Sosyal medyada bunların doğru olup olmadığı tartışılıyor. Buna kim doğru diyebilir ki... Ama bu bir savaş realitesidir. Devlet otoritesi azaldığı vakit bireysel cezalandırma, linç, yağma, infaz, tecavüz gibi suçlara alan açılıyor maalesef. İlk değil son da olmayacak.
Doğru yanlış tartışmasına girmenin ötesinde bu yanlışı kabul edip sebep sonuç ilişkisini anlamak daha yararlıdır.
Mesela savaş esnasında bir yağmacıyı kontrol altına aldığınızda polisi kolayca çağıramazsınız. Devlet savaşla meşgul olduğu için yağmacıyı yargılamak işi size düşer.
İnsanlar teknik hukuk bilmediği için yargılamayı çoğu zaman duygularıyla yapar. Cezanın ölçüsünü tayin edemez. Bedeni cezalar uygular. Yani bu yargılama aslında yargılama değildir.
Bazen de bu öfke dalgası masumları da işgalci gibi görüp onları da cezalandırabilir.
Belki bir kaç gün sonra hiç suçu olmayan birinin de diğer bantlı cesedi bulunacak. Çünkü bu otoritesizlik ortamı daima manipülatörleri cezbeder. Sabotaj, provokasyon için uygun bir ortam.
Bunun genel nedeni devlet otoritesinin azalmasıdır.
Savaşlar böyledir. Savaşlarda böyle yanlışlar olur. İşgale uğrayanlar da işgal edenler de bu yanlışlara düşebilir.
Bunlara bakıp denebilecek belki de en geçerli şey savaşların acılarla dolu olduğudur.
Unutmamak lazım, ülkesi işgale uğramış kızgın ve tedirgin topluluklar, bir kaç masumun direğe bağlanıp ölmesini yaratacağı haksızlıklara karşı hassasiyet göstermez.
Bu durumlarda akıl değil öfke ve korku hüküm sürer.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Dünya büyük bir krizin eşiğinde. Rusya tehdit halinde nükleer silah kullanabileceğini açıkladı. Princeton Üniversitesi'nin simülasyonuna göre nükleer savaşın başlaması halinde birkaç saatte 90 milyon insan ölebilir.
Nükleer savaş riski hiç olmadığı kadar yakın. Gelin anlatayım.
1* Savaşın sadece Ukrayna'da sürdüğü, ABD ve Rusya'nın birbirine saldırmadığı bir ortamda nükleer savaş ihtimali kulağa pek inandırıcı gelmiyor olabilir. Fakat durum göründüğü gibi değil.
Uluslararası çevrelerde Putin'in nükleer saldırısı gittikçe daha çok konuşulmaya başladı.
2* Nükleer saldırı ihtimali ilk olarak savaşın başında Putin'in nükleer kuvvetleri alarma geçirmesiyle başladı. Bu adım Batı'da gerilimi artırmaya yönelik simgesel bir blöf olarak karşılanmıştı.
Ukrayna'da ilk barış dalgası geride kaldı. ABD çıkarları için barış erken... Rusya, Ukrayna lehine olabilecek barışa boyun eğmek için hala fazla kurşuna sahip. Çin ise savaşa kritik etki edebilecek bir yol ayrımında vakit kazanmaya çalışıyor.
Saha tekrar ısınacaktır.
Taraflar hala oynayabilecekleri kartlara sahip. Biden, önümüzdeki günlerde AB'yi enerji yaptırımlarına dahil edebilmek için çabalayacak. Bunu sağladığı taktirde Çin'i Rusya lehine tutumdan uzaklaştırmak için tehdit etmek isteyecek.
Putin hedeflerinden oldukça uzak düştüğünün farkında ama hala atabileceği adımlar var ve bunları atıp neticelerini görmeden masada barış imzalamak istemeyecek. Rusya'nın atacağı adımlar neticesinde oluşacak kıyım, Biden'a amaçları için yeni fırsatlar tanıyacak.
