Havaalanıydı, neden havalimanı oldu? Havalimanı deyince konuşma daha mı "havalı" oluyor?
Toplantı, yürüyüş, miting, görüşme yapılırdı; nedense şimdi gerçekleştiriliyor.
İki siyasi parti genel başkanı bir araya mı geldi? Sunucularımız o "kıvrak Türkçeleriyle" " Filan parti lideriyle falan parti lideri toplantı gerçekleştirdiler." diyor.
Atatürk büstüne ya da anıtına çelenk konurdu, çelenk şimdi bırakılıyor. Türkçe ince bir dildir, bir sözcüğün birden çok yan anlamı vardır. Bir sözcük her cümlede aynı anlamı vermez.
Sözcüğün cümle içinde diğer sözcüklerle oluşturduğu bağlama bakmak gerekir. Atatürk büstüne ya da anıtına çelenk koymak ile çelenk bırakmak aynı anlama gelmez.
Çelenk bırakmak ifadesi bana cami önüne çocuk bırakmayı çağrıştırıyor.
Bırakmak sözcüğü bu eyleme uygun değil; saygı ifadesi taşımıyor, kimsesizliği, sahipsizliği çağrıştırıyor. Çelenk bırakılıp gidilmiş...
Sarmısağın (sarımsağın) yararlarını anlatan bir reklam videosunda, " Sarımsağın faydalarından yararlanalım." diyor, sunucu.
( sarmısak, sarımsak sözcüğü yazım kılavuzlarında İki şekilde de yazılıyor.)
Dikkatimi çekti, genç Türkçe öğretmenleri de
yarar yerine fayda,
öğretmenim yerine hocam, kutlamak yerine tebrik etmek,
yıl yerine sene sözcüklerini kullanıyorlar.
Son yıllarda "konusunda" demek yok; onun yerine yeni sözcük geldi: Noktasında.
İlgi, ilgili, ilgisiz sözcükleri de bayatladı mı nedir? Siyasiler başta olmak üzere, "sanatçılarımız", elbette gençlerimiz "alakayı" kullanıyor. " Alakalı, alakasız, ne alaka....
Daha önce çok yazdım. Ayrıntı sözcüğü neden beğenilmez de dilimize Fransızcadan geçen "detay" sözcüğü yeğlenir? Olayın ayrıntısı, konunun ayrıntısı, haberin ayrıntısı, yaşamın ayrıntısı....
Konuşmalarımızda ve yazılarımızda Fransız, İngilizce, Arapça, Farsça sözcük kullanınca daha mı kültürlü oluyoruz ne?
"İçin" sözcüğü de bayatlayanlardan. Artık "adına" var. Yeni yazarlar, çevirmenler de için sözcüğünü yeğlemiyor. Son aylarda okuduğum ciddi kitaplarda için yerine kullanılan "adına" sözcüğü gözümü kör ediyor.
Dikkatimi çekti, kendini liberal olarak tanımlayan kesim, sözcüğün yaygın, yerleşmiş Türkçesi varken, yabancı dilden karşılığını kullanmayı yeğliyor. Örneğin, konu yerine "mevzu", eleştiri yerine "tenkit", öğrenci yerine "talebe", kapsam yerine "muhteva", anı yerine "hatıra"...
diyorlar.
Atatürkçü Düşünce Derneği'nin bazı yöneticilerinin ya da üyelerinin bile " Atatürk Devrimleri yerine Kenan Evren'in dilimize soktuğu " Atatürk İnkılapları" demeleri insanı çileden çıkarıyor. Kardeşim önce dilini temizle!.. Devrim de Devrim...
Bizde Türkçe kurum ve kuruluş adlarının kısaltmalarını Türkçe okunuşlarıyla değil, İngilizce okunuşlarıyla söylenmesi kültürlü olmanın ölçütüdür.
NTV kısaltması NETEVE diye okunur, baştaki "N" nergis sözcüğüdür. Kredi Yurtlar Kurumu'nun kısaltması (KYK), KEYEKE diye okunur. Örnekleri çoğaltabiliriz: CHP ( CEHEPE), MHP ( MEHEPE), SGK (SEGEKE), TSK (TESEKE)...
Türkçede ünsüz harfler "e" ünlüsüyle okunur: be, ce, ke, he, le, me, ne, se... Kural budur.
Bir de Türkçe sözcüklerle İngilizce cümle kuranlar var. İşte onlar bizim okumuşlarımız; İngilizce biliyoruz, diyorlar. " Yapıyor olacağız.", " Geliyor oluruz.", " Bekliyor olacağım." "Biliyor olmalısın."
Ne yersiniz, ne içersiniz soruları çok kaba; artık moda olan "Ne alırsınız?"
Artık hiçbir şeyi yemiyoruz, içmiyoruz; tüketiyoruz... Suyu, ekmeği, eti, meyveyi, bulguru, sütü... hepsini tüketiyoruz. Ah! Kapitalizm...
Son yıllarda moda olan bir söyleyişle yazımızı bitirelim: "Sıkıntı yok."
Dilimiz; bayrağımız, bağımsızlığımız, kültürümüz, kimliğimiz... Dilimize saygı gösterin lütfen!..
Türk bayrağının kökeni Kün-Ay tamgasıdır ve bunun ilk formları HAKASYA ve GÖBEKLİTEPE’de bulunmaktadır. Türk bayrağının kökeni, zaman olarak bilinenden çok daha eskiye, M.Ö. 17 binli yıllara kadar dayanmaktadır.
Genel kabul edilen görüşe göre; Türk bayrağı, rengini şehitlerin kanından, ilhamını da bu kan gölüne yansıyan ay ve yıldızdan almıştır.
Bayrağımız hakkındaki bu bilgi her ne kadar duygusal bir histe ve doğru olsa da, bu onun tarihsel gelişimini veya kökenini açıklamaya yetmemektedir.
Kaz dağları Hepimizin
Kaz dağlarına Dokunma
Kaz Dağlarına Ses Ol Nefes Ol.
Hastamızın durumu nasıl diye sordu eşi
Doktor, omuzlarını kaldırdı
“bu gün tekrar kemoterapi yapacaz” dedi
Hemşireye döndü “hastayı hazırlayın” dedi
Kadın hastanın yanına oturdu
Sağ elini avuçlarına aldı, dudaklarına götürdü öptü
Hasta zorlukla gözlerini araladı
Ümitsiz bir bakışla eşine baktı
Kadın gözyaşlarını saklamak için eşinin uzun uzun elini öptü
“İyi olacaksın merak etme gerekirse bütün varlığımızı harcarız” dedi
Sedye geldi hastayı aldılar
Kadın ümitsizce yatağa oturdu
Sekiz aydan beri bu hastalık hayatlarını zehir etmişti
Vahdettin’in Kuran ve Hadis Meallerini Yasaklaması
Padişah Vahdettin, işgal yıllarında sadece İstanbul’daki bazı tarihi camileri ve mezarlıkları işgalcilere satmakla kalmamış, Kuran ve hadis meallerini de yasaklamıştır.
Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk Orduları'nın 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Savaşını kazanmasından yaklaşık bir buçuk ay sonra işbirlikçi Padişah Vahdettin bir kararname yayınlayarak ayet ve hadislerin meallerinin gazetelerde yayımlanmasını yasaklamıştır.
23 Ekim 1921 tarihli kararnameyle yasak bildirilmiştir. Kararname 19 Ekim 1921’de imzalanmıştır.
Vahdettin Kuran ve hadis meallerinin yayımlanmasını yasaklayan kararname 23 Ekim 1921 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanmıştır. Kararnamede bu yasağa uymayanların
Bugün dostlarla kısa bir tarih gezintisi yapalım istedim. Geçen on gün ben 1920 yılının yani 100 sene öncesinin Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi zabıtlarında dolaştım. Ali Fuad Paşa kitabım için.
İngilizlerin 16 Mart 1920 Şehzadebaşı Karakolunu basıp beş askerimizi uykuda şehit etmesi, 18 Martta da Meclisi basıp bazı mebusları Malta'ya sürmesi üzerine, Tunalı Hilmi ve Rıza Nur'un önergesiyle Meclis geçici tatile sokulmuştu.
ALEMDAR’IN 2. SÜVARİSİ
ALİ DURSUN REİS VE
POP STAR TARKAN…
Gazi Alemdar Gemisi, Zonguldak'ın gururudur. Silahsız donanımlı olduğu halde, Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk ve tek deniz savaşının kazanılmasını sağlayan, kurtuluş savaşının ilk ve tek deniz şehidi verilen gemisidir.
Gazi Alemdar; römorkör gemisi Zonguldak’ta kahramanlığa karıştığı için, İstiklal Madalyası ile onurlandırılması için halen çalışmalar devam etmektedir.
En az 200 yıldır bir işgal söz konusu. Kanuni döneminde verilen kapitülasyonların, ülkemize hain emeller besleyenler tarafından derinleştirilip genişletilmesiyle ve içimizde besledikleri hainlerin marifetiyle adım adım işgal ettiler bürokrasiyi ve sosyal hayatı..
Suçlu aramadan önce suçu; kendi toplumsal aymazlığımızda, toplumsal cehaletimizde ve dayatılan Emevi itikadının, her gelişmenin önüne diktiği aşılmaz engellerde aramak gerek.
İdama mahkum edilmiş biri olarak, ülkesini yönetenden yıllarca kaçan İbni Sina; TIP konusunda yazdığı, 1850 li yıllara kadar Avrupa üniversitelerinde ders olarak okutulan dahiyane eserlerini bu kaçış sırasında yazmıştı.