Türkiye ile #SuudiArabistan arasındaki ilişkiler, Arap Baharı’nın kırılma noktası haline gelen, Mısır’da Mursi’nin devrilmesiyle “limonileşmeye” başladı. Kopuş ise 2017’de Katar’a uygulanan Arap koalisyonun ambargosuyla gerçekleşti.
Katar’a dayatılan listenin maddelerinden biri de Katar’daki #Türk askeri üssünün kapatılmasıydı. Türkiye’nin Katar’a olan desteği durmaksızın devam ederken, Türk üssü daha da genişletildi. Türkiye Katar konusunda geri adım atmadı.
Ancak, Libya’daki General Hafter’in Riyad ziyareti sonrası savaşı başlatması ve Libya’da tarafların arasındaki çizgilerin belirginleşmesi, bu gerginliğin nereye gideceği sorularını beraberinde getirdi. Kimse dile getirmese de ilk yumuşama burada gerçekleşti.
Karşılıklı düşmanlık, Mısır ile Türkiye’nin Libya konusunda orta yolu bulma çabasıyla azalırken; BAE ile Türkiye ilişkilerinin tekrar normalleşmesi, gözleri Arap ülkelerinin ağabeyi Suudi Arabistan’a çevirdi.
Müslüman Kardeşler’e olan desteğini hafifleten ve küçük yaptırımlarla reformist dış politika vizyonunu hayata geçiren Türkiye, Suudi Arabistan ile masaya oturmalıydı. İlk olarak 2020'de #Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suud Kralı Selman arasında telefon görüşmesi gerçekleşti.
Bir yıl sonra da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Suudi Arabistan'ı ziyaret etti.
Aslında ilişkiler çok önceden düzelecekti ancak Veliaht Prens Selman’ın emriyle
öldürtülen ve Türkiye’nin gündemde tuttuğu gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti, bunun önündeki en büyük engeldi.
Bu süreçte Riyad yönetimi gayriresmi bir şekilde Türkiye'yi ekonomik abluka altına aldı. Türk şirketlerini ihalelerden uzaklaştırırken, Türk mallarına boykot uyguladı. Ticaret öyle bir düştü ki rakamlar inanılmaz boyutta.
Türkiye, 2020'de Suudi Arabistan'a yaklaşık 2,4 milyar dolarlık ürün satarken 2021’de bu rakam 215,1 milyon dolara kadar geriledi. Bu, 10 kat düşüş anlamına geliyor.
Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretinin önündeki tek engel, Kaşıkçı davası olarak görülüyordu.
Dava da geçtiğimiz ay Suudi Arabistan mahkemelerine devredilince, 4.5 yıl sonra Erdoğan’ın ziyareti gerçekleşti. Davanın devriyle birlikte, Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye yönelik hac engeli de direkt kalktı. Devamı yorumda.
Türkiye, Katar konusunda çok iyi bir duruş sergilerken, Müslüman Kardeşler konusunda “mermiye kafa atarcasına” gözü kapalı savunmaya geçmesi, Körfez ile ilişkileri ve ekonomiyi çok kötü etkiledi.
2020’de başlayan yeni dış politika hamlesiyle birlikte normalleşmeler de beraberinde geldi. Yeni politikayı desteklesek de, dönemsel ihtirasların ceremesinin acı olduğunu hepimiz gördük.
Bence bu ziyareti en iyi tanımlayan ve benim burada bas bas bağırarak söylediğim şey ile yazıyı tamamlayayım. Geçen yıl Stratejik Ortak dergisinin arka kapağında da belirttiğimiz gibi;
“Ebedi müttefikimiz de yoktur, ezeli düşmanımız da. Ebedi ve ezeli olan çıkarlarımızdır ve bu çıkarların peşine düşmek bizim görevimizdir.” #baydno@baydno
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Buzul çağından kalan mumyalaşmış cesetlerde safkan kalan tek at ırkı olarak biliniyor. Üç bin yıl önce insanlığın evcilleştirdiği ilk at türü. Manas Destanı ve Dede Korkut hikayelerinde bile adı geçiyor.
Müthiş bir görselliğe sahip olan Ahal Teke’ler, Türkmen atı olarak da biliniyor. Dünyada At Bakanlığının olduğu tek ülke #Türkmenistan’ın Ahal vilayetinde yaşıyor. Şu anda dünya üzerine 7 bin civarı Ahal Teke kaldığı söyleniyor.
‘Soykırıma uğrayan tek hayvan olarak’ ifade edilmesinin nedeni ise 2. Dünya Savaşı sırasında Türkmen direnişini kırmak için Stalin’in 80 bin Ahal Teke atını katletmesi.
Doğu Türkistan Milli Meclis Başkanı Seyit Tümtürk, “BM de 44 ülke Çin’in Doğu Türkistan’da Uygur ve diğer #Türk halklarına uyguladığı soykırımı kınadılar.” dedi. Bu ülkeler arasında Türkiye yoktu.
Ben de kararın detaylarını okuduğumda, bunun BM kararı olmadığını, yine klasik araştırma yapılması için Avrupa kaynaklı eski bir öneri metni olduğu gördüm.
Hatırlarsanız geçtiğimiz haftalarda ABD’nin de zorlamasıyla NATO Zirvesi’nde Çin’e yönelik sert önlemler alınması gerektiği vurgulanmış, #Avrupa ülkeleri çekimser kalmıştı. Herkes kendi çıkarları gereği strateji yürütüyor. Olayı biraz daha detaylandırayım.
‘Siyaset turnusolu’: Katarlı öğrenciler sınavsız mı okuyacak?
Sabah "Protokol onaylandı: Katarlı gençler, Türkiye'de sınavsız tıp okuyabilecek” başlıklı haberi gördüğümde, bu da mı olmuş derken haberi tıkladım.
Mart ayında iki ülke arasında imzalanan birçok protokolden biri olan "#Askeri Sağlık Alanı’nda Eğitim ve İşbirliği Protokolü" olduğunu görünce, eski bir editör olarak “Bu haber böyle mi verilir?” deyip işime devam etmiştim.
Saatler sonra, haberi muhtemelen 7 kelimelik bir Instagram postunda gören birilerinin konuşmasından sonra fark ettim. Twitter’a baktım ki tüm muhalif medya kanalları haberi bu şekilde vermiş.
20. yüzyılın sembol fotoğrafının hikayesi ve Çin’in yükselişi…
Çin'deki son etkili gösterinin üzerinden 32 yıl geçti. Ekonomik #kriz ve yüksek enflasyon gibi nedenlerle Nisan 1989'da başlayan ve demokrasi talepleriyle kısa sürede büyüyen gösteriler...
öğrencilerin #Demokrasi Tanrıçası'nın heykelini Mao'nun heykelinin karşısına dikilmesiyle devam etti. Gösteriler o kadar hızı büyüyordu ki 400 kentte caddeler dolmaya başlamıştı. Öğrencilerin başı çektiği olaylar başkentteki Tiananmen Meydanı’nında yoğunlaştı.
İlk zamanlarda müdahale konusunda çekimser kalan Komünist Parti kararını verdi: Göstericilerin taleplerini karşılanamaz, kalabalıklar sertlik ile dağıtılacak.