Partilerin ufku o kadar dar ki, gündelik politik hesaplara yol alıp sosyal tabanı hiç hesaba katmıyorlar. Mevsim kışsa havanın güneşli olmasına aldananlar günün sonunda üşümeye mahkum olur.
Birileri istesin yahut istemesin, orta vadede siyasetin ana akımı milliyetçilik olacak.
Osmanlı Devleti dağılma döneminde toplumu Osmanlılık kimliğiyle tutabilmeye çabaladı ama kaybetti. Çünkü sosyal taban milliyetçiydi ve her ırk kendi devletini kurabilmek için Osmanlı'dan koptu. Sırplar, Yunanlar, Araplar, Ermeniler, Arnavutlar, Bulgarlar...
Osmanlı, Hristiyanların ayrıldığını gördüğünde bu defa toplumu Müslümanlık üzerinden tutmaya çabaladı. Bu da nehrin akışına karşı kürek çekmekten ibaretti. Çünkü sosyal taban bu İslamcılık rotasına da girmekten uzaktı. Neticesinde geriye sadece Anadolu kaldı...
Maalesef böyle bir günü vatan hainlerini anma, terör örgütü liderini kutsama ve bölücü fikirleri yaşatma ritüeli haline getirmiş durumdalar.
Bu bölücü siyasetin meşrulaşması için var gücüyle çalışanlarla en başta fikir mücadele etmek gerekir.
Fakat Kemalizm hazımsızlığı nedeniyle Şeyh Sait'e, Seyit Rıza'ya rahmet gönderenler, oy hesapları için Öcalan'a ve bölücü siyasete alan açanlar olduğu sürece, bu bölücü fikirlerle mücadele etmek zorlaşıyor. Sekteye uğruyor.
Tüm bu hatalar ve zorluklar karşısında fikri mücadele sahasında elverişsiz durumda kalındıktan sonra bu defa kolluğun devreye girdiğini ve engelleme faaliyetlerinin başladığını görüyoruz.
Fikri mücadele kazanılmadığı sürece sahada yürütülen baskılar bu bölücü siyaseti bitirmez.
Hepimiz bu görüntüyü izlediğimizde, terör örgütü lideri lehine slogan atılması nedeniyle rahatsız oluyoruz. Vaka bizi rahatsız ediyor etmesine ama gözden kaçırdığımız çok daha büyük bir sorun var.
Bu tip bölücü sloganlara niye alan açıldığını düşünün: KABULLENME.
Bölücü sloganlara alan açılıyor çünkü alan açılmaması halinde bunun güneydoğu bölgesinde rahatsızlık yaratacağı ön kabulü mevcut.
Sorun tam olarak bu. Türk siyaseti maalesef terör örgütü liderinin bir kısım toplum için kırmızı çizgi olduğunu kabullenmiş durumda.
Yani terör örgütü liderinin bir kısım toplum için önemli olduğu, ona yönelik sloganlara alan açılmazsa bunun o toplumda rahatsızlığa neden olacağı, bunun da seçimlere yansıyacağı kabullenilmiş durumda.
Siyaset Öcalan'ın toplumda karşılığı olduğu ön kabulüne göre hareket ediyor.
Önde Enver Paşa, sağda Cemal Paşa, solda Ahmet İzzet Paşa ve Mustafa Kemal Paşa... 1917 olsa gerek.
Çok ilginç ve mazisi olan bir fotoğraf... Hatta bu fotoğrafın bir ismi olsa "SEN LAZIMSIN" olabilir. Çünkü:
Enver Paşa 1916'ın sonları gibi Harput'a geliyor. Orada bazı duyumlar alıyor. Savaş kötü gittiği için Mustafa Kemal Paşa'nın arkasından onu eleştirdiği, Cemal Paşa ve Ahmet İzzet Paşa'yı onun aleyhine etkilemeye çalıştığı yönünde duyumlar alıyor.
Mustafa Kemal Paşa'nın diğer paşalara Enver Paşa hakkında raporlar gönderdiği, hükümete baskı yapılarak paşayı görevden aldırmak için çabaladığı iddia ediliyor.
Enver Paşa bu iddiaları duyunca hepsini toplayıp bir toplantı yapıyor.