1/4- Merkez Bankası’nın enflasyon ve risk priminden bağımsız faiz indirip kurun çıktığını düşünelim. Normalde ne olurdu? Enflasyon beklentileri, belirsizliği artar, vade primi artar, bilançolar bozulur kredi mevduat faiz farkı artardı.
2/4- Şimdi bir kamu bankaları faktörü var. Kredi piyasasının yaklaşık yarısına hakimler. Rasyonel fiyatlama yapmayabiliyorlar. Sermaye, likidite de çok umurlarında olmayabiliyor. Hazine, tahvil verip işi çözüyor. Tabiki kamu borcu artıyor.
3/4- Döviz borcu nedeniyle bilanço bozulmasına gelince son yıllarda bu dert de azaldı. Gerçek kişiler(belirli bir kesim) döviz varlıklarını artırdı. Kur artışından net finansal varlıklar (servet/özkaynak) olumsuz etkilenmiyor. Firmalar da döviz borçlarının bir kısmını kapattılar.
4/4- Kur ve enflasyon umursanmıyor. Negatif reel faiz ile borçlanmak teşvik ediliyor. Olmadı ihracat artar diye düşünülüyor. Enflasyonla savaşmak yerine mağdur olan kesimlere de destekler geleceği anlaşılıyor. Seçimlere kadar da böyle idare edilebileceği düşünülüyor muhtemelen.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1/6- Bankadaki döviz mevduatı sahipleri kur arttığında kar elde ediyor. Peki bankalar zarar mı ediyor? Hayır. Pozisyonları dengede. Bu durumda zarar kimde? Bankalar pozisyonunu dengelerken kimden alacaklı, buna bakmak lazım. TCMB ve Hazine’yi düşünelim.
2/6- Bilanço içinde TCMB’den yaklaşık 80 milyar dolar, bilanço dışında yaklaşık 45 milyar dolar alacağı var. Hazine’den döviz alacağı ise yaklaşık 60 milyar dolar. İkisinin de pozisyonu açık. Döviz mudisi kar ederken, banka zarar etmiyor, zarar TCMB ve Hazine’ye kalıyor.
3/6- Hazine’yi ele alalım. Kur artışında borcu ve borç servisi artıyor. Yük vergi mükelleflerinde. Peki TCMB? Burada muhasebe biraz farklı. TCMB bankalardan farklı olarak gerçekleşmemiş kur farklarını kar zarara yansıtmıyor, değerleme hesabında izliyor.
1/7- Yabancıların DİBS’te 7,5 milyar doları, swapta 5,4 milyar doları kaldı, artık çıkacak yabancı az kaldı diye düşünenler olabilir. Halbuki döviz piyasalarını etkileyen bir çok unsur var. Bir kaçına bakalım👇
2/7- Bir örnek yurtiçi yerleşiklerin TL’den dövize geçmesi. Bu gerçek döviz değil, kaydi bir şey, neden döviz yükselsin diyenler olabilir ama TL mevduatın azalıp döviz mevduatın artması ile bankaların döviz pozisyonu açılır, kapatmak için döviz talep eder.
3/7- Ya da yurtiçi bankaya döviz kredisi borçlusunu düşünelim. Döviz kredi borcunu kapatmak istesin ama döviz geliri olmasın. TL mevduatını dövize çevirip döviz kredi borcu kapatıldığında yine bankaların pozisyonu açılacak ve döviz talebi artacaktır.
1/10- GSYH, sanayi üretimi, kapasite kullanımı, ihracat artarken firmaların kredi kullanımının yavaşladığı görülüyor. Nedeni ne olabilir, olasılıkları değerlendirelim.
2/10-
Yeni borç =
+Net işletme sermayesi yatırımı
+Duran varlık yatırımı
+finansman gideri ve anapara borç ödemesi
+temettü ödemesi ve hisse geri alımı
-(FAVÖK-vergi)
-yeni hisse senedi ihracı
- nakit mevcudu
3/10- Eşitlik bize şunu söylüyor: İşletme sermayesi ve duran varlık yatırımı, finansman gideri ve anapara borç ödemesi, temettü ödemesi ve hisse geri alımı azalırsa; faaliyet karı ve hisse senedi ihracı artarsa, dönem başındaki nakitler kullanılırsa yeni borç ihtiyacı azalıyor.
1/18- Para çarpanı modası geçmiş bir kavram demişler ve bunu tahvil alımları sonucu oluşan fazla rezerv ve yeni para politikası operasyonel çerçevesine bağlamışlar. Yazının büyük kısmına katılmakla birlikte bazı eksiklikleri olduğunu düşünüyorum.
2/18- Rezerv para bildiğiniz gibi banknot ve bankaların merkez bankasındaki mevduat hesaplarından oluşuyor. Modern sistemde merkez bankaları rezerv para elde etme maliyetini yani faizini belirliyor. Bu faizin piyasa faizlerine yansımasını bekliyor.
3/18- Bu şekilde genel finansal koşulları etkileyerek, harcama ve yatırım kararlarını etkilemeyi umuyor. Fazla rezerv denilen şey ise bankaların zorunlu karşılık yükümlülüklerinin üstünde merkez bankasında tuttuğu fazla mevduatı ifade ediyor.