlı topraklarına girmesi 1839 senesine Osmanlının batıya açılma sürecine denk gelir.
1840 lı yıllardan itibaren çeşitli illere birahaneler kurulmuştur. İzmir Alsancak’ta bulunan A. Prokopp’a ait birahanenin seramik şişesinde, kuruluş tarihi 1846 olarak belirtilmektedir.
1888’de İstanbul’da 15’i Beyoğlu’nda, 8’i Galata’da, 8’i diğer semtlerde olmak üzere 31 birahane mevcuttur.Buralar hem muslumanlar hemde gayri muslumlere hizmet verirdi.
1894 yılında iller İstanbul, İzmir, Selanik ve Ankara’da birahane vardır.İstanbul’da 33, İzmir’de 5, Selanik’te 4, Ankara’da 3 tane birahane bulunmaktadır.
1862 yılı vergi mevzuatında rastlanan bir maddeye göre Arpa suyundan yüzde 20 zaiyat bedeli düşüldükten sonra yıllık raiç bedeli üzerinden yüzde 10-15 kayıt alındığına dair kayıt vardır.
Bomonti bira fabrikasıyla elde edilen vergilerden memnun olan Osmanlı, 2. bira fabrikasının (Olimpos Bira Fabrikası) 1892 yılında daha açılmasına izin verdi.
Osmanlı’da bira üretim miktarıyla ilgili ilk bilgi 1896 yılına aittir.Bu bilgiye göre bira üretimi 12.000 hl,yani 1,2 milyon litredir. Hızla arttığı görülen üretim 1913-1914 yılında 9,9 milyon litredir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde bu rakama ancak 1940’lı yıllarda ulaşılmıştır.
Oluk oluk para kazanınca rakiplerin çıkması kaçınılmazdı. İstanbul Büyükdere'de “Nektar Biracılık” 1909'da kuruldu. Bira imalatında memba suyu kullanarak kısa sürede pazarda iyi pay sahibi oldular. İkram ve Sabah gazetelerine reklam vermelerinin bunda payı vardı kuşkusuz.
İki şirketin birbiriyle giriştiği rekabet, bira fiyatlarını hayli düşürünce, iki firma daha fazla zarar etmemek için birleşme kararı aldı; 1912 yılında “Bomonti-Nektar Birleşik Bira Fabrikaları” kuruldu.
İşleri büyüttüler; “Aydın Bira Fabrikası”nı açtılar. Bomonti-Nektar sadece bira ile sınırlı kalmadı ve İzmir'de ilk rakı fabrikalarını kurarak büyüdüler.
Keza Osmanlı'da…
1911'de kurulan “Milli Bira Fabrikası Osmanlı AŞ” ve 1919'da kurulan “Büyük Sulh Bira Fabrikası” gibi işletmeler faaliyete geçti. Mehmet Sabit Bey veya Ata Rauf Bey gibi Müslümanlar yöneticilik yaptılar.
Çamlıca Belediye Bahçesi ve Tepebaşı Belediye Bahçesi gibi resmi kurum olan belediye bahçelerinde bira içiliyordu. Bomonti birası 40 para ve Avrupa birası ise 5 kuruştu!
Osmanlı döneminde kurulan Bomonti Bira Fabrikası 1938 de Tekel'e geçmiştir
Cumhuriyet Türkiyesi yabanci sermayenin kazandigi bu paralar iceride kalsin diye Ankarada yerli fabrika kurmuştur.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1)Dersim Harekâtı sırasında zehirli gaz kullanıldığını iddiası da Dersim isyancısı Nuri Dersimi ile Dersim Harekâtı sırasında Tunceli'de olmadığı halde harekâtı oradaymış gibi anlatan İ.Sabri Çağlayan'a aittir.
2)Nuri Dersim'i, Kürdistan Tarihinde Dersim adlı kitabında şöyle demiştir: "... Bölgeyi top ve uçakların saçtığı zehirli gaz bombardımanları yoğun bir sis tabakası altına almış,yaşayan hiçbir mahluk kalmamıştı.Yanan evler ve ormanlardan, cehennemi bir görüntü yansıyordu..."(791)
3)İ.Sabri Çağlayangil de anılarında, Dersim Harekâtı'nda "...Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi..." demiştir.
Üçbuçuk sene savaştıktan sonra İzmir'e ilk giren kolordunun komutanı, Fahrettin (Altay) Paşa doğruca Karşıyaka'ya, baba ocağına koşar. Onca kan ve gözyaşının üstüne teyzesinin ona ikram edebildiği sadece salçalı ekmektir: "son zamanda elimizde bir bu kalmıştı" #9Eylul1922
Hasan Tahsin'in ilk kurşunu atması üzerine Yunanlılar Orduevini bastı.
Esir aldıkları,Miralay Süleyman Fethi Bey’den,halkın önünde Vito (Yaşa) Venizelos diye bağırması istendi. Son sözü Kato (Kahrol) Venizelos oldu.
Şehit edildi.
Yunana, İngilize, Fransıza kafa tutan ordunun Genelkurmay Başkanının eşini, annesini oturdukları evden çıkartır, sokağa atar işgal kuvvetleri. Ülkenin yarısı tamamen yanmış, yıkılmış, gerisi elindekini orduya vermiş.
Bu şartlarda girilmiş İzmir'e, herif hâlâ "ama adalar" diyor!
İzmir Bergama’da, 14 Eylül Anadolu Lisesi’nin depreme dayanıksız olduğu için yıkım kararı alınınca, bu öğrenciler binaları yan yana olan Kız ve Erkek İmam Hatip Liselerine yerleştirildi.
Ancak, Bergama Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kız İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü, 14 Eylül Anadolu Lisesi öğrencilerini ötekileştirerek izole etti. Kız İmam Hatip Lisesi’nin en üst katına yerleştirilen 14 Eylül Anadolu Lisesi öğrencilerinin, ++
Dil, bir toplum için her şeydir. Toplumların ilerlemesi için sadece anlatmak veya konuşmak yetmez. Bunların kaydı ve konuşulamayan kimselere de yazılı sevki gerekir. Başta da öğrencilere.
Dil, okunup yazılamıyorsa kitap da yazılamaz kitap olmaz ise ne bilim olur ne de sanayi. "Kültür kaynaklarımızdan koptuk" palavrası, son 300 yılda elle yazılan topu topu 80 kitap, zaten matbaa sokulmuyor 300 yıl, neyle kültürel kaynak ürettin de koptun?
Böylece; ülke güçsüz, millet cahil (%3-5 okuma oranı) kalır. Zaten böyle olmasaydı imparatorluk çökmezdi. Tarihi vakıaya sonradan hayali palavralar eklenmesi komedidir.
Her milletin kendisine göre özellikleri vardır. Bu özellikler genetik koda kaydediliyor. Kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Bu aktarımda en büyük rolü, kültür oynuyor.
Kültür, kolay değişmez. Din biraz etkiler. Ama kök değişime uğramıyor. Din ile çarpışan zıtlıklar, optimal bir ölçüde uzlaşıyor. Tipik örnek Türkler ile Araplar arasında görülüyor.
1. Kadına bakış açısından, Araplar ile Türkler arasında tam bir zıtlaşma vardır. Araba göre kadın eşyadan ibaret. Ödünç dahi verilebilir. Türk kültürüne göre kadın evin direğidir. Türk, kadınına yan gözle bakanın gözünü oyar